İHD'nin Barış Konferansı ikinci gününde: Sivil toplum koşulsuz barış için çalışmalı

İHD'nin Barış Konferansı ikinci gününde: Sivil toplum  koşulsuz barış için çalışmalı
İHD Diyarbakır'ın, düzenlediği Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı ikinci gününde sürüyor. Kürt siyasetçi Leyla Güven konferansa bir mektup gönderdi: Çocukların gördüğü düştür barış, anaların gördüğü düştür barış.

Rojhat ABİ


DİYARBAKIR - İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'nin Halepçe Katliamı'nın 36'ncı yıldönümünde Diyarbakır'da düzenlediği 'Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı' ikinci gününde devam ediyor. Konferansa, insan hakları savunucuları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve gazeteciler katılıyor.

SİVİL TOPLUMUN BARIŞ İNŞASINDA RÖLÜ

'Sivil Toplumun Barışın İnşasında Rolü' başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü İHD MYK üyesi Handan Çoşkun yaptı. 'Sivil Toplum Örgütleri Barış İçin Ne Yapabilir?' konulu ilk konuşmayı Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan gerçekleştirdi. Çelikhan, barışın inşası ve barış süreci için görüşme masalarından çok daha fazlasını ihtiyaç olduğuna işaret etti ve şöyle konuştu:

"Çatışmadan barışa geçiyorsak yapılması gereken pek çok iş var. STÖ’lerin rolü de bence burada çıkıyor. Bu rollerin destekleyici roller olduğunu biliyoruz. Savaş suçlarının belgelenmesi, buna ilişkin bilgi toplama, kayıpların takip edilmesi, kültürlerarası anlayış ve ilişki kurma misyonları vardır. Silah ticaretini önlemek için kampanyalar. Kamuoyunu bilinçlendirme gibi dünyada çalışmaların örnekleri var. Kısmen çatışan güçler arasında arabuluculuk rolleri vardır. Bir tür taraflar arası ilişkinlerin dolaylı olarak sürdürülmesini sağlayan ara örgütlerdir. Aynı zamanda yaptıkları çalışmalarla dolaylı olarak barış konusundaki yol haritasını hazırlarlar. Bu düzende nelerin değişmesi gerektiğinin ipuçlarını STÖ’lerin raporlarında bulabilirsiniz”

Murat Çelikkan

'HUKUK DÜZENİNİN OLMASI GEREKİYOR'

'Bir barış sürecinin başlaması için öncelikle ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalıdır' diyen Çelikkkan şöyle sürdürdü:

"Hukuk düzeninin olması gerekiyor. Bunlar masa kurulmadan ve süreç başlamadan yapılması gerekenlerden ikisidir. Bir gün barış ertesi gün çatışma olabilir ama STÖ’ler koşullar ne olursa olsun insan hakları ve barış için çalışmak zorunda. Bunun yapılabilmesi barışın Türkiye’de toplumsallaşması için bu bağımsızlığın sağlanması gerek. Bunu büyük mücadele vererek sağlamış olanlar var, dönem dönem iktidarların baskısı ile karşılaşırlar. Bunun değişmesi gerek”

BAROLARIN SAVUNUCULUK KISMI ÇOK ZAYIF

İlk oturumun son konuşmasını Batman Barosu Başkanı Erkan Şenses yaptı. 'Toplumsal Barışın İnşasında Barolar Ne Yapabilir' konulu konuşmasında 90’lı yıllarda Kürt illerinde düşük yoğunluklu savaş süreci yaşandığını ifade eden Şenses, bölge barolarının bu sürece hazırlıksız yakalandığına dikkat çekti ve şunları söyledi:

"Bu barolar yoğun bir çatışma, ağır hak ihlalleri, fail meçhul cinayetleri izleme ve takip etme konusunda eksik kaldı. Diyarbakır Barosu’nun çalışmaları kıymetliydi. O dönemki baro başkanlarının da elinden geldiğini yaptığını düşünüyorum ama yeterli değildi. Bölge baroları 2000’li yıllardan sonra ortaya çıkan bir oluşum, Kürt meselesindeki ihlalleri takip ediyor. Bölgede hemen hemen her meseleye taraf olup, Kürt meselesinde çözüm önerileri sunmuştur. Barış süreçlerinde baroların savunuculuk kısmı çok zayıf. Bölge barolarının henüz bu savunuculuğu yapmadığını söyleyebilirim."

Batman Barosu Başkanı Erkan Şenses

LEYLA GÜVEN'DEN MEKTUP

Halen Sincan Kapalı Kadın Cezaevi’nde tutulan eski DTK Eşbaşkanı ve HDP milletvekili Kürt siyasetçi Leyla Güven de konferansa bir mektup gönderdi. Barış Konferansı'nın 'Kadınların Barışın İnşasındaki Rolü' başlıklı ikinci oturumunda moderatörlüğü Eren Keskin yaptı. Hak İnsiyatifi Derneği’nden Fatma Bostan Ünsal, “Kuzey İrlanda örneğinde kadınların barışı inşa etmesi” ve Kadın Akademisi’nden Figen Aras, “Toplumsal barış ve kadınlar” konulu konuşmaları öncesinde Leyla Güven'in gönderdiği mektup okundu.

ORTADOĞU’DA İNSANLAR BÜROKRASİNİN KUCAĞINDA ÖLÜRLER

Güven, dünyanın her yerinde çatışmalı ortamlarının sonunda nihai hedef olan barış süreçlerinin yaşandığını aktararak şöyle devam etti:

"Dünya örneklerinde de sıkça rastlandığı üzere bu süreçler çok da kolay ilerlemiyor. Bu nedenle de bisiklet ‘pedal’ metaforu kullanılmıştır. Sürekli çevirmek, ısrar etmek en temel gereksinimdir. Kuşkusuz barış bütün açıdan yorulan toprakların en çok özlem duyduğu ortamdır. Bizlerde Ortadoğu halkları olarak yüzyıllardır, bu uğurda mücadele ediyor. Herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği, inancını, kimliğini, kültürünü huzur ve barış içinde yaşayabileceği bir demokratik sistem oluşturmak için çabalıyoruz. Ama maalesef Ortadoğu’da insanlar dinin kucağında doğar, bürokrasinin kucağında ölürler. Bu nedenle de işimiz kolay değildir. Bunu bilen Kürt halkının, suya attığı taşın yarattığı halkalar bütün Ortadoğu’da dalga dalga yayılmaya devam ediyor"

‘KÜRT ROMANI YAZILMADAN ÖNCE YAŞANACAKTIR’

Mektubunun devamında şu ifadelere yer verdi:

"Zira Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan, ‘Kürt romanı yazılmadan önce yaşanacaktır’ demiştir. Evet, Ortadoğu’da devlet olmadan da halkların kendi sistemini oluşturabileceği gerçekliğini tüm dünyaya göstermiş olan bir halkın mensubu olmak elbette gurur vericidir. Değerli barışseverler emperyalist hegemon güçlerin Kürt sorununun çözümünü istememesi elbette anlaşılır bir durumdur. Zira onlar bu sayede faşizmi, ırkçılığı, ayrımcılığı ve her türden gericiliği kolayca kışkırtabiliyorlar. Bu yolla da oryantalist sömürgeci politikalarını halklara dayatmak istiyorlar. Dolayısıyla bizler savaşa hayır derken, hemen şimdi ateşkes, hemen şimdi barış isterken, insanların doğal toplumda olduğu kardeşçe eşit bir arada yaşayabileceği bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Hani denilir ya ‘bir ölüm yeter, bir ömrü perişan etmek için.’ Bu nedenle de Kürt kadınları olarak – edî bese – artık yeter diyerek ana tanrıça kültürü ile tarihi misyonumuzu üstleniyoruz."

'HAYAT VARSA UMUTTA VARDIR'

'Egemenlerin, dağın taşıyla ovanın kuşunu vurmasına izin vermeyeceğiz' diyen Güven, her şeye rağmen umudu yitirmediklerini vurgulayarak, "Çünkü dağ-taşta bizim, ova-kuşta bizim. Hepimizde biliyor ki çözüm bu zihniyetler karşısında onurlu bir barışa ve gerçek bir kardeşliğe dayanan devrimciliği büyüterek hakim kılmaktan geçiyor. Sizlerin gösterdiği barış çabaları ile bu daha da kısa bir sürede mümkün olacaktır. Sonuçta hayat kanunlardan daha güçlüdür. Hayat varsa umutta vardır. Hatta bazen hayat yoksa bile umut toprağın altında bir tohumda yaşıyordur."

'ÇOCUKLARIN GÖRDÜĞÜ DÜŞTÜR BARIŞ'

Kürt halkının kendisine yaşatılan bin bir çeşit acı ve zulme rağmen barış dediğini ifade eden Güven şöyle sürdürdü:

"Tıpkı şairinde dediği gibi ‘çocukların gördüğü düştür barış, anaların gördüğü düştür barış, ağaçların altında söylenen sevda sözleridir barış…’ Evet, ‘barış, savaşı sonlandırmaktan çok daha fazlasıdır. Çocukların, anaların, sevgililerin, yaşamlarındaki yarımlıkların tamamlanmasının adıdır. Özgür bir gelecekte korkmadan büyümenin, sevmenin, özcesi yaşamın adıdır barış.’ Bu yüzden bütün halklar gibi Kürt halkı da bıkmadan usanmadan barış diyor. Zorunlu bellek kaybı dayatmasında, unutmayı reddettiği için barış diyor. Ancak gelecek nihai hedefin onurlu bir barış, özgür bir yaşam olduğunu bildiği için amasız, fakatsız gerçek muhataplarıyla yürütülecek bir çözüm sürecinin başlayabilmesi için barış ve halkların kardeşliğini isteyenlerin, sesinin daha gür çıkması gerekiyor."

"Bu nedenle İnsan Hakları Derneği’nin fedakar, emektar yöneticilerine minnettarız. Verdikleri ağır bedellere rağmen, mazlumun, haklının yanında durmaktan imtina etmeyen İHD, bu konferans ile sürece katkısını sunmuştur. Ben de bir Kürt politik tutsak olarak hem bu konuda katkı sunan herkese hem de katılımcılara selam ve saygılarımı iletiyorum. Özgür, güneşli, güzel günlerde görüşeceğimiz umuduyla sevgilerimi belirtiyorum.”

KUZEY İRLANDA ÖRNEĞİNDE KADINLARIN BARIŞI İNŞA ETMESİ

İkinci oturumda Kuzey İrlanda Örneğinde Kadınların Barışı İnşa Etmesi' konulu ilk konuşmayı Hak İnisiyatifi'nden Fatma Bostan Ünsal, yaptı. Ünsal, İrlanda’da yaşanan seçim süreçlerine değinerek, “Kuzey İrlanda’da kurulan barış masasında erkek üyeler kadınlara, ‘gidin evinize kek yapın, çocuk bakın’ demişti. Kadınların rollerine atıf verilmeyen İrlanda’da iki cumhurbaşkanı kadındı ve yapılan ‘Hayırlı Cuma’ antlaşmasında bu fark ortaya konuldu. Kuzey İrlanda toplumu son derece bölünmüş bir toplumdur. Böyle bir toplumda Kadın Koalisyon Partisi seçimlere 8 hafta kala örgütleniyor. Sivil toplumda etkin oldukları için hemen örgütlendiler. Hem Katolik hem Protestanların dengede olduğu bir partidir. İki eşbaşkan var ikisi de kadındır. Seçimlere giriyorlar yüzde bir oy oranı var ve iki vekil çıkarıyorlar. Müzakere masasında çok önemli işler çıkarıyorlar. Kadınların bize dedikleri, ‘erkekler çocuk gibi sadece kendi söylediklerine odaklanıyorlar’ dediler. Koalisyondaki kadınlar üyeleri uzlaştırmak için farklı farklı diller kullanıyor ikna edilmek açısından” diyerek kadınların toplumdaki önemine değindi.

Fatma Bostan Ünsal

KADINLAR İKTİDARIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELDİR

Kadın Akademisi'nden söz alan Figen Aras ise Toplumsal Barış ve Kadınlar konulu oturumun son konuşmasını yaptı. Aras, kadınlara yönelik topyekün bir savaş olduğunu söyleyerek, “Buna kadın kırımı diyoruz. 24 saat boyunca yani uyandığımız andan itibaren her yönüyle saldırıya maruz kalıyoruz. Kadının tarihsel değerinin, kazanımlarının elinden nasıl çalındığını görüyoruz. Kadınlar aslında iktidarın önündeki en büyük engeldir. Mesela ulus devletler cinsiyetçilik olmadan asla başarılı olmazlar. Cinsiyetçilik politikasıyla kendilerini beslerler. 596Kadın kimliği toplumsal barış açısından doğru tanımlanmalıdır. Binlerce yıldır çok büyük saldırılar altında yaşıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda dünyanın kaç ülkesinde direkt kadınlara operasyonları yapılıyor ama bunu bilmiyoruz" diye konuştu.

Figen Aras

JİN JİYAN AZADİ

Figen konuşmasının devamında, “Kürt kadınlarına ‘8 Mart’a katılmışsın, 25 Kasım’a katılmışsın, eylem etkinliklere katılmışsın, dernek açmışsın ama sen Kürt’sün yaptığın şey doğru ama sen değilsin’ deniliyor. Buda toplumsal barışa ve özgürlüklere karşı var olan bir yaklaşımdır. Bunlara baktığımızda Jin Jiyan Azadi felsefesinin bağlamı çok önemlidir. Kadınların kendi varlık, tarih kazanımlarına dönük kurumsallaşma biçiminde toplumsal sözleşme hazırlamalıdır. Bu tür konferanslar bu tür tartışmaların önünü açacağı yerlerdir bundan dolayı çok önemlidir” şeklinde konuştu.

Öne Çıkanlar