Stratejik öncelik
Türk devlet iradesinin yüz yıl sonra ülkeyi ne duruma getirdiğinin hazin hikayesinin bedelini, suçu günahı olmayan milyonlarca insan kanıyla canıyla ödedi ve ödüyor hala…
1950 yılında geçilen çok partili siyasi dönem üzerinden yetmiş üç yıl geçti, o yılda doğanların dünyayı terk etmeye hazırlanıyor, bu süre içinde onca iktidar gelip geçti, tüm bunları düşünecek olursak gerçekten hazin bir durumla karşı karşıyayız.
Buradan bir stratejik çıkarım yapacak olursak, pazar günü yapılacak seçimleri Erdoğan kaybederse, ortaya çıkan bu sonuç gösterilen tüm çabaları ve tüm girişimleri haklı çıkarır. Erdoğan kaybettikten sonra bir umut ve iyileşme döneminin önünün açılacağını görmek gerekir. Biraz siyaset tarihi üzerinden duruma bakarsak, “sol” iktidara gelecekse bu “sağ”sız olmaz ve olmamıştır.
Bunun sayısız örneği var ama en çarpıcı ilk örnek 1973 seçimlerinden sonra Ecevit ile Erbakan’ın kurduğu CHP+MSP koalisyonudur. İkincisi ise 1991 seçimlerinde sonra Demirel ile Erdal İnönü’nün kurduğu DYP+SHP koalisyon hükümetidir. Bu iki hükümet, askeri darbe sonrası halkın tepki oylarıyla sayesinde kurulmuş, darbe döneminin demokrasi ve hukuk alanında yarattığı tahribatları iyileştirme ve normalleşme sürecini başlatmışlardı.
Şimdi de benzer bir siyasi ve toplumsal koşullar altında bulunuyoruz.
Gezi sonrası başlayan 15 Temmuz darbe girişimiyle sürdürülen dikta rejiminde çıkmak, bu dönemin yaptığı tahribatları onarmaya çalışmak ve genel olarak bir normalleşme dönemine geçmek hayati anlam ifade etmektedir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanmasının yaratacağı iyimser hava ve heyecan yaşamın her alanında umut ve beklentileri olumlu etkileyecektir.
Bu süreç, aslında altı partinin ortak kararı ile başladı. Bu ittifak içinde CHP dışındaki tüm partiler sağ partiler. Milliyetçisinden, İslamcı ve liberaline uzanan bir yelpaze. Bu durumdu kimse çıkıp “Sen sağcılarla, milliyetçilerle işbirliği yapıyorsun” demedi, hatta diyemedi. Ve ilk turda oyunu Kılıçdaroğlu’na verdi.
İlk turda Kılıçdaroğlu’na oy verenlerin, Kılıçdaroğlu bugün Sinan Oğan ve Ümit Özdağ ile görüştü ve protokol imzaladı” diye çekimser oy kullanması kabul edilemez. Edilemez çünkü aynı Kılıçdaroğlu, HDP eş genel başkanlarıyla yapmış olduğu görüşmede de, Kürt sorununun parlamenter zeminde çözüleceği noktasında bir mutabakata varmıştı ve bu mutabakat halen geçerlidir. Bu mutabakata Ümit Özdağ herhangi bir itirazda bulunmadı ve destek vermesinin şartları arasında bu mutabakattan vazgeçin diye bir şart öne sürmedi.
Yapılan yedi maddelik protokol adeta Kürt sorununun çözümünü engellemek isteyen bir görüntü içerse de, bu durum, seçmenin üzerinde bir çekimserlik yaratması için yeterli bir gerekçe olamaz. Bu durumun Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi yanında stratejik anlamda önceliği de olamaz.
Artık her muhalif seçmeni ve ikna edeceğimiz bir iktidar yanlısı seçmeni sandığa götürerek Kemal Kılıçdaroğlu için oy kullanmaya yönlendirmemiz lazım…
Bu yetmez, sandık başlarında durarak oylarımıza sahip çıkmak zorundayız.
Seçimi kazandıktan sonra eleştiri ve özeleştiri vererek hataları eksikleri ortaya çıkaralım ama bugün önce seçimleri kazanmak için elbirliğiyle çalışalım, yani her işi sırasıyla yapalım…
Mustafa Paçal: Uzun yıllar sendika yöneticiliği yaptı, sol demokrat siyasetin içinde yönetici ve aktivist olarak çalıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşları içinde yer aldı. Farklı gazetelerde köşe yazıları yayınlan