17 Ağustos depreminden Maraş'a: 24 kentte 100 bini aşkın bina hâlâ fay zonunda

17 Ağustos depreminden Maraş'a: 24 kentte 100 bini aşkın bina hâlâ fay zonunda
17 Ağustos depreminin üzerinden 24 yıl geçti. Buna karşın uzmanlar, o günden bugüne gerekli adımların atılmadığı konusunda hemfikir. 24 kentte 100 bini aşkın bina fay hattının yapı kurulmaması gereken (sakınım bandı) sınır bölgelerinde yer alıyor.

Oğulcan ÖZGENÇ


ANKARA - Gölcük merkezli Marmara Depremi’nin üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti. Resmi kaynaklara göre 17 Ağustos depreminde yaklaşık 19 bin kişi öldü, 50 bine yakın insan yaralandı ve 350 bini aşkın bina ve konut yıkıldı veya ağır hasar aldı. 17 Ağustos depreminden bu yıkıcılığına karşın, 6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli depremler, Türkiye’nin afet kuşağında yer alan bir ülke olmasına rağmen depremlere hâlâ hazır olmadığını gösterdi.

17 Ağustos depreminin ardından depremlere ilişkin önlemler konusunda hangi adımlar atıldı? Gerçekleştirilen düzenlemeler ve uygulamalar ne kadar etkili oldu? Geçen 24 sene içinde neler değişti? Olası depremlere karşı önlemler alındı mı?

Uzmanlar, bu soruları Artı Gerçek’e yanıtladı.

‘TÜRKİYE’DE FAY ZONLARININ ÜSTÜNE BİNA YAPMAK SERBEST’

Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, Türkiye’de depremlere yönelik kurumsal kapasitenin hâlâ çok yetersiz olduğu görüşünde. Alan, yerel yönetimlerin afet birimlerinin bile daha iki ay önce, Maraş depremlerinin ardından kurulduğunu belirtti. TÜİK verilerine göre nüfusun yüzde 80’inin yaşadığı 30 büyük kentte afetle alakalı birimlerin olmadığını belirten Alan, “Bu kurumsal kapasiteyle Türkiye’nin deprem gerçekliğini yönetebilme ihtimali sıfır. Ülkemizde doğal afetlere ilişkin meseleler AFAD ile çözülmeye çalışılıyor. 17 Ağustos’un, Maraş depremlerinin ve pek çok doğal afetin gösterdiği üzere Afet Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kurulması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Alan, Maraş depremlerinin; 17 Ağustos depreminden hiç ders çıkarılmadığının bir göstergesi olduğu görüşünde. 17 Ağustos depremlerini ardından gerçekleşecek olası depremler için hiçbir önlem alınmadığını ifade eden Alan, “Jeolojik olarak riskli alanlar için tedbir alınmamış. Fay zonları, sıvılaşan alanlar, dere yatakları ve heyelan alanlarının hepsi imara açılmış, ranta açılmış. Eski yapıların dönüşümü konusunda bir tek adım atılmamış. Atılmış olsaydı fay zonlarının üstünde yer alan alanlarda bu kadar yıkım ve ölüm olmazdı” dedi.

Tüm bunlara rağmen iktidarın depremin neden olduğu yıkımı büyütecek adımlar attığına dikkat çeken Alan, “Türkiye’de fay zonlarının üstüne bina yapmak serbest, sıvılaşan alanların üstüne bina yapmak serbest, dere yataklarına bina yapmak serbest. İnsanlar mallarını ranta çevirmek isterken buna yönelik tek bir önleyici düzenleme yapılmadı” tespitinde bulundu.

100 BİN BİNA SAKINIM BANDINDA

17 Ağustos depreminden sonra fay hatlarının geçtiği yerlerin de bilinmesine Türkiye’nin fay hattı geçen İzmir, Manisa, Bursa, Sakarya, Kocaeli, Hatay, Maraş gibi 24 kentinde 100 bin binanın sakınım bandı (korunma bandı) üzerinde yer aldığını ve bunlara karşı hala önlem alınmadığını vurgulayan Alan, şunları söyledi:

“99 depreminde 18 bini aşkın insan hayatını kaybetti. 350 bine yakın bina ve konut yıkıldı. 50 bine yakın yurttaş yaralandı. Bundan 23 yıl sonra Maraş depremi oldu. 51 bini aşkın insan öldü. 310 bin bina yıkıldı ya da ağır hasar gördü. 100 bini aşkın insan yaralandı. Manzaraya bakıldığında ders alındığını söyleyebilir miyiz?”

Alan, 17 Ağustos depreminden sonra toplanan vergilerin yandaş firmaların projelerine aktarıldığını belirterek, “İmar Kanunu’nun, Afet Kanunu’nun düzenlenmesine ilişkin tek bir hamle yok. 20 yıldır toplanan vergiler, yetersiz gelmiş olacak ki para toplamak için Meclis hemen devreye girdi. Motorlu Taşıtlar Vergisi gibi düzenlemeler aracılığıyla toplamaya başladı. Vergi toplamaya gelince her şey çok güzel. 1959 yılında çıkan Afet Kanunu değişsin deyince ortada insan yok” diyerek sözlerini tamamladı.

YAPI STOKLARI ANCAK 2011’DE GÜNDEME GELDİ

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Tatlı ise 17 Ağustos depreminin ardından kontrol edilmesi gereken yapı stoğuna dikkat çekti. Tatlı, yapı stoğuna ilişkin düzenlemelerin ancak 2011’de Ulusal Deprem Stratejisi Kurulu’nun hazırladığı bir dokümanla gündeme geldiğini hatırlattı:

“Bu dokümanda 2017’ye kadar Türkiye genelindeki yapı stoğunun durumunun belirleneceği, ilk başta kamu kurumlarından başlayarak 2023’e kadar tüm yapılardaki iyileştirmelerin biteceği belirtiliyor. Ancak 2022 Ağustos’unda hala harekete geçilmemişti. Bu alanlara bütçe ayrılmıyor.”

17 Ağustos depremi gibi büyük bir depremden sonra bile Türkiye’de imar aflarının gündemde olduğunu belirten Tatlı, 2001’de yürürlüğe giren yapı denetim uygulamanın temel aksaklıları olduğunu belirtti. Tatlı, uygulanan ilk haliyle “patronunu denetleyen bir sistem” yaratıldığını ifade ederek, “Denetimciler müteahhitler tarafından seçilmesin diye 2019’da otomasyon sistemi kuruldu. Bu iyi bir adım ama yeni binalar da Maraş depremlerinde hasar gördü. Bu durum, bu sistemde de aksaklık olduğunu gösteriyor. Eski uygulamalar sebebiyle yapı-denetim firmasından gelenler ‘müteahhittin adamı’ olarak görüldüğü için meslektaşlarımız tehdit altında işlerine yerine getirmeye çalışıyor. Bunun önüne geçilmesi için yapı-denetim firmalarından gelenlere kamu statüsü verilmiş olmalı ki insanlar yaptırımlardan çekinerek hareket etsin” diye konuştu.

‘TOPLANMA MERKEZLERİ AVM OLDU’

Tatlı, ne 17 Ağustos ne de Maraş depremlerinden ders çıkarıldığı görüşünde. Türkiye’de depremlerin hemen ardından inşaatlara ve hafriyat kaldırma işlerine girişilen bir hız kurgusu olduğunu belirten Tatlı, “17 Ağustos depreminden sonra bir sürü toplanma merkezi oluşturuldu. Bunların hepsi şimdi AVM oldu. Toplanma merkezlerini daha işlevli hale getirmek varken bunların hiçbiri yapılmadı. 6 Şubat depremlerinin maliyetinin 100 milyar dolar olduğu söyleniyor. 17 Ağustos depreminin veya 2011 senesinde hazırlanan düzenlemenin ardından harekete geçilseydi 6 Şubat depremlerinin maliyeti 15-20 milyar dolar olacaktı ve kimse de ölmemiş olacaktı” tespitinde bulundu.

‘ÖNLEME İLKESİ İHLAL EDİLİYOR’

17 Ağustos depreminden beri uzmanların gündeminde olan bir diğer mesele ise afet yönetimi.

Afet Yönetim Profesörü Mikdat Kadıoğlu, “17 Ağustos depreminden bu yana afet yönetimi konusunda bir adım ileri iki adım geri gidiliyor” dedi.

Türkiye’de afet yönteminin hala bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmediğini belirten Kadıoğlu, “Türkiye’de afet yönetimi tersten anlaşılmış durumda. Afet yönetimi; Türkiye’de afet olduktan sonra afet bölgesine yardım götürme, konut yapma gibi anlaşılıyor. Afet yönetimini tersten anlaşıldığı için hal depremlerde çok büyük kayıplar yaşanıyor. Oysa ki afet yönetiminin en önemli ilkesi olan önleme ilkesini Türkiye ihlal ediyor. Riski yönetilebilir seviyeye indirgemeden afete güya hazırlanıyormuş gibi yapılıyor” değerlendirmesinde bulundu.

‘ŞEHİRCİLİK VE AFET GÜVENLİK BAKANLIĞI KURULMALI’

17 Ağustos depreminin bir ders niteliğinde olduğunu ancak bu depremden ders çıkarılmadığını ifade eden Kadıoğlu şunları söyledi:

“Yerleşim yerlerinin belirlenmesinde hala çok büyük problemler var. Bina stoklarında hala problemler var. AFAD ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Şehircilik kısmı arasında organik bir bağ yok. Şehircilik ve Afet Güvenliği Bakanlığı’nın kurulması gerekiyor.”

Öne Çıkanlar