10 Ekim katliamının üzerinden 5 yıl geçti | 'Geçmiyor o acı ama ayakta kalmak zorundayız'
Nazlı Eda PİYADE
ARTI GERÇEK- Ankara Garı önünde 103 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce kişinin yaralandığı 10 Ekim Ankara Katliamı'nın üzerinden 5 yıl geçti. Ülke tarihinin en büyük katliamlarından birine tanık olanlar, yaşadıklarını Artı Gerçek'e anlatmaya devam ediyor. Tanıklar, "Geçmiyor o acı ama ayakta kalmak zorundayız çünkü borcumuz var; hayatını kaybedenlere borcumuz var" diyor.
'BUNU UNUTMAYAYIM AMA BUNUNLA BAŞ EDEBİLEYİM'
2015’te üniversite öğrencisi olan Demet, geçtiğimiz yıl ilk kez Ankara’da katliamın yaşandığı gar önüne gidebildiğini ve her şeyin çok taze olduğunu söylüyor. "Hala ambulans sesine dayanamıyorum" diyen Demet, duygularını, "Geçmiyor o acı ama ayakta kalmak zorundayız çünkü borcumuz var; hayatını kaybedenlere borcumuz var " diye ifade ediyor.
7 Haziran sonrasının verdiği coşku ile emek, demokrasi ve barış gibi ortak talepleri dile getirmek için 10 Ekim günü düzenlenen mitinge gittiğini söyleyen Demet, "Ben o sesi duyar duymaz tanıdım çünkü Suruç videolarını defalarca izlemiştim" diyor. O anı ise, "Çok büyük bir korku ve endişe" sözleriyle anlatıyor.
Bombaların patlamasının hemen ardından polis saldırısı olduğunu hatırlatan Demet, alanda yaralı birinin söylediği şeyi ise unutamadığından bahsediyor: "Beni bırakın gençlere yardım edin."
Suruç saldırısına tanık olan bir arkadaşının onları sakinleştirmeye çalıştığını, "Biz bunu daha önce yaşadık" demesini ise, "Daha önceden bunu yaşamış bir insanın sükûnetini koruyor olması, acıya ne kadar alıştığımızı göstermişti" cümleleriyle anlatıyor.
Katliam sonrası uzun bir süre psikolojik destek aldığını söyleyen Demet, "’Bugün hayattaysam, hayatını kaybeden arkadaşlarım sayesinde’ demek çok ağır bir yük. Çok zordu ve iradeli olmak gerekiyordu. Her şey çok tatsızdı. Bu anı unutmayayım ama bununla baş edebileyim. Unutmak istemiyordum zaten" diyor.
‘ADALET BÖYLE SAĞLANMAYACAK’
Katliamdan sonra açılan davanın boş sanıklarla ilerlediği süreci ise, "Bu iktidar ve bu adalet sistemi bu şekilde olduğu sürece adalet böyle sağlanmayacak" sözleriyle değerlendiriyor.
Katliamda yakınlarını kaybeden ailelerin ve 10 Ekim Derneği’nin gösterdiği çabayı, her ay ısrarlı bir şekilde garın önüne gitmeyi ‘çok büyük bir irade’ olarak tanımlayan Demet, devletin katliamdaki rolünü ise şöyle anlatıyor:
"Davada kimsenin yargılanmaması, Suruç iddianamesinde ismi geçen sanıkların Antep’ten yola çıkıp Genelkurmay’a, Savunma Bakanlığı’na yakın bir yerden geçerek bomba patlatması büyük bir güvenlik zaviyatı. Ankara’dan önce Diyarbakır ve Suruç katliamları oluyorsa, Ankara’dan sonra da bombalar patlamaya devam ediyorsa, bu ülkede bunlar bilerek yapılıyordur ve bunlardan bir adalet beklentim yok. Davanın seyrinin böyle olması beni şaşırtmıyor sadece daha fazla öfkelendiriyor."
"Tabi ki iyileşmedik, iyileşemeyecek şeyler bıraktılar, gençlik enerjimizi aldılar" diyen Demet, mücadeleyi bırakmanın da kesinlikle doğru olmayacağının altını çiziyor. "Geçmiyor o acı ama ayakta kalmak zorundayız çünkü borcumuz var; hayatını kaybedenlere borcumuz var" diyor.
‘ÖFKE İKİ TARAF İÇİN DE GEÇMİYOR’
Geçtiğimiz yıl ilk kez 10 Ekim anmasında Ankara Garı’na gidebildiğini söyleyen Demet o anları şöyle anlatıyor:
"Her şey çok tazeydi. O öfke; iki taraf içinde çok taze. Hesap soranlar için o asla geçmiyor, annelerin canının yanması asla geçmiyor. Devletin o saldırgan tavrı da asla geçmemiş. ‘Biz hatalıyız’ diyen bir taraf yok, bu şekilde de adalet beklemek doğru değil."
İstanbul Üniversitesi’nde katıldığı bir 10 Ekim anmasına polisin müdahale ettiğini ve kendisine de dava açıldığını anlatan Demet, "Öfkeliyiz, acımız da çok büyük yine alanları dolduracağız" diyor.
'ÖFKEM HER ZAMAN DAHA AĞIR BASTI'
10 Ekim mitingine Mersin’den giden Güngör Didar Gül, çok sayıda araçla ve büyük bir coşkuyla miting alanına gittiklerini söylüyor. Aynı zamanda Suruç katliamına da tanık olan ve yakınlarını kaybeden Didar, o günden sonra ilk kez böyle bir kalabalıkla bir arada olduklarını söylüyor.
Katliam anında yaralıların arasında kaldığını ve yakınındakilerden destek aldığını söyleyen Didar, "Öfkem her zaman daha ağır bastı" diyor.
Didar, "Beraber yolculuk yaptığımız arkadaşların cenazesine gitmek en zoruydu" derken aradan geçen 5 yılını şöyle anlatıyor:
"O günden bu güne hem Suruç için hem de Ankara için adalet mücadelesi içerisinde öfkemi örgütleyerek yürüdüm. Mücadele etmekten başka yolum olmadığını düşünüyorum hala. Bu da beni diri tutuyor. Yine de hem Suruç'un hem 10 Ekim'in yıldönümlerinde çok derin bir öfke halim var. Sevdiklerimi kaybetme duygusuyla yaşıyorum evet ama bu duygu beni yönetmiyor. Esas duygum, öfke ve hesap sorma isteği. Bir faşizm gerçekliği bilince çıkarılınca faşizmin yapabileceklerinin sınırı olmadığını biliyorsunuz. Beni de diri tutan mücadele etmek oldu."
6 SENDİKA YÖNETİCİSİ KAYBEDEN İNŞAAT-İŞ ÜYELERİ: MCÜADELEYE DEVAM ETTİK
Bir diğer tanık, katliamda 6 sendika yöneticilerini; Serdar Ben (Maviş), Tekin Arslan, Erol Ekici, İsmail Kızılçay, Kemal Tayfun Benol ve Gazi Güray kaybeden İnşaat-İş sendikasından Yunus Özgür ve ve Deniz Gider…
Birlikte mücadele verdikleri ve sendika kurucuları arasında yer alan 6 kişiyi kaybettikten sonra da çalışmalarına devam ediyorlar. Özgür, peş peşe patlayan bombaların tüm muhalefeti hedef aldığını ve sokak ayağının kesilmesinin hedeflendiğini söylüyor. Kayıp yakınlarının sürecin oldukça zor geçtiğine dikkat çeken Özgür, "Bir anda her şey değişiyor" sözleriyle özetliyor.
'DAVA SÜRECİ TİYATRO'
Dava sürecini "Tiyatro" olarak değerlendiren Özgür, "Mahkemeler bugün bizim için tarihe şerh düşme görevi görüyor" diyor ve "Mahkemelerde bir şeyin değişeceği, avukatların mahkemeden alınıp tutuklandığı bir dönemde adaletten bahsetmek söz konusu değil" diye ekliyor.
Deniz Gider de, katliam davalarındaki eksikliklere dikkat çekerek, gözaltına alınan IŞİD’lilere kelepçe dahi takılmamasını örnek göstererek, "Sistemin kimden yana olduğu çok açık" diyor.
5 yıllık süreçte yer yer gerilemeler olsa da en kötü dönemde bile bir ‘dipten gelen dalganın’ olduğunu söyleriz" diyen Özgür, Gezi direnişini ve 3. Havalimanı işçilerinin direnişini örnek gösteriyor. "Bu iktidar Gezi'yi’unutmadı. Tüm baskılara rağmen çıt çıkmayan bir dönemde havalimanı işçilerinin direnişi patladı ve bu devam edecek" diyor.
'HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMADI'
O dönem yeni mezun bir lise öğrencisi olan ve eyleme İstanbul'dan katılan İmran Aydın, alandaki güvenlik önlemlerinin yetersizliğini vurguluyor:
"Aracımız, Ankara’ya girer girmez dikkatimizi çeken şey güvenlik önlemlerinin olmamasıydı. Yanımdaki arkadaşımın 'Bunlar bizi öldürmesin?' dediğini hatırlıyorum. Polis yoktu, TOMA yoktu. Araçlar bile aranmıyordu."
İkinci patlamanın yaşandığı yerde olan ve polisin gaz bombası saldırısını anımsatan İmran, "Bu süreçten sonra hayatımızı ikiye ayırdık: 10 Ekim öncesi ve sonrası diye. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı" diyor.
5 yılın ardından bugün de kalabalık ortamlara girmekten korktuğunu, sese karşı hassasiyetinin devam ettiğini söyleyen İmran, "Çok fazla yoldaşımı kaybettim. Artık hayatı kendi başıma değil onlarla beraber yaşamaya başladım. Bir şey yapıyorsam sadece kendimle beraber değil onlarla beraber de yapıyorum. Bunun sorumluluğunu hissediyorum üzerimde" sözleriyle yaşadıklarını özetliyor.
Yaşadıklarını sanatla ilgilenerek hafifletmeye çalıştığını belirten İmran, "Ne olursa olsun 103 insanın anısını yaşatmaya, onların mücadelelerini sürdürmeye tek başıma kalsam dahi sürdürmeye devam edeceğim. Düşlenen dünyayı kuruncaya dek" diyor.
Kamera: Özgür Söylemez