Kör noktada asılı kalanlar!
Bircan Değirmenci
Gittikleri tüm kapılar yüzlerine kapanmış, başvurdukları her yerden aldıkları yanıt aynı olmuştu. “Bir bilgimiz yok”. Kimi kardeşini, kimi babasını, kimi aşık olduğu kişiyi kimi de evladını arıyordu. Onlardan geriye kalan siyah beyaz fotoğrafları kucaklayıp bir cumartesi günü Galatasaray Meydanı’na gelerek oturdular. Önce bir avuç insandılar. Ardından bir başkası başka bir fotoğrafla gelip kaldırımdaki yerini aldı, ertesi hafta bir başkası. Ve her cumartesi günü saat 12’de derman bulamadıkları dertleriyle birlikte sayıları da çoğalmaya başladı.
Her hafta bir kayıp hikayesi anlatılarak akıbetleri soruldu. Sessiz çığlıklarını çok az insan duydu. Duyanların bir kısmı onların hikayelerine inanmadı. Saldırılara maruz kaldılar, dövüldüler, yerlerde sürüklendiler, coplandılar, gözaltına alındılar ama yılmadılar ve durmadan arayışlarını sürdürdüler. Kimisi belki onunla karşılaşır diye öldüğünde kimsesizler mezarlığına gömülmeyi vasiyet ederken kimi gidip başında ağlayacağı bir mezar taşı olsun istedi. Kimisi dağlarda, taşlarda, kuyularda sevdiğinin kemiklerini aradı. Ölüye saygı hakkı çiğnenerek, gömülme hakkı ellerinden alındı. Kaybedilen yakınları geldiğinde evini bulsun ve kapıda kalmasın diye evlerini taşımadılar ve kapılarını hep açık tuttular.
“Ellerinde fotoğraflarıyla oturan insanlar açık bir yara gibi insanın yüzüne çarpıyordu. Bu görüntü peşimi bırakmadı” diyen yönetmen Ayşe Polat, bir kayıp hikayesinden yola çıkarak Kör Noktada adlı muhteşem bir filme imza attı.
Baharda dağların eteklerinden topladığı otları ayıklamış, yıkamış, çorba yapmak için hazırlıyor. Köydeki evinin bahçesinde yaktığı odun ateşi üzerindeki kazanı karıştırıyor. Yeşil gözlü filinta oğluna bir pazar günü bu çok sevdiği çorbayı yapmış. Ama çarşıya giden oğlu bir daha eve dönmediği için çorbayı içememiş. Yıllardır her pazar bu çorbayı yapıp tek tek evleri dolaşarak dağıtıyor. Oğlunun payını da bir kaba koyup ayırıyor. Her hafta bu ritüeli gerçekleştiriyor, oğlunun bir gün çıkıp gelerek annesinin elinden yaptığı çorbayı içmesi umuduyla yaşıyor. Tıpkı her hafta yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri gibi.
Üç bölümden oluşan film böyle başlıyor fakat sonra ritmi değişiyor. Bugüne kadar kayıplar, faili meçhullerle ilgili filmler, belgeseller yapıldı ama Polat bu filmde sadece kayıpların ve kayıp yakınlarının yani kurbanların değil onları yok edenlerin yaşadığı paranoyayı masal-kabus-gerçek arasında dinamik bir anlatı ve farklı bir kurguyla gerilim tarzında ortaya koyuyor. Sistem içerisindekilerin birbirlerinden şüphelendiği, güvenmediği ve gerektiği zaman birbirini rahatlıkla harcadığı, görmenin, göstermenin, görünenin ötesini ve derin güçlerin daha derininin de olduğunu yarattığı mistik atmosferde izleyiciyi sarsarak, gererek, ürperterek, merak uyandırarak anlatıyor.
Film 42. İstanbul Film Festivali’nde yarıştı. Kör Noktada en iyi filme verilen Altın Lale, en iyi senaryo, FİPRESCİ ve en iyi kurgu ödülünü aldı. Filmi izledikten sonra görüştüğümüz Ayşe Polat’la hayatına, sinema serüvenine ve filme ilişkin konuştuk.
Malatyalı Alevi bir Kürt ailesine mensuptur. 1978’deki Maraş olaylarının ardından Alevilere yönelik baskıların artmasıyla babası ailesini korumak adına misafir işçi olarak Hamburg’a göç eder.
Filmlere olan aşkı ilk defa Türkiye’de çocukken gittiği sinemayla salonunda başlar.
“Televizyonda oynanan filmleri çok merak ediyordum ama çocuk olduğum için uykuda kalıp kaçırıyordum. Ertesi gün çok üzülürdüm acaba neyi kaçırdım diyerek”
80’lerdeki video kaset furyası başlamıştır. Türkiye’de çekilen filmleri bu sayede izleme şansını bulur.
“Her hafta sonu o filmler alınır izlenirdi. Erden Kral, Ömer Kavur, Kemal Sunal hatta İbrahim Tatlıses filmleri. Ailenin bir araya gelip izlemesi, anne babanın memleket hasretini bu yolla gidermesi etkileyiciydi. Sinemanın etki gücünü o zaman fark etmiştim.”
Lise yıllarında Hamburg’da yapılan bir sosyal projede yer alarak kısa film çekmeyle kamerayla tanışır.
“Fatih Akın da kısa filmlerini orada çekmişti. Kamera veriliyordu. Orada çok şey öğrendim. Ardından fonlar yardımıyla profesyonel ekiple 35mm’lik filmler çekmeye başladım. Sonra da bir tutku haline geldi ve devam ettirdim”
Üniversitede Felsefe Bölümü’nde okur ama sinemayı asla bırakmaz.
“Toplumsal ve sosyal sorunlar işlemeye çalışıyorum. İlk başlarda bir arayış vardı tabi. Nereye ait olduğun, kimliğin verdiği bir sorumluluk, ağırlık vardı onu anlatmak gerekliydi. Nobel Edebiyat ödüllü Annie Ernaux’un “Kitaplarımla sınıfımın intikamını aldım” dediği gibi biraz da nesil olarak ailenin verdiği misyonu üstlenerek; onların yaşadığı hikayeleri, travmaları işlemek istedim. Alevi ve Kürt olduğun için dışlanıyorsun. Almanya’ya geldiğinde yabancı olduğun ve işçi sınıfından olduğun için ikinci kez öteki oluyorsun. Onun verdiği zorlukları fark ediyorsun. Almanya’da lise ve üniversiteye gittiğinde başka imkanların oluyor ve daha çok o farklılığı ve haksızlığı görmek her film için bir başlangıç noktası oldu. Bir şey dokunduğu zaman ona bir şekil vermek, anlatmak için bir yol bulmak istiyorsun. Bu yol senaryo yazmak oldu benim için. Ailede en çok ağabeyim destekledi beni.”
Yılmaz Güney’in Yol filmi her izlediğinde etkilendiği filmlerden. Ve tabi diğer yönetmenler.
“Bergman, Kübrick.. Kendilerine özgü dünyaları olan sevdiğim yönetmenler. Farklı bir perspektifle popüler olmadan dertlerini anlatmaları beni etkiledi.”
ÜÇLEME: MİRASÇI, ÖTEKİLER VE KÖR NOKTADA
Kör Noktada filmi Polat’ın üçlemesinin son filmi. İlki 2012’de Ardahan’da çekilen Mirasçı.
Berlin’de yaşayan genç bir kadın yazarın babasının hikayesini yazmak için Ardahan’ın bir köyüne gelmesini anlatıyor.
“Mirasçı kurmaca belgeseldi. O da üç bölümden oluşuyor.”
İkinci film Van Çatak’ta çekilen Ermenilerin izlerini arayan Ötekiler adlı bir belgesel.
“’Van kedisi Türk mü Kürt mü?’ sorusuyla hafif başlayan giderek Ermenilerden kalanların izleriyle neler yapıldığına dair definecileri de içine alarak derinliğe inen bir film. Ötekiler’i çekerken bir ailede Ermenilik varmış. 2015’te ve rahat bir zamanda çekilmesine rağmen yine de anlatırken çekiniyordu. Çok açık konuşmadılar ama bir süre sonra aramızda güven oluştu. Onlardan biri ailelerinde yaşanan bir faili meçhul cinayetten söz etti. Aslında tüm bunları okuyoruz, haberdarız ama yine de direkt karşı karşıya gelince ve onun anlatma şeklinden çok etkilendim. O küçükken olmuş ama unutmamış. Bu olay benim aklıma takılmıştı. İstanbul’a sık sık gelip giderken Cumartesi Anneleri’ne rastlardım Beyoğlu’nda. Her seferinde o evlatlarının fotoğraflarını görünce etkileniyordum. Açık bir yara gibi bize bakıyordu. “
Bu anlatılan faili meçhul hikayesi Polat için üçüncü filmin zemini olur.
“Başlarken üçleme olarak düşünmemiştim. Kendiliğinden gelişti. Enteresan olan Ardahan, Van, Kars.. O iklim, o manzaralar, çok etkileyici bir coğrafya. Oradaki doğanın bir gizemi var, yaşanan hikayeler büyüleyici bir atmosferde geçiyor. Bu filmi yazarken fark ettim, konu gittikçe derinleşti. Bunun sadece sosyal yanını değil öbür tarafı da göstermek istedim. Bu konunun çok başka katmanları da olduğu ve paranoyayı anlattığı için gerilim olarak vermek istedim. En sağlıklı yöntem o geldi. Bu karakterlerdeki travma ne yapıyor, insanların algısını nasıl değiştiriyor. Bu proje kurmacaydı.”
Filmi yazma süreci çok uzun sürmüş. JİTEM üzerine yazılmış çok sayıda kitaplar okumuş, buna ilişkin çekilmiş filmleri izlemiş.
“Üç bölümde anlatma fikri başından beri vardı. Neyi anlatabilirsin hangi boşluğu birinci bölümde bırakıp ikincide tamamlayacaksın diye biraz matematiği vardı. Bir yandan da matematikten çıkarıp duygusal olmasına çalışıyorsun. Gerilim, korku filmlerini çok inceledim. Oradaki motifler, görme üzerine, metafizik. Bu konular nasıl işlenmiş diye çok inceledim. Bir yandan da politik ama kurmaca. Nasıl bir ritim bulabilirim. Senaryo bitince bu kez de pandemi oldu. Kast arayışı da çok uzun sürdü. Çünkü karaktere yakın kişileri bulmam gerekiyordu”
PANDEMİ SÜRECİNDE ÇEKİLDİ
Filmin çekim süresi çocuk oyuncunun varlığı nedeniyle 40 gün sürmüş. Pandemi dönemine denk gelmesi ise onlar için şans olmuş. Çünkü karakterlerin çekimler dışında yapacak başka bir şeyleri olmadığı için karakterden çıkamamışlar. Bu da full konsantre çalışmalarına vesile olmuş.
Üç ayrı kamerayla başka açılardan çekildiği için aynı sahneyi birkaç kez tekrarlamak zorunda kalırlar.
“Normal çekim, cep telefonu ve saklı kamerayla çekim. Dolayısıyla çok malzeme vardı ve hangi görüntüyü ne zaman kullanacağımıza ilişkin karar vermek gerekliydi. Bazılarını hatta üç kez çektik. Nerede sahne bitip diğerine geçeceği senaryo içerisinde vardı. Filmin kurgusu masada çıkmadı, yazılan bir şeydi. İki kurgucu vardı ve güzel çalıştık.”
TARİH İNTİKAMINI ALIR
“Bir insanı kötü göstermek siyah ve beyaz olarak göstermek kolaydır. Sonuçta insanız ama ona rağmen oradaki karakter kötü bir şey yaptığını düşünmüyor, sadece eşini çocuğunu korumaya çalışıyor. Sorunlu bir aile. Adam sorunlu, karısı sorunlu, çocuğu sorunlu. Ne yaparsan yap yaptığın şey, kaybolmuyor, bitmiyor, bir şekilde sana geri dönüyor, kendi intikamını alıyor. Yüzleşmek sadece kurbanlar için değil onu yapanlar için de ister istemez bir iz kalıyor. Sonuçta yaptığın şey insanlığa karşı işlenmiş bir suç. Bunu böyle çözemezsin. Tarih gösteriyor. Her yaptığın hareketin izi kalır. Bu durumda kayıp olan tabi ki çok üzücü ama siz de sağlıklı değilsiniz. Herkesin birbirini gözetlediği bu kurduğunuz sistem sizi de harcayacak ve sizi yiyecek. Bu sistemde en ufak bir hareket sizi yok eder. “
Filmdeki doğaüstü güçleri olan ve hayaletlerle konuşan, derin bakışlarıyla izleyiciyi içine alan çocuk oyuncunun performansıyla kör noktada görülmeyenler bize gösterilir.
“Çocuklarda hassaslıklar olur ya hani. Kör noktada görülmeyen saklanan bir tarih var. Öyle olunca hayaletler ortaya çıkar. Görmek, göstermek ve saklı bıraktığını ortaya çıkartmak, bir ışık olmak. Çocuk da burada bir medyum gibi. Dedesinden duyduğunu, telefondan izlediğini, bir yerde mistik kalan bir durumu bize anlatmaya çalışıyor.”
FİLMİN BENİM İÇİN ÖZEL BİR GÜCÜ VAR
“Bir konuyu başka bir dille anlatmak, bunun için farklı yollar aramak. Önemli olan benim için yeterince zaman olmasıydı. Ve zamanımız vardı. Oyuncularla da aramızda güzel bir sinerji oluştu. İçime sinen, sevdiğim bir film oldu. Bende çok özel bir yeri ve gücü var. O gücü çekerken bile hissettim. İzleyenler de yarattığı etkiyi fark edince de çok mutlu oluyorum”
Mitos Film’den Mehmet Aktaş’ın yapımcılığını üstlendiği Kör Noktada filmi dünyanın en büyük film festivallerinden olan ve 73.sünün yapıldığı Berlinale Uluslararası Film Festivali’nde “Encounters” bölümünde yarıştı.
“Berlin film festivalinde çok ilgi duyuldu. 4-5 kez gösterildi, çok yazılıp çizildi. Almanya’da gösterime girecek, Türkiye’de de gösterime girmesi konuşuluyor.”
Şimdilerde film jürilerinde yer alan Polat yazmaya devam ediyor.
“İki tane sevdiğim proje var. Karar vereceğim. Ya burada ya da Almanya’da yapacağım. Son 4 yıldır ara vermeden çalıştım. Şimdi yazmak, izlemek ve karar verme aşamasındayım.”