Eren Keskin: Konuşmamız bile yasak, barışı nasıl örgütleyeceğiz?

İHD Antep Şubesi'nin 'İnsan Hakları Krizi ve Barış Arayışı' konulu panelde konuşan Keskin, "Bugün konuşmamız bile yasak. Bu şekilde nasıl bir barış örgütleyeceğiz?" dedi.

Eren Keskin: Konuşmamız bile yasak, barışı nasıl örgütleyeceğiz?

Sinan ŞAHİN

ANTEP - İnsan Hakları Derneği (İHD) Antep Şubesi tarafından Antep Barosu Konferans Salonu'nda bugün 'İnsan Hakları Krizi ve Barış Arayışı' konulu panel düzenlendi. Panele Artı Tv ve Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin ve İHD Onursal Başkanı Akın Birdal konuşmacı olarak katıldı.

'ANTİ-HUKUK ÇAĞINDAYIZ'

Günümüzde 'insan' ve 'hak' kavramlarının kendisinin birer krize dönüştüğünü dile getiren Artı Tv ve Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz, "İnsanların doğuştan gelen vazgeçilmez hakları vardır. 12 Eylül mantığıyla bunlar engellenebilir, kısıtlanabilir. Bugün geldiğimiz noktada ise paramiliter ya da derin devlet yöntemleri dediğimiz bu karanlık alan asıl hukuk haline geldi. Dolayısıyla olağanüstü hukuk ya da düşman hukuk değil, artık anti-hukuk çağında olduğumuzu görüyorum. Bunun anlamı şu; 12 Eylül dönemi faşizminde 'şu haklar var ama ben sana kullandırmıyorum.' Şimdi ise 'hak' kavramının varlığından bahsedilmiyor ve hukuk kurallarının, normlarının, müesseselerinin ilgili olduğu temel hakların ortadan kaldırılması tehlikesi ile karşı karşıyayız" dedi.

'CUMHURİYET KONUŞMA REJİMİDİR'

Cumhuriyetin bir konuşma rejimi olduğunu belirten Topuz, "Cumhuriyetin kuruluşunda bir sorun var. Eşit, özgür yurttaş kategorisi ideal olarak bir cumhuriyetten söz edeceksek, cumhuriyet bir konuşma rejimidir. Bu yüzden parlamentoyu gerektirir. Parlamento konuşmanın evidir. Fakat daha cumhuriyet kurulurken önceki dönemde İttihatçıların rekabet halinde olduğu ve şimdi iktidara gelen İslamcı, dinci modernistlerin de paylaştığı bir temel fikir var. O da Osmanlı’nın millet-i hakimesini yani Müslüman asli unsuru, diğer bütün unsurların üstünde görme. Yani kategorik olarak eşit olmayan bir fikir zaten vardı. Bu fikirde ittifak ettiler. Bu millet-i hakimeyi, kendi arzuladıkları geleceğin toplumunu temel millet tanımı olarak aldılar" diye konuştu.

'HERKES ANTİ-HUKUKA RAZI HALDE'

Eşit yurttaşlığın Türk olmayı kabul etme ve Türklük söylemine karşı hiçbir itirazda bulunmama şartına bağlı olduğunu vurgulayan Topuz, "Bu eşit yurttaş olmayan kategoriyi, Kürtleri çıkardı ortaya. 90’lardaki mücadeleyle bu yeniden hopladı. 12 Eylül'ün hukuksuzluklarından farklı olarak anti-hukukun temelinin atıldığı 93 konseptinin zirveye ulaştığı o dönemi gördük. Şimdi herkes Kürt laboratuvarında oluşan bu anti-hukukun kendisine uygulanmasına razı ve hazır bir halde" dedi.

'İKTİDAR VE MUHALEFET AYNI KAYNAKTAN BESLENİYOR'

İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin de cumhuriyet tarihinde Türk ve Sünni kimliği dışında diğer tüm kimliklerin yok sayıldığını ve asmile edildiğini söyledi. Keskin,"Bugün bu coğrafyada resim ideolojinin temel meseleleri: Kürt meselesi, Kürdistan meselesi, Ermeni ve diğer Hristiyan soykırımı, 1938 ve hatta Kıbrıs’taki askeri işgal. Bu konularda birbirinden hiç farklı olmayan bir iktidar ve muhalefet var. Bugün kendisine muhalif diyenler iktidarda olsaydı belki yine aynı şeylerden söz edecektik çünkü aynı kaynaktan besleniyorlar" diye konuştu.

'DEVLETİN ŞİDDET VE NEFRET DİLİ TOPLUMA YAYILIYOR'

Birçok insanın düşüncelerinden dolayı cezaevlerine konulduğunu dile getiren Keskin, "90'larda birçok hak ihlali yaşanıyordu ama 'biz yapmadık' diyorlardı, savunamıyorlardı. Ama şimdi açıkça, 'biz yaptık' diyen bir devletle karşı karşıyayız. Hiç unutabilir miyiz Süleyman Soylu'nun açıklamalarını? 'Yakalarsanız lime lime edin' diye talimat verdiğini hiç unutabilir miyiz? Bu şiddet topluma yayılıyor. Neden kadına yönelik şiddet politiktir diyoruz; devletin dili sertleştiği, nefret ürettiği, ötekileştirici olduğu sürece topluma da şiddet ve nefret yayılıyor" dedi.

'BARIŞI NASIL ÖRGÜTLEYECEĞİZ?'

İnsan hak ve hukuku anlamında toplumun çok zor bir süreç yaşadığına dikkat çeken Keskin, "Eğer siz bu devletin temellerini tartışmaya başladıysanız sizin için hiçbir şey kolay olmuyor. İfade özgürlüğü anlamında inanılmaz bir durumdayız. Gerçekten anti-hukuk bugünü çok kapsayan bir kavram. Bugün konuşmamız bile yasak. Bu şekilde nasıl bir barış örgütleyeceğiz? Kadın haklarından, toplumsal cinsiyetten, LGBT+'lardan, Kürdistan meselesinden nasıl bahsedeceğiz? Çünkü konuşmamız yasak" diye konuştu.

'CEZAEVLERİNDE AKIL ALMAZ BİR TECRİT VAR'

Cezaevlerindeki duruma da değinen Keskin, şunları anlattı:

"Cezaevlerinde korkunç hak ihlalleri, korkunç bir tecrit var, özellikle kadın mahpuslar açısından. Yaşamın her alanında tacize uğradıkları düşüncesiyle kalıyorlar cezaevlerinde. Çünkü her yerde kamera var. Bu izolasyon sistemi çok korkunç bir noktaya ulaştı. Bugün 1800 civarı hasta mahpus var cezaevlerinde. Birçoğu ölüm tehlikesi olan hastalıklara maruz kalmış durumda. Adli Tıp raporlarıyla cezaevinden bırakılmıyorlar. Tıp etiğine aykırı raporlar veriyorlar. Ya ölüp çıkıyorlar cezaevinden ya da tahliye edildikten iki, üç gün sonra yaşamlarını yitiriyorlar. Akılalmaz bir tecrit var cezaevlerinde."

'CUMHURİYETİN YÜZYILI SABIKALI'

İHD Onursal Başkanı Akın Birdal da insan hakları anlamında kriz yaşandığını vurguladı. Birdal, "Cumhuriyetin yüzyılı sabıkalı bir yüzyıldır. İnsanlığa karşı suç işlenmiştir, savaş suçu işlenmiştir. 4-5 Şubat'ta HDP İstanbul’da demokratik cumhuriyet sempozyumu düzenlemişti. Oraya birçok yetkin akademisyen ve bilim insanı geldi. Orada cumhuriyetin yüzyılı sorgulandı. Demokratik bir cumhuriyetin nasıl olması gerektiğine ilişkin çok önemli perspektifler sunuldu. Ama ne yazık ki 6 Şubat'ta o felaketi yaşadık. Dolayısıyla bu önemli konular yeterince gündeme gelemedi" diye konuştu.

YÜZLEŞME ÇAĞRISI

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile getirilen sistemin hâlâ yürürlükte olduğunu dile getiren Birdal, katliam ve hak ihlallerinin bugün de devam ettiğini söyledi. Birdal, "Barış dediğimiz zaman Kürt sorunun çözümsüzlüğünü çağrıştırıyor. Kürtlere, Alevilere Ermenilere karşı soykırım, Türkiye sosyalistlerine karşı yapılan baskılar, bununla mutlaka yüzleşilmesi gerekiyor. Şu an bütçe görüşmeleri yapılıyor Meclis'te. En fazla ödenek savunma ve güvenlik harcamalarına ayrılıyor" dedi.

'SAVAŞIN OLDUĞU YERDE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ OLMUYOR'

Savaş ortamında hak ve özgürlüklerin tehlike altında olduğuna dikkat çeken Birdal, "Savaşın olduğu yerde konuşulmuyor. Savaşın olduğu yerde ekmek olmuyor. Savaşın olduğu yerde basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü olmuyor. Tutuklu gazeteciler var. Bazıları serbest bırakıldı. Abdurrahman Gök, Sedat Yılmaz serbest kaldı. Dicle Müftüoğlu hâlâ tutuklu. Bu arkadaşlarımız haber yapmak, gerçeği anlatmak dışında ne yaptı? İşte bu iktidarın savaş politikaları ve savaşa bağlı bütçesi, siyasi olarak toplumu dizayn etmeye kalkışması hak ve özgürlükler açısından önemli bir kriz nedenidir" diye konuştu. (ARTI GERÇEK)