Erdoğan’ın 'Kürdistan' tekeli
Erdoğan, HDP ve seçim politikası üzerinden Kürt karşıtlığıyla pekiştirerek hem HDP’ye saldırıyor hem de oyunu şovenizm alanında oynayarak CHP-İYİ Parti ittifakına gol atmaya çalışıyor.
Ahmet Tirej KAYA
Koalisyon yönetimlerin kendi iktidarlarıyla tarihe karışacağını söyleyen, ‘istikrar’ kavramını varlık nedeni olarak gören ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) tarihi seçimler tarihidir’ desek; ittifak denilen ‘devleti yönetme, halkı sömürme payı’nın da koalisyona denk geldiğini ifade etsek yanlış olmaz.
Yönetilenleri eskisi gibi yönetememe halleri Kürt meselesi eksenli ve birçok nedenli olarak başladığı günden bu yana Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki kliğin halka reva gördüğü seçim zulmü devam ediyor. 31 Mart yerel olsa da, bu klik açısından 24 Haziran’ın ertesi olması açısından ‘beka’nın dermanı, krizin kurtaranı ve ‘savaşın mermisi’ olarak görülüyor.
Ağzını HDP ile açıp PKK diyerek kapatanlar; Kürt meselesinin Ortadoğu’yu saran sıcaklığında ABD ile Rusya arasında mekik dokuyup, ‘katil’ diyerek seslendikleri ve iktidardan düşsün diye ellerinden geleni yaptıkları Esad’a razı hale gelenler; kendi mitinglerinde hakça yaşam talep eden işçilere dahi Rojava’ya atılan mermileri işaret edenler, bunları yapa dursunlar. Nasıl yalan ve çarpıtma, imha ile inkara yarıyorsa, hakikatin dillendirilmesi de taşı delen damla misali zulmün payidar olamayışını getirecek.
MEDYANIN ORGANİZELİĞİ
İktidarın halkın rızasını alma yolunda örgütlediği yalan ve çarpıtma, medya zemininde organizeliğini tüm vurdumduymazlığıyla sürdürüyor. Neredeyse bütün kanallarda, gazetelerin sayfalarında veya satır aralarında iktidara (4.) güç (de) olduğunu hissettirenler, HDP’siz ortamlarıyla HDP oylarının ne olacağını tartışmaktan usanmıyor/utanmıyor. Orhan Miroğlu’nun AKP’li bir Kürt olarak ‘90’lar mağduru’ kılıfıyla 2000’leri övdüğü organizelik halinde, allahın bir kulu da çıkıp daha birkaç metre geride Cumartesi Anneleri’ne el kaldıranlara laf edemiyor. Miroğlu, katledildiği sırada yanı başında olduğu Apê Musa’nın kitaplarının ‘Yeni Türkiye’de suç unsuru olarak değerlendirildiğini, hapishanedeki gazetecilere verilmediğini bilmiyor değil elbette, o kendisini Mardin kahvelerinden kovulmak pahasına devletleşmiş bir Kürt olarak organize işleri sürdürmek zorunda hissediyor.
Prompteri tamir edilmiş görünen Erdoğan 24 Şubat’taki Antakya mitinginde, görüntünün gücünü kullanmak adına başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP’liler ve PKK liderlerinin geçmiş açıklamalarını kitlesine izlettiriyor. Neredeyse hepsi 7 Haziran öncesinde çekilmiş olan görüntüler, Erdoğan’ın konuşmaları ile öyle bir hale geliyor ki, sanki o dönem Erdoğan içerdeydi de, "bakın ben yokken neler oldu bu ülkede" havası oluşuyor. Oysa barış süreci denilen ve görece çatışmasızlığının oluştuğu zaman diliminde, HDP yetkilileri, bugün HDP adını ancak talimatlı bir şekilde kullanabilen medyada yer bulabiliyor, tam da Erdoğan’ın sorumluluğunda ilerleyen süreçte Kandil’de görüşmeler yapabiliyor ve Öcalan’la belli periyotlarla buluşabiliyorlardı. Şiir okuması nedeniyle kısa bir süre hapishanede kalmanın mükafatı Erdoğan’a iktidar olurken, Kürt siyasetçilere de 90’lardaki makus talih gibi uzun yılları bulan hapis cezaları oluyor. Anadolu Ajansı’nın zulme direndikleri için haklarında açılmış olan davaları göstererek, seçim arifesinde ‘terörle iltisaklı’ olduklarını servis ettiği HDP’li adaylar nezdinde ise Kürt halkı kayyumla terbiye edilmek isteniyor. Aynı miting alanında CHP’nin ‘millet’ için yoksulluk, çöp, zulüm anlamına geldiğini söylerken dönemin egemen kliğine gerçekler üzerinden sataşan Erdoğan’a, AKP’nin de halk nezdinde Roboskî, Soma, Cizre bodrumları, Uğur Kaymazlar, Berkin Elvanlar anlamına geldiğini ifade etmek gerekiyor.
ERDOĞAN'IN 'KÜRDİSTAN' TEKELİ
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin ifade ettiği, "Kürdistan’da kazanacağız, Batı’da da AKP ve MHP’ye kaybettireceğiz" sözlerini birkaç gündür miting alanlarında dillendiren Erdoğan, hali hazırdaki organize olmuşluğu HDP ve seçim politikası üzerinden Kürt karşıtlığıyla pekiştirerek hem HDP’ye saldırıyor hem de oyunu şovenizm alanında oynayarak CHP-İYİ Parti ittifakına gol atmaya çalışıyor: "Türkiye'de, 'Kürdistan' diye bir bölge var mı? Peki bu Bay Kemal (CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu), bu açıklamayı yapanlarla nasıl oluyor da beraber yürüyor? Bu İYİ Parti nasıl oluyor da bu ülkeyi bölmek isteyenlerle beraber yürüyor? Ben milletime bunu özellikle hatırlatmak istiyorum. 31 Mart'ta gelin bunlara dersini toptan verelim. 'Kürdistan'da oylar HDP'ye, batıda da AK Parti ve MHP'yi yok etmek için çalışacağız' diyorlar. Öyleyse biz daha çok çalışacağız ve bunları sandığa gömeceğiz."
Oysa aynı Erdoğan, ‘statüko’ ile mücadelesinin doruğunda ve Kürt meselesinde çözüm sürecinin gündemde olduğu bir dönemde, "Bugün CHP ve MHP neye karşı çıkıyorlarsa, orada ilk meclis zabıtlarında o karşı çıktıkları şeyleri görecekler. Hem de en başta Gazi Mustafa Kemal’in nutuklarında görecekler. Kürt kelimesini o mecliste görecekler. Gürcü, Laz, Arap, Boşnak kelimelerini o zabıtlarda görecekler. Kürdistan kelimesini o meclis zabıtlarında görecekler." demiş olarak yüzyıl sonra egemenler açısından Kürdistan kelimesinin meclis zabıtlarına bir kez daha girmesini sağlamış ve bugünden bakınca Kürtler açısından ‘Eski’ ile ‘Yeni’ Türkiye arasındaki inkar köprüsünü duble yollu olarak inşa etmiş, bir taraftan da Kürdistan kelimesini bir devletli olarak tekeline almıştır.
Nasıl Osman Baydemir, "Kürdistan neresi?" diye soran meclis başkan vekiline "Aha şurası, Kürdistan şurası" deyip kalbini göstererek, Kürtler açısından Kürdistan hakikatinin meclis zabıtlarına girmesini sağladıysa; Tarihi zulüm, imha, inkar ve asimilasyon dolu Kürtlerin yüzyıllardır yaşadığı topraklarını, ülkelerini önce ikiye ardından dörde parçalamış olanların organize olmuş hakikat düşmanlıklarını ters yüz etmek adına "Kürdistan’da Türkiye diye bir bölge var mı?" diye sormak gerekmiyor mu?