Savaşla büyüyen çocuklar: 'Nasıl bir barış olacağına onlarla karar vermeliyiz'

Savaşla büyüyen çocuklar: 'Nasıl bir barış olacağına onlarla karar vermeliyiz'
Suriye’de, Ukrayna’da, işgal ve çatışma yaşanan tüm bölgelerde savaşların değişen ve değişmeyen karakteristiği çocuklara nasıl yansıyor? Ezgi Koman ile konuştuk...

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaşın her yönüyle tartışıldığı bu günlerde, çocukların savaş mağduriyeti çok az konuşuldu. Yine yıllardır süren Suriye savaşı nedeniyle yaşamını kaybeden, göçen, gittiği ülkelerde çok zor koşullarda yaşayan çocuklar ancak "bir öncekinden trajik" bir haberin öznesi olduğu takdirde konuşulabiliyor… 

Yarattığı yıkım, yaşamdan kopardığı bedenlerle insanlık tarihinin kötü karnesi savaş; çocuklarla birlikte düşünmek şüphesiz berbat bir şey, ancak savaşın yarattığı mağduriyetler çocuklar açısından sanılandan fazla ve farklı boyutları var. Yaşam kaybı, ebeveyn yitimi, yerinden yurdundan olmak, cinsel istismar, savaşa katılmaya zorlanmak, sağlık ve gıdaya erişim güçlüğü, yoksulluk, ayrımcılık gibi savaş mağduriyetlerinden hiçbirinin, çocuklar açısından daha az zarar verici olduğunu söyleyemeyiz.

Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde, göz önünde olan/olmayan katliamları, çatışmaları da düşünürsek, daha kanlı savaşların yaşandığı, sivil ölümlerin daha fazla olduğu, ekran başından "canlı" izleyebildiğimiz kitlesel ölümler çağında çocuk olmak hiç kolay değil!  

Konuya biraz olsun dikkat çekebilmek için bu hafta YANSIMA programında savaşları, savaşla büyüyen çocukları ve büyüyemeyen/hayatını kaybeden çocukları, FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Ezgi Koman ile konuştuk. 

Kısa bir bilgi olarak Ezgi Koman deyince aklıma ilk –2016 yılında KHK ile kapatılan- Gündem Çocuk Derneği gelir.  Çocuk hak ihlallerini izleyen, raporlayan, davalarına katılan, adı da gündemi de "önce çocuk" olan derneğin boşluğunu daha çok duyumsamalıyız belki de… Koman ile söyleşimizden başlıklar ve kısa bir özet bu yazıda yer alıyor. 

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaşta kaç çocuk yaşamını yitirdi? Çocukların mağduriyetine dair neler biliyoruz?

Savaşı, etkilerini konuşuyoruz ama çocuklarla ilgili kısmını, sadece mağduriyetler üzerinden, yüzeysel olarak geçiyoruz. Bu temel bir sorun ve sadece savaş değil, barış dönemlerinde de çocukları gündem yapmak gerekiyor.  Ukrayna’da durum gün geçtikçe kötüleşiyor, Üçüncü Dünya Savaşına dönüşmesinin fikri bile çok korkutucu. Kendisini yok eden bir tarihsel durumda çok zor şeyler yaşıyoruz, çocuklar da bu zor durumdan payını alıyor.

Ukrayna'da çocukların şiddetin her türlüsüne bizzat tanık olduğu, içerisinde bulunduğu bir ortamdan söz ediyoruz; gerçekten çok zor şeyler yaşıyorlar. Can kayıplarına dair BM rakamları var, ancak bunların da gerçeği yansıtmadığı, kayıpların daha fazla olduğu söyleniyor. Birkaç gün öncesine dek, Ukrayna’da çok az olan çocuk ölümlerinin hızla arttığı, en az 29 çocuğun yaşamını kaybettiği belirtiliyor. Çatışmalar arttıkça birçok çocuk metrolarda, sığınaklarda barınmak zorunda kaldı. Üç milyondan fazla kişi yerinden edilmiş görünüyor. Dün bir çocuk hastanesinin, sağlık merkezinin vurulduğu haberi paylaşıldı. Bu olay, durumun insanlık suçu boyutuna ulaştığını gösteriyor. Yaşadığımız, tanık olduğumuz ilk savaş Ukrayna değil ama enteresan olan bir şey var; Suriye Savaşı'nda da yaşadık bunları ve üzerinde durulması gereken bir konu gibi görünüyor. Suriye'de, savaşın yarattığı bazı farklılıklar olsa da bütün süreç birbirine benzer… 

Şunu da söylemek gerekiyor. Burada biz daha çok savaşın bizzat ortasında kalan Ukraynalı çocuklardan söz ediyoruz. Ama Rusya'daki çocuklar açısından da savaşın başka bir karşılığı var, onlar açısından da kaygı ve korku uyandıran bir dönem. Durup düşünsenize; yaşadığınız ülkenin yöneticisinin böyle bir savaşı yapmasını acaba çocuklar haklı mı buluyor; haksız mı buluyor? Adalet duygusunu çocuk nereden geliştiriyor? Etkilenen sadece Ukraynalı çocuklar değil, Rusya'daki çocuklar da etkileniyorlar.

1993 yılında Birleşmiş Milletler, bir insan hakları aktivistini özel raportör olarak atadı, kendisinden istenen silahlı çatışmaların çocuklar üzerindeki etkisini raporlamasıydı. Raportör savaş ve çatışma alanlarına giderek, yaşananların çocukların üzerindeki etkilerine yönelik bazı temel başlıklar oluşturdu. Bu başlıklar çocuk hakları açısından savaşı ve çatışmanın etkilerini anlayabilmek, izleyebilmek, dolayısıyla nelerin yapılması gerektiğini anlamak için halen kolaylaştırıcı bir düzenleme. 

Bu başlıklar neler?

Çocuklar savaş ve çatışma ortamında yaşamlarını kaybediyor, öldürülüyor, sakat kalıyor, bizzat çatışmalarda yer alıyor, çatışmada kullanılıyor veya silah kullandırılıyor ya da arka planda yemek yapıyor, ajanlık yapıyor, gözetlemeci olarak ya da buna benzer bir takım görevlerde kullanılıyorlar.  

Çatışmalarda yaşanan bir başka başlık, çocuklara karşı cinsel şiddet. Ukrayna ile ilgili geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler özel temsilcisi bir uyarıda bulundu. Temsilci, yerinden edilme ile birlikte pek çok komşu ülkeye gitmek zorunda kalan, özellikle kız çocuklarının ve kadınların, cinsel şiddet ve sömürü riskinin artacağını söyledi. Aslına bakarsanız evet, bunu Suriye Savaşı'ndan sonra da gördük; savaş ve çatışma ortamlarında, özellikle Türkiye'deki çatışmaları düşündüğünüzde de… Bir başka madde, çocukların kaçırılması. 

Çocuklar çeşitli şekillerde kaçırılabiliyorlar. Diğer yandan savaşın yanı sıra, çatışmanın tarafları açısından okullara, hastanelere yönelik saldırılarda, doğrudan çocukların etkilenmesi maddesi,  çocukların insanı yardıma erişiminin engellenmesi maddesi var. Ukrayna'da bunların neredeyse tamamını görmekle birlikte, çocuk askerlerle ilgili bir durum olup olmadığını bilmiyoruz. Aynı şekilde Suriye'de, çok uzun süren bir süreç var. 2011'de başlayan süreçte ciddi çatışmalar ortaya çıktı, en az 500 bin kişinin yaşamını kaybettiği tahmin ediliyor. 

Takip ettiğimiz haberlerden anladığımız kadarıyla Suriyeli çocuklar arasında olduğu gibi, Ukrayna’dan da refakatsiz sınır geçmek zorunda kalmış olan çocuklar var. Yerinden edilmek çok zor bir durum. Savaştan kaçmak zorundasınız, her şeyinizi bırakıyorsunuz, ancak çocuklar açısından bunlar anlamlandırılabilir süreçler değil. Bir şekilde hayatta kaldıysanız ve bir şans, yakınlarınızla gidebildiyseniz, gittiğiniz ülkenin özellikleri her şeyi belirliyor.

Türkiye'ye Suriye'den 1 milyon 800 bin çocuk geldi ve biz o çocukların ne yaşadığını, Türkiye'de çocukların nasıl yaşadığına bakarak görebiliyoruz. Bir ülkede çocuk koruma sistemi varsa, siz bundan yararlanabilirsiniz ama zaten gittiğiniz ülkede çocuk koruma sistemi işlemiyorsa, mekanizmaları etkisizse, yoksulluk, çocuk işçiliği söz konusuysa, şiddeti önlemeye yönelik bir politikanız yoksa; mülteci çocuk olarak siz bunlardan çok daha fazla etkileniyorsunuz.

Anadil meselesi nasıl bir sorunsa, mültecilerin de dil meselesi sorun oluyor. Zaman zaman konu ile ilgili raporlar düzenleyerek, olası sorunları görünür kılarak, politikalar önermeye çalıştık ama bazı konularda gerçekten ipin ucu kaçmış durumda. Şu anda geldiğimiz noktada, eğitim ve sağlık sorunuyla birlikte, hatta bundan çok daha fazla, belki de etkisini ileride görebileceğimiz konu ırkçılık, nefret söylemi ve nefret suçları… Bunlarla karşı karşıyayız.

MEDYA ve SİYASET, ÇOCUĞUN "ZAVALLI" OLARAK ALGILANMASINI ARAÇSALLAŞTIRIYOR

Çocuk hakları hareketinde son dönemlerde ‘çocuk algısı’ meselesi ile ilgili kafa yoruyor, bununla ilgili herkesle konuşmaya çalışıyoruz. Çünkü temel ihlallerin bu konuyla ilgili olduğunu sahadan biliyoruz. Örneğin hepimizin canını yakan şiddet konusu, hayata kahrettiğimiz çocuk cinayetleri… Kadınlarda olduğu gibi… Şiddet, eşitler arası ilişkilerde gerçekleşmiyor; her zaman, elinde gücü kuvveti olan birinin, bir failin olması ve bunu kötüye kullanması ile gerçekleşiyor. Siz çocuğu korunmaya muhtaç, güçsüz, henüz olmamış, her zaman yardıma ihtiyacı olan, zavallı olarak gördüğünüzde aslında onu bir şekilde şiddete açık hale getiriyorsunuz.  Medyada çocuğu güçsüz ve mağdur göstermemek bu nedenle önemli. Toplumda çocuğun bu şekilde algılanması nedeniyle, medya ve siyaset bu algılama şeklini birtakım duygular uyandırmak için araçsallaştırıyor. 

"Önce çocuklarla helalleşin, yüzleşin!" çağrısı yapmıştınız. Çocuklarla birlikte yüzleşme denince ne anlamalıyız?

Adalet bir tek çocukların değil, yetişkinlerin de meselesi. Türkiye'den baktığımızda adaletin tesis edilmesi, adalet duygumuzun gelişmesi bu dönemde gerçekten sıkıntılı. Çocuklar açısından da böyle. Önümüzde, kocaman bir cezasızlık duruyor. Cezasızlık, adaletin tesisinin üzerinde son derece  büyük engel. İnsan hakları ve çocuk hakları ihlallerinin hep yeniden üretilmesini sağlayan bir kısırdöngü. Devletler cezasızlığı artık bir rejim, bir yönetme biçimi olarak kullanıyorlar. Bunun çocuklar açısından bedeli çok yüksek oluyor. Failler cezasız kalıyor, failleri bulunmuyor. Rabia Naz davasını hatırlayın, birçok benzer dava daha var…

Bir dönem "helalleşme" denildi ama bizim helalleşmeden anladığımız yüzleşme ve bunu da çocuklarla birlikte yapmamız gerekiyor. Yani hem çocuklarla birlikte hem çocuklar için yapmak durumundayız çünkü savaşları da çatışmaları da çıkaran çocuklar değil ama bundan en çok etkilenen çocuklar. Çocuklar birer özne olarak bu toplumun bir tarafı. Bugün Türkiye'de kadınlar, çocuklar yetişkinler, erkekler, sadece Kürtler değil Türkler, Türkiyeliler olarak hepimiz 40 yıldan fazladır süren çatışmanın etkileneniyiz, çocuklar da bundan etkileniyor. Nasıl bir barış olacağını, bu süreçte nasıl affedileceğini; affedilecek mi affedilmeyeceğini mi; bütün bunların hepsine çocuklarla birlikte karar vermek gerekiyor. Mutlaka onların da olması gerekiyor. Peki, bunu birlikte nasıl yapabiliriz? Nepal, İrlanda, Kolombiya gibi çatışma yaşayan ülkelerde çocukları da dâhil ederek yürütülmüş süreçler var. 

Bunlar birebir Türkiye için uygun olmayabilir ama hangi yöntemi kullanacağımıza çocuklarla birlikte karar verebiliriz. Oturup, öncelikle çocuklara yüzümüzü döneceğiz. Ne yaşadılar, ne bekliyorlar, barış onlar için ne demek, yüzleşme onlar için ne demek, neye ihtiyaçları var? Aslına bakarsanız "nasıl iyileşebiliriz?"i onlara sormak zorundayız. Bunun yöntemleri bulunur, mekanizmaları oluşturulur, ama öncelikle çocuklarla bu işin yapılabileceğini samimiyetle içselleştirmemiz gerekir.

FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nce yayımladığınız rapora göre, Türkiye’de sadece Şubat ayında 40 çocuk aslında önlenebilir ihmaller yüzünden hayatını kaybetti. Yangın, gıda zehirlenmesi, trafik kazası gibi birçok önlenebilir ölüm dışında dört de çocuk intiharı var. Raporu nasıl değerlendirmek gerekiyor?

FİSA Çocuk Hakları Merkezi üç yıldır çalışmalarını sistematik olarak yürütüyor, fakat çocukların yaşam hakkı ihlalleri, Gündem Çocuk zamanından beri her zaman gündemimizdeydi. Geriye dönük çalışmalar da yapmaya gayret ediyoruz. Çocuk ölümlerine yaşam hakkı ihlali açısından baktığımızda tamamı önlenebilir ve çocuk hakları sözleşmesine göre sorumlusu devlet oluyor. O zaman demek ki bir dizi hak ihlali ile çocuk ölümleri önlenemiyor. Medya izleme verilerine göre Şubat ayında en az 40 çocuk yaşamını kaybetti.

Basına yansımayan çocuk ölümleri olduğu konusunda düşüncelerimiz var, o yüzden "en az" diye tanımlıyoruz. Çocuk ölümlerini geriye dönük olarak daha çok araştırmamız, 5 ya da 10 yıllık süreçlerdeki yaşam hakkı ihlallerini değerlendirmemiz gerekiyor. Çocuğa ilişkin veri konusunda, her alanda olduğu gibi güvenilir veri sıkıntısı var. Bu raporlardaki veriler Devletin, kamunun, sivil toplumun işine yarayacaktır. O kadar çok çocuk evde çıkan yangından, sobadan çıkan gazdan yaşamını yitiriyor ki. Burada sadece yoksulluk değil, sağlık hizmetlerine ulaşamama ve ayrımcılık meselesi de var. Hangi çocuklar soba zehirlenmesinden yaşamını kaybediyor? Roman çocuklar ve mülteci çocuklar. Yaşam hakkı ihlalleri ile ilgili bu bize o kadar çok şey söylüyor ki. Keşke bu raporların hazırlanmasına gerek olmasa, gerçekten bütüncül bir çocuk politikamız olsa ve bu tür raporlar hem hazırlanmasa hem de bunlara gerek kalmasa…

Öncelikle ülkenin bir çocuk politikasına ihtiyacı var. Tüm çocukları gözeten, ayrımcı olmayan, insan haklarını temel alan, barış meselesine, insan onuru meselesine dayanan bir çocuk politikasına ihtiyacımız var. Bu yapılabilir bir şey. Bunu kamu idaresi, yürütme yapabilir. Önümüz seçim. Belki buradan hükümete, uygulamaya talip olanlara da söylemek lazım. 

Öne Çıkanlar