Ankara’da 1 Eylül yürüyüşü: ‘AKP-MHP ittifakının ayakta durmasının koşulu, savaş ve gerginlik yaratmaktır’

Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Yüksel Caddesi’nden Sakarya Caddesi’nde yürüdü. Açıklamada "Ülkemizde demokrasinin, eşitlik ve özgürlüklerin önündeki en büyük engelin Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasıdır" denildi.

Seda TAŞKIN


Artı Gerçek - Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Yüksel Caddesi’nden Sakarya Caddesi’nde yürüyüş gerçekleştirdi. “Barış hemen şimdi” çağrısıyla yapılan yürüyüşte sık sık, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi”, “Kadınlar barışa ısrar ediyor” sloganları atıldı. Kitle yürüyüşün ardından Sakarya Caddesi’nde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Sakarya Caddesi’nde yapılan açıklamada barış vurgusu yapıldı. Barışın kadınları, çocukların, emekçilerin düşü olduğu belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Kimine göre insanla insanlık oluşturma çabasıyla başlayan bir düş. Barış, insanın olduğu her yerde değişik adlarla seslendirildi. Bektaş Veli, Babek ve Yunus oldu. Sabbah, İlyas, İshak oldu. Mahir, Ulaş, Deniz, İbo oldu. Hrant, Mazlum, Ape Musa ve Pir Sultan oldu! Oldu ki toprağa, suya, havaya ve ateşe karıştı. Bir ateş topu halinde yüreklerdeki yangınları söndürmeye içimize düştü. Düşüş o düşüş. Yürek yangını sürüyor. Kimilerimize göre yürekleri serinletmeye başlamanın yurdu BARIŞ! Bu yüzdendir ki umudu örgütlemek isteyenler yönünü BARIŞ’tan hiç çevirmedi. BARIŞ düşü büyüdü, küçüldü; sesini kıstı, haykırdı. Tam yok oldu dendiğinde yeniden doğdu. Haykırdı: Barış hemen şimdi”

’20. YÜZYIL EN VAHŞİ SAVAŞLARA SAHNE OLDU’

Açıklamada “1 Eylül Dünya Barış gününde, emperyalistlerin yükselttiği savaş siyaseti karşısında eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesini büyütme sözüyle bir aradayız” denilirken, “İnsanlık iki büyük dünya savaşı, binlerce bölgesel savaş gördü ve ne yazık ki hala da görmeye devam ediyor. 20. yüzyılın tamamı insanlık tarihinin gördüğü en vahşi en kitlesel savaşlara sahne oldu” açıklaması yapıldı.

Emperyalist güçler derin kriz içinde ve bu krizi savaş ve çatışma politikalarıyla aşmaya çalışıyorlar. Savaşların, şiddetin ve yıkımın en büyük nedeni: Emperyalist güçlerin tüm dünyayı tahakküm altına alma hırsı ve enerji kaynaklarını kontrol etme arzusudur.

Emperyalizmin ve bölgesel güçlerin hegemonya ve nüfuz alanları krizi Ukrayna’daki savaşın sebebidir. Ortadoğu ve Ukrayna başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde savaş ve çatışmalar, İsrail'in Filistin'de sürdürdüğü soykırım ve işgal devam ediyor. İnsanlık, Orta Doğu'da kan ve gözyaşından başka bir şey görmedi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Emperyalizm dünya genelinde ve özellikle Ortadoğu’da bitmeyen çatışmalarla, insanlığı yeni bir dünya savaşının, kitlesel ölümlerin ve açlık krizinin eşiğine getiriyor. Siyonizm eliyle Filistin işgalini derinleştiriyor, Filistin’de apaçık bir soykırım yaşanıyor. Emperyalizm ve siyonizm çıkarları için, Filistin başta olmak üzere bölgemizi de çatışmalar, savaşlar, kıyım ve kırımlar sarmalına sürüklüyor. Bugün barış, Filistinli gençlerin sapanlarında, emperyalizmin topyekûn yenilgisinde, ezilen halkların direnişindedir.”

‘BARIŞ TALEBİ EMPERYALİZME KARŞI TUTUM ALMAKTAN GEÇER’

Tüm bu gelişmeler içerisinde 9-11 Temmuz’da toplanan NATO zirvesinde öne çıkan ABD’nin Rusya’dan sonra Çin-İran’ı da tehdit unsuru olarak kabul ettirmesi, üye ülkelerin silahlanmaya ayırdığı payı artırmasına ve Rusya-Çin-İran blokunu parçalamaya yönelik yapılan çağrılar oldu. Zirvede Ukrayna’ya yönelik desteğin kalıcı hale getirilmesine karar verildi. Ayrıca Türkiye’nin NATO üyeliğine dair ikircikli tezlere yanıt niteliğinde 2026 NATO Zirvesi’nin Türkiye’de toplanması kararlaştırıldı. NATO zirvesinin sonucu, özetle emperyalist savaş siyasetine ve işbirlikçiliğe devam kararlılığı oldu.

Dostlar! Bu toprakların onurlu barışa ihtiyacı var. Savaşlara ve şiddete karşı etkili bir barış talebinde bulunmak, emperyalizme karşı etkili tutum almaktan geçer.”

‘IRAK VE SURİYERYE YÖNELİK MÜDAHALE GÜVENLİK KAYGILARINA NEDEN OLUYOR’

Türkiye ve bölgede acıların yaşandığına dikkat çekilen açıklamada, Irak, Suriye ve Libya’ya yönelik askeri müdahalelerin güvenlik kaygılarına neden olduğu belirtilerek, “Ekonomik kaynaklarımız tükeniyor. Türkiye mülteci sorunu yaşıyor. Toplumsal ihtiyacımız barıştır. Ekmek gibi, su gibi, iş gibi ‘Barış’ içinde yaşama hakkı, temel bir insan hakkıdır. Barışın sağlanması, yaşam hakkının ve hukukun güvende olması demektir” denildi.

‘TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN EŞİT VE ÖZGÜR YAŞAMI SAVUNUYORUZ’

Ekonomik krizi derinleştiren sebeplerden birisinin savaş politikaları ve askeri harcamalar olduğu belirtilen açıklamada, “Sanayileşmenin hız kazanması ile gün geçtikçe, hızla büyüyen bir savaş sanayisi var. Diğer yandan tüm dünyada özellikle 11 Eylül sonrası dolaşıma sokulan "güvenlik" söylemi, savaşların toplumsal meşruiyeti için bir zemin hazırlıyor.

Ekolojik krizin yarattığı tahribat, insanların ve toplumların sağlıklı bir çevrede yaşamasını engelliyor. Temiz gıda ve suya ulaşamıyorlar. Bu durum, savaşın yarattığı etkiye benzer kitlesel kıyımlara neden oluyor” denildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“AKP-MHP ittifakının ayakta durmasının koşulu; savaş, çatışma ve gerginlik yaratmaktır. Erdoğan-Bahçeli tahakkümünü derinleştirmek için toplumu kutuplaştırıyor. Bir tarafta faşizmi kurumsallaştırmak isteyenler var, bir tarafta ise bu sürece direnen demokrasi güçlerinin mücadelesi ve barış talebi var! İktidar, sadece Türkiye halklarının değil Ortadoğu halklarının da geleceğini tehdit eden politikalarıyla bölgesel ve küresel bir sorun haline gelmiştir. Ülkemizde demokrasinin, eşitlik ve özgürlüklerin önündeki en büyük engelin Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasıdır. Bugün Ortadoğu’da, Irak’ta, Şengal’de, Suriye’de, Rojava’da bölge halklarının sürdürdüğü insanlık mücadelesi aynı zamanda bir demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesidir.”

‘MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK’

Ülkemizde, her gün okullarda gençler birbirini bıçaklıyor. Ekonomik kriz yüzünden kiracılar, ev sahipleri birbirlerini vuruyor. İnsanlar intihar ediyor. İnsanlar çöpten ekmek, semt pazarlarından kalan atık sebze ve meyve topluyor. Emekliler, asgari ücretliler geçinemiyor. Gelecek kaygısı olan gençler ülkeyi terk ediyor. Kadınlar öldürülüyor, ekolojik kırım yapılıyor. Yoksulluk, işsizlik, çocuk istismarı, suç ve şiddet sorunları, engellilerin sorunları, uyuşturucu madde bağımlılığı, çarpık kentleşme, göç, nüfus artışı, açlık, çevre-sağlık- eğitim-tarım-trafik sorunu, gelir eşitsizliği. Bunların hepsi savaş politikalarının bir parçası. Mücadelemiz onurlu bir barışı tesis edinceye kadar devam edecektir.

1 Eylül’de bir kez daha demokratik siyaset konusundaki kararlı duruşumuzu vurguluyoruz. Demokrasi ve barış mücadelemizi faşizme ve her türlü adaletsizliğe karşı kararlı bir şekilde sürdüreceğimizi belirtiyoruz. Barış mücadelesinin toplumsal karşılığının yaratılması, bu talebi ete kemiğe büründürecek imkân ve koşulların oluşturulması için demokratik siyaset alanında elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Ülkemizde, Kobane, Gezi, Madımak, Soma, Cumartesi Anneleri, Suruç, KHK’lılar, Akbelen, İliç, Şenyaşar ve Çakır Aileleri, Çorlu tren faciasında yakınlarını kaybeden aileler, 10 Ekim Aileleri, cinsel kimlik ve yönelimi farklı olanlar, toplumsal barış adına adalet arıyorlar.

‘TOPLUMSAL KESİMİN GELECEĞİNİ CEHENNEME ÇEVİRDİLER’

Kendilerini diğer insanlardan üstün tutan, yeryüzünü özel mülkiyetleri olarak gören, ahiretini kaybetmiş AKP-MHP iktidar bloğu, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, Yezidilerin, Süryanilerin, Sünnilerin, Romanların, Lazların, Rumların Ermenilerin, Pomakların, Çerkeslerin, emeklilerin, depremzedelerin, çocukların, doğanın, hayvanların, kadınların, gençlerin, işçilerin, öğrencilerin, işsizlerin, öğretmenlerin, engellilerin, yoksulların, çiftçilerin, yani cümle âlemin TOPLUMSAL BARIŞ TALEBİNE kulaklarını kapatmış ve bu toplumsal kesimlerin geleceğini cehenneme cevirmiş durumdalar!

“Bizler, silahların sustuğu, komşularıyla barış ve dostluk içinde yaşayan bir ülke istiyoruz” denilen açıklamada eşit bir yaşam için şu istekler sıralandı:

-Türkiye’nin emperyalist savaş siyasetinin parçası olmasına son verilsin.

- NATO'dan çıkılsın, askeri üsler kapatılsın.

-Savaş maliyetleri halkın sırtına yüklenemez. Halkın kaynakları savaşa değil kamusal hizmetlere ayrılsın.

-Kürt halkına yönelik savaş politikalarına son verilsin.

- İsrail ile olan tüm ilişkiler kesilsin.

-Ülkemizi Avrupa’nın göçmen deposu haline getiren politikalara ve göçmen düşmanlığına son verilsin.

Silahın ve şiddetin yarattığı korkuya karşı, barışın umuduna ihtiyacımız var. Eşitlikten, özgürlükten, adaletten yana tüm insanları, barış umudunu büyütmeye çağırıyoruz. (HABER MERKEZİ)

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar