City İstanbul’da tarih peşinde…
Futbolun mabedi Wembley’de düzenlenen Federasyon Kupası finalinde Manchester’ın iki yakası buluştu. İlkay Gündoğan’ın golleriyle United’ı deviren City, bu kupayı yedinci defa müzesine götürmeyi başardı. Guardiola’nın öğrencileri, şimdiden gözlerini 10 Haziran’da İstanbul’da oynanacak Şampiyonlar Ligi finaline çevirmiş durumda. Eğer Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda da şeytanın bacağını kırarlarsa, üçlemeyi tamamlayacak.
Futbol literatüründe bir sezonda yerel lig ve kupa şampiyonluğunun yanına Devler Ligi zaferi eklemeye üçleme (the treble) deniyor. Tek kulvarda bile ipi göğüslemek için takımların ne kadar zorlandığı düşünülünce, bu seriyi tamamlayanlara şapka çıkarmak gerekiyor.
Peki tarihte ilk üçlemeyi başaran takım hangisiydi?
Real Madrid, Milan, Liverpool… Aklınıza şüphesiz bu oyunun devleri gelse de sorunun cevabı aslında belki de hiç tahmin etmediğiniz bir ekip. Tarihte ilk bu zorlu görevi başaran takım Celtic’ti. İskoçya temsilcisi aslında 1966-67 sezonunda yerel Lig Kupası’nı da kazandığı için dörtleme yapmıştı. Sadece belli ülkelerde iki kupa organizasyonu yapıldığını anımsatmalı.
Futbol sahasında can verecek efsanevi teknik direktör Jock Stein tarafından çalıştırılan yeşil-beyazlılar ligde sadece iki mağlubiyet alıp ezeli rakipleri Glasgow Rangers’ın üç puan önünde şampiyon olmuştu. Lig Kupası finalinde yine onları devirmişler, Federasyon Kupası’nı ise Aberdeen’i yenerek almışlardı. Fakat asıl halkayı tamamladıkları maç unutulmazdı.
Lizbon’daki Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde rakip Inter’di. Daha önce Kupa 1’i iki defa kazanan Helenio Herrera’nın talebeleri mutlak favoriydi. Portekiz’deki finalde de ilk sözü İtalyanlardan söylüyordu. Yılmayan İskoçlar Tommy Gemmell ve Stevie Chalmers’ın golleriyle tarih yazıyordu.
O muzaffer kadro, 56 yıldır Lizbon Aslanları olarak anıladursun, takımda sadece İskoçlar oynuyordu. Hattâ futbol meftunlarının ezbere bildiği ilk 11’lerinin hepsi de Glasgowluydu. Modern zamanda bir daha tekrarlanmayacak mucize aslında buydu.
TOTAL FUTBOL MANİFESTOSU
Rinus Michels’in önce Ajax, ardından Hollanda’da oynattığı total futbol, meyvelerini Kupa 1’de alıyordu. General lakaplı hocanın yaptığına toplu savunma, toplu hücum denebilirdi. O belli bir dizilişin değil, her oyuncusun yeteneklerinin maksimize edildiği, pozisyon icabı kazma bir bekin, orta sahanın en ilerisinde de bulunabileceği, çıkıp çalımı basıp golünü çakabileceği bir anlayışın peşine düşmüştü. Yer yer kendi oyuncularının bile direndiği bu anlayış, Herrera’nın oynattığı defansif Catenaccio sisteminin panzehiriydi.
1971’de kazanılan Şampiyon Kulüpler Kupası finalinden sonra Barcelona’nın yolunu tutan Michels, manevi oğlu Johan Cruyff’u yanına aldırabilmek için biraz beklemek zorunda kalmıştı. İşte o İspanya’da çile doldururken, yeşil sahaların biricik Sarı Fare’sinin liderliğinde kırmızı-beyazlılar, önüne geleni ufalamaya devam etmişti.
Michels’ten boşalan teknik direktörlük koltuğuna oturan Rumen Stefan Kovacs’la yoluna doludizgin devam eden Ajax, 1972’de üçlemeyi tamamlıyordu. Tesadüf bu ya onlar da Inter’i yenerek Şampiyon Kulüpler’i kazanmıştı. Goller olağan şüpheli Cruyff’tandı. O unutulmaz finalin Amsterdamlıların ezeli rakibi Feyenoord’un sahasında yapılmasıysa unutulmazdı.
Hollanda’da sazı 16 sezon sonra başka bir takım ele almıştı: PSV Eindhoven. Sonradan tanışacağımız Guus Hiddink tarafından çalıştırılan kırmızı-beyazlılar, ligde 34 maçta 117 defa fileleri sarsmıştı. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk turda Galatasaray’la eşleşen Hollanda ekibi, ilk maçı 3-0 kazanmış; rövanşta 2-0 yenilerek yoluna devam etmişti. Bu mağlubiyet, onların o sezon Kupa 1’de aldığı tek yenilgiydi.
İkinci turda eşleştikleri Rapid Wien’i iki maçta da yenen PSV, çeyrek finalde Bordeaux, yarı finalde de Real Madrid’i aynı tarifeyle elemişti. İki rakibiyle de deplasmanda 1-1 berabere kalmışlar, evlerinde aldıkları 0-0’larla turlamışlardı. Finalde gol sesi çıkmamış, penaltılarla Benfica’yı devirmişlerdi.
KIRMIZI ŞEYTANLARIN MUCİZESİ
1998-1999 sezonunda Premier Lig’de Arsenal’in bir puan önünde şampiyon olan Manchester United, Federasyon Kupası’nı da Newcastle United’ı yenerek kazanmıştı. Barcelona’nın mabedi Camp Nou’da oynanan final, bir Hollywood senaristinin kaleminden çıkmış gibiydi. Mario Basler’in attığı golle Bayern Münih öndeydi. Heyecan kasırgasında direkler bile sahne alırken, bir türlü başka gol olmuyordu. Verilen üç dakikalık uzatmadaysa kızılca kıyamet kopuyordu.
Korner için kalesinden koşarak gelen Peter Schmeichel her şeyin özeti gibiydi. Ya atacaklar ya da ağlayacaklardı. David Beckham'ın ortasında çarşı pazar karışmış, Ryan Giggs'in sevmediği sağ pabucuyla cılız vuruşu Teddy Sheringham'a asist olmuştu. Skor artık 1-1'di. Uzatmalara gidiliyor derken, kullanılan ikinci bir köşe atışında tarih yazılıyordu. Sheringham'ın aşırdığı topu süper yedek Ole Gunnar Solskjaer tamamladığında İngilizler rüya, Almanlar kâbus görüyordu.
Uzatmalarda 101 saniye arayla bulduğu iki golle Kırmızı Şeytanlar Alman devine pabucunu ters giydirirken, futbolseverlere “yok artık” dedirtmişti.
ÇİFTE ÜÇLEMELER YAPANLAR
Barcelona ve Bayern Münih, bugüne dek erkek futbolunda iki ayrı sezonda üç kulvarda zafere ulaşmış durumda. Tabii kadınlarda Lyon’un tam beş defa bu başarıya imza attığını anımsatmalı.
İstanbul’a Manchester City’de kazanamadığı tek kupa için gelecek olan Pep Guardiola, Barcelona’ya oynattığı futbolla ilk gönüllerin sultanı olmuştu. Xavi-Iniesta orta sahasıyla Lionel Messi’nin sanatının zirvesi 2008-09 sezonuydu. Ligde alınan şok Numancia mağlubiyeti sonrası kanatlanan Katalan ekibi, Manchester United’ı devirerek devler arenasında mutlu sona ulaşmıştı.
Guardiola sonra yuvadan uçacak; 2014-15 sezonunda camia, bu sefer Luis Enrique’nin idaresinde üçleme yapacaktı. Tabii başrolde yine Messi vardı. Arjantinli süper yıldızın 58 gol attığı sezonda, saz arkadaşları Neymar’la Luis Suarez de 64 defa fileleri sarsmıştı. Evet, Barcelona’nın şeytan üçgeni tüm kulvarlarda 122 gol atarak tarih yazmıştı. Juventus’u rahat yendikleri Şampiyonlar Ligi finalini yöneten Cüneyt Çakır da adını bizim futbol tarihimize yazdırmıştı. Bu başarıyı bir gün başka hakemimiz sizce tekrarlar mı…
Bayern Münih derseniz, ilk 2012-13 sezonunda bu büyük başarıya ulaşmıştı. Tesadüf bu ya devler arenasının finalinde karşılarında Bundesliga’da 25 puan fark attıkları Dortmund vardı. Bavyeralılar Arjen Robben’in son dakika golüyle kazanırken, rakipleri adına penaltıdan ağları sarsan İlkay Gündoğan’dı. Malum o da kariyerindeki tek eksik için İstanbul’a Manchester City kaptanı olarak geliyor.
Pandeminin gölgesinde 2019-20 sezonunda ikinci üçlemesini yapan Bayern’in kupa seremonilerini ekranlardan izlemiştik. Şampiyonlar Ligi finalinde Kingsley Coman’la PSG’yi deviren Alman devinin Barcelona’yı parçaladığı çeyrek final eşleşmesi tarihin en büyük gövde gösterilerinden biriydi.
MOURİNHO’NUN İMZASI
Bir dönem Guardiola’nın en büyük rakibi olarak görülen Jose Mourinho da 2009-10 sezonunda Inter’le tüm kupaları toplamıştı. Sonradan Galatasaray’a gelecek Wesley Sneijder dışında Diego Milito, Lucio ve Samuel Eto’o o kadronun yıldızlarıydı.
2009’da Barcelona formasıyla Şampiyonlar Ligi finalinde fileleri sarsan Eto’o, Zlatan Ibrahimovic karşılığında gittiği Milano’da ilk sezonunda yıldızlaşmıştı. Yarı finalde Camp Nou’da Katalanlara karşı “Çanakkale geçilmez” misali bir savunma yapan Mourinho’nun öğrencileri, devler arenasının finalinde de Hamit Altıntop’lu Bayern Münih’i Milito’nun iki golüyle devirmişti.
Şimdi Manchester City’nin üçlemeyle önünde Inter duruyor. Daha önce Şampiyonlar Ligi’ni kazanamayan uzay takımı, bakalım 1967’de Celtic, 1972’de de Ajax’ın yaptığı gibi Milano’nun mavi yakalılarını devirerek sonunda şeytanın bacağını kıracak mı? Eğer öyle olursa kupa İstanbul’da kaptan İlkay’ın ellerinde yükselecek.
Ali Murat Hamarat: Spor tarihçisi, spor yazarı. BirGün gazetesi yazarı. İstanbul Üniversitesi'nde hukuk okuyup bir dönem asistanlık yaptıktan sonra gazeteciliğe Taraf'ta başladı. Eurosport'un internet sitesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. Radyo ve televizyona programlar hazırladı. 2017'den beri Tarih Dergisi'nde yayın kurulu üyesi.