Auschwitz: Bir daha asla
İnsanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanmıştı. Almanya’nın arka bahçe olarak kullandığı Polonya, milyonlarca Yahudi’ye mezar olmuştu. Şüphesiz Auschwitz, bu soykırımın sembolüydü.
Adorno’nun ondan sonra şiir yazmanın barbarlık olduğunu söylediği Auschwitz, aslında üç büyük, 45 küçük uydu kampın birleşmesinden oluşuyordu. Nürnberg Mahkemeleri’nde yargılanan ölüm havzasının komutanı Rudolf Höss, üç milyon dese de ölü sayısı sonradan bir milyon üç yüz bin olarak düzeltilmişti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce yarısı Yahudi olmak üzere yaklaşık 14 bin kişinin yaşadığı Oświęcim, Almanya’nın Polonya’yı işgalinden sonra Auschwitz adını almıştı. 1942’den itibaren Avrupa’nın dört bir köşesinden gelen kara trenler, on binleri getiriyor, son metreler yürünüyordu...
Her yol ölüme çıkıyordu. Naziler, soykırımın en ince ayrıntısını planlamıştı. Kampın kapısında her ne kadar “Arbeit macht frei” (Çalışmak özgürleştirir) yazsa da çalışmak acı dolu bir yolculuğun adıydı. Çalışmak değilse de tam 78 yıl önce Kızılordu hayatta kalanları özgürleştirmişti. 2005’ten bu yana 27 Ocak’ta soykırım kurbanları dünyanın dört bir köşesinde anılıyor.
Peki Auschwitz’te katledilenler arasında bir de Alman millî futbolcu olduğunu biliyor muydunuz?
AUSCHWİTZ’TE ÖLEN MİLLİ FUTBOLCU
1892’de Düsseldorf’ta doğan Julius Hirsch’in babası, oğullarına Alman milliyetçiliğini aşılayan, 1870-71 Fransa-Prusya Savaşı'na katılmış eski bir askerdi.
Sonradan Bombacı Bekir'in de formasını terleteceği bir zamanların güçlü camiası Karlsruher FV'nin genç takımlarında dikkat çeken Hirsch, henüz 17 yaşındayken göze giriyordu. İngiliz teknik direktör William Townley, Freiburg karşısında sol açıkta şiir yazan çocuğa formayı anında teslim etmişti. Yine Yahudi olan Gottfried Fuchs ve Fritz Förderer ile birlikte döktüren Hirsch, 1910’da takımını Almanya Şampiyonluğuna taşımıştı. 1912'de yine aynı takımla Almanya şampiyonluğu için kapışsalar da bu sefer kaybetmişlerdi.
Bu şeytan üçgeni o kadar iyiydi ki millî takıma da çağrılmış; 1912 Stockholm Olimpiyat Oyunları’nda ülkelerini temsil etmişti. Bir yıllık askerlik vazifesinin ardından 1913'te Nürnberg'e yerleşen Hirsch, hocası Townley'i takip ediyor ve onun çalıştırdığı SpVgg Fürth’e transfer oluyordu. Hasat hemen gelmiş, ertesi sene Almanya şampiyonluğu gelmişti.
Her şey çok güzeldi. Derken Birinci Dünya Savaşı başlıyor, Hirsch savaşa gidiyordu.
Dört yılın ardından sağ salim dönen sol açık, her şeyini borçlu olduğu Karlsruhe'deydi. Protestan bir kadına deli gibi aşık olmuş, ilk gözağrısında meşin yuvarlağı tekrar kovalamaya başlamıştı. Bir yandan da babasıyla çalışıyor, polise, askere bayraklar, üniformalar, deri kıyafetler üreten bir fabrikayı yönetiyordu. Artık bir markaydı. Aşkıyla evlenmiş, iki de çocukları olmuştu.
1925’te futbol oynamayı bırakan Hirsch, kardeşiyle birlikte fabrikayı çekip çeviriyordu. Babaları bütün hisselerini iki oğluna bırakıp emekliye ayılmıştı. Hemen akabinde de yeni bir hissederları olmuştu: Gottfried Fuchs. Yıllarca aynı takımda top oynamış iki adam, Almanya’yı temsil etmiş iki Yahudi futbolcu bu sefer ortak olmuşlardı. Nazilerin iktidara geldiği 1933’e kadar ortaklık devam etti ta ki fabrika iflas bayrağını çekene kadar.
KAPKARANLIK YILLAR
Sandıktan Adolf Hitler'in çıkmasıyla birlikte Almanya'da iklim değişiyordu. Tüm Yahudilerin hayatı derinden etkileniyordu. Yine aynı yıl tüm Yahudiler futbol takımlarından da uzaklaştırılmıştı. Üyeler dışında başkanlarını, teknik direktörlerini kaybedenler bile vardı. Üyeleri de hesapladığınızda yaklaşık 40 bin kişinin futbolla ilişiği kesilmişti. Yahudi spor kulüplerine başta karışılmamışsa da 1938'de kapılar tamamen kapanmış, spor Yahudilere yasaklanmıştı.
Öfkeliydi bir zamanların yıldızı. Çok sevdiği kulübüne yazdığı mektup, aslında her şeyin özeti gibiydi.
“Stuttgart spor gazetesinde okuduğum kadarıyla büyük takımlar ki buna Karlsruhe de dahil Yahudileri spordan uzaklaştırmaya karar vermişler. 1902’den beri üyesi olduğum kulübümden ayılmak zorundayım. Ancak ifade etmek zorundayım ki bugünlerin nefret edilen Alman ulusunun şamar oğlanları iyi insanlar olabilir. Yahudiler arasında çok daha Alman ulusuna hizmet etmiş, Alman gibi düşünen damarlarında Alman kanı dolaşanlar olabilir."
Bu mektup aslında bir trajediyi gösteriyordu. Birinci Dünya Savaşı boyunca cephede savaşanlar artık istenmiyordu. Onlar bunu kabullenemiyordu. Bazı Yahudiler ülkeden kaçmaya başlarken, kimileri uğrunda ölmeyi göze aldıkları vatanlarını terk edemiyordu.
Ortaklardan Fuchs kaçıyor, Hirsch kalıyordu. Kalmakla da kalmıyor, çok sevdiği karısından da ayrılıyordu. Tek bir düşüncesi vardı, çocuklarını güvence altına alabilmek. O damgalanmıştı artık, sadece geçici işlerde çalışabiliyordu. Dini, hep kapının kendisine gösterilmesine neden oluyordu.
Futboldan kopamıyor, yasak olsa da maçlara gidiyordu. Yahudilere her türlü eğlence faaliyetine katılmaları yasaklanmıştı da... Hayranları kolundaki Davut yıldızını kamufle ettiğinden statlara girebiliyor; yaşama belki de ilk âşkıyla tutunmaya çalışıyordu.
1939'da Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, Almanya formasını terleten tüm futbolcuların adlarının olduğu bir almanak hazırlatıyordu. Tabii o iki Yahudi futbolcu kitapta yer almamıştı.
1 Mart 1943'de Gestapo’nun emriyle yakalanan bir zamanların yıldızı, Karlsruhe garından Auschwitz'e doğru yola çıktı, kendisinden geriye kalan son yazılı şeyse, Dortmund’dan atılan 3 Mart 1943 tarihini taşıyan bir kartpostaldı:
“Sevdiklerim,
İyi geldim. Her şey yolunda. Almanya’dayım. Öpücükler
Sizin Juller'iniz.”
Hirsch’in ne zaman öldüğü bilinmiyor. 1950 yılında verilen bir mahkeme kararıyla ölümüne bir gün biçilmişti: 8 Mayıs 1945. Yani Almanya'nın imzaladığı teslimiyet belgesinin yürürlüğe girdiği resmî gün.
Uğruna boşandığı çocukları Terezin Toplama Kampı'na gönderilmişlerse de, Kızılordu tarafından kurtarılmışlardı. İkisi de babalarının çok sevdiği şehre, Karlsruhe'ye dönmüşlerdi...
Almanya’da da 19 yıldır sahalarda 27 Ocak ve sonrası günlerde “bir daha asla” inisiyatifi örgütleniyor. Ve o karanlığın bir zamanlar propaganda unsuru olarak kullandığı futbol, bugünlerde o karanlığın anılmasında bir araç oluyor. Auschwitz’te ölen millî futbolcu ise hoşgörü, özgürlük, barış alanlarında 2005’ten beri verilen Julius Hirsch Ödülü’ne adını vermiş durumda. Bugün ismi, Almanya’nın dört bir köşesindeki spor tesislerinde yaşamaya devam ediyor, “Juller” tiyatrolarda bile karşınıza çıkıyor.
( Alman Futbol Federasyonu, futbol sahasında hoşgörü, özgürlük ve barış alanlarında farkındalık yaratanları ödüllendiriyor.)
Ali Murat Hamarat: Spor tarihçisi, spor yazarı. BirGün gazetesi yazarı. İstanbul Üniversitesi'nde hukuk okuyup bir dönem asistanlık yaptıktan sonra gazeteciliğe Taraf'ta başladı. Eurosport'un internet sitesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. Radyo ve televizyona programlar hazırladı. 2017'den beri tarih Dergisi'nde yayın kurulu üyesi.