Gün 8 Ocak 1996’ydı…

Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe, 'Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar' diyerek gittiği haberde, gözaltına alındı ve polislerce dövülerek öldürüldü.

Gün 8 Ocak 1996’ydı…

Seda TAŞKIN

ARTI GERÇEK- Metin Göktepe 10 Nisan 1968'de Sivas’ın Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde yaşama gözlerini açtı. Hayatının ilk 11 yılını burada geçiren Metin, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan, 8 çocuklu emekli bir ailenin 7’nci çocuğuydu. İlkokulu, köyün tek okulunda okuyan Metin, başarılı, sevilen bir öğrenciydi. Abla ve ağabeylerinin yıllara yayılan göçünün ardından 1979’da annesi ve babasından hemen önce küçük kardeşi Aziz ile birlikte İstanbul’a geldi. Aynı yıl Esenler’deki Harp Dinçsoy İlköğretim Okulu’na kaydoldu ve 5. sınıfı burada okudu.

Ortaokula o zamanki adıyla Esenler Lisesi’nde başladı ve liseyi de burada okuyarak şimdiki adıyla Bakırköy İbrahim Turhan Lisesi’nden 1986 yılında mezun oldu. Lisede de başarılı bir öğrenci olan Metin, mezun olduktan sonra bir yıl dershaneye devam etti ve buradaki başarısıyla, kardeşinin de dershaneye gitmesini sağladı.

BİRÇOK KEZ GÖZALTINA ALINMIŞTI

Metin yaz tatillerinde çalışarak harçlığını çıkarıyor, bir yandan da eğitimine devam ediyordu. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’ne girdi. Bu sırada fabrikada çalışan ablası, ağabeyi ve 86’dan itibaren kültürel ve sosyal faaliyetlerine katıldığı dernek sayesinde politik mücadele ile tanıştı. Metin üniversitede, öğrenci gençlik mücadelesinin aktif bir üyesi oldu. Öğrenci ve işçi hareketinin oldukça coşkulu olduğu bu dönemlerde, birçok kez gözaltına alındı. Çevresinde sürekli gülen, çok geniş bir arkadaş çevresi olan ve hoş sohbet biri olarak tanınıyordu.

GAZETECİLİKLE MESLEĞİNE BAŞLADI

1992 yılının Mart ayında işçi ve emekçi hareketinin gelişimine ışık tutacak bir derginin, Haberde ve Yorumda Gerçek dergisinin çıkacağını öğrenince orada çalışmaya başladı. Ardından 7 Haziran 1995’te kurulan Evrensel Gazetesi’nin kuruluşunda yer aldı. Büyük bir aşkla, heyecan ve özveriyle, o haberden bu habere koşacaktı. Metin’in öldürüleceği haber ise Ümraniye Cezaevinde güvenlik güçleri tarafından öldürülen dört mahpustan ikisinin Alibeyköy Cemevi’nde yapılacak cenaze töreniydi.

ARAMA NOKTASINDA GÖZALTINA ALINDI

Ankara’dan İstanbul’a tayin olan emniyet müdürü, "İstanbul’a kafa koparmaya geldiğini" gazetecilere duyurmuştu. Tören günü ise aynı emniyet müdürü, "Cenaze törenine katılan herkesin" gözaltına alınması talimatını vermişti. O gün çok sayıda kişi gözaltına alınmıştı. Metin de 4 meslektaşı ile birlikte arama noktasından geçerken gözaltına alınmıştı.

METİN’İN CESEDİ BİR KÖŞEDE BIRAKILDI

Gözaltına alınır alınmaz Metin’i polisler dövmeye başladı. Metin, başına ve vücuduna aldığı ağır darbeler nedeniyle fenalaştı. Beyin ve ciğerlerinde iç kanama olmuştu. Metin’in öldüğünü gören emniyet amirleri, alelacele "uygulamayı" sona erdirdiler. Gözaltına alınanlar bırakıldı. Metin’in cesedi Eyüp Spor Salonu’nun bahçesinde bir köşeye terk edildi. Katiller cinayetin delillerini saklamaya çalışıyordu.

METİN’NİN CENAZESİNİ İMAM BULDU

Cansız bedeni ertesi sabah bulundu. Metin gözaltına alınmamıştı. Kayıtlarda ismi yoktu. Devlet yetkilileri çelişkili açıklamalar yaparak cinayeti gizlemeye çalıştı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını, Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü, İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia etti.

"Herhalde fotoğraf çekmek için bir duvarın üstüne çıkmış ve buradan düşerek ölmüştü. Ya da daha önceden var olan bir hastalıktan ötürü fenalaşmış ve çay içmek için oturduğu sandalyeden düşerek ölüvermişti." Eyüp Savcısı, "olay tutanağında" bunları yazdı. Yalancı tanıklar bulundu. Bunlardan biri imamdı. Ezan okumak için minareye çıktığında Metin’i bir duvar üstünde görmüştü.

GERÇEKLER GİZLİ KALMAYACAKTI!

Gerçeklerin ortaya çıkması uzun sürmedi. Kısa bir süre sonra açıklanan geçici otopsi raporunda, Göktepe’nin ölüm nedeni "kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve doku içi kanama" olarak belirlendi. Daha sonra da Metin’in çay bahçesinde değil, stadyumda ölü bulunduğu ortaya çıktı. Bütün vücudunda cop izleri vardı. Daha sonra onlarca kişi Metin’in gözaltına alınışının ayrıntılarını anlatmıştı. İlk başta Metin’in gözaltına alınmadığı iddia edilse de eşyaları ve kimlikleri gözaltına alınanların eşyaları içinde bulunmuştu.

ARKADAŞLARI ANLATIYOR: KOLLARINI ARKADAN BÜKEREK GÖZALTINA ALDILAR

Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün programına katılan Metin’in arkadaşlarından Serpil İlgün, "Metin’in Alibeyköy’e gitmesine karşı çıktık. Hayır, ben izlemek zorundayım bu haberi, dedi ve çantasını omuzladı, makinesini aldı ve gitti" sözleri ile Metin’i son kez gördüğü günü anlatıyordu. Murat İnceoğlu ise" "Sarı basın kartı istediler, tanıtma kartını kabul etmediğini söyledi komiser. Metin üsteleyince sen çok konuştun seni gözaltına alıyorum, dedi ve 2 çevik kuvvet polisi, Metin’in kollarını arkadan bükerek gözaltına aldılar" sözleri ile Metin’in öldürüldüğü günü anlatıyorlardı.

SANIK İFADESİ

Çevik Kuvvet memuru Şuayip Mutluer, Emniyet Müdürü Yaşar Gökışık’a verdiği ifadede şöyle diyordu:

"Ben salona döndüğümde yerde yatan şahsı (Metin Göktepe) sordum, polis memuru Metin Kuşat, gazeteci olduğunu İstiklal Marşını bilmediğini söyledi. Ben de boş ver, dedim, bir tekme de ben attım. O sırada polis memuru Saffet Hızarcı’nın yerde bulunan şahsa ‘Bu Ali için, bu Rüştü için, bu da Süleyman için’ diyerek vurduğunu gördüm. Sonradan adamı dövmekten copunun kırıldığını öğrendim."

YARGILAMA SÜRECİ

Metin’in cinayet haberi büyük infial yarattı ve cenaze törenine on binlerce insan katıldı. Katillerin yargılanması ve cezalandırılması için gazeteciler, avukatlar, Göktepe ailesi ve Emek Partisi yöneticilerinin içinde yer aldığı bir komite kuruldu.

CİNAYETİN ÜSTÜ KAPATILMAYA ÇALIŞILDI

Olayın ilk anlarından itibaren cinayet kabul edilmedi ve olayın üstü örtülmeye çalışıldı. Olay yerinde olan polislerin ismi verilmedi. Ancak kamuoyu baskısı yüzenden kırk sekiz polisin ismi verilmek durumunda kaldı. Daha sonra mahkeme salonunda 11 polis sanık sandalyesinde yerini aldı. Sanık sandalyesine oturan bu polisler Metin’i döverek ölümüne sebep olan polislerdi… Onlara emir verenler ise davaya katılmamıştı.

METİN’İ YARGILAYACAK YER BULAMADILAR

Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar, davayı, 25 bin polisin görev yaptığı İstanbul'dan güvenlik gerekçesiyle Aydın'a nakletti. Üç bin kişinin izlediği duruşma başlamıştı. Tutuksuz yargılanan sanıklar duruşmaya katılmamıştı ve mahkeme, polis olmaları nedeniyle sanıkları gıyaben tutuklamayı reddediyordu. Bazı tanıklar dinlendi ve duruşma bir ay sonrasına ertelendi. Ancak yargılanma bu defa Afyon'a gönderildi. Duruşma Afyon’da da bir spor salonunda yapıldı. Afyon’daki duruşmaya yine çeşitli illerden üç bin kişi gelmişti. Spor salonu dolmuş ve duruşma üç bin izleyicinin gericiliği, faşizmi yargıladığı bir davaya dönüşmüştü. Sanıklar yine duruşmaya gelmediler.

AKŞENER POLİSLERİ GÖREVE İADE ETTİ

Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından, açığa alınmış sanık polisler göreve iade ediliyordu. Ancak bu karara verilen tepkiler Akşener’i yeniden polisleri açığa almasına sebep oldu. Tam da bu sıralarda sanık polislerin gizlice Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ifadesi alınıp Afyon’daki dosyaya gönderildi. İfade tutanaklarına sanıkların adresi dahi yazılmamıştı. Bu olay tepkileri daha da arttırdı. Sanıkların duruşmaya gelmemekte ısrar etmesi üzerine, Afyon Ağır Ceza Mahkemesi sanıklar hakkında tutuklama kararı çıkarmak zorunda kaldı.

POLİSLER METİN ÖLDÜRÜLDÜKTEN 1 SENE SONRA DURUŞMAYA KATILDI

Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz bir açıklama yaparak "Sanık polislerin ilk duruşmaya getirileceğini, bu konunun kendisi için prestij meselesi olduğunu" söylemişti. Ancak bu açıklama da polisleri duruşmaya getirtemedi. Sanık polisler Metin öldürüldükten bir sene sonra, 1997 yılı temmuz ve ağustos aylarında teslim oldular. Metin’in öldürülmesinden iki sene sonra 5 Ocak 1998’de Eyüp Kapalı Spor Salonu’nda keşif yapıldı. Tutuksuz sanıklar bellerinde silahları ile keşfe geldi ve tanıkları tehdit etti.

Göktepe’nin öldürüldüğü sırada salondaki polislerin amiri olan Seydi Battal Köse bu aşamada verdiği ifadede, isimlerini verdiği üç polisin ölüme sebebiyet vermiş olabileceğini söyledi.

1998 YILINDA YARGILAMA SONA ERDİ

19 Mart 1998 tarihinde yargılama sona erdi. On bir polisten beşi kastı aşan fiil neticesinde ölüme neden oldukları gerekçesi ile yedi sene altı ay hapis cezasına mahkûm edildi. Karar temyiz edildi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi kararı bozdu. 20 Ağustos 1998’de yargılama yeniden başladı. Duruşmada sanık polisler birbirini suçlamaya başladı. Artık ceza alacaklarını biliyorlardı. 6 Mayıs 1999 tarihinde karar duruşması için gelen kitleye polis saldırdı. Anne Fadime Göktepe ve Metin’in kardeşleri ile avukatlardan ve izleyicilerden bir kısmı yaralandı.

6 Mayıs’taki duruşmada beş polis yine aynı cezaya çarptırıldı. Bu kez bir polise daha mahkûmiyet kararı verildi. Yargıtay bu kararı onadı. Yaklaşık beş sene süren yargılama süreci sonunda Göktepe ailesi ve adalet isteyen kitleleri tatmin etmese de katiller cezalandırılmış, devlet terörü mahkûm edilmişti.

Sanıkların bir kısmı bir buçuk yıldan az süre cezaevinde tutuldu, ancak 2000'de yürürlüğe giren Şartlı Af Yasası cezaların tamamlanmasına engel oldu. Metin’in öldürülmesinden sorumlu polisler kamuoyunda "Rahşan affı" diye bilinen afla şartlı tahliyeden yararlandı. Böylece sadece toplam 1 yıl 8 ay cezaevinde kaldılar.

25 yıl önce o gün yaşanmasaydı Metin Göktepe şu an 53 yaşında olacaktı…

gözaltı evrensel polis metin göktepe