10 Ekim katliamının üzerinden 5 yıl geçti | 'Hayatta kalmak şans değildi'
Nazlı Eda PİYADE
ARTI GERÇEK- AKP’nin tek başına iktidar olamadığı 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından başlayan süreç, ülke tarihinin en büyük katliamlarına şahit oldu. Dönemin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Mart ayında yaptığı bir açıklamada, "400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün" diyerek halkı tehdit etti.
7 Haziran 2015’ten iki gün önce 5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır mitingine yönelik bombalı saldırıda 3 kişi hayatını kaybetti, 10'u ağır 200'den fazla kişi yaralandı. Katliamın ardından açılan davada, mağdurlar dosyaya dahil edilmedi. Fail Orhan Gönder’in IŞİD’le bağlantılı olduğu için arandığı ortaya çıktı. Orhan Gönder ile birlikte dosyada fail olarak geçen İsmail Korkmaz, Mustafa Kılınç, Burhan Gök, ile firari İlhami Balı dışında sorumlular hakkında bir soruşturma açılmadı.
20 Temmuz 2015’te Kobane’ye yardım götürmek için yola çıkan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) Suruç’ta yaptığı basın açıklamasına yönelik bombalı saldırıda 33 kişi hayatını kaybetti, 150’den fazla kişi yaralandı. Katliamın bir numaralı sanığı Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün ‘terörden aranan şahıs’ olmasına rağmen güvenlik kontrolüne takılmadan Amara Kültür Merkezi’ne geldiği ortaya çıktı. Alagöz’ün kardeşi Yunus Emre Alagöz’ün adı daha sonra Ankara Katliamı’nda geçecekti.
1 Kasım seçimlerine giden son süreçte, 10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde ‘Emek, Barış ve Demokrasi’ başlığıyla düzenlenen mitinge yönelik bombalı saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı.
DAVUTOĞLU: SALDIRI SONRASI OYLARIMIZ ARTTI
Katliamdan hemen sonra, "Canlı bomba listesi elimizde ama eylem yapmadan tutuklayamayız" diyen dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, Van mitinginde yaptığı konuşmada da halkı ‘beyaz toroslarla’ tehdit etti. Davutoğlu, "AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz toroslar dolaşacak. Biz buraları faili meçhullere bırakmayacağız" dedi.
Yine aynı dönem, Davutoğlu'ndan bir itiraf geldi: Saldırı sonrası oylarımız artıyor...
7 Haziran- 1 Kasım arası dönem; on binlerce insanın hayatına dokundu. Hayatını kaybedenlerin yakınları, katliam yaralıları, dernekler ve hukukçular tüm faillerin yargılanması için verdikleri mücadeleye devam etti, ediyor.
TANIKLAR ANLATTI: HAYATTA KALMAK BİR ‘ŞANS’ DEĞİLDİ
Katliamda herhangi bir fiziksel yara almadan ‘kurtulanlar’ ise tanıklıklarını Artı Gerçek’e anlattı. Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırılarından birine tanık olanlar, 5 yıllık süreçlerini; "Her gün bir öncekini daha az hatırlayacak, bir sonrakine daha fazla şaşırtacak haberler alıyoruz. Bu, bizi daha fazla kinlendiriyor ve hayatta kalmaya, mücadele etmeye, üstesinden gelmeye itiyor" sözleriyle anlatıyor.
10 Ekim’in tanıklarından eyleme İstanbul’dan giden Rıdvan Çöpürkaya. Rıdvan, Türkiye siyasetinin AKP’nin iktidarda olduğu ilk günden beri en karmaşık dönemlerinden birini yaşadığını ve işletilen savaş politikasına karşı ‘barış’ talebiyle Ankara’ya gittiğini söylüyor.
10 Ekim’den sonra Türkiye’de bir daha aynı kalabalığın yan yana gelemediğini söyleyen Rıdvan, "O gün oraya gelen insanlarda çok başka bir özgüven vardı. Bir şey başarmış olmanın verdiği özgüven daha kalabalık oraya gidilmesini sağladı" diyor.
Bombalı bir saldırının tanığı olmayı, "Çok kötü bir görüntüydü. Beş dakika önce birlikte olduğum arkadaşlarımın öldüğünü düşündüm" sözleriyle anlatan Rıdvan, "Bugüne kadar yaşadığımız en acımasız olaydı" diyor.
‘ÖLDÜĞÜNÜ DÜŞÜNDÜĞÜN BİR EKSİKLİK’
Dönüş otobüsünde bir arkadaşlarının olmadığını fark ettikleri anı ise şöyle anlatıyor:
"Otobüsten bir arkadaş eksikti. Başka bir otobüsle gitmiş. O gün şunu fark ettim, o günkü eksiklik Ankara’da kalma, tatile gitme, başka bir yere gitme eksikliği getirmiyordu insanın aklına. Öldüğünü düşündüğün bir eksiklik oluyordu."
Katliamdan yaralı kurtulan ya da hayatını kaybedenlerin yakınları için sürecin çok daha ağır geçtiğini ve kendisinin bunları anlatmasının zor olduğunu söyleyen Rıdvan, "Bugün bunları anlatmam bir nebze üzüntü veriyor çünkü ben o günden beri her o tarih geldiğinde sağ kaldığıma, ölmeden kurtulduğuma isyan ediyorum. Bizim hayatımızda değişenler oldu evet ama yaralanan, yakınlarını kaybeden birlikte gidip yalnız dönen arkadaşlarımız benim için çok daha değerli" diyor.
Hayatta kalmanın bir ‘şans’ olmadığını söyleyen Rıdvan, birçok insanın hayatında 10 Ekim’in izlerini kalıcı olarak taşıdıklarına dikkat çekiyor: "Birlikte yemek yediğimiz, mücadele ettiğimiz, halay çektiğimiz insanlar bugün yoklar."
‘HER GÜN ARTAN KİN, MÜCADELE ETMEYE İTİYOR’
Rıdvan, 10 Ekim sonrası süreç için de "Türkiye öyle bir ülke haline dönüştü ki her gün yeni bir şey oluyor. Her gün bir öncekini daha az hatırlayacak, bir sonrakine daha fazla şaşırtacak haberler alıyoruz. Bu, bizi daha fazla kinlendiriyor ve hayatta kalmaya, mücadele etmeye, üstesinden gelmeye itiyor" diyor.
Dava sürecindeki eksikliklere de dikkat çeken Rıdvan, "Sistem bu davayı hakkıyla yerine getirmesi halinde kendi içindeki çelişkileri ortaya çıkaracaktı. O gün orada polisin olmaması açıklanabilir bir şey değil. Arama noktalarının olmaması, yaralıların üzerine gaz sıkılmasının izahı yok. Bu yüzden benim buradan bir beklentim yoktu. Bu ancak adalete dayalı bir sistemin yargısında gerçekleşebilir."
Katliamda yaşamını yitirenleri saygıyla andığını söyleyen Rıdvan, "Haklı olduğumuzu bildiğimizde sonuna kadar sesimizi çıkarmaya devam edeceğiz" diyor.
‘ONLARIN ALAMADIĞI NEFES İÇİN YAŞADIM’
Katliam döneminde Ankara’da lise öğrencisi olan Yağmur Alaz, o günden sonra direnmeye ve kavgaya devam ettiğini söylüyor. Katliam sonrası psikolojik tedavi gördüğünü söyleyen Yağmur, "Ne olursa olsun yaptığım her şeye daha çok bağlandım. O gün ölenlere bir sözüm olduğunu bilerek, bunun bilinciyle onların alamadığı nefes olmak için yaşadım, yaşıyorum" diyor.
Yaşadığı öfkeyi de korkuyu da unutmadığını söyleyen Yağmur, "En net hatırladığım, kollarında tuttuğu kişiyi kaybeden bir abinin, ‘Biz kiminle barışacağız? Ne barışı? Barış dedikçe öldürülüyoruz’ diye bağırdığını görmekti" diyor.
Bombanın ardından yaralılara yardım edenlerin üzerine biber gazıyla saldırıldığını hatırlatan Yağmur, bir doktorun kucağındaki yaralıyı hayatta tutmaya çalışırken diğer arkadaşının biber gazının etkisini azaltsın diye gözüne süt döktüğünü söylüyor.
Katliamdan sonra da mücadeleye devam ettiğini söyleyen Yağmur, "Bir sorumluluk yüklenmişti omuzlarıma" diyor ve ekliyor: "Benim için dramatik bir yönü olduğu kadar mücadeleden geri düşüren bir kırılma noktası olmadı. Hayatın her alanında daha güçlü direnmeye ve kavga etmeye devam ettim"
‘O GÜN ÜZERİMDE OLAN NE VARSA ATTIM’
Katliamdan hemen önce üniversiteyi yeni kazanan Gökçe Akgöl de, Suruç katliamı sonrası ‘barış mitinginin’ anlamlı olduğunu düşünerek eyleme katıldığını söylüyor.
"Eminim kimse böyle bir şey yaşayacağını tahmin etmemiştir" diyen Gökçe, "O gün üstümde olan ne varsa attım, hiçbirini görmek istemedim" sözleriyle yaşadıklarını özetliyor.
Katliam sonrası bir süre psikolojik tedavi de gören Gökçe, "İyileşmenin hiçbir zaman mümkün olmadığını düşünüyorum" diyor ve ekliyor: "Yalnızca kaybettiklerimiz için daha güçlü olmamız gerektiğini düşünerek baş etmeye çalışıyorum."
Tanık anlatımları yarın devam edecek
Kamera: Özgür Söylemez