‘AKP, CHP’lileşti, CHP de kodlarından kurtulamadı’
Akademisyen Sinan Birdal ile gazeteci Günay Aslan, Artı TV’de AKP ve Erdoğan’ın bölge siyasetini ve CHP’nin yaklaşımlarını güncel gelişmeler üzerinden değerlendiler.
HABER MERKEZİ - Artı TV’de Fehim Işık’ın sunduğu Artı Doğu programında konuşan akademisyen yazar Sinan Birdal, Türkiye’nin temel stratejisini olası Kürdistan’ı engellemek üzerine kurduğu ve bölge ittifaklarını da bu bakış üzerinden şeklillendirdiğini belirtirken, gazeteci yazar Günay Aslan da, "Türkiye bir Kürdistan’ı engelleyemezse de bunun kendi kontrolünde olması için çaba gösteriyor" dedi.
"TÜRKİYE, TARİHSEL KODLARINDAN KURTULMUYOR"
AKP’nin Kürt açılımının klasik Kemalist politikanın bir versiyonu olduğunu söyleyen Birdal, "CHP’de bu politikanın sahibi olarak değişmekte zorlanıyor" dedi. Konunun tarihsel boyutlarını güncel gelişmelerle birlikte değerlendiren Birdal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Lozan’dan evvel TBMM Başkanı Mustafa Kemal ile Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak komutanlığında, Musul’da Şeyh Mahmut Berzenci ile beraber İngiltere’nin desteklediği Bağdat monarşisine karşı birlikte operasyon yürütülmüş, Berzenci İngilizlere karşı ayaklanmış, buna mukabil de Berzenci’nin Musul’dan Ankara’daki Meclis’e vekil göndermesini taahhüt ettiği bir işbirliği yaşanmıştı. Daha sonra yaşananlara baktığımızda ise Lozan’ın, ‘Bağımsız Kürdistan kurulmayacak, siz de 1921 ile Kürtlere verdiğiniz özerkliği geri alabilirsiniz’ anlaşması olduğunu görürüz. Şimdi kalkıp ‘Kürt açılımını ilk kez AKP yapmış’ diyorlar. Bunların tümü bir takım ideolojik, propagandatif faaliyetler. Türkiye komşularının İngiltere ve Fransa olmasından kaynaklı olarak 1945’e kadar, Ortadoğu’da faaliyet göstermemiştir. Bunun nedeni pasiflik değil. Tam tersine Kemalist rejim Ortadoğu’da başka Türk hükümetlerinin yapamadığını yaptı, Hatay’ı ilhak etti. Bu pasiflik değil, tam tersine agresif müdahilliği içeren bir politikadır. Hatay’ın nasıl ele geçirildiğini de Hatay’daki çeşitli kontra faaliyetlerine bakarak görebilirsiniz."
Türkiye’nin, Kürtlere dönük tarihsel kodlardan vazgeçmediğini belirten Birdal, "Türkiye’yi yönetenler, ‘Osmanlı bakiyesi’, ‘yurt dışındaki soydaşlar’ filan dedikleri zaman bilin ki en etkin nüfus grubu Kürtlerdir ve kastı da bunlardır. Türkiye’nin kastettiği Türkmenler falan değil. Bu tespiti yaptığımızda görürüz ki Cumhuriyet’in kuruluşu döneminde Kürtlerle ittifaka dayanmayan hiçbir politikanın başarı şansı yoktur, hatta başarıyı bırakın hareket şansı bile yoktur" dedi. Türkiye’nin ülke ve sınır bütünlüğü politikasını da değerlendiren Birdal, bu bütünlüğün Kürt ve Türk kontratına dayandığını, ancak Türkiye’yi yönetenlerin bu kontratı bozduğunu aktardı. Birdal bu yaklaşım üzerinden CHP’nin bugün neler yapabileceğini de şu sözlerle değerlendirdi:
"BÜTÜNLÜK, TÜRK-KÜRT KONTRATI İLE SAĞLANMIŞTI"
"Bugün ülke ve sınır bütünlüğü diyen herkesin, bu bütünlüğün o dönem Kürt ve Türk temsilcilerinin yapmış olduğu kontrat üzerine inşa edildiğini unutmaması lazım. Şeyh Sait İsyanı’nın bu kontratın bozulması üzerine çıktığını da unutmamak lazım. Bunları akılda tutmadığımız zaman ne Kürtlerin niçin isyan ettiğini anlarız, ne de Ankara politikasını anlayabiliriz. Peki, bu realite ile baktığımızda sorabiliriz; bugün CHP ne yapabilir? Doğrusu bilmek gerekir, AKP’den farklı CHP’nin genlerinde çözüm yanlısı bir bakış yok. CHP’nin bu konu ile ilgili devletin menüsünde olan dışında bir tek farklı ajandası yok. Çok radikal şeylerden bahsetmiyoruz. 1921 Anayasası, Türkiye Anayasa tarihinin bir parçasıdır. Türkiye’de özerkliğin olduğu kurumsal geçmişi ifade eden yaklaşımdır. Yani yoktan var olan bir şeyden söz etmiyoruz."
"1920'YE DÖNÜLDÜYSE, 1921 ANAYASASI NİÇİN OLMASIN?"
Artı Doğu’da Türkiye’nin iç ve dış siyasette geldiği noktayı 1920’lerle benzeterek değerlendiren gazeteci yazar Günay Aslan "Aslında 1920 şartlarına geri dönüldü. O şartlara geri dönüldü ise pekala 1921 Anayasası şartlarına da geri dönülebilir" sözleriyle başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
"PKK lideri Abdullah Öcalan’da bundan birkaç yıl önce 1921 Anayasası’nı işaret etmişti. Türkiye’nin en geniş kesimini kapsayacak bir anayasaydı. Ancak ne oldu? Lozan’da 1921 bakışının önünü kestiler. Şartlar bugün bizi aynı konjonktüre geri getirdi. 100 yıl önceki Rojava, bugünkü Urfa’nın, Antep’in Mardin’in kasabalarıydı. Lozan’da bunlar koparıldı. Suriye ve Irak’taki manda yönetimleri ile Kerkük alındı, Musul alındı, Kamışlo koparıldı. Buralar Kürdistan’dı. Coğruaya ise geniş anlamda Araplar, Kürtler ve Türklerin ortak coğrafyasıydı. Türkiye’nin eğer başka bir bölgenin, başka bir halkın toprağını işgal etme, onu tarihten silme iddiası varsa buna hep birlikte karşı çıkacağız. Ancak şöyle bir şey de var. Sözünü ettiğimiz coğrufya daha öncesi olmakla birlikte 1071’den beri Kürtlerin, Türklerin, Arapların birlikte yaşadığı bir coğrafya. Bugün Kürdistan dediğimiz ülke 100 yıl önce Batı Ermenistan ve Asuri-Süryani bölgesidir de aynı zamanda. Bundan 100 yıl önce Asuriler, Süryaniler, Ermeniler katledildiler ve bu coğrafyadan sürüldüler. O halkların da bu coğrafyada binlerce yıllık bir geçmişi vardı. Problem bu coğrafyada yaşama geçirilmek istenen ulus devlet modeliyle birlikte başladı. Türkçülüğe, Sünniliğe dayalı devlet modeli bu coğrafyada çatışma yarattı. Kürtler, Araplar, Farslar birbiriyle çatışırken Ortadoğu’nun zenginlikleri, petrolü, gazı talan edildi."
"TÜRKİYE GERİ ADIM ATMALI"
Aslan, kaybedilen zamanın yeniden kazanılması için Türkiye’nin geri adım atması gerektiğinin altını çiziyor:
"Türkiye’nin ulus devlet modelinden geri adım atması, 1921 şartlarına dönmesi, ademi merkeziyetçi, kimliğe dayanmayan, herhangi bir mezhebin yönetimine dayanmayan, yeni, demokratik, federal bir sistemin inşasına ihtiyaç var. Kimse bir başka kimliğin esiri olmayacak ve kimse bir diğer kimliğe biat etmeye zorlanmayacak. AKP’nin en büyük açmazı da bu. Ayrıca AKP’nin Kemalistlerle benzeştiği nokta da bu. Kemalistler Türkçülüğe döndü yüzünü; AKP’de şunu söylüyor, ‘Herkes Müslümandır, Sünni’dir.’ Aynı yanlışın farklı bir versiyonudur, bu bakış açısı."
KATAR KRİZİ, SİYASİ Mİ, EKONOMİK Mİ?
Artı Doğu programında Birdal ve Aslan, Katar Krizi ile böşgösteren son gelişmeleri de değerlendirdiler.
Birdal, "Katar krizini sadece ekonomik boyuta getirip yorumlamak yeterli değil" sözleriyle başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Siyasi çıkarlar söz konusudur. Esas belirleyici olan siyasettir, siyasi çıkarlardır. Katar’dan gelecek parayı bir yerden bulursunuz. Kara parada sıkıntı yok. Onu aklayacak mekanizmayı bulduktan sonra paranız olur. Bu nedenle siyasi bir takım çıkarlar vardır, düşüncesindeyim. Şöyle açıklamakta yarar var. ABD’nin, Obama’nın ve Trump’ın da, İran karşısında yürütülensiyasetle bağlantılı olarak Ankara’nın işbirliği yapabileceğini düşündüğü iki müttefiki vardı: Suudi Arabistan ve İsrail. Ancak bu iki devletin, ne Suudi Arabistan’ın, ne de İsrail’in Suriye’de Kürtlere karşı bir politika yürütmekten bir çıkarları yok. Bu iki devletin de bir Kürt sorunları yok. Tam tersine Kürtlerle ilişkiye geçmekten, Kürtlerle belli bir diplomasi yürütmekten çıkarları olabilir, işlerine gelir. Bu tespitten yola çıkarsak Türkiye’nin Suudi Arabistan, İsrail, hatta yakın geçmişte ters düştükleri Mısır ile niçin ayrıştıklarını da daha rahat anlarız."
"ERDOĞAN'IN HEDEFİ İKTİDARDA KALMAKTIR"
Türkiye’nin stratejik hedefini ‘iktidarı korumak’ olarak değerlendiren Birdal, giderek büyüyen savaşın nedeni olarak bu stratejik hedefi gösterdi. Birdal sözlerini şöyle sürdürdü:
"Erdoğan’ın stratejik hedefi iktidarda kalabilmektir. Şu anda iktidarını koruyabilmesinin tek koşulu Kürdistan’da savaştır. AKP’yle birlikte Türkiye’yi yöneten koalisyon, Ergenekoncular, MHP, Vatan Partisi, belki de CHP’nin istemese de mecbur kalan bir kesimi, daha çok da devlet içindeki CHP kadroları, savaş yanlısıdır. Bütün dış politika savaş üzerinden şekilleniyor. Güvenlik politikası da böyle ve başlıca hedef de PKK’nin tasfiyesidir. Bütün devlet kaynaklarının yönlendirileceği stratejik hedef budur. Katar’la olan stratejik işbirliğinin hedefinde de bu yaklaşım var. Bunu yaparken Kürt siyasetini bölmek için çabalar sürdürülecek, Kürdistan Bölgesi bağımsızlık ilan ederse ‘belki tanıyabiliriz’ denecek, yeni bir Kürt siyasi öznesi yaratılmak istenecek… Ama böyle görünürken de esasen Kürtler hep engellenmeye çalışılacak, yapabilirlerse Kürtlerin nefes almalarına dahi fırsat verilmeyecek. Bu ara yaklaşımlar asıl stratejiyi yaşama geçirmenin önündeki taktik yaklaşımlardır. Bu politikalarda yönetenler açısından bence bir çelişki de yok."
"KATAR KÜRESEL SERMAYENİN KONTROL OPERASYONUDUR"
Katar Krizi ile ortaya çıkan durumun küresel sermayeden bağımsız düşünülmemesi gerektiğini belirten Günay Aslan ise "Katar, küresel meseledir. Siyasetle iç içe geçmiş problem ise ekonomiktir. Küresel sermaye, yükselen Arap sermayesinden rahatsızdır" sözleriyle başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Katar operasyonunun ilk adımı aslında Suudi Arabistan üzerinden atıldı. Hatırlayalım. Önce Suudi Arabistan’ın Amerika’daki 1 trilyon dolara yakın nakitini, 11 Eylül tazminatı olarak bloke ettiler. İlk adım buydu. Katar’ın da ABD bankalarında 1,5 trilyon dolara yakın nakitinin olduğu biliniyor. Hal böyleyken Katar’ın peşinen kaybedenler kulübüne koymak doğru değil. Katar’ın yenilenler cephesinde olduğuna inanmıyorum. Küresel sermaye, siyasi operasyonlarla kntrolü elinde tutmak istiyor. Suudi Arabistan burada geri adım attı, biat etti. Katar geri adım atmadı. Şimdi Katar’a siyasi operasyon yapıyorlar. Ama gelinen noktada ABD artık her istediğini yaptırabilecek durumda değil. Bölgedeki terör örgütlerine yardım konusunda suçlamalar var. Bu konuda kimsenin eli temiz değil. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, İran, Suriye, tümü yaptı bunu. Kimin eli temiz ki! Bu kriz derinleşecek, kanaatindeyim. Burada kalmaz. Ya yükselen Arap sermayesi, Çin sermayesi gibi sermayeyi küresel sermaye kontrol edebilecek noktaya gelir ya da bu kesimler kendi paralanını kontrol ederek yeni bir sürece adım atarlar. Şu an yaşanan, Katar’a yapılan dizayndır. Tutar mı, tutmaz mı, göreceğiz."
"ERDOĞAN KÜRDİSTAN'I ENGELLEYEMEZSE BİLE KONTROLÜNE ALMAK İSTİYOR"
"Erdoğan’ın stratejik hedefi iktidarda kalmaktır" noktasında da itirazları olan Aslan, "Erdoğan Kürdistan’ı engellemek yapamazsa bile kontrolüne almak istiyor" dedi. Aslan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Erdoğan, stratejik hedef olarak iktidarda kalmayı seçebilir. Ancak Türkiye’nin bölgesel olarak stratejik bir hedefi var. Bu nedenle ABD ile çatışma içerisinde. Katar operasyonunda yer alması, ABD’nin bölgesel hedeflerine sekte vurmak ve dolayısıyla ona kendi politikalarını dayatmaktır. Türkiye’nin stratejik hedefi bölgede bir kürdistan olmamasıdır. Olacaksa da, bir kürdistan geliyor ve engelleyemiyorsa, ‘Bunu bana vereceksiniz, benim kontrolümde olacak’ diyor. Türkiye dikkat edin uzunca bir süredir, ABD ile karşı karşıya geliyor. Bunun nedeni de Kürdistan’a ilişkin bakış açısıdır. Türkiye’nin bölge politikaları ve ittifakları, İran’la yaklaşması da tamamen bununla bağlantılıdır."