1967 SAVAŞI SONRASINDA FİLİSTİN'DE NELER DEĞİŞTİ?
Artı Gerçek - Ayşe Hür ve Erdoğan Aydın'ın sunduğu Tarihin Peşinde programında bu hafta Filistin sorunu tartışıldı.
Tam anlamıyla insanlık dışı bir vahşetle karşı karşıya olan Filistin sorununa artık daha analitik bakmanın zorunlu olduğunu söyleyen Ayşe Hür, "İsrail devleti bir açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze'ye karşı 75 yıldır ağır bir abluka uyguluyor, saldırıyor, öldürüyor. Elbette onun karşılığı da terör olarak dönüyor diyerek bir cephe anlayışı içerisinde olaya yaklaşmaya çalışıyorlar. Bu yakın tarihe kadar bence doğruydu ama artık daha analitik bakmak gereken bir dönemdeyiz, çünkü olaylara bu cephe mantığıyla yaklaşarak pek çok yerde hata yaptık." dedi.
İsrail devlet politikasına değinen Erdoğan Aydın, Hamas'ın yaptığı eylemin kesinlikle kabul edilemez olduğunu, Filistin halkının haklı ve meşru mücadelesine büyük bir olasılıkla fayda değil, büyük ciddi bir zarar vereceğini söyledi. "Bu savaş on yıllardır neredeyse bütün bir yüzyıla damgasını vuracak şekilde bir taraftan da dünyanın en mağdur, en çok bilim, sanat, felsefe, mücadele ile anılmış olan bir halkın aslında. Hala bir demokrasinin var olduğu, hala savaşı alenen protesto eden ve gerçekte Netanyahu başta olmak üzere devlet politikalarını eleştiren çok güçlü bir damar var. Gerek seçimlerde gerek bu pervasızlıklarda çok net olarak görüyoruz ki İsrail devletinin bu politikası aslında bizzat İsrail halkının ulusunu da kirleten ve kendisine yabancılaştıran bir anlam taşıyor." dedi.
Ayşe Hür, Ortadoğu tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi olan 5 Haziran 1967'de başlayan, sadece 6 gün sürdüğü için "6 Gün Savaşları" olarak anılan dönemi anlattı. "5 Haziran 1967 günü İsrail ordusu ani bir atakla uzun süredir İsrail'e karşı saldırmaya hazırlandığını, istihbaratını yaptığı ya da öyle bir kanaate sahip olduğunu söyleyerek Mısır, Ürdün ve Suriye ordularını gafil avlayacak bir saldırıya girişiyor. Bu ülkelere Suudi Arabistan, Kuveyt, Sudan, Cezayir gibi ülkeler de yardım ettiği halde savaş en uzun cephesi Suriye cephesinde 6 gün sürecek, Mısır cephesinde 4 gün, Ürdün cephesinde 3 gün sürecek ve galibi İsrail olacak. Bu 6 Gün Savaşı tarihin belki en kısa savaşlarından biri. Bu arada İsrail ordusu Kahire'ye neredeyse 100 kilometre yaklaşacak. Aynı bizim 93 Harbi'nde Rus ordularının Çatalca'ya gelmesi gibi korkunç travmatik bir durum, küçücük bir ülke, devasa Mısır, Irak, Suriye, Sudan, Cezayir, Suudi Arabistan ordularına karşı müthiş bir başarı sağlayacak. Sonunda anlaşmayla bitiyor, Suriye'den Golan Tepeleri'ni alıyor, Mısır'dan Gazze Şeridi'ni, Ürdün'den de Doğu Kudüs'ü ve Batı Şeria'yı alıyor İsrail. Savaş sırasında Nasır, Akabe Körfezi'nde İsrail gemilerinin girişini yasakladığında Türkiye ilk defa İsrail'i desteklemeyen bir tutum takınıyor. 11 Eylül 1967 günü Başbakan Süleyman Demirel, Ürdün Kralı Hüseyin ile Ankara'da buluşuyor ve İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi karşılığında Kudüs'le ilgili Birleşmiş Milletler kararını uygulanması için ona baskı yapıyor. Daha sonra Demirel Sovyetler Birliği'ne gidiyor, İsrail'in işgalci politikalarına karşı olduğunu söylüyor ki bu neredeyse Türkiye'nin Filistin meselesinde tarafsız hakemlik rolünü üstlendiği tek dönem. Daha önce İsrail yanlısıydı, daha sonra yine İsrail yanlısı, sonra tekrar Filistin Kurtuluş Örgütü yanlısı ve nihayet Hamas yanlısı bir çizgiye kayacak. Ki bugün sanıyorum dönemin Cumhurbaşkanı da bu rolü üstlenmeye, hakemlik, moderatörlük, ombudsmanlık yaparak Süleyman Demirel rolünü üstlenmeye çalışıyor, öyle olmadığını biliyoruz. Sonuçta bu olay Arap bilincinde ve elbette Filistinli bilincinde çok ciddi bir yarılmaya, bir eziklik duygusuna, kendini yeniden tanımlama ihtiyacı olan açacak. Çünkü milyonlarca olmak, haklı olmak, o bölgenin kadim geleneklerinden geliyor olmak birdenbire anlamsız hale gelecek. Onlara göre dışarıda olan, onlara göre kafir olan, onlara göre küçücük bir devlet olan bir güç onların ulusal onurunu, dini onurunu, kabile onurunu, aşiret onurunu yerle yeksan edecek. Bence bunun bugüne gelen izleri var diye düşünüyorum" dedi.
Erdoğan Aydın, 67 Savaşı'nın bilançonu şu sözlerle anlattı: "Arap özgüveninin ve o ana kadar yükselmekte olan Arap milliyetçiliğinin de özgüveninin kırılması ve aslında Ortadoğu arenasının Emperyalizmce yeniden teslim alınabilir hale getiren bir yumuşatma etkisi görmüştür. Gerçekten de bundan sonra Nasır'ın temsil ettiği ve belki büyük ihtimalle saldırmayacaktı ama uçağı fazla, tankı fazla, özgüveni fazla ve sürekli İsrail'i tehdit eden o dil giderek ortadan kalkacaktır. Aarp coğrafyasının aslında bambaşka bir yerden şekillenmesi mümkünken giderek işbirlikçi ve giderek İslamcılar açısından da en azından Suudi Arabistan Körfez'den başlayarak İslamcı mantalitenin Arap Devletleri'nin bir kısmındaki hakimiyetinin perçinlenmesine ve mevcut statünün oluşmasına katkı yapacaktır. İşin bir diğer boyutu gerçekten de belki de asıl Filistin sorununun ortaya çıkması tam bu savaş sonrasında Filistinlilerin yaşam alanlarının işgal edilmesi ve burada kendi topraklarından sürülmeleri, gittikleri yerlerde kıyımlara uğramaları, gerçek anlamda bir vatandaşlık ve gerçek anlamda bir dostluk ve teveccüh bulamamaları Filistinlilerin gerçekten de dört bir tarafa dağıldıkları, çok ciddi travmatik bir etki yapacaktır. Bir diğer mesele İsrail aslında o ana kadar, en azından uluslararası dengelerin belirlediği hukuk çerçevesinde kendi meşru alanında dururken aslında meşru olmayan bir hakimiyet alanı kurarak ve hızla bunlara yönelik olarak da bu kere gerici, yayılmacı bir Siyonizm yerleşim alanları politikasını başlatan, dışarıdan Yahudi göçünü özellikle de yoksul Yahudilerin buraya gelişi doğrultusunda kampanyalar örgütleyen, onlara adeta vatan, yanı sıra geçim, yaşam, barınma imkanlarını bir rüşvet olarak, çünkü ondan sonraki dünyada en azından bu İsrail'in dışarıdan nüfus getirdiği bir dönemde en azından dünyanın dört bir tarafında Yahudilere yönelik bir ötekileştirmeci kampanyaların etkilerinin olmadığı, tam tersine Nazilerin yaratmış olduğu kötü mirastan dolayı da bütün Avrupa arenasında ayrıcalıklı olabildikleri bir dönem. Ama Siyonizm'in bu dönemdeki etkisi artık onları birer yerleşimci ve üstelik gerçekten de Birleşmiş Milletler kararlarına da yansıyacak, sınırları aşan bir yerden sömürgeci, yayılmacı yerleşimci bir politikanın temsilcisi haline getirmiştir. Bu Filistin sorununu gerçek anlamda yaratan bir faktördür." dedi.