Kaybediyoruz...

Kaybediyoruz...
Oysa hepimiz insanlığıMızdan , insanlığıNızdan kaybediyorSUNuz. Savaşın kazananı yok ama kaybedeni çok. Hepimiz...

Kayıp mı ediyoruz?

Sabah kalktığımızda eşimin bana ilk sorusu.

Hassastır, o yüzden Dağlık Karabağ ile ilgili sosyal medyada dolaşan fotolara ve videolara bakmıyor, arada bana gelen küfürleri görüp, "hmm" diye geçiriyor içinden sadece.

Oğlum ilk kez ben televizyondayım diye tv seyretmek istiyor.

"Yok" diyorum

"Seyrettirme, güzel haberler yok!"

Mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyoruz onu.

Ama gel gör ki aramızdaki sohbetlerin çoğu bu aralar Karabağ'daki savaş ve gün içerisinde Ermenistan'daki arkadaşlarımızdan aldığımız haberleri paylaşmakla geçiyor.

Her sabah ve akşam aynı soru?

 

- Kayıp mı ediyoruz? (Are we loosing?)

- Hayır herkes kaybediyor... diye cevaplıyorum.

Bazen kızıyor bazen gülümseyerek kafasını çeviriyor.

Biliyorum onaylamıyor beni.

O soykırımdan kurtulan bir Ermeni aşiretinin, Türkiye'de 90'larda ailesinden biri katledildiği için göç edip diaspora olmuş bir Ermeni kadını sonuçta.

Sürgünün ve soykırımın hâlâ devam ettiğinin yürüyen bir kanıtı...

Arada "Elimde olsa..." diye damardan da giriyor ama sonunu getirmiyor.

İşte Türkiye'nin Azerbaycan'ı kışkırtarak şu anda insanları getirmek istediği nokta da bu.

İnsanları "kayıp mı ediyoruz?" yoksa "kazanıyor muyuz?" noktasına getirmek.

Damarlarımıza basıp 100 yıl önceki haleti ruhiyemize geri sokmak.

Elimizden her şeyimizi aldılar.

Hayvanlarımızı, paramızı, evimizi, toprağımızı.

Ama biz yaratan, çalışkan toplumuz.

Yeniden yaptık. Yarattık. Kaybetmedik.

Hâlâ yaşıyoruz ya bu da onlara dert.

O yüzden bazen açılışlarda falan konuşurken yanlışlıkla ağızlarından kaçırıyorlar:

"100 yıl önce başladığımız işi tamamlamak..."

Bizler o travmatik haleti ruhiyeden çıkmış. Üretmeye hatta mütevazi ulus devletimizde bile demokratikleşmeye çalışırken. Olanlara bak.

Ortalama kişi başına düşen geliri son döviz krizi ile komşu Türkiye'den daha fazla hale gelen Ermenistan için:

"Nasıl oluyor da bu fakir ülke bu silahları alıyor?" diye bir de kıskançlık yapılıyor.

Bir Ermenistanlının bu konudaki şakası ile cevap vermek gerek buna.

"Asgari ücret 300 dolarken son model cep telefonu ile dolaşmayı bilen Ermeniye mi diyorsunuz bunu?"

Ekmek almaz ama gerekeni alır...

Neyse bu işin şakası.

Tabii en güzeli de bu savaşın ortasında bile artık olaylarla şaka yapabilecek bir psikolojiye gelebildi Ermeniler.

Zizek İngiltere'de bir konuşmasında Yahudilerin travmayı, soykırımla humor yapılabildiği zaman atlattığını belirtiyordu.

Demek ki biraz olsun atlatmışız biz de.

Ama gel gör ki şimdi ikinci bir etnik temizlik zihniyeti kapımızda bu savaşla.

Oysa hepimiz insanlığıMızdan , insanlığıNızdan kaybediyorSUNuz.

Savaşın kazananı yok ama kaybedeni çok.

Hepimiz...

 

***

Geçtiğimiz yıl bazı kendini bilmezler Los Angeles'taki Ferahyan Ermeni okuluna saldırıp duvarlarına küfürler yazıp Türk bayrağı astığında temeli atılıyordu bugün inşaa edilen nefret söyleminin.

Türkiye özellikle şimdiki Cumhurbaşkanı yönetiminde, her sıkıştığında olduğu gibi bir kez daha Ermeni karşıtlığı propaganda makinesini çalıştırmaya başladı.

Sonrasında Kürtlere bağlayabilmek için de zeminlerini yurt içinde Kürtlere yaptığı operasyonlara kılıf olarak kullandı.

Dağlık Karabağ'da PKK'li paralı askerler savaşıyor tezlerinin temellendirmek ve ORTAK düşman yaratabilmek içindi bütün bunlar. Kimse onların Ermenistan'da yaşayan ve Türkiye'den sürülen Ezidiler ve Kürtler olabileceğini düşünmedi.

Ermenileri sürdüklerini soylarını kırdıklarını inkar edenler.

Daha Ezidi ve Kürt ayağına gelememişlerdi bile.

Normaldir...

Dünyanın bir ucundaki bir Ermeni okuluna saldırmak ve Türk bayrağı dikmek aslında orada kendine kök salmaya başlamış, yeni bir hayat kurmuş, çocuklarını kendi kültürü ve diliyle yetiştirebilmek için okullar kurmuş bir toplumun kılcal damarlarına milliyetçilik ve ‘Türk nefreti’ pompalama operasyonundan başka bir şey değildi. Neyse ki toplum olarak faşistleri ve demokratları bir tutmama, bir ulusun tüm üyelerinin aynı olamayacağı konusunda gayet bilnçliyiz…

 

Kendisine 'düşman' diye empoze etmek

Soykırımı atlatmış bir halkın barışçıl bir şekilde eğitim verdiği okullara bu tür saldırıların yapılması kendisini ancak nefretten var edebilen bir psikolojinin ürünü. Kendine 'komşu' yerine 'düşman' denilmesini isteyen tek memleket Türkiye herhalde.

"Dört yanı 'düşman'la sarılmış" olunmaktan alınan haz ne kadar da ‘arabesk’.

İstediği kadar Türkiye'nin müdahalesi yok denilsin Dağlık Karabağ'da Azerbaycan'dan taraf alıp savaşa benzin dökmek bu yaratılmak istenen düşmanlığın bir parçası.

Zira 'düşman'lık olmaz ise mevcut iktidar yürümeyecek.

İktidar da biliyor.

O yüzden savaş gerek...

Ermenistan olmazsa başkasıyla.

***

BM, ve Uluslar arası hukuk meselesi

Üstelik bu savaş çok verimli bir tartışmayı da gündeme taşıdı Türkiye için. KKTC seçimleri de dahil olmak üzere birçok konjonktrüel kazanımlar ve uluslararası usulsüzlükler yapılması için gerekli kılıfları yarattı.

Minare ve kılıf meselesi yani.

Türkiye sık sık Doğu Akdeniz ve Yunanistan dolayısı ile de Avrupa ile İnsan hakları ve BM raporları ve BM kararları'na ters düştüğü bir dönemde Ermenistan'ın karşısına BM'nin ve AGİT'in Karabağ ile ilgili kararların öne sürülmesini de destekliyor.

Ermenistan başbakanı Paşinyan ve dışişleri bakanı Mınatsaganyan'a her röportajda BM'nin Dağlık Karabağ ile ilgili 'işgal topraklarından çekilinmesi' kararının hatırlatılması da buna örnek.

"Bak, Ermenistan da BM kararlarına uymuyor" diyebilmek ve BM'nin Uluslararası gücünü yıpratmak için birebir bir plan.

Paşinyan da Mınatsaganyan da her seferinde vurguluyorlar. BM kararları uygulanmayacak değil ancak önce "insanlarımızın güvenliği'nin sağlanması önceliğimizdir" diyorlar.

Savaş koşullarında insanların varlıkları tehlikedeyken

"Dur bir dakika bu BM'ye aykırı" diye kontrol edemezsiniz ki...

Bu arada Ermenistan barış sağlanması durumunda bence 7 bölge denilen topraklardan çekilmeye istekli olacaktır.

Son 5 yılda taşımalı İslami saldırılardan canı yanan, insanları ölen Fransa'da son olarak bir öğretmenin kafasının kesilmesi kılıfı ne kadar güzel olsa da taşıma cihatçıların halen dünyaya ne kadar tehlike oluşturduğunu bir kez daha gösterdi.

Macron'un saldırganların imamları yurt dışından getirilen camilerle ilişkilerinin olması üzerine kendi iç politikasında yükselişte olan sağcıların oylarını alması için yaptığı açıklamalar niye canınızı yakıyor ki?

Aynı politik taktiği Türkiye de kullanmıyor mu?

Bağlamından koparıp Macron'u suçlamak kolay.

Paşinyan'a "Karabağ Ermenidir!" dediği için provakatör demek kolay.

Ama o provakatörün içimizde olduğunu kabullenmek zor geliyor.

 

Kaybediyoruz

Hep birlikte...

Ama yine de umutluyuz.

Bombalanan Şuşi'deki kilisede düğün yapıyoruz.

Hayatı kutsamak için.

Çünkü hayat değerli bizler için.

Malı mülkü alabilirsiniz.

Geleceği hayatta kalanlar yaratacak.

Öne Çıkanlar