Rızası yok

Rızası yok
İklim Bayraktar’ın yeni kitabının adı “Rızası Yok”. Bayraktar’ın kendisinin de cinsel istismara maruz kaldığını açıklaması kitabı daha da önemli kılıyor.“ Her beş çocuktan biri”nin istismar yaşadığı günümüzde, toplum olarak kaçacak yerimiz yok artık.

Meliha Yıldız


Dünyanın daha iyi olmasına yetecek kadar hüzünlemiyoruz!

Jean-Luc Godard

İklim Bayraktar’ın yeni çıkan “Rızası Yok” kitabını doğrusu ön yargıyla yaklaştığım için elime ulaşır ulaşmaz okumadım. Okumamanın diğer bir nedeni de kargodan, kendi hazırlamış olduğum yine Destek Yayınları’ndan çıkan “Uçurum Kenarındaki Salıncaklar” kitabımın aynı gün gelmesi. Yeri gelmişken, bu konulardaki duyarlılığı ve emeklerinden dolayı Destek Yayınları’na teşekkür etmek istiyorum.

Ön yargımın sebebi, kapakta yer alan “Bir Kereden Çok Şey Olur!” sloganı. Çocuğun cinsel istismarı (ÇCİ) konusunda ülkemizde bir dönüm noktası olan Karaman’daki çocukların yaşadıkları ve iktidarın bu konuya bakışını temsil eden; “Bir kereden bir şey olmaz!” cümlesi çok çarpıcıydı. Karaman’da yaşananlarla ilgili sürekli tekrarlanan bu cümlenin beni rahatsız eden tarafı, insanların bu cümleyi sorunu anlamaya ve çözmeye dönük değil de sırf iktidara muhalefet etmeye dönük olarak kullanmasıydı. Çocuklar yok sayılmış, araçsallaştırılmıştı.

Ancak Bayraktar’ın kitabın daha başında hatta kaleme aldığı “Başlamadan” kısmında, kendisinin de cinsel istismara maruz kaldığını itiraf etmesiyle, kitabın bu konuya ne kadar samimi yaklaştığını gördüm.

HER BEŞ ÇOCUKTAN BİRİ

Cinsel taciz ve istismar konusunda aydın ve sanatçıların ifşalarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. 2017’de Fransa’da MeToo Hareketini popüler hale getiren gazeteci Sandra Muller, cinsel taciz ve istismar konusunda ülkede birçok değişimin önünü açtı. Fransa’da 2017’de başlayan MeToo Hareketi’nden sonra, yasada rıza yaşı yükseltildi, zamanaşımının süresi uzatıldı -hatta zamanaşımının tamamen kaldırılmasının konuşuluyor-. Çocuğa Yönelik Ensest ve Cinsel Şiddet Bağımsız Komisyonu (CIIVISE) oluşturuldu. Kiliselerde yaşanan cinsel istismarlarla ilgili resmi raporlar açıklandı. Papa kurbanlardan özür diledi. İstismar mağdurlarının daha çok desteklenmesi ve tazminat ödenmesi gibi birçok olumlu gelişme yaşandı.

Çocuğun cinsel istismarı dendiğinde hepimizin şöyle bir duraksadığını tahmin edebiliyorum. Kabul etmesi zor bir konu. Bende kitabı okurken sık sık ara verdim, dalıp gittim, ağladım…Bakması bile zor bir konu. Bir kitapçıya gittiğinizde böyle bir kitabı almak yerine, kişisel gelişim raflarına yönelip o raflardan bir kitap almak kendinizi daha iyi hissettirebilir. Mesela günde sadece on dakika nefes egzersizi yaparak hayatımızı güzelleştirebileceğimizi anlatan bir kitap…

“Her beş çocuktan biri”nin yaşadığı, bu kadar yaygın olan, etkileri ömür boyu sürecek dehşetin acı ve öfkesinin bütün hayatlarımıza karıştığı, havaya, suya, toprağa bile karıştığı bir dünyada, daha iyi yaşamak için on dakika içimize çektiğimiz nefeste, bu acılardan ve tehlikelerden uzak durmak mümkün mü? Bana göre toplum olarak artık kaçacağımız bir yer yok. En azından biz mağdurlar için yok.

Viv Gordon’un* dediği gibi “Yaşadığımız cinsel istismarlar nedeniyle adalet, eğitim, istihdam vb. erişemeyen marjinalleştirilmiş en büyük topluluğuz.” Kitap ÇCİ konusunda çok önemli bir kaynak. Öne çıkan önemli özelliklerinden biri istismara maruz kalan çocukların çoğunun erkek olması. Bildiğim kadarıyla bu kadar çok erkek çocuğun deneyimini okuyabileceğimiz yayınlanmış başka bir çalışma yok ülkemizde. Kitabın bir diğer özelliği de ilk defa bir mağdurun faile dönüşme sürecini gözlemliyor olmamız. Mağdurun fail olması cinsel istismarda çok rastlanılan ve önemle üzerinde durulması gereken bir konu.

Kitapta yer alan hayatta kalanların birçoğu, internet aracılığıyla benzer deneyimleri olanlarla yaşadıklarını anlamlandırıyor, destek bulmaya çalışıyor. Devletin ve kurumların yapması gereken bilgiye ve desteğe ulaşmayı, çocuklar kendi çabalarıyla internet yoluyla yapıyor. Tabi internette yeni istismarlara da maruz kalabiliyorlar. Kitapta yer alan bütün hayatta kalanların bir diğer özelliği psikiyatrist veya psikolog desteği alması. Güçlenmede psikoterapi desteğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Terapistin işinin ne kadar ciddi olduğunu, yanlış yaklaşımların nelere sebep olacağını, yaşadığı cinsel istismarların etkisiyle cinsel kimliği konusunda sorular yaşayan Sema'yı yönlendirirken görüyoruz:

“Bu senin normalin, mizacın, toplum tepkisinden korkmadan kendini kabul ettiğinde rahatlarsın…Kendini kabullenmeden ikinci seansa gelmene gerek yok, yapabileceğim bir şey yok.

Sema görüşmeden sonra içinde bulunduğu ruh halini şu çarpıcı cümleyle ifade ediyor:

"O gün intihar girişiminde bulundum”

"BANA YAPTIKLARINDAN DOLAYI BANA TAHAMMÜLLERİ YOKTU"

Din istismarı ve cinsel istismar ilişkisine bakışımız konusunda da çok kapılar açan bir kitap “Rızası Yok”. Cemaat yurdunda Zahit’e tecavüzden sonra getirilen tepsideki; süt, bisküvi ve tesbihte olduğu gibi. “Allaha yakarmam gerekiyordu affetmesi için…” Yine Zahit’in babasının, Zahit’in sorunlarını çözme yaklaşımında da görüyoruz din istismarı ile cinsel istismar ilişkisini:

“… eski bina, kalorifer petekleri demir döküm... Oraya kelepçeledi ve soydu beni. Kauçuk kalın uzun hortumla dövdü, tüm gücüyle vururken sürekli ‘Seni ne kadar çok döversem, ne kadar çok kanın akarsa günahlarından o kadar arınacaksın? Canını ne kadar acıtırsam o kadar temizleneceksin içindeki şeytandan!’”

Maryland Eyaleti’ndeki rahibin, okuldaki kızları istismar ederken söyledikleri geliyor aklıma. “Günahkarsın, bunları içindeki kötülüğü çıkarmak için yapıyorum.” Sahi bu çocukların içinden çıkarmaya çalıştığınız ama bir türlü çıkaramadığınız günah neydi? Kimin günahıydı?...

Haydar’a, babasının arkadaşı da dahil, köyde 37 kişinin haftalarca tecavüzünden sonra; babası tarafından ahıra zincirlenip aileyi rezil etmekten kurtarılması için yapılan işkenceye neden olan rezillik neydi? Temizleyemediğimiz rezillik kimin rezilliğiydi?...

Bu kitapta da psikolojik destek alıp, bir nebze güçlenip hayatta kalabilenler var. Kayıplarının yası belki bir ömür sürecek. İnsanüstü bir iradeyle hayatta kalıp, başka çocukların bunu yaşamamasının derdine düşüp, yaşadıklarını anlatanlar. Hatta başkalarına ışık olmayı misyon edinenler…

ÇOCUKLAR SUSMUYOR

Bir çoğumuzun da hikayelerine ulaşılamayacak. Çünkü cinsel istismar nedeniyle intihar ettiler, alkol-uyuşturucu bağımlısı oldular, akıl hastanelerine kapatıldılar, cinsel sömürüye maruz kaldılar… 26 yaşımda, intihar girişimim başarılı olsaydı bende bu satırları yazamıyor olacaktım.

Yazarın dediği gibi kimi; doktor, aşçı, polis, sokak müzisyeni oldu. Kitabı okuduktan sonra sokağa çıktığımızda ya da apartmanımızda görünmez olan hayatta kalanları arayacak belki gözlerimiz. Sokakta müzik yapan o müzisyeni, bizim çocukken koruyamadığımız ama bizi korumaya çalışan polisi, siparişimizi hazırlayan aşçıyı arayacağız. Belki onlarda birbirini arayacak.

Bu kitap bir taraftan “Çocuk Susar Sen Susma!” sloganını da değiştirmemiz gerektiğini gösteriyor. Çocuklar susmuyor. Bütün deneyimlerde istismarı evdekiler, mahalledekiler, köydekiler, okuldakiler, yurttakiler, akrabalar herkes biliyor. Çocuğun çevresindekiler ya fail ya suç ortağı…

Zahit’ in babaannesini korumak için pencereyi açıp avazı çıktığı kadar bağırarak yaptığı halka sesleniş konuşması buna çok ironik bir örnek… Pencere konuşması yaptım. “Ey mahalleli, siz bu evin insanlarını yıllardır görüyorsunuz, kocası sakallı, karısı gözüne kadar peçeli ama anasını dövüyor şu an. İnsan değil bunlar. Gönderdikleri Kuran kursunda bana iki sene tecavüz ettiler ama sineye çekti bunlar… İkisi de namussuz bunların, örtülerine değil kişiliklerine bakın.”

Çocuklar susmuyor, sorun bizim duymak istemememiz. Bu kitapta okuduklarımız, bizim duymak istemememiz yüzünden çocukların nelere maruz kaldıkları. Aslında hepimiz yaşananları biliyoruz. Çocukları kutsallarımız için kendi hayatımız için kurban ettiğimizi. Zahit, Sinan, Haydar, Halim, Süleyman, Sema, Adile/Ahmet, Hikmet… derin ve yüce anlamları olan bu isimleri verdiğimiz çocuklarımıza ne korkunç deneyimler yaşatıyoruz biz?... Kitap üzerine söylenecekler, her hayatta kalanların acı deneyimi üzerine söylenecekler çok fazla, bir köşe yazısına sığmayacak kadar.

Yazıyı bitirirken söyleyeceğim; onların yalnızlıklarını, çaresizliklerini, kayıplarını, acılarını, huzursuzluklarını, güçlerini, güçsüzlüklerini, iyiliğe olan inançlarını, kendilerine olan saygılarını, değersizlik duygularını, umutsuzluklarını kalbimde hissettim, hissetmeye çalıştım. Minnettarız bizimle paylaştığınız için.

*Viv Gordon: İngiliz hayatta kalan aktivist


Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor

Öne Çıkanlar