'Saliha'
Aysen Ritzauer*
21 Nisan 2022 tarihinde Güney Almanya’nın Ştutgart kentinde Theaterhaus Stuttgart (Ştutgart Tiyatro Evi) bir ilkle, ilk defa bir kadın gurbetçinin "Saliha (Çilhüseyin) Kartağ"’ın hayatını konu alan tiyatro oyununun prömiyeriyle perdelerini açtı. 2, 3 ve 4 Haziran’da izleyemeyenler için yeni bir fırsat daha var, oyun tekrar seyirci karşısına çıkıyor. Tiyatro eseri 1962 yılında Almanya’ya işçi gelen Saliha Kartağ’ın hayatını konu edinir. Torunu Abdulvahap Çilhüseyin tarafından "Saliha Kartağ - Bir Türk Hikâyesi" adıyla kaleme alınan eserden uyarlanan senaryo, Anina Jendreyko’un başarılı rejisi; Esra Uğurlu’nun dinamik, coşkun ve güçlü karakter oyunculuğu; müzisyen Hakkı Kılıç’ın çaldığı akordiyon eşliğinde halk ozanı Aşık Veysel’den "Uzun İnce Bir Yoldayım" ile bir Azeri Türküsü "Ayrılık Aman Ayrılık" gibi bilinen diğer parçaları da seslendirirken seyircileri "Saliha"nın gurbetteki ilk yıllarına duygusal bir zaman yolculuğu yaptırıp renklendirmesi; ve en nihayetinde Saliha’nın torunu Abdulvahap Çilhüseyin’in tıpkı babaannesinin o iyimser insancıl, hayatla barışık, yaşama sevinci aşılayan ruhunu başarı ile yansıtması ile tamamlanır.
Saliha Kartağ’ın hayatını konu alan tiyatro yapıtı aynı zamanda 60’lı yılların Almanyası’na hatta Avrupası’na işçi gelen gurbetçilerin hangi süreçlerden geçtiklerini; gelme hakkını kazanmak için nasıl ön elemelere maruz kaldıklarını, sağlık kontrollerinde iç çamaşırlarına dek soyunmak zorunda olmalarına kadar; ve sonunda gelmeyi başardıkları bu yabancı ülkede hangi koşullar altında tüm zorluklara rağmen çalışıp biraz tasarruf ettikten sonra tekrar vatanlarına geri dönme hayallerini kuran gurbetçilerin fotoğrafları büyük ekrana yansıtılır. Birkaç yıl çalışıp geri dönme planları yapan bu kuşağın çoğu tam tersine Almanya’da kalmıştır. Onların çocukları ve torunları günümüzün üçüncü ve dördüncü kuşaklarını oluşturmuşlardır. Abdulvahap Çilhüseyin, oyuncu Esra Uğurlu ve her ne kadar üniversiteden sonra geldiğim ve bugün edebiyat ve şiir çevirmeni olarak meslek hayatımı sürdürdüğüm ben bile Almanya’da onların arasında yer alıyoruz. 80’li ve 90’lı yıllarda üniversite eğitimi yolunu açan abitur (lise diploması) almanın istisna olduğu zamanlara oranla günümüzde Esra Uğurlu, Hakkı Kılıç, Abdulvahap Çilhüseyin gibi pek çok sanatçı, siyasetçi, gazeteci, yazar, şair, iş insanı olarak Almanya’da yabancı kökenlileri başarı ile temsil ediyorlar.
Saliha Kartağ 1962 yılında kendi çabaları ve Ankara’da bakanlıkta çalışan bir arkadaşının yardımı ile Almanya’ya işçi olarak gelir. İstanbul Sirkeci Garı’ndan bindiği trende tesadüfen Yüksel Özkasap da vardır. Özkasap sonraları güzel sesiyle Köln Bülbülü olarak tanınacak, gurbetçilere gurbet şarkıları söyleyen ilk Türk sanatçı olacaktır. Gurbete ilk tren yolculuğu sırasında sürekli ağladığını gören Saliha Yüksel’le ekmeğini paylaşarak başlayacak "arkadaşlık", gene bir ilk olan Köln Türkçe Müzik konserine giden Saliha’yı tanımazlıktan gelmesi ile sonlanacaktır. Yardımsever, insancıl Saliha bunu yaşadığı sürece asla unutmayacaktır.
Arkasında 3 çocuğunu, başka bir kadın için onu terkeden eşini bırakmıştır. Geldiği Ştutgart’ta Alman Demir Yolları’nda temizlikçi olarak işe alınır. Daha çok para kazanabilmek için akşamları bir mutfakta bulaşıkçı olarak çalışır. En büyük hayali yeterince para biriktirip bir gün hasretini çektiği çocuklarını yanına aldırmaktadır. Bir taraftan yabancı olduğu için kabul görmez, öte yandan tezat bir şekilde çalışkan ve mücadeleci, güçlü ve savaşçı kişiliği ile saygı ve takdir görür. Öyle ki ilk Türkiye ziyareti için Alman Demir Yolları tarafından, kendisine bir vagon verilmesi ricası kabul edilir. Saliha’nın tek bir amacı vardır, bu vagona müsrif olarak nitelendirdiği Almanların sokağa attıkları ama hâlâ kullanılacak durumdaki her türlü araç gereç, eşya, giysi ve mobilya parçalarını, aylar boyunca toplayıp tek odalı dairesinde tavana kadar yığdığı yerden Türkiye’de Sivas’ta yoksul insanlara götürmek üzere yüklemek. Ne yazık ki geri geldiği memleketinde çocukları büyümüş ve değişmişlerdir. Onu terk eden eşi, çocukları ile dahi görüştürmek istemez. Nihayetinde ona her bir çocuk için 10.000 Alman Mark’ı ödemek koşuluyla çocuklarını geri alma hakkı tanır. Saliha bu ağır yükle geri döndüğü Almanya’da gecesini gündüzüne katarak çalışmaya devam eder ve bu parayı bir araya getirmeyi başarır. Tekrar Türkiye’ye gittiği bir izin sırasında çocuklarının özgürlüğünü 30.000 Alman Mark’ı ödeyerek satın alır ve eşinden boşanır. Ama üç çocuğundan yalnızca birisi, Bülent, onunla Almanya’ya gelmeye razı olur.
"Bülent", "Saliha Kartağ - Bir Türk Hikâyesi" kitabının yazarı aynı zamanda 10 yıldır kendi kurduğu özel tiyatro grubuyla kendi yazdığı skeçleri oynayan, öte taraftan bir bankada çalışan, iki çocuk babası Abdulvahap Çilhüseyin’in de babası olacaktır. Abdulvahap Çilhüseyin eğer Saliha Kartağ olmasaydı Türkiye’de en fazla "ayakkabı boyacısı" olabileceğini vurgular bir Alman gazetesinde. Kendisini babaannesine çok yakın hisseden, onun gibi duygulu, sosyal ve insancıl olan Abdulvahap önce babaannesi "Saliha Kartağ"’ın kitabını yazar.
Almanya’da yayınlanan bu kitapla çeşitli etkinliklere katılan Çilhüseyin kısa zamanda ikinci baskıyı yapacaktır. Diğer taraftan Saliha’nın Sivas’taki köyünde genç bir kızken sık sık altında oturup vakit geçirdiği ıhlamur ağacını örnek alarak kendi çabası ile boncuklardan ağaçlar yapar. O’nun bir tek amacı vardır sattığı kitap ve boncuk ağaçlardan elde ettiği gelirle çok bağlı olduğu çocukluğunu birlikte geçirdiği babaannesi için Türkiye’deki köyünde bir hayrat yaptırmaktır. Almanya’nın Ştuttgart şehrinde bir tiyatro oyunu olup gösterime yeni giren bu oyunda kendisine de bir rol verilir. O’nu izlemek büyük bir keyif ve mutluluktu.
Saliha’nın hayatını konu alan, o zamanların Almanya ve hatta Avrupası’nı gurbetçiler için zor yaşam ve iş koşullarını işleyen, memleketlerini terk etmek zorunda kalan ailelerine hasretle yanıp tutuşan, İkinci Dünya Savaşı sonrası yıkılan ve iflas eden Batı Almanya'nın kurulması ekonomik olarak güçlenip bugünkü hâlini almasında büyük emeği geçen gurbetçilerin hikâyesi Saliha Kartağ ile bu tiyatro eserinde evrenselleştirilmiştir. Büyük bir keyif, heyecan, verdiği dinamizm ve coşku ile seyrettiğim bu oyunu yolu düşen herkese mutlaka öneririm. Sevgili Abdulvahap ile gelecek projemiz bu anlamlı yapıtı yakında Almanca’dan Türkçe’ye çevirmektir. Kimbilir bir gün belki Türkiye’de de oynanacaktır.
Yolu açık olsun.
*Aysen Ritzauer (Almanca/Türkçe -Türkçe/ Almanca Edebiyat /Şiir Çevirmeni)