Depremin ikinci yılında Adıyaman: Sessizlikle ses arasında

Depremin ikinci yılında Adıyaman’da gündem hâlâ deprem. Yıkıma şimdi artan yoksulluk da eklenmiş. Yine de bir grup kadının "04.17 Sinema Atölyesi" adıyla bir araya gelip çektiği belgesel bu havayı biraz olsun dağıtıyor. Kolektif aklın ve iradenin neleri başarabileceğini bir kez daha gösteriyor.

Şenay AYDEMİR- İki yıl önce, depremden birkaç gün sonra Adıyaman’a geldiğimizde kentin en işlek yeri Atatürk Bulvarı enkaz yığını halindeydi. Sadece bu bulvara bakarak bile felaketin boyutlarını anlamak mümkündü. Şimdi iki yıl sonra bazı hasarlı binalar dursa da enkazların yerini boşluklar almış. Valilik binasının etrafında TOKİ’nin hummalı bir çalışması var. Oradaki binalara depremin yıldönümüne bitirmeye çalışıyorlar, çünkü talimat gelmiş, açılış yapılacak.

İki yılın ardından Adıyaman’da yaraların sarıldığını söylemek zor. Hâlâ on binlerce insan konteynerlerde yaşıyor, kalıcı bir konut imkânından yoksun. Deprem öncesinde kirada olanlar için ise imkânsız hale gelmiş. Çünkü yeni bir ev almanın da yükselen fiyatlar karşısında kiraya çıkmanın da olanağı pek yok.
Adıyaman’ın gündemi hâlâ deprem özetle. Konuştuğumuz insanlar, bu yılki anma organizasyonlarının geçen yıla göre daha iyi olduğunu söylüyor. Mart ayında belediye başkanlığına seçilen Abdurrahman Tutdere ve ekibinin deprem soruna yaklaşımının bunda etkili olduğuna dikkat çekiliyor. 5-6 Şubat tarihlerinde kentte çeşitli anma etkinlikleri düzenlendi. Bu vesileyle belediye bünyesinde kurulan "04.17 Belgesel Atölyesi"nin kolektif bir çabayla çektiği belgeseli izleme ve depremin gerçekleştiği saatte gerçekleştirilen anmaya katılma fırsatı buldum.

İkincisine dair birkaç anekdot düşeyim. Binlerce Adıyamanlı saat 03.00’ten itibaren Atatürk Bulvarı’ndaki valilik binası önünde toplanmaya başladı. Saat 04.00’e doğru, valilik binasının biraz ilerisinde bulunan ve deprem sırasında yani tam 04.17'de duran saat kulesine doğru yürüyüşe geçildi. Saat kulesi, depremin hatırlattığı her şeyin sembolüne dönüşmüş durumda adeta. Yürüyüş kortejinden ayrılıp biraz hızlanarak kuleye vardığımda hali hazırda etrafında binlerce insan toplanmıştı. Ellerinde meşaleler ve dövizlerle hazır bulunan bir grup depremzede “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok” sloganları atıyordu. Büyük bir çoğunluk ise sessizce duruyordu. Yanlarında burduğun 15-20 yaş aralığındaki bir grup geçten birisi “biz de bağırırsak” deyince diğeri “baksana çoğu bağırmıyor” diye cevapladı. İlk konuşan “işte biz bağırırsak onlar da bağırır” diye devam etti. Ama “bağırmadılar”. Sessizce kulenin yanında kaybettiklerini anlama devam ettiler.

Kortej saat kulesine ulaştığında sela okunmaya başlayınca sloganların sesi daha da cılızlaştı, peşi sıra gelen duanın ardından anma programının bittiği duyuruldu ve insanlar dağıldı. Kuşkusuz, depremde kaybedilen insanların ardından dualar okunması normal. Ama insanlar hâlâ öfkeliler. Hesap sorulmamış olmasından, sorunların çözülmemiş olmasından ve daha birçok şeyden dertliler. Anmalar kaybedilenlerin ardından yalnızca ruhlarına dua okumak için var değil, aynı zamanda bu gidişlerin sorumlularına suçlarına hatırlatma işlevi de görüyor. Organizasyon komitesi, bu ikinci işlevi boğmak için elinden geleni yapmış gibiydi.

Anma bitip de insanlar dağılmaya başladığında birkaç farklı gruptan aynı konuşmalara tanık oldum. Katılımdan yakınıyorlardı. Giderek azalmaktan, unutmaktan, unutulmaktan korkuyorlardı belki de...

Depremin ikinci yılında Adıyaman: Sessizlikle ses arasında - Resim : 1
'4.17 Belgsesel Atölyesi'nde bir araya gelen 19 kadın 6 Şubat depreminin belgeselini çekti

KADINLARIN YÜKSELEN SESİ

“Sessiz yürüyüş”te söylenemeyip, ifade edilemeyenler ise on dokuz kadının kolektif çabasıyla ortaya çıkan belgesel filmde dile geliyordu adeta. Yürüyüşten önceki gece, 5 Şubat akşamı TPAO Konferans Salonunda yoğun bir katılımla gerçekleştirilen gösterim oldukça etkileyiciydi. Adıyaman Belediyesi bünyesinde kurulan “04.17 Belgesel Atölyesi”nde bir araya gelen her yaştan on dokuz depremzede kadın, deneyimli isimlerle birlikte çalışarak etkileyici bir film ortaya çıkarmışlar. Bunu bir film eleştirmeni olarak da rahatlıkla söylüyorum. 38 saatlik bir malzemeyi hiç taviz vermeden 35 dakikalık bir filmin içine sığdırmışlar. Seyirciyi istismar etmeyen, yardım çığlığı atmayan, defalarda tekrar edilen deprem temalarına düşmeden yepyeni bir hikaye çıkarmışlar ortaya.

Malzeme ve filmin süresine dikkat çektim çünkü, bu tür ‘ağır’ konularda çok fazla etkileyici malzeme bunulur ve yaratıcılar için vazgeçmek zordur. İşte filmin güçlü kılan şey yaratıcılarının bu konudaki kararlılıkları. Öte yandan depremzede kadınların, depremzede kadınlarla kurduğu bağ da filmin artılarından. Belgeselde konuşan kadınlar, kendilerinden olanlarla çok daha rahat ilişki kurmuşlar belli ki. Belgeselde kaçınılmaz olarak konuşulan insanların kayıpları öncelikli. Ama peşi sıra depremin bitmeyen sarsıntıları filmin odağına yerleşiyor. Yoksunluğu gidermek artık imkânsız ama bir türlü ortadan kaldırılamayan yoksulluk. Çadıra, konteynere mahkum olmak. “Sevdiklerimizi aldı, yoksulluğu verdi” diyor bir konuşmacı.

Depremin Adıyamanlı kadınlarda yarattığı etkiyi göstermek filmin bir diğer güçlü tarafı. Bir konuşmacı “depremden önce kadının sesi yoktu” diyor. Ama belgesel depremden sonra o sesi kamusal alana taşıyor. Deprem öncesinde kendilerini en güvende hissettikleri evlerini kaybeden kadınlar, bir yandan yeniden bir “yuva” inşa etmenin özlemini, ama bir biçimde de artık kamusal hayatın daha fazla parçası olmanın farkındalığını yaşıyorlar. Bu belgesel için bir araya gelenler kolektif aklın ve iradenin neleri başarabileceğini bir kez daha gösteriyor.

Filmin gösteriminin ardından başka kentlerde de gösterilmesi yönünde tavsiyelerde bulunanlar çok oldu. Haksız sayılmazlar. Ben de burada kesip daha fazla tadınızı kaçırmayayım. Depreme dair çok belgesel çekildi, çekilecek. Adıyamanlı kadınlarınki içlerinde en özel olanlardan olacak. Denk gelirseniz izleyin mutlaka.

Çocuklarını kocalarına bırakıp kameraları kuşanıp sokağa inen ve kendi acılarına soğukkanlı bakmayı başaran bu kadınların içine sinema ateşi de düşmüş belli ki. Şimdiden yeni yeni projeleri düşlüyorlar!

deprem adıyaman KADINLAR belgesel