Can Dündar: Siyasetin görevi merhamet beklemek, savcıları göreve çağırmak değildir

'Sevda Noyan’ın ailesinin Saray’ın iltifatına mazhar olduğunu Wikileaks belgelerinden, Fatih Tezcan’ın İçişleri Bakanı Soylu ile yakınlığını da çektirdikleri fotoğraflardan biliyoruz.'

Can Dündar: Siyasetin görevi merhamet beklemek, savcıları göreve çağırmak değildir

ARTI GERÇEK- Ülke TV'de katıldığı programda insanları ölümle tehdit eden ve "Bizim sitede de üç beş var, ailemiz donanımlı, listem hazır" diyen Sevda Noyan'ın sözlerini değerlendiren gazeteci Can Dündar, bu şekilde ölüm tehdidinde bulunan insanlara karşı savcıları göreve çağırmanın artık "hukuk devleti olmaktan çıkıp parti devleti haline gelen Türkiye"de "anlamlı" olamayacağını söyledi.

ARTI TV'de yayınlanan Söz Sırası programında konuşan gazeteci Can Dündar şunları söyledi:

"Bugünlerde Berlinliler şehrin yakınlarındaki Wannsee gölüne giderek karantina stresini atıyorlar. Bir hafta sonu ben de gittim; ama akıl işte; gölün keyfini çıkaracağıma, gölün civarındaki tarihi villaya takıldı kafam… Ünlü Wannsee protokolünün imzalandığı villa bu… 20 Ocak 1942’de Hitler, Nazi partisinin ve hükümetin önde gelenlerini burada toplamış; "Nihai Çözüm" kararı burada alınmış.
"Nihai Çözüm" dedikleri, 11 milyon Yahudi’nin imhası…

Geniş masanın üzerinde "listeler" varmış:
Yahudilerin yaşadığı yerlerin listesi…
Sonrasını bütün dünya biliyor.
Geçen hafta önce Sevda Noyan, sonra Fatih Tezcan listelerden söz ederek, "Nihai Çözüm" üzerinde çalışıldığı korkusunu yaymaya çalıştılar.
Kamuoyunda iki tür tepki gelişti;
Bir: Meczup bunlar deyip geçenler;
İki: Savcıları göreve çağıranlar…
Doğrusu ikisini de çok mantıklı bulmuyorum.
Burada, konuşanların meczup olması değil, söylediklerinden dolayı herhangi bir tahkikata uğramaması önemli… Kaldı ki, Sevda Noyan’ın ailesinin Saray’ın iltifatına mazhar olduğunu Wikileaks belgelerinden, Fatih Tezcan’ın İçişleri Bakanı Soylu ile yakınlığını da çektirdikleri fotoğraflardan biliyoruz. O yüzden, kişiliklerini aşan ilişkiler sözkonusu…
Savcıları göreve çağırmayı ise, "çakallar sürüye saldırdı diye kurtları göreve çağırmaya" benzetebilirim ancak… Artık hepimiz, bir hukuk devletinde değil, parti devletinde yaşadığımızı idrak etmeliyiz.
Son bir haftada dinlediğimiz bu iki konuşma, iki aklıevvelin hezeyanları değil, uzun süredir yapılan bir hazırlığın itirafıdır.
Evet zulaları var, listeleri var. Listeler, çok uzun yıllardır hazır; çünkü o isimlerin büyük çoğunluğunu bir dönem, tayin için kendileri oluşturdular.
"Bu, filanca yerin emniyet müdürlüğüne,
bu, falanca üniversitenin rektörlüğüne,
şu, feşmanca ilin cumhuriyet savcılığına…
"İsim isim biliyoruz" demeleri ondan… Eski tayin listeleri, şimdi imha listelerine dönüştü. Tabii bizler imha listelerinde hep vardık. Yapılan son ilavelerle, ülkenin yarısı listelenmiş olmalı…
Henüz sürek avı başlamadı; konu komşu boğazlanmadı. Şimdilik evler işaretleniyor; tehdit salınıyor, korkutma yöntemi deneniyor. Çünkü en azından Almanya deneyiminden iyi biliyorlar ki, kitleleri korku ile sindirebilirlerse her istediklerini yapabilirler.
Kitle psikolojisi öyledir. İnsanlar örgütsüzse, önce kendi kendine, "Ne korkunç sözler bunlar... Hiç yakışık alıyor mu, savcılar uyuyor mu" diye mırıldanır. Beklenen tepki doğmazsa, insan kendini korumasız hissederse yavaş yavaş sürüye katılır. "Ben de komşumu ihbar edeyim ki, beni de listelemesinler" diye düşünmeye başlar. Almanya’da olan tam da budur. Yaygın bir dehşet hissi koca bir halkı, çok kısa dönemde bir kurt sürüsüne çevirebilmiştir.
Sonuç mu?
Berlin sokaklarını gezerken yerde kaldırım taşlarının arasında bazı plakalar görürsünüz. Plakaların üzerinde isimler ve tarihler vardır. İsmin altında "Burada oturuyordu" yazılıdır. Bunlara "tökezleme taşları" denir. Bir taşta tökezlediyseniz, komşularınca ihbar edilip Nazilerce ölüme götürülenlerin, son ikamet ettiği yerdesiniz demektir.
Türkiye’de bu finali hayal edenler olabilir.
Bunun için liste tutan, yığınak yapan, silahlananlar olabilir; var da…
Buna neden olmanın yolu da, engel olmanın yöntemi de Nazi Almanyası deneyiminde var.
Öncelikle şunu idrak etmeliyiz: Nazilerin savcılarından Nazileri cezalandırmasını beklemek naifliktir.
İktidara, "uyarsana bunları" diye çağrı yapmak da, Hitler’e Göbels’i şikayet etmekten farksızdır.
"Bunlar bir avuç meczup, korkutmak için yapıyorlar" demekse, gerçeğin sadece bir kısmını söylemek, büyük resmi görmemektir.
Siyasetin, aydınların görevi, hükümetten merhamet beklemek, savcıları göreve çağırmak değil, acilen biraraya gelmek, kitleleri örgütlenmek, kendini çaresiz hisseden halka "yalnız değilsiniz" güveni vermek ve zulalar patlayıp kurtlar saldırdığında halkı nasıl koruyacağı üzerine politikalar üretmektir.
Bir gün bir tökezleme taşında komşumuzun, annemizin, çocuklarımızın ismini görmek istemiyorsak, kaybedecek bir günümüz bile yok:
Bugün hepimiz "Sevda Noyan’ın komşularıyız."

tehdit liste darbe hükümet yandaş Can Dündar Sevda Noyan