12 Eylül’den sonra bir ilk: Remzi Çalışkan neden tutuklandı?
Artı Gerçek - DİSK Genel Başkan Yardımcısı olan Genel-İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan, DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy ve Genel – İş eski Diyarbakır Bölge Temsilcisi Serdar Ekingen'in “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla tutuklanmasına tepkiler sürerken, soruşturma sürecine dair bilgiler dikkat çekti.
Kısa Dalga Genel Yayın Yönetmeni Kemal Göktaş, '12 Eylül’den sonra bir ilk: Remzi Çalışkan neden tutuklandı?' başlıklı yazısında, Çalışkan hakkında daha önce takipsizlik kararı verilen suçlamayla ilgili yeniden açılan soruşturmaya dair bilgiler aktardı.
Çalışkan'ın gizli tanık ve itirafçı ifadeleriyle tutuklandığını anlatan Göktaş, "Çalışkan’ın önüne konulan diğer “deliller” ise yine bildik türdeydi" dedi.
"Bu tutuklamalar, 12 Eylül’den bu yana DİSK’e yönelik en üst düzey tutuklamaları oluşturuyor" diyen Göktaş şunları yazdı:
9 yıl takip edip suç unsuru bulamadılar
Genel - İş Başkanı Remzi Çalışkan hakkında 2010 yılında, birçok siyasetçi, sendikacı ve aktivist ile birlikte “PKK-KCK terör örgütü üyesi oldukları” iddiasıyla Diyarbakır Başsavcılığı’nca bir soruşturma başlatılmıştı. Fethullahçıların yargıda örgütlü olduğu bir dönemde başlatılan soruşturmada Çalışkan hakkında da diğerlerine yapıldığı gibi “teknik takip” kararı verilmişti. Bu kapsamda Çalışkan’ın telefonları dinlenmiş, internet yazışmaları takip edilmişti. 9 yıl süren bu takip sonunda Çalışkan hakkında hiçbir suç unsuru bulunmadığı için 18 Nisan 2019 tarihinde “takipsizlik” kararı verilmişti. Kararda, Çalışkan’ın örgütsel bağlantısının bulunduğuna dair herhangi somut bir delil olmadığı belirtilmişti. Başsavcılık bu kararın ardından Çalışkan hakkında iletişimin dinlenmesi ve kayıt altına alınmasını ilişkin dijital ve fiziksel kayıtların imha edildiğini de bildirmişti.
Yani devlet Çalışkan’ı 9 yıl takip ediyor, telefonlarını dinliyor, e-maillerini okuyor ama hiçbir suç unsuru bulamıyor.
Fakat, konjonktürel gereklilikler, yani siyasi iktidarın ihtiyaçları bitmiyor: Bu takipsizlik kararından 3 yıl sonra, 2022’de Çalışkan hakkında bu defa Ankara’da yeniden aynı suçlama ile bir soruşturma açılıyor. Üstelik bu soruşturmadan haberdar olan Çalışkan, Ankara Başsavcılığı’na giderek hakkında yürütülen soruşturmada ifade vermek istediğini belirtiyor ancak savcılık ifade almayı reddediyor.
Devletin koruma önerisi, “silah taşıma” ruhsatı
Tüm bunlar olurken Çalışkan, sendikal faaliyetlerine devam ediyor, şehir şehir geziyor, yurtdışına çıkıyor, bakanlarla görüşüyor. Dahası, Ankara Valiliği, 2021 ve 2022 yılında iki kez Çalışkan’a yazı göndererek “terör örgütlerinin yayınlarında kendisini hedef gösterdiğini” belirterek uyarıyor ve koruma talebinde bulunabileceğini belirtiyor. Koruma talep etmeyen Çalışkan ise bu tehditler nedeniyle silah ruhsatı almak için başvuruyor ve kendisine “silah taşıma ruhsatı” veriliyor.
Bakanla randevusunun olduğu gün evi basıldı
Çalışkan, 26 Kasım tarihinde Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan’la asgari ücret ile ilgili randevusuna gideceği gün gece evi basılarak gözaltına alındı. Çalışkan, çoğunu tanımadığı 14 kişiyle birlikte bir “terör” soruşturmasının hedefindeydi.
İfade vermek istedi, reddedildi, evi basıldı
Çalışkan’ın avukatları, daha önce iki kez savcılığa giderek hakkındaki soruşturmada ifade vermek istemesine rağmen, bir sendika genel başkanının neden evi basılarak gözaltına alındığını sorduklarında savcı, “O zaman soruşturma olgunlaşmamıştı” karşılığını verdi. Üstelik Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikası Federasyonu Türkiye Temsilcisi olan Çalışkan, gözaltına alınmadan bir gün önce federasyonun toplantısına katılmak için gittiği Belçika’dan dönmüştü.
Gizli tanık yanına itirafçı
“Olgunlaşmış” soruşturmada neler var? Öncelikle bu tür soruşturmaların “vazgeçilmezi” bir gizli tanık… Ancak Anayasa Mahkemesi’nin somut olgular olmadığı takdirde tek başına gizli tanık ifadesi ile tutuklama kararı ve ceza verilemeyeceğine ilişkin içtihadı nedeniyle olacak ki, gizli tanığın yanına bir de kimliği açık olan itirafçı yerleştirilmişti. Gizli tanık ve itirafçı ifadelerinde, Çalışkan’ın 2014 yılında Kandil’de 30 gün teorik ve askeri eğitim aldıklarını iddia ediyordu. Ancak soruşturma makamlarının gözden kaçırdığı bir sorun vardı, o da Çalışkan’ın Kandil’e gittiği ileri sürülen tarihte devletin teknik takibi altında olmasıydı.
Dahası 9 yıl süren bu teknik takipte biri suç unsuru bulunmayıp dosya kapatılmıştı. Şimdi gizli tanık ve itirafçı ifadelerine dayanılarak ağır bir suçlama getiriliyordu.
Çalışkan, bu iddiayı ifadesinde reddetti ve Kuzey Irak’a iki kez gittiğini, ilk ziyaretin Iraklı sendikacıların daveti üzerine gerçekleştiğini ve ikinci kez de oradaki akrabalarını ziyaret etmek ve alışveriş yapmak için gittiğini anlattı. Üstelik, gizli tanık ve itirafçı ifadelerinin aksine 30 gün değil, her birinde 2-3 gün kaldığını anlattı.
Çalışkan ve diğerleri, gizli tanık Ulaş’ın hakkında suçlama yaptığı ilk kişiler değildi. Ancak Ulaş’ın iddialarına dayanılarak açılan birçok davada mahkemeler beraat kararı vermişti.
Örgüt üyeliği “delilleri”
Çalışkan’ın önüne konulan diğer “deliller” ise yine bildik türdeydi. Banka hesabından bazı kişilere yaptığı para transferleri, katıldığı gösteri ve basın açıklamaları, HTS kayıtları… Çalışkan’ın sendikanın otel ve uçak rezervasyonlarını yapan firmanın sahibine, cezaevindeki kayınbiraderine, sendikanın örgütlenme uzmanına para transferi yapması, 2015 yılında Kobane sınırında IŞİD’e karşı DİSK’in çağrısıyla gerçekleşen basın açıklaması, 10 Ekim Gar katliamından sonra yaptığı sosyal medya paylaşımları da “delil” olarak sunuldu. Çalışkan’ın kendi sendikasının ve KESK üyeleri yaptığı telefon görüşmeleri de bu kişiler hakkında soruşturma olduğu gerekçesiyle “örgüt bağlantılarına” delil olarak gösteriliyordu.