Demokrasi Konferansı Sonuç Bildirisi: Parya haline gelen halkın laik, eşitlikçi olan yolculuğuna katkısı

'Ülkeyi yönetenler kadınla erkeğin eşit olamayacağına inanmaya devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi karşıtı gerici-tarikatçı erkek-bloğu ülkeyi kadınlar için cehenneme çevirmeye yeminli.'

Demokrasi Konferansı Sonuç Bildirisi: Parya haline gelen halkın laik, eşitlikçi olan yolculuğuna katkısı

Yağmur KAYA

ARTI GERÇEK- 220 bileşenden oluşan Demokrasi Konferansı ocak ayından bugüne "Demokratik bir ülke için" ekoloji, ekonomi, kadın, çocuk, mülteci alanı ve daha bir çok alanda yaşanan hak ilhallerine dikkat çekmek ve var olan sorunlara çözüm bulmak amacıyla Yenikapı da bulunan Mimar Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezi'nde "Emek, özgürlük, adalet" sloganıyla konferans düzenledi.

Konferansa adalet talebiyle Şenyaşar Ailesi, Harbiyeli Askerlerin Aileleri, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işlerinden çıkarılanlar, Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, yaşam alanlarının talan edilmesine karşı aylardır Rize İkizdere'de mücadele eden kadınlar kısacası haksızlığa uğrayan farklı görüşten, farklı hayat tarzlarından her insan kendilerine ayrılan kürsüye çıkarak uğradıkları haksızlıkları dile getirdi.

Konferans çağrıcıları arasında Ahmet Türk, Canan Arın, Celal Fırat, İhsan Eliaçık, Genco Erkal, Melda Onur, Murathan Mungan, Nejla Kurul, Öztürk Türkdoğan, Rıza Türmen, Şebnem Korur Fincancı, Tarık Ziya Ekinci ve Zülfü Livaneli gibi isimler yer aldı.

Konuşmaların ardından Demokrasi Konferansı Sonuç Bildirisi okundu.

"Bu ülkede yaşayan milyonlarız. Milyonlarca yaprağımızla dokunuyoruz hayata, hiç susmayan arayış türkülerimizle" sözleriyle başlayan sonuç bildirisinde, halkın, işsizlik ve güvencesizlik korkusuyla üç kuruşa ölümüne çalıştığı, gelecek kaygısıyla kıvranan milyonlarca genç insanın olduğunu vurgusu yapıldı.

Sonuç bildirisinde kadınların, çocukların, gençlerin, işçilerin pandemiyle birlikte sorunlarının arttığına dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi:

"Emeği yok sayılan, eve kapatılmak istenen, iktidar tarafından öldürülmesi, şiddete uğraması dert edilmeyen kadınlarız. Pandemide tek başına yoksulluğa, yok oluşa terk edilen esnaflarız. Özgürce bilim yapması engellenen bilim insanları, özgürce sanat yapması engellenen sanatçılar, salgınla baş başa bırakılan sağlık emekçileri, eğitim emekçileri, traktörüne haciz gelen çiftçi, ayrımcılığa uğrayan, anadilleri yasaklanan, inançlarını ve inançsızlıklarını özgürce yaşamayan milyonlarız. Üniversitelerine kayyım atanan demokratik özerk üniversite mücadelesi veren öğrenciler, yoksulluğa, umutsuzluğa itilmiş çocuklar, paryanın paryası göçmen işçiler, toplum ve sistem tarafından engellenen engelliler, sosyal ölüme mahkûm edilmiş KHK’lılarız.

'MÜCADELE ETMEKTEN VAZGEÇMEYENLERİZ'

Gökkuşağı bayrakları düşmanlaştırılan, haklarında fetvalar yazılan, LGBTİ+larız. Yaşam alanları yağma, talan ve tahrip edilenleriz, doğa varlıklarının sermaye olarak görüldüğü iktidar anlayışına karşı yaşam alanlarını savunanlarız. Ve hepimiz mücadele etmekten, seslerini yükseltmekten bir an bile vazgeçmeyenleriz."

Salgının ağırlaştırdığı ekonomik kriz altında halkın işsizliğe, her gün derinleşen bir yoksulluğa terk edildiği vurgulanan bildiride, halkın hak ve özgürlüğünün "Tek adam- Saray rejimi" tarafından gasp edildiği ifade edildi. Belediyelere atana kayyımlara da değinilen bildiride şu sözler aktarıldı:

"Kayyımlarla seçme ve seçilme hakkımız gasp ediliyor. Kapitalizmin kâr hırsının, ekosisteme kendisini yeniden üretme olanağı bırakmayan aşırılığının ürünü olarak ortaya çıkan pandemi tüm dünyada olduğu gibi piyasanın insafına terkedilmiş bir hayatın ne demek olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu kâr hırsı, halkın demokratik gücü tarafından denetim altına alınmadığı sürece gezegenin bile hayatta kalma olanağı yok.

Gelir adaletsizliği artıyor. Yoksulluk büyüyor. Geniş tanımlı işsizlik yüzde 30’larda. Ekonomi, 15 yıl önceki büyüklüğüne gerilemiş durumda. Üzerinden geçilmeyen köprüler, uçak inmeyen havaalanlarına milyonlarca dolar garantili ödemeler tıkır tıkır yapılırken pandemi sürecinde halkına en düşük doğrudan gelir desteği veren, sosyal yardım ödeneklerini bile pandemide daha da kısan bir ekonomi yönetimi, mafya-bürokrasi-sermaye bloğunun ülkeyi talan eden bir yağmayı sürdürmesinin önünü açıyor. Narkotik trafiğinden, kentsel rantlardan, mafyatik çökmelerden, garantili ihalelerden devşirilen servetler, giderek derinleşen yoksullukla büyük bir tezat oluşturarak büyüyor, büyütülüyor. Yoksul ve emekçi halkın bu krizi daha az hırpalanarak atlatmasına kullanılacak öz kaynaklar, sınır ötesi yayılmacı harekâtlarda tüketiliyor.

'TARIM ÇÖKÜŞÜN EŞİĞİNDE'

Ormanlarımız, göllerimiz, derelerimiz, denizlerimiz bizim ve diğer canlıların yaşam alanları bu talanın, bu arsız yağmanın sonucunda can çekişiyor. Dört bir yanımız müsilaj. Tarım çöküşün eşiğinde, kuraklık tarladaki ekini daha şimdiden bitirdi. Havanın suyun ve toprakların kirliliği, flora ve faunadaki biyoçeşitlilik yitimi, ülkeyi ve gezegeni yok oluşa sürüklemekte.

'ÜLKEYİ KADINLAR İÇİN CEHENNEME ÇEVRİLİYOR'

Kadınlar öldürülmeye, katilleri iyi hal indiriminden yararlanmaya, ülkeyi yönetenler kadınla erkeğin eşit olamayacağına inanmaya devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi karşıtı gerici-tarikatçı erkek-bloğu ülkeyi kadınlar için cehenneme çevirmeye yeminli.

'BARIŞ İÇİNDE YAŞAMA HAKKIMIZ ELİMİZDEN ALINIYOR'

Ülkenin 3'üncü Büyük partisi HDP’nin kapatılması için düğmeye basıldı. İktidar meşruiyetini yitirdikçe 7 Haziran-1 Kasım senaryoları yeniden gündeme geliyor. Deniz Poyraz’ımız bir faşist katil tarafından aramızdan alınalı tam bir hafta oldu. Giderek semiren yandaş savaş sermayesi her ölüm haberine servetlerini büyütecek bir yatırım olanağı olarak bakıyor. Barış içinde bir arada yaşama hakkımız elimizden alınıyor.

'KORKU İKLİMİ YARATMA PEŞİNDELER'

İktidarın ihvancı, yayılmacı saldırgan dış politikasının sonuçlarını, ülkemizin emperyalist devletlerin oyuncağı haline gelmesiyle yaşıyoruz. Bugün yaşadığımız her sorun, ülkede demokrasinin yokluğuyla ilişkili. Demokrasinin yokluğu, esas olarak halkın, örgütlü bir güç olarak devlet ve sermaye karşısındaki güçsüzlüğünün bir tezahürüdür. Korku iklimi yaratma peşindekiler halkın güçsüz, dağınık, çaresiz kalmasından beslenenlerdir.

'MÜCADELEYİ BİRLEŞTİRİN'

Bu ülkede barış içinde, adaletli, eşit, özgür bir yaşam sürmek istiyorsak, başarmamız gereken bütün zenginliklerimizle, bütün farklılıklarımızla, hayallerimiz, umutlarımız, zorbalığa karşı direnme geleneğimizle, bir an bile vazgeçmediğimiz mücadelemizi birleştirmek, halkın demokratik kurucu gücünü ortaya çıkarmaktır. 'Her taşı yerinden oynatacağız' diye söz vermiştik yola çıkarken. Bizleri Demokrasi Konferansı’nda bir araya getiren ve heyecan duymamıza neden olan inanç budur."

Bildiride, bileşenler, inançla aylardır çalışarak sorunları değerlendirdiklerini; çözüm önerileri, talepler ve mücadele programlarını belirlediklerini belirterek, "Hiçbirimizi faşizm karşısında dışarıda bırakmayacak, bu koyu karanlığı ancak en geniş birlikteliği kurarak aşabileceğimize dair inancı güçlendirecek, aramızdaki önyargıları ve güvensizlikleri ortadan kaldıracak diyalog ve işbirliği sürecini örgütleyecek, sorunları tespit edecek, çözümleri önerecek ve önermekle de kalmayıp yeniden nefes alabilen, geleceğe güvenle bakabilen, kaynakları bir avuç sermayedarı, çete bozuntusunu zengin etmek için değil; hepimizin ortak iyiliği için ekmek özgürlük adalet başlığı altında seferber edecek bir yolculuğun ilk adımlarını attık bugün.

'MÜCADELE DENEYİMLERİMİZİ ORTAKLAŞTIRDIK'

Artık, bütün mücadele deneyimlerimizi bağrında taşıyan bu umut verici sürecin sonunda ortak emekle yarattığımız birikimi, demokrasi mücadelesine güç verecek bir biçime kavuşturmanın sırasıdır. Bugün bütün mücadele alanlarından yaptığımız çağrı budur.

Demokratik bir ülkede barış, eşitlik özgürlük ve adalet içinde yaşamanın yolu bu talan edilmiş güzel ülkeyi yeni baştan inşa edeceğimiz bir demokratik programı mücadeleyle hayata geçirmektir. Bu programın ana hatları ve ipuçları alanların çalışmaları sırasında ortaya çıkmıştır.

'21 ALANIN TEBLİĞLERİYLE SOMUTLAŞTI'

Konferansımız hayatın içinden süzülmüş bilgiyi ortak bir süzgeçten geçiren 21 alanın tebliğleriyle somutlaştırıldı. Ülkenin her köşesinde mücadele edenlerin taşı, toprağı, havayı, suyu ve canı korumak için gösterdikleri çaba geleceğe umutla bakabilmemizin yegâne dayanağıdır. Konferansımız kendi yurdunda parya haline gelen halkın gerçek halk egemenliği kuracağı halkçı/ demokratik/laik/eşitlikçi ve sosyal bir cumhuriyete olan yolculuğuna katkıdır.

'GELECEKTE BİZİMDE SÖZÜMÜZ VAR'

Bulunduğumuz kavşakta uzun mücadele tarihimiz ve deneyimlerimiz, bize tek bir yolumuz olduğunu gösteriyor: Halkın bizzat kurucusu olduğu, yoksulluğa, işsizliğe, emek sömürüsüne, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, doğa yıkımına ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadeleyi odağına alan bir halkçı seçenek yaratmak. Bizi boğmaya çalışan karanlığa karşı hep birlikte bir kez daha tekrarlıyoruz: Ne hayallerimizden, ne umutlarımızdan ne mücadelemizden vazgeçiyoruz. Bu ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var."

demokrasi dib aile konferans ŞENYAŞAR emine