Ayşe Çetinbaş: Eşim Çayan Demirel cezaevinde kalamaz

Ayşe Çetinbaş: Eşim Çayan Demirel cezaevinde kalamaz
Bakur belgeseli nedeniyle Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu'na hapis cezası verildi. Ayşe Çetinbaş, "Her şey bir yana, eşim Çayan Demirel yüzde 99 engelli" diyerek tepki gösterdi.

Esra ÇİFTÇİ


Artı Gerçek - Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve belgeselci Çayan Demirel yönetmenliğini yaptıkları Bakur (Kuzey) belgeselinden 2017 yılından bu yana “Terör propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılandı. Yönetmenlere açılan davanın geçen hafta görülen son duruşmasında her iki yönetmene 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi.

Belgeselci Çayan Demirel filmi bitirdikten hemen sonra çok ciddi bir rahatsızlık geçirmişti. Haftalarca komada kalan Demirel, şu anda yüzde 99 engelli. Mahkeme heyeti Çayan Demirel’in engelli raporu olmasına rağmen hapis cezası verdi. Belgeselin yapımcısı ve aynı zamanda Çayan’ın eşi olan Ayşe Çetinbaş, hem Bakur belgeselinin dava sürecini hem de verilen cezaya dair Artı Gerçek’in sorularını yanıtladı.

'PKK’NİN GERİ ÇEKİLME ANLARINI ÇEKECEKTİK'

Bakur belgesel film fikri ve projesi nasıl oluştu?

2013 yılında henüz barış süreci ve görüşmeler devam ederken, PKK’nin geri çekilmeyi duyurduğu basın toplantısında gazeteci Ertuğrul Mavioğlu da bulunmuştu. Gerçekten tarihi bir andı, 40 yıllık savaşın ardından bir barış sürecinin olacağı umudu Ertuğrul Mavioğlu’nu hem heyecanlandırıyor hem de gazeteci refleksiyle bu anı takip etmek istiyor ve bunu Çayan’la paylaşıyor. Çayan da bir belgeselci olarak tabii ki çok sıcak baktı ve bir o kadar da heyecanlandı. Hem böyle bir tarihi ana eşlik etmek, hem de belgeselci olarak böyle bir anı kamerayla çekmek mesleki açıdan çok çekiciydi. Hemen bir ekip kurduk.

Türkiye sınırları içerisindeki kamplara ilk defa bağımsız bir ekip olarak girme şansımız olacaktı. Gerillanın geri çekilme anlarını çekmek için Dersim, Amed, Botan gibi yerlerde PKK kamplarına gidildi. Fakat birden geri çekilme ile ilgili sıkıntılar oldu ve başlamadan bitti. Bizim ekibimiz de belgeselci olmanın getirdiği doğal refleksiyle oradayken gerillaların günlük hayatlarını çekmeye, röportaj yapmaya başladılar ve geri döndüler. Yani barış süreci tamamen bitmemişti ama geri çekilme durmuştu. Sonuçta ekibimiz 2013’ün yaz aylarında birkaç ay içerisinde çekimlerini yapıp döndü.

'BELGESELİ ARKADAŞLARIMIZ DAHİL HİÇ KİMSEYLE PAYLAŞMADIK'

Belgeselin çekimleri bittikten sonra nasıl bir süreç başladı?

Çekimler bittikten sonra hızlıca kurguya başladık. Bu süreci gizli yürüttük, bundan arkadaşlarımız dahil, ailelerimiz de olmak üzere hiç kimsenin haberi yoktu; malum durumdan dolayı hassasiyet gösteriyorduk.

Belgeseli önce yurtdışındaki büyük festivallerde göstermek ile ilgili kararımız vardı. Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerimizi yapmayı istiyorduk ve o ana kadar kimseyle de paylaşmamıştık. Ön elemeyi de geçince umutlanmıştık, bizzat festival direktörü benimle iletişim kurmuştu ve haliyle çok umutlanmıştım. Ancak son anda maalesef Berlin Film Festivali filmi reddetti. Bu süreçte yavaş yavaş çevremiz de böyle bir film yaptığımızı duymaya başlamış, bir şekilde İstanbul Film Festivali de haberdar olmuş. Festival direktörü beni aradı ve programa almak istedi. Çayan ve Ertuğrul abiyle paylaştım, onlar hiç istemediler ama ben bir şekliyle ikna ettim onları. Çünkü bize çok ciddi vaatlerde bulundular. Öncesi Diyarbakır’da bir gala yapmak istedik, o dönem Diyarbakır Belediye Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı ile görüştük, barış ortamının verdiği heyecanla da harıl harıl çalışıyoruz, davetli listesi çıkarıyoruz vs. Bir yandan da filmin son hazırlıkları devam ediyor. Çayan ve Ertuğrul abi 17 Mart’ta renk ve ses düzeltmeleri için filmi Post Prodüksüyon stüdyo şirketine teslim ettiler, bir gün sonra 18 Mart’ta Çayan hastalandı ve korkunç bir süreç başladı.

'ÇAYAN’IN KALBİ 15 DAKİKA DURDU'

Belgesel hazırlıkları devam ederken Çayan Demirel hastalandı, o süreci biraz anlatır mısınız?

Çayan filmi teslim ettikten sonraki gün, yanında kuzeniyle birlikte kahvaltı yapmak için Beşiktaş’ta bulunan evimizden çıkıyorlar. Yolda yürürlerken birden Çayan fenalaşıp yere yığılıyor, komşular başına toplanıyor, tesadüfen ambulans geçiyor oradan ve Çayan hastaneye kaldırılıyor. Ben o sırada İstanbul dışındaydım, olayı duyar duymaz geldiğimde, Çayan komadaydı. Çayan’ın 15 dakika kalbi durmuş, beynine oksijen gitmemiş. Uzun zaman yoğun bakımda komada kaldı.

Biz hastanede Çayan’ın başını beklerken Diyarbakır galasını iptal ettik ama İstanbul’daki festival gösterimine hazırlık yapıyorduk. Film gösteriminden bir gün önce İstanbul Film Festivali’nden beni aradılar ve filmi gösteremeyeceklerini söylediler. Oysa öncesi bir sürü vaatlerde bulunmuşlardı. Bu aleni bir sansürdü ve o zaman çok büyük tepkiler oldu, yönetmenlerin çoğu filmlerini çektiler, yarışmalar iptal oldu vs.

Sonra Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinden destekler gelmeye başladı, ciddi bir kamuoyu oluştu. Bunun üzerine filmi birçok yerde göstermeye başladık. Çok ilgi vardı. Hiç unutmuyorum, mesela bir gösterimde neredeyse izdiham oluyordu, İstanbul’da 600 kişilik bir salonda binden fazla izleyici gelmişti. O tarihlerde de yani 2015 yılının Mayıs ayında belgeselimiz Batman’da Yılmaz Güney Sineması’nda da gösterildi. Onca yerde gösterimler yapıldı, hiçbir yerde sorun yaşanmazken Batman’da bir savcı terör propagandası yaptığımıza ilişkin soruşturma açmış. Biz de eve gelen bir kağıtla öğrendik bu durumu.

'YÜZDE 99 ENGELLİ OLMASINA RAĞMEN İKİ KERE BATMAN’A DURUŞMAYA GİTTİ'

Çayan Demirel’in özel durumundan dolayı mahkeme süreçleri nasıl geçiyordu?

İlk Çayan’ı ifadeye çağırdıklarında, Çayan zaten ifade verecek durumda değildi. Kalbi durduğunda konuşma merkezi de hasar gördüğü için konuşmakta zorlanıyordu, ilk zamanlar konuştukları hiç anlaşılmıyordu. Hastane raporlarını, bütün epikrizlerini, engelli raporlarını hepsini emniyete götürdüm. Çayan’ın ifade verebilecek durumda olmadığını söyledim ve bu durumda soruşturmanın düşeceğini bekledim, ama öyle olmadı. Bir baktık dava açılmış. Bu sefer dava süreçleri başladı. Avukatımız Çayan’ın bütün sağlık raporlarını altını çize çize sunmasına rağmen ve Çayan’ın yüzde 99 sürekli engelli raporu olmasına rağmen İstanbul’dan kalkıp iki kere Çayan’la birlikte Batman’a gitmek zorunda kaldık.

Ertuğrul Mavioğlu da vardı, o mahkemede savunmasını yaptı, Çayan sadece iki cümleyle “Ertuğrul Mavioğlu’nun söylediklerine katılıyorum” diyebildi. Hâkim sonuçta Çayan’ı gördü, ayakta durabilecek durumda bile değil, düzgün konuşamıyor ve aynı zamanda da görme engelli. Çayan ancak yardımla yürüyebiliyor. Bütün bu manzarayı gördükleri halde, 2018 yılının temmuz ayında dava sonuçlandı, Ertuğrul abi ve Çayan propagandadan dolayı 4 yıl 6 ay hapis cezası aldılar. Bildiğim kadarıyla Selahattin Demirtaş’tan sonra propagandadan en fazla cezayı aldılar. Sonra istinaf mahkemesine başvuruldu, istinaf mahkemesi cezayı yüksek buldu.

'BU SANATSAL İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE AYKIRI'

Geçen hafta Bakur belgeselinin son duruşması görüldü. Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu ceza aldılar. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçen haftaki duruşmaya Çayan Çağlayan’dan SEGBİS’le katıldı. Mahkeme her iki yönetmene de 2 yıl 1 ay hapis cezası verdi ve Çayan’ın özel durumunu da hiçbir biçimde dikkate almadı. Tüm dava süreci boyunca Çayan tam üç kere duruşmalara katılmış oldu, heyetler sürekli değişti ve her seferinde sil baştan başladı. Avukatlarımız çok ciddi emek harcadı, şimdi tekrar istinafa gidecek, oradan ne karar çıkacak bilmiyoruz. Yine bir ceza çıkması durumunda, ki umarım artık olmaz, Yargıtay’a başvuracağız. Sonuçta bir yönetmenin belgesel çektiği gerekçesiyle, yani bir başka ifadeyle mesleğini yapmış olması nedeniyle hapse girmesi kabul edilemez. Bu sanatsal ifade özgürlüğüne aykırı, sonuçta bu anayasal hakkımız. Biz bunun bir belgesel film olduğunu anlattık başından beri, bu filmin belgesel sinema eseri olarak değerlendirmesi gerektiğini anlatan uzman görüşleri ve bilir kişi raporları aldık. Avukatımız Meral Hanbayat Yeşil, Çayan’ın sağlık durumunu başından itibaren anlattı.

'GÖZLERİ GÖRMÜYOR, EN ÇOK BUNA ÜZÜLÜYOR...'

Çayan rahatsızlandığında 38 yaşındaydı, şimdi 47 yaşında ve beyni total hasar gördüğü için beyin fonksiyonları sınırlı çalışıyor. Bunun ne demek olduğunu anlatayım: Beynin görme merkezi hasar gördüğü için Çayan’ın gözleri görmüyor, kendisi en çok buna üzülüyor zaten. Onun dışında fiziki engelleri var, ince motor hareketleri zayıf, yani mesela ellerini özellikle sol elini hiç kullanamıyor, sadece sağ elini biraz kullanabiliyor, onda da ancak bizlerin yardımıyla bir bardak tutabiliyor. Tek başına yemek yiyemiyor, tuvalete gidemiyor, banyo yapamıyor, tüm bunları biz yaptırıyoruz.

Hastaneden taburcu olduğumuzdan beri kayınvalidem Medine Teyze ile dönüşümlü bakıyoruz Çayan’a. Haftanın belli günleri Medine Teyze’de kalıyor, diğer günler kendi evimizde beraberiz. Bu süreçte hiç yalnız bırakamıyoruz bu anlattığım tablodan dolayı. Tahmin edebileceğiniz üzere hiç kolay bir süreç değil, Medine Teyze şu an 80'lerine yaklaşıyor, ben de Çayan varken yalnız olduğum için başka bir şeyle ilgilenemiyorum. Bir yandan temel ihtiyaçları bir yandan tedavi süreçleri devam ediyor, sağlık kontrolleri düzenli yapılıyor. Yani kısacası Çayan cezaevine falan girebilecek, orada kalabilecek birisi değil.

Öne Çıkanlar