Anayasa Mahkemesi'nden azınlık vakıfları seçimleri için 'ihlal' kararı
Artı Gerçek - Balıklı Rum Hastanesi Vakfı'nda 1991 yılından beri seçim yapılamaması üzerine başlayan hukuk mücadelesinde Anayasa Mahkemesi'nden bir karar çıktı. AMY, 'yönetmelikteki boşluk' gerekçe gösterilerek seçim yapılamamasının 'temel hakkın ihlaline' yol açtığı tespitinde bulundu.
Agos'ta yer alan habere göre, karar konu olan süreç şöyle gelişti:
Rum toplumundan beş kişi 2014 yılından Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak 1991 yılından bu yana hastane vakfı için seçme yapılamadığını bildirdi. Başvurucular 2004 ve 2008 yılında vakfın yönetim kurulu seçimi yapması gerektiğini belirtti. Ancak başvurudan sonuç alınamayınca konu Anayasa Mahkemesi'ne taşındı.
BEKLENEN YÖNETMELİK ÇIKMADI
Vakıflar Genel Müdürlüğü yaklaşık 10 yıl önce azınlık vakıflarının seçim yapmasına olanak veren yönetmeliği iptal etmiş ve yeni yönetmelik uzun süre yayınlanmayınca vakıflar seçim yapamamıştı.
2022 yılında yönetmelik yayınlandı ancak Azınlık Vakıfları Hastaneleri seçimleri için ayrı bir yönetmeliğin 2023 yılında yayınlanacağı belirtildi. İşaret edilen bu yönetmelik halen yayınlanmış değil.
Buna dair başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi 19 Aralık 2023'te bir karar verdi.
Mahkemenin kararının sonuç bölümü şöyle:
“Niteliği itibarıyla başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Yapılan incelemede 18/6/2022 tarihli ve 31870 sayılı Resmî Gazete’de Cemaat Vakıfları Seçim Yönetmeliği'nin yayımlandığı görülmüştür. O hâlde somut başvuruda ihlale neden olan yönetmelik boşluğunun 2022 tarihli Yönetmelik hükümleri çerçevesinde giderilebileceği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların mensubu oldukları cemaat vakfının seçimlerinin yapılması ve başvuruda tespit edilen ihlallerin giderilmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirimde bulunulması gerekir.
Öte yandan somut olay bağlamında ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılabilmesi için örgütlenme özgürlüğünün ihlali nedeniyle manevi zararları karşılığında başvuruculara talepleriyle bağlı kalınarak net 10.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
HÜKÜM
A. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İdareden kaynaklı sorunun çözümü için Vakıflar Genel Müdürlüğüne BİLDİRİMDE BULUNULMASINA,
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi."
Başvurucular şöyle: Efthymia Meentzlou, Evdoksia Galanopulo, Katina Evdokiya Veriopolos, Keti Vuças, Maria Filimon. Başvurucuların avukatlığını ise Cem Sofuoğlu yaptı.
'DEVLETİN MÜDAHALE ETMEME YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İNDİRGENEMEZ'
Mahkeme kararında şu ifadelere yer verdi:
"AİHM, örgütlenme özgürlüğünün ulusal ve etnik azınlıklar da dâhil olmak üzere azınlıklara mensup kişiler için özellikle önemli olduğunu, Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi'nin giriş bölümünde belirtildiği üzere 'çoğulcu ve gerçekten demokratik bir toplumun, ulusal bir azınlığa mensup her bir kişinin etnik, kültürel, dilsel ve dini kimliğine saygı göstermekle kalmayıp, aynı zamanda bu kimliği ifade etmelerini, korumalarını ve geliştirmelerini sağlayacak uygun koşulları yaratması gerektiğini' kabul etmektedir. AİHM kimliğini ifade etmek ve geliştirmek için bir örgüt kurmanın bir azınlığın haklarını korumasına ve geliştirmesine yardımcı olabileceğini ifade eder (Gorzelik ve diğerleri/Polonya, §§ 92, 93).
AİHM örgütlenme özgürlüğüne gerçek ve etkili bir şekilde saygı gösterilmesinin devletin sadece müdahale etmeme yükümlülüğüne indirgenemeyeceğini, salt negatif bir anlayışın ne 11. maddenin ne de genel olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin amacıyla uyumlu olacağını ifade etmiştir. Dolayısıyla bu özgürlüklerin etkili bir şekilde kullanılmasını güvence altına almak için pozitif yükümlülükler söz konusu olabilir."
MEVZUAT BOŞLUĞU OLUŞMUŞ
Kararda şu ifadeler dikkat çekti:
"Başvuru konusu olay 5737 sayılı Kanun'un işaret ettiği şekilde cemaat vakıflarının seçim usullerinin yönetmelikle belirlenmesi hükmüne istinaden çıkarılan yönetmeliğin iptal edilmesi etrafında şekillenmiştir. Bunun sonucunda anılan seçim usullerini düzenleyen bir yönetmelik bulunmadığı gerekçesiyle uzun yıllar boyunca seçim yapılmamıştır. İlgili Yönetmelik iptal edildikten sonra, yeni bir Yönetmelik çıkarılmamasının, bu süre zarfında idarenin hareketsiz kalmasının temel hakkın kullanımını engelleyici nitelikte bir mevzuat boşluğu yarattığı açıktır. Buna rağmen kanun koyucunun işaret ettiği şekilde idare söz konusu alanı düzenlememiş ve 19/1/2013 tarihinden itibaren cemaat vakıflarının seçim usullerinde uygulanacak kurallar yönünden bir mevzuat boşluğu oluşmuştur.
Bunun üzerine başvurucular, açtıkları davada ilgili boşluğun 4721 sayılı Kanun'un 1. maddesi kapsamında hâkim tarafından doldurulmasını talep etmiş ancak Mahkeme 5737 sayılı Kanun ve bu Kanun'un cemaat vakıflarının seçimlerinin düzenlenmesinin yönetmelik ile yapılması gerektiği hükmünün mevcut olması nedeniyle hukuksal bir boşluğun olmadığını değerlendirerek davayı reddetmiştir. Bir başka deyişle yargılamanın sonunda davanın esası hakkında bir karar vermemiştir. Başvurucular tüm bu süre boyunca cemaat vakfı seçimlerinin yaptırılmasını sağlayamamış; özetle Vakfın doğal üyeleri olmalarına rağmen Vakfın yönetimi ile ilgili oy kullanamamış, seçimlerde söz sahibi olamamış, Vakıf yönetimini denetleyememiş ve sonuç olarak örgütlenme özgürlüklerinden yararlanamamıştır.
ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILARAK HAKLARA ERİŞİM İMKANSIZ KILINDI
Dolayısıyla yukarıda anlatılanlar çerçevesinde olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin üzerine düşen şekilde yönetmelik düzenlemesi yapmadığı anlaşılmıştır. Bu durum başvurucuların cemaat vakfı yönetim kurulu seçimleri yapılmaması ile ilgili şikâyetinin uzunca bir süre çözümsüz bırakılarak örgütlenme özgürlüğünün getirdiği haklara erişimlerini imkânsız kılmıştır. Netice olarak devletin başvurucuların sözü edilen Vakıflarda kendileri ve Vakfın üyeleri adına örgütlü bir biçimde hareket etme hakkından etkin bir şekilde yararlanmalarını sağlamak konusundaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."