Örgütlü saldırılara karşı dayanışma ile…

Örgütlü saldırılara karşı dayanışma ile…
Avrupa başkentlerine taşınan suçlar zincirinin bir tetikçisi dün gazeteci Erk Acarer’e saldırdı! Daha kime karşı neler planlandığını bilemiyoruz.

Şehbal ŞENYURT ARINLI


Aşağıdaki notları 18.12.2020 tarihinde yazmışım. Yayınlamadığım birçokları gibi bir kenara atmıştım.

Gazeteci Erk Acarer’e, burada Almanya’da, Berlin’de evinin önünde yapılan saldırıdan sonra sonuna birkaç cümle ekleyerek paylaşmak ihtiyacı duydum.

Yazıdan kimi alıntılar;

"Yürütülen dava, davalar o kadar saçma ki, insan üzerine konuşmak bile istemiyor!

Gerçekten Türkiye insanı hasta ediyor!

Hastalık yayıyor! Bildiğiniz hastalık kaynağı bu ülke.

Hastalıksız bir hayattan korkuyor, kendini ve kendi insanlarını kemirmeyen hastalıksız bir hayat nasıl olur bilemiyor, bilmek keşfetmek de istemiyor. Suçlarına yapışmış, onlarsız yok olup dağılıp parçalanacağından korkuyor.

Var oluş değerleri yalan, balon… o kadar zayıf işte. O kadar hasta.

Bir o kadar da güçlü, kendini korkunun katman katman zırhlarıyla sarmalamış, o balonu patlatabilme olasılığı olan herkesi yutuyor. Yıllar ve yıllardır… Kuruluşundan beri…

Ne değişen dünyayı, ne değişen değerler sistemini, ne kendini anlayabiliyor. Yapışıp kaldığı milliyetçilik ve din sarmalında boğuldukça boğuluyor, boğdukça boğuyor… Yüzleşilememekten doğan çürümüşlük, suçlar batağı hastalık yayıyor, öyle böyle değil!

Sadece kendini, kendi insanını suçlara bulaştırmakla kalmıyor, hastalığı dünyaya ihraç ediyor, -ha, bu işler böyle de yürüyebiliyormuş diyen anti-demokratik eğilimlere yatkın dünya ülkelerinin iktidarları, onu ve onun gibileri örnek alıyor. Diğer devletlere de rüşvetler veriyor, silahlar, uçaklar satın alarak, sebep olduğu göçmen kartı oyununu oynayarak, beslediği radikal dinci gruplarla tehdit ederek… bütün gücüyle yok etmeye çalıştığı muhalefetin yokluğunu kullanarak… öyle böyle… suçlarını yayıyor, hastalıklarını ihraç ediyor… Dünyanın bu son on – onbeş yılı böyle geçti işte… ………..

İnsan zihnini toplamakta zorlanıyor, öfkelerini dönüştürmekte zorlanıyor. ………….

Çoğu kez bunun bir hastalık olduğunun, otokrasi ya da diktatörlüklerle yönetilen Türkiye gibi ülkelerin bir suç ve üstü örtülen suçlardan doğan hastalık kaynağı olduğunun farkına varmıyoruz bile. Her yeni gün önümüze düşen yeni sorunlar yağmuruna cevap olmaya çalışırken yaşadığımız hastalığı analiz etmek zor! ……………

Çünkü o sırada kilometrelerce ötede avucuna „iş ve aş" yazarak intihar eden ya da devlet görevlilerince helikopterden atılarak katledilen bir köylünün ya da yıllardır çocukları katledilmiş/kaybedilmiş adalet arayan bir annenin ya da cezaevlerindeki açlık grevine katılma kararı alan ya da sabaha karşı evleri başılan… ya da… ya da… ya da… birilerinin yanında oluyor ruhumuz. ……………………

Devlet aklı intikam alıyor, yüzyıldır üzerinde yükseldiği yalan değerlere o kadar inançsız ki, kurduğu yalan duvarları yıkılacak korkusuyla intikam kusuyor.

Osman Kavala niye içerde? Selahattin Demirtaş… ve niceleri…. Ve tüm o ülkesini, insanını, dünya halklarını seven, sorular soran, o karanlık perdeleri arlayan o değerli insanlar neden içerde, sürgünde, mezarda… Neden her türden muhalefet küçücük bir kipranışta sorgusuz sualsiz boğuluyor? Yıllar ve yıllardır… Bilindik sorular… bilindik cevaplar… ……………..

İntikam alıyorlar, nefret kusuyorlar, kötülük saçıyorlar.

İntikam; yıllar ve yıllardır susmayıp her türden haksızlığa karşı durduğumuz için. -unutmuyorlar, biriktiriyorlar-

Nefret; sırf varlığımızla yalanlardan örülü dünyalarını ayan-beyan ortaya çıkarabildiğimiz için, yapıp ettiklerini bir bir sayıp döktüğümüz için, ellerinde sahiden yargılayabilecekleri hiçbir belge olmadığından bu cılız anlamsız sözlere sığınmak zorunda kaldıkları için,

Kötülük; bütün bu yaşattıkları zulümlerin yüzyıllarlık suçlar bataklığını beslediği için… dipsiz dipsiz bir bataklığı… suskuyla/baskıyla/katliamlarla gizlenmeye çalışılan, yayıldıkça yayılan suçlar bataklığını…

Yargılayabilecek mahkeme olsa yaşattıkları zulümlere dair bizlerin elinde milyonlarca belge var, bizler davacıyız. Davacı olan bizleriz. ……………………….

Devlet aklı korkuyor, bütün o var oluş değerlerindeki yalanlar bir bir açığa çıkacak diye korkuyor. Ermeni soykırımından bu yana… Dersim katliamından bu yana… daha sayılamayacak suçlardan bu yana… korkuyor! Suçlarına suç ekleyerek intikam kusuyor, listesine eklediği her yeni suçla daha da korkuyor.

Ve hasta ediyor, kendi korku hastalığını, bütün bu onarılmaz suçlarla tutunabilme hastalığını yayarak, insanını, dünyayı suçlarına ortak ederek hasta ediyor. Sadece beni, toplumumuzu değil, bütün dünyayı/halkları hasta ediyor! Bütün dünya hastalandığında hastalık normalımız olacak! Çoğu yerde oldu bile!

Neyse ki, biz antikorlar, zorlanarak da olsa hala çalışmaya devam ediyor. ……………………."

Yukarıdaki yazının yazılmasından bugüne Türkiye Devletinin mayfa yüzü kendi içinden insanlarca sapır sapır ortalığa saçıldı. Yıllardır gazetecilerin, aktivistlerin dillendirdiği dünya ülkelerini birebir ilgilendiren kirli ilişkiler ağı artık muhataplarının kendi itiraflarıyla belgelendi. Tümü uluslararası hukukun, uluslararası insan hakları mahkemelerinin konuları.

Ve bu gerçekleri dile getirenler cezaevlerinde kalmaya, sürgünde saldırılara uğramaya devam ediyor.

Avrupa ülkeleri yönetimleri de hala, uluslararası hukuku harekete geçirmek ya da en azından bu diktatör rejimden desteğini çekmek için, Türkiye’deki muhalefet olmayan "ana muhalefet" gibi, bu kadar manipüle edilmiş bir ülkeden "sandık" sonuçlarını mı bekliyor?

Daha hangi hukuksuzluk, hangi şiddet dalgası harekete geçmelerini sağlayacak?

Avrupa başkentlerine taşınan suçlar zincirinin bir tetikçisi dün gazeteci Erk Acarer’e saldırdı! Daha kime karşı neler planlandığını bilemiyoruz.

Birçok kez, çeşitli vesilelerle sorduğumuz soruyu yine tekrar edelim;

Avrupa ülkeleri daha ne kadar bu çürümüş AKP/MHP/Mafya devletine destek vermeye devam edecek? Daha ne kadar iş anlaşmalarına, göçmen sorununa yaslanıp kapısına çoktan dayanmış şiddet kaynağını beslemeye devam edecek? Yine kınayıp geçiştirecek mi? Yine Erdoğan rejiminin yaratıp dünyaya saldığı, kendi başkentlerine ulaşan IŞİD benzeri katillerin yeni saldırılarını mı bekleyecek? Normalleşen şiddetle kendi toplumunun da zehirlenmekte olduğunu ne zaman idrak edecek?

Öne Çıkanlar