'Meslek hayatımın yarısı kadar tutukluyum'
Fatma YÖRÜR
İSTANBUL - Soruşturma kapsamında, gazeteciler "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek" suçlarıyla yargılanıyor.
Aralarında şarkıcı Atilla Taş ve gazeteci Murat Aksoy’un da olduğu 13 kişi hakkında "darbe teşebbüsü" iddiasıyla açılan ve 25. Ağır Cezada görülen davada yargılanan diğer isimler şöyle:
Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç, Oğuz Usluer, Hüseyin Aydın, Murat Aksoy, Mustafa Erkan, Seyit Kılıç, Yetkin Yıldız tutuklu, Ali Akkuş ise tutuksuz sanık olarak yer alıyor.
DURUŞMA ATİLLA TAŞ'IN ESPİRİSİYLE BAŞLADI
Duruşmaya Atilla Taş’ın esprisiyle başlandı. Eşinin adres değişikliğinin ikametgah açısından kayda geçmesini talep eden Taş, "Tahliye için yerimiz belli olsun da" dedi.
Eşinin adres tarifinde yabancı bir site ismi vermesi üzerine Taş eşine dönerek "Nee?" deyince mahkemede gülüşmelere neden oldu.
'BENİM ACILARIMA İHTİYACINIZ YOK AMA BENİM ADALETİNİZE İHTİYACIM VAR'
İlk savunmayı Cihan Acar yaptı. Cihan Acar, "Yorgunum… Ailemin ve benim yaşadıklarım nedeniyle yorgunum" deyip, gençliğinin en önemli yıllarında hapishanede yaşadıklarına dikkat çekerek "Ajitasyon yapmıyorum, sizin benim acılarıma ihtiyacınız yok ama benim sizin adaletinize ihtiyacım var" dedi. "Üç yıldır gazeteciyim ve meslek hayatımın yarısı kadar tutukluyum" diyen Acar, "28 yaşında bir insan için azımsanmayacak acılar yaşadım" dedi.
"Üç yıldır gazeteciyim ve meslek hayatımın yarısı kadar tutukluyum" diyen Acar, 28 yaşında bir insan için azımsanmayacak acılar yaşadım. Bir yıldır giyiniyorum, kuşanıyorum ve hep aynı kişiye soruyorum; Yakup nasıl olmuş diyorum?"
Cihan Acar iddianamede yer alan Bank Asya hesabı hakkında Zaman Gazetesi maaşının bu hesaba yatıyor olmasını ve bunun 15 Temmuz’la alakası olmadığını dile getirdi. Sosyal medya hesapları ve haberleri hakkında da savunma yapan Acar, "Sosyal medya paylaşımlarından ben sorumluyum ancak haberlerim editöryal süzgeçten geçer. Ben daha askerliğini yapmamış, eline silah almamış bir insanım, nasıl darbe planlayacağım. Magna Carta’da yüzyıllar önce masumiyet karinesi vardır" diyen Acar, savunmasına "Peygamber efendimiz suçun şahsiliği ilkesini savunmuştur" diye devam etti.
Eğitim, Soma, Suruç ve mülteci haberlerini hatırlatan Acar, "Okul çevresinde satılan bonzai haberiyle TGC ödülünü aldım. Hiçbir örgüt adına haber yapmadım, 27 yaşımda cezaevinde girdim, 28 yaşımı cezaevinde geçirdim. Hayatım gizli ve saklı değil, sonuna kadar şeffaftır. Bu temiz geçmişimle terör örgütü üyeliği ve darbeye teşebbüs ile suçlandım" diye konuştu.
Hesap hareketlerine ilişkin olarak da Acar, "Zaman'da bin 700 lira alıyordum. 2 bin 350 TL maaşla Bugün'e geçtim. Hesabımdaki bu maaş hareketleri aldığım 2 bin küsur maaştır. O paranın çoğu da habercilik için yaptığım telefon görüşmelerine giderdi" dedi.
Tahliyesini isteyen Acar, kaçma şüphesi ile tutuklu yargılanmasına karşı da "Kurulmayan hükmün infazını tamamladım. Annemin özlemi kaçma şüphesinden ağır, 13 ay ailemden ayrı kaldım. Nereye kaçacağım. Reina katliamcısıyla aynı çatı altında yaşamak istemiyorum" diye konuştu.
'SANIK DEĞİL HABERLERİ REFERANS ALINAN GAZETECİ OLMALIYDIM'
Abdullah Kılıç savunmasında gazeteci olduğunu hatırlatarak, "İddianameye göre ben sanık değil haberleri referans alınan gazeteci olmalıydım. Darbenin ilk anından bu yana karşısında durdum. Bir insan, bir gazeteci ve bir baba olarak korkak yaşamaktansa sokaklara çıktım" dedi.
Kılıç, darbe gecesi aldığı pozisyonu anlattı: "15 Temmuz’da peş peşe attığım onlarca sert tweetle darbeyi lanetledim. Pek çok meslektaşım gibi sonra pozisyon alırım demedim. Tweetlerimi silmedim, darbecilerin karşısına dikildim. Sabaha kadar darbecileri lanetleyen 40 tweet attım."
"Sabah tweet atmadım, ilk andan itibaren sokakta tweet attım" diyen Kılıç, "Darbeye Hayır" hastagi ile tweetlerini dakika dakika paylaştı ve 'düşman işgali' tweetlerini hatırlattı.
Savunmasında ÖSYM 2011 sınav şifrelerinden bahseden Kılıç, bu konudaki 12 haberini hatırlatarak, yolsuzluğu yazan gazeteci olduğunu belirtti. Radikal gazetesinde yer alan haber üzerine dönemin ÖSYM Başkanı Ali Demir’in tepkisini hatırlatan Kılıç, "Günler sonra hatasını kabul eden ÖSYM’ye karşı savcı bana dava açtı ÖSYM’ye değil. Nedeni de ÖSYM itibarını zedelemekti" açıklamasında bulundu.
'ZAMAN GAZETESİ BASIN İLAN KURUMU YOLSUZLUĞU'
Kılıç Zaman'dan kovulma sürecini de anlattı; "Zaman Gazetesi’nde her yıl 2 milyona yakın Basın İlan Kurumu reklamı vardı. Alaattin Kaya Basın İlan Kurumu’ndan bu yolla haksız kazanç elde ediyordu. Bu dosyayı Nadir Alparslan'a götürdüm. Hala cumhurbaşkanlığı genel sekreter yardımcısıdır. Zaman'dan kovuldum bu dosya yüzünden."
23 yıllık gazeteciyim. TGC’den 3 ödül aldım. Gazeteci olarak Show TV’den ayrılınca bir yıl işsiz kaldım biraz da ekonomik mecburiyetten Meydan Gazetesi'nde çalıştım. Yazılarıma hiçbir şekilde karışılmayacak şartıyla başladım. Mart 2016’da gazetenin yayın çizgisini beğenmediğim için ayrıldım. Sayın iddia makamı bu gazetede çalışmış olmaktan beni suçlu bulamaz" dedi.
Kılıç son yazısının "Cemaatin askeri polisi olamaz, askerin polisinde cemaati olamayacağını belirttiği yazının Meydan'da son yazısı olduğunu" belirtti.
İddianamede yer alan ByLock kullanıcılarıyla görüşme hakkında Kılıç, gazeteci kimliğini hatırlatarak "Geriye dönük 10 yıllık iletişim kaydım yer almış iddianamede, HTS kayıtları nedeniyle arama akışı suçsa dışarda özgür insan kalmaz. 10 yıl önceki görüşmem var o zaman ByLock yok. İşim gereği görüşmelerdir bunlar" diye konuştu.
Hakimin savunmada çok fazla ayrıntıya giriyorsun sözüne karşı Kılıç, "Efendim ayrıntıya girmiyorum. İki kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum" dedi.
'ANTİKACI AÇMA HAYALİM VARDI'
Bünyamin Köse savunmasına başlamadan önce mahkeme başkanı, Köse’ye, Pak Medya, Feza Yayınları, bylock kullanıcılarıyla irtibatını hatırlattı. savunmasına "Bir darbe ne kadar sürede planlanır?" sorusuyla başlayan Köse, "Gazeteciliği profesyonel olarak yaptım. Ben 2016 Mart ayında Zaman’a kayyum atanınca işsiz kalıp gazeteciliği bırakmak zorunda kaldım. Antikacı açmak hayalim vardı. Onunla ilgilenmeye başladım. Bu işlerle ilgilenirken ben ve babam darbe planlamakla suçlandık" dedi.
Mahkemeye antikacı dükkanıyla ilgili belgeleri sunan Köse, o esnada kendi işiyle meşgul olduğunu anlattı. "Birileri darbe planlarken ben gidip bunlarla uğraşıyorum." diyen Köse, o günlerde dükkana ilişkin sosyal medya paylaşımlarını heyete sundu.
"Benim tutukluluğumun devamına karar verecekseniz kaçma şüphesi yazmayın." diyen Köse, ilk gözaltına alınışında da medyada adımı görerek kendim teslim oldum" dedi.
Dava dosyasına boşandığı eşi ve özel hayatının neden girdiğini anlamadığını belirten Köse, ailelerine yaşatılanlardan dolayı kızgınlığını dile getirdi.
‘SAVCI KİMİ YARGILADIĞINI BİLMİYOR’
Gökçe Fırat Çulhaoğlu savunmasına iddianamede yer alan yanlış bilgileri sıralayarak başladı. "Türk Solu Gazetesi’nin baş yazarını yargılıyorsunuz. Savcı kimi yargıladığını bilmiyor. Türk Solu sahibi demiş bana. Bu gazete satışı yasak demiş savcı, değil."
"Zaman Gazetesi okumayan adamlar yazmış bu iddianameleri bize verselerdi biz daha iyi yazardık. Savcılık böyle yapılmaz incelemesi lazım." Diyen Çulhaoğlu, "Ben 60 tane ana Türkiye tartışmasına kafa yormuşum, twitlerimden seçilen bazı şeyler iddianameye girerken Türk Solu’ndan bir tane yazı yok" Dedi.
"Türkiye solunda içerde yatmak bir itibardır. Kim içeri girmemişse onu devlet kolluyor mu diye şüphe edilir. Ben gocunmuyorum o nedenle." diyen Çulhaoğlu, Fetullah Gülen hakkında yıllardır yazdığı eleştiri yazılarını paylaştı.
"Türkçe Olimpiyatlarına Cumhurbaşkanı da gitti. Abant toplantılarına katılanlar yargılanıyor ama organize edenlere neden dava açılmadı?" diye soran Çulhaoğlu, "O dönem yazdığım yazılar ihbar sayılıp soruşturma açılmalıydı" derken savcıların bağımsız olmadığını belirtti.
İDDİANAMEDEN
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan iddianamede, sanıklardan Said Sefa’nın "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı terör örgütü yönetmek" suçundan da 15 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
İddianamede diğer sanıklar Atilla Taş, Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Ali Akkuş, Bayram Kaya, Bülent Ceyhan, Bünyamin Köseli, Cemal Azmi Kalyoncu, Cihan Acar, Cuma Ulus, Davut Aydın, Emre Soncan, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Habib Güler, Halil İbrahim Balta,Hanım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Muhammed Sait Kuloğlu, Muhterem Tanık, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Mutlu Çölgeçen, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç, Ufuk Şanlı, Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız’ın, "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan ayrı ayrı 7,5 yıldan 15’er yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması isteniyor.
NE OLMUŞTU?
'FETÖ'nün medya yapılanmasına yönelik davanın İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 31 Mart'ta görülen duruşmasında Atilla Taş ve Murat Aksoy'un da aralarında bulunduğu 21 kişi tahliye edilmiş, duruşma savcısı 8'inin tahliyesine itiraz etmişti.
Duruşma savcısının itirazını aynı gün işleme koyan 26. Ağır Ceza Mahkemesi talebi kabul ederek Hanım Büşra Erdal, Ahmet Memiş, Bayram Kaya, Cemal Azmi Kalyoncu, Cuma Ulus, Habib Güler, Halil İbrahim Balta ve Muhammet Said Kuloğlu hakkında yeniden yakalama kararı çıkarmıştı ve söz konusu sekiz kişi tahliye olamadan cezaevinde kalmıştı.
Savcının tahliye talebinde bulunduğu ve mahkemenin de tahliye ettiği aralarında Atilla Taş ve Murat Aksoy'un da bulunduğu 13 kişi hakkında ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aynı gün darbe soruşturması kapsamında gözaltı kararı vermiş, bu kişiler de cezaevinden çıktıktan sonra gözaltına alınarak emniyet müdürlüğüne götürülmüştü. Burada sorgulanan şüpheliler çıkarıldıkları sulh ceza hakimliği tarafından tutuklanarak yeniden cezaevine gönderilmişti.