CHP'li Adıgüzel fındık yürüyüşünde Artı Gerçek'e konuştu: Sosyal patlama olmasından korkuyorum
CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel fındık üreticisinin sorunlarına dikkat çekmek için başlattığı yürüyüşün dördüncü gününde Artı Gerçek'e konuştu: İntiharlar, cinayetler olmasından korkuyorum. Bir sosyal patlama olmasından korkuyorum.
Mehmet MENEKŞE
AMASYA - CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, fındık üreticilerinin sorunlarına dikkat çekmek için 27 Ağustos'ta fındık yürüyüşü başlattı. Bir fındık bahçesinde başlayan yürüyüş Ordu'nun bütün ilçelerini kat ederek 100 kilometre sürecek ve yarın kent merkezinde sona erecek. Adıgüzel, yürüyüşün dördüncü gününde Artı Gerçek'e konuştu.
'ÜRETİCİLER YÜRÜŞÜYE KATILIP HASADA GERİ DÖNÜYOR'
Üreticilerin de yürüyüşe destek verdiğini belirten Adıgüzel, "Yürüyüşümüzün dördüncü günündeyiz. Yason Kilisesinin bulunduğu noktadayız ve bugün 19 kilometre yürüdükten sonra Perşembe ilçesine ulaşacağız. Yarın da yürüyüşümüz Ordu merkezde son bulacak. Yürüyüş sürecinde köylülerden, fındık üreticisinden çok yoğun, olumlu destek alıyoruz. Adalet yürüyüşü gibi yoğun katılımlı bir yürüyüş planlamadık. İnsanlar yürüyüşe katılıp, tekrar tarlasına, işinin başına dönüyorlar çünkü hasat zamanı. Biz üreticinin, köylünün yanına gittik ve yerinde dertlerini, sorunlarını dinliyoruz. Bireysel bir yol hikayesi yazıp, fındığın yolundan yürüyelim dedik" diye konuştu.
'HARMAN YERİ YANGIN YERİ'
Kahverengi kokarca böceği nedeniyle büyük bir verim kaybı yaşandığını dile getiren Adıgüzel, "Harman yerleri yangın yeri. Daha önce AKP’ye oy vermiş, yoğun bir şekilde destek olmuş insanlar isyan noktasındalar. Üretici dalından rastgele beş fındık aldı, fındıkları kırdık beş fındıktan dördü çürük çıktı. Gezdiğimiz bu sahil bölgesi. Kokarcadan çok yoğun etkilendi ve daha yukarı bölgelerde çok etkili olmadı. Yukarıdaki sağlam fındık bu yılı kurtarıyor. Dolayısıyla sahil şeridinde yüzde 70'e yakın kokarcadan etkilenme var ve zarar çok ciddi. Daha önceden bu seviyeler çok yüksek, fındık ekilmesin denilen yerler olmasaydı fındık bu sene hiç olmayacaktı" dedi.
'ÜRETİCİ ÜRETİMDEN VAZGEÇMEK ÜZERE'
Fındık üreticisinin üretimden vazgeçmek üzere olduğunu vurgulayan Adıgüzel, "Fatsa Taşlıca Mahallesinde Naciye Teyze ile karşılaştık. Evinin önünde oturuyordu ve harmanında da bir şey yoktu. Naciye teyze ‘Ben bu sene bahçeye girmedim’ dedi. Biz de fındık üreticisinin sesini, sorunlarını duyurmak için yürüdüğümüzü söyleyince 'bana niçin haber verdiniz?' deyip eline döviz alıp bizimle 10 kilometre yürüdü. Fatsa’da daha aşağıda Meşebükü’nde fındık ağaçlarını kesen bir vatandaş gördüm. Artık fındıktan ümidini kesmiş. Gelecek yıl artık fındık bahçesine girmeyeceğini, fındık üretmeyeceğini söylüyor. 'Biz bugüne kadar özellikle AKP döneminde fındıktan bir şey kazanmamaya başladık.Son yıllarda da sadece atadan, dededen miras kaldı, ziyan olmasın, milli servet diye topluyoruz' diyen vatandaşlarla karşılaşıyoruz. Vatandaşın bu zararı karşılayacak, zararına üretimi sürdürecek gücü kalmamış. 50 bin TL yevmiye veren bir vatandaş 'fındığı satsam 30 bin TL etmiyor' diyor. Masrafı bir kenara koyun, topladığı fındığı satsa işçinin parasını karşılamıyor" diye konuştu.
'ÜRETİCİ TEFECİLERE, BANKALARA BOÇLU'
Fındıkta yaşanan zararın sosyal patlamalara zemin hazırladığının altını çizen Adıgüzel, "Bizim feryadımız şu: Biz bundan sonrası için ülkede bir sosyal patlamadan korkuyoruz. Çünkü buralarda adettir, işçiye vereceği para elinde olmadığı için gider manavdan, tüccardan hatta tefeciden borç para alır, fındığı satınca öderim diye. Gürcistan’dan, Güneydoğu’dan buraya fındık toplamak için işçi geldi. Üreticinin bu işçilerin parasını peşin ödeyip göndermesi lazım. Veya Ziraat Bankasından işçilerin parasını ödemek için kredi çekti ve bunu bankaya geri ödemesi lazım. Üretici artık fındığın tamamını satsa da o parayı ödeyemeyeceği için tefecilere, tüccara, bankalara borçları yüzünden intiharlar, cinayetler olmasından korkuyorum ve böyle bir sosyal patlamadan bahsediyorum. Çünkü 450 bin üreticinin, 8 milyon kişinin ekmek yediği bir coğrafyadan bahsediyorum" dedi.
'AFET BÖLGESİ İLAN EDİLSİN'
Kahverengi kokarca böceğinin sadece fındığa değil, elma, armut, kivi, hurma gibi ürünlere de zarar verdiğini anlatan Adıgüzel, "Kokarca yarın güneye, narenciyeye inerse, batıya üzüme doğru giderse iş işten geçmiş olacak.O zaman bu zararlı ile baş etmek mümkün olmayacak. Fındığın içinde olan kokarca havalar soğuyunca doğrudan evlerin içine girecek. Kokarcalar çocukların koynundan, mutfaktan çıkmaya başladı. Bölge olarak bizim talebimiz şu: Zararlarımızın karşılanması açısından, burası afet kapsamına alınsın. Bu kokarcanın verdiği zarar da bir afet; illa yangın, sen, deprem olması gerekmiyor. İkinci olarak da önümüzdeki yıl tekrar böyle bir şey olmaması, insanların fındık bahçesine küsmemesi için bu kokarcaya yönelik acil önlemin alınması, gerekli mücadelenin yapılması lazım. Bu yapılmazsa süreç milli bir felakete dönüşecek. Kokarcaya yönelik mücadelenin lokal değil, topyekün yapılması lazım, aksi halde sonuç alınamaz" diye konuştu.
'KARADENİZ FINDIK KARTELLERİNE Mİ VERİLMEK İSTENİYOR?'
Fındıktaki tekelleşmeye de değinen Adıgüzel, "Halk arasında yükselen bir iddia var. Ben de o yönde düşünmeye başladım. İki yıl işletilmeyen arazilerin kiraya verilmesi ile ilgili yönetmeliğin de çıkmasından sonra bölgede şöyle bir düşünce hasıl oldu. Bu kokarca ile bizi fındık bahçelerinden kaçıracaklar, fındık bahçelerini fındık karteli Ferrero şirketine kiralayacaklar diye endişe ediyorlar. Ferrero şirketi 100 ton fındık üretecek 50 üretici ile zaten bir anlaşma yaptı. Bunu iki katına çıkarıp tüm piyasaya hakim olmaya mı çalışacak? 2006 yılından itibaren bu şirkete ihracat yetkisi verip Türkiye’de kartelleşmesine izin veren de yine AKP hükümeti olmuştur. Yaşanan süreç bize Ferrero şirketinin önü açılmaya mı çalışılıyor diye düşünmeye itiyor" dedi.
'EKİLEMEYEN TARIM ARAZİLERİNİ MADEN ŞİRKETLERİ Mİ KİRALAYACAK?'
Karadeniz Bölgesi'nin maden şirketlerine peşkeş çekildiğini söyleyen Adıgüzel, "Bu bölgenin yüzde 74'ü maden alanı. Fatsa’da siyanür ile altın çıkaran bir maden var. Bu şirket fındık bahçelerine dayandı ve artık tarım arazisi olduğu için ilerleyemiyor.Çıkarılan bu yönetmelikle maden şirketlerinin tarım alanlarını kiralamasınu önünü mü açmak istiyorlar. Fındığa büyük zarar veren kokarca ile bilerek müdahale edilmediğini, bu bölgenin maden bölgesi olmasından mı kaynaklanıyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ordu fındığı en çok üreten bir il. Tüm Türkiye fındığının üçte biri burada üretiliyor" diye konuştu.
'TERZİ FİKRİ'YE SELAM OLSUN'
Yürüyüşü kitaplaştıracağını açıklayan CHP'li Adıgüzel, Fatsa'nın sosyalist belediye başkanı 'Terzi Fikri'yi yani Fikri Sönmez'i de andı. Adıgüzel, şunları söyledi:
"Bu yürüyüş sürecini kitaplaştıracağız. Bu bir yol hikayesi, buna fındığın yolu diyoruz. Bu yol hikayesini geçmiş bir nostalji ile de birleştiriyoruz. Ben bu yolu kendi ilçem Gürgentepe’den Ordu’ya doğru yürümedim. Fatsa üzerinden Ordu’ya doğru yürüdük. Çünkü Fatsa’da geçmişte bunun bir hafızası var. 1960 yılında ilk defa çiftçiler Fatsa’dan Ordu’ya doğru yürümüştü. Biz bu yürüyüşü biraz daha yukarıya taşıdık. Buranın tarihindeki en büyük, en uzun protesto yürüyüşü olacak. Bu yürüyüşle Terzi Fikri Sönmez’e de bir atıfta bulunmuş oluyoruz. Buradaki direnç, mücadele ruhunu yükseltiyoruz. ‘Karadan denize özgür Karadeniz, tam bağımsız Türkiye’ diyoruz."
TERZİ FİKRİ KİMDİR?
Terzi Fikri yani Fikri Sönmez, 1938’de Ordu’nun Fatsa ilçesine bağlı Kabakdağı köyünde doğdu. Yoksul bir çocukluk geçirdi. İlkokul sonrası bir terzinin yanında çırak olarak çalışmaya başladı. 1960’larla birlikte Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) üye oldu ve aktif siyasete başladı. TİP’in Fatsa’daki örgütlenmesi için çalıştı. Dev-Genç’le birlikte 6. Filo’ya karşı eylemlerde yer aldı. 1972’de THKP-C davasından yargılandı. Mahir Çayan ve yol arkadaşlarını Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçışı sonrası Karadeniz’e geçmelerine yardımcı olmakla suçlandı. İki yıl kadar tutuklu yargılandıktan sonra 1974’te afla serbest kaldı.
Karadeniz bölgesindeki emekçilerin ve köylülerin içerisinde mücadele yürüttü. 1978-79’da 'Fındıkta sömürüye son' mitinglerini örgütleyen isimlerden biri oldu.
1979’da Fatsa’da, CHP, AP ve MSP’nin iki katı oy alarak bağımsız belediye başkanı seçildi. Fatsa’yı halk komiteleriyle yönetmeye başladı. Komitelerle birlikte 'Çamura son' kampanyası, 'Fatsa Halk Kültür Şenliği' gibi etkinlikler düzenledi. İlçede yol, su, kanalizasyon gibi sorunların halkın katılımıyla çözülmesi için adımlar attı. Büyük fındık mitinglerini hayata geçirdi.
'NOKTA OPERASYONU'
1980'de 50'den fazla insanın öldürüldüğü Çorum Katliamı sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, tarafından "Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın" ifadeleriyle hedef gösterildi.
CHP, MSP, AP ilçe başkanlarının ortak basın açıklaması yaparak "Fatsa’da operasyon yapılacak bir şey yok. Huzur içindeyiz" sözleri yeterli olmadı.
Vali Reşat Akkaya’nın Ordu’ya atanmasıyla 11 Temmuz 1980’de başlatılan 'Nokta operasyonu' ile gözaltına alındı.Hürriyet, operasyondan 2 gün önce 'Fatsa’ya nokta operasyonu' başlığıyla harekatı duyurdu.TSK, ilçeye hücumbotlarla denizden baskın gerçekleştirdi. Harekata bir mekanize piyade taburu, üç jandarma komando birliği, il alay komutanlığı takviye birlikler, polis ve Vali Akkaya’nın kontrolündeki ülkücü militanlar katıldı.
Bundan birkaç ay sonra 12 Eylül 1980 darbesi yapıldı. Darbe koşulları altında cezaevinde tutulan ve işkence gören ‘Terzi Fikri’, 4 Mayıs 1985'te 47 yaşında kalp krizi geçirerek öldü.
Terzi Fikri'nin Fatsa'daki sosyalist yerel yönetim deneyimi birçok araştırmaya konu oldu.