İstanbul’da yapı güvenliği testine ilgi azaldı: ‘İdareciler sorumluluklarını yerine getirmedi’

İstanbul’da yapı güvenliği testine ilgi azaldı: ‘İdareciler sorumluluklarını yerine getirmedi’
Şubat depremlerinden sonra İstanbul’da yapı güvenliğini test ettirmeye artan ilgi giderek azaldı. Güvenli olmayan binaların tahliye edilmesi bu etkiyi artırırken, bir yandan da belediyeler yapıları inceleme sözünü yerine getirmedi.

Osman ÇAKLI


İSTANBUL - Maraş'taki Şubat 2023 depremlerinden sonra, deprem riski bulunan İstanbul’da yapı güvenliği hemen herkesin gündemine dönüştü. Yapı stokunun eski olması nedeniyle hızlı tarama sistemiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yapılan başvurular artış gösterse de aradan geçen 10 ayda ilgi giderek azaldı.

İBB tarafından Artı Gerçek’le paylaşılan güncel verilere göre, hızlı taramaya başvuran sayısı 160 bin civarında. Yapı güvenliğine paralel kentsel dönüşümde de benzer bir ‘sorun’ rutin seyir içinde azaldı.

Yapıların güvenliğine ilişkin sorgulama, Maraş merkezli depremlerden sonra artıp ardından zaman içerisinde azalmış olsa da tek neden deprem gerçekliği değil. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Başkanı Emine Füsun Sümer ile yapıların depreme hazırlanması doğrultusunda sorunları ve yapılması gerekenleri konuştuk.

‘DEPREMDEN SONRA LABORATUVARLAR MEŞGULDÜ’

“Binamız depreme dayanıklı mı?” sorusu özellikle 6 Şubat Maraş merkezli depremlerinden sonra İstanbul’da yaşayanların birinci öncelikli gündemi oldu. Hemen her apartmanın yönetim toplantılarında konuşulan bu sorunun çözümü için yerel ve genel idarenin denetim mekanizmalarına başvurular yapıldı. İBB, bugüne kadar hızlı tarama için aldığı başvuru sayısının 160 bin olduğunu açıkladı. Peki, ne oldu da sorunlar çözülmeden talepler azalma eğilimine geçti?

Füsun Sümer’e göre en kısa cevap şöyle: “Her afetten sonra oluşan kaygı ve tedirginlik zaman içinde bir ölçüde geri çekilir.”

Maraş depremlerinden sonra yapılarının güvenliğini merak edenlerin oluşturduğu ‘talep artışının’ arkasında yine Sümer’e göre talep sıkışması da mevcuttu:

“Deprem sonrasında zaten bu konularda çalışan mühendislerin, akademisyenlerin, teknik elemanların çoğu acil görevleri nedeniyle afet bölgesindeydi, laboratuvarlar meşguldü. Vatandaşların taleplerine hemen karşılık bulmaları zordu. Başta paniğe yol açan korku ve kaygı zaman içinde bilince dönüşmeli. Deprem veya diğer afetler bugünden yarına hazırlanıp, tüm riskleri bir anda bertaraf edebileceğimiz konular değil.”

UMURSAMAZLIK VE KADERCİLİK

Bilinçli endişe yerine umursamazlık ile kaderciliğin hâkim olduğu şehirlerde depreme hazırlanmanın önünde engeller oluşabileceğine değinen İMO İstanbul Şube Başkanı Sümer, toplumun duyarlılığının düşmesi, yerel ve merkezi yönetimler ile ilgili kurumlar üzerinde baskının azalmasının sonucu olarak her şeyin eskisine dönebileceğini söyledi.

‘BELEDİYELER BİNA GÜVENLİKLERİNİ İNCELEYECEĞİ VAATLERİNİ YERİNE GETİRMEDİ’

Deprem sonrası bazı belediyelerin binaların deprem güvenliklerini inceleyeceklerine dair vaatte bulunduğunu, başvurucuların belediyelere yönlendirildiğini ancak vaat edilen çalışmaların hızlı ilerletilemediğini söyleyen Sümer, şöyle konuştu:

“Belediyelerin yaptığı çalışmalar ağırlıklı olarak basitleştirilmiş yöntemlerle hızlı inceleme ve tarama çalışmalarıdır. Bu yapı stoku envanter çalışmalarının da şehrin depreme karşı tamamen hazırlanması, yani acil müdahale planlarının yapılması, deprem toplanma ve geçici barınma alanlarının belirlenmesi gibi konular açısından önemi çok büyüktür. Hızlı tarama çalışması tekil binalar için deprem performans analizi yerine geçebilecek bir inceleme sayılmaz. Çok riskli yapıların tespiti ve deprem performans analizine yönlendirme için bir basamak olabilir."

İNSANLAR İNCELEME YAPTIRMAKTAN NEDEN VAZGEÇTİ?

Sümer, 6306 sayılı ‘afet yasasını’ da eleştirerek şöyle devam etti:

“Riskli yapı tespiti olarak bilinen uygulama ise maalesef bu konuştuğumuz ihtiyaçlara yanıt üretme konusunda yeterli değildir. Yıkıp yeniden yapmadan başka yol önerme amacı taşımayan, güçlendirme gibi alternatif yolların neredeyse önünü kesmeye yönelik hazırlanmış 6306 sayılı kentsel dönüşüm mevzuatı, binasını yenileme konusunda maddi imkânı olmayan veya imar hakları müteahhitler için cazibe yaratmayan vatandaşlarımızı riskli yapı tespiti sonrasında çaresiz bırakıyor.

Maalesef binaların 6306’ya göre riskli yapı tespit sürecine sokulması bu açıdan pek doğru olmuyor çünkü burada kullanılan analiz yöntemi yine yasanın ruhuna uygun biçimde yenilemeyi teşvik etmek, prosedürü kolaylaştırmak için yıkıma uygunluk raporu vermek lehine çalışan bir yöntem.”

Bu nedenle incelenip analiz edilen yapı riskli yapı statüsüne giriyorsa idari ve hukuki bir süreç başlamış oluyor. Bakanlığa yapılan bildirimden sonra bina sakinlerinin tahliye süreci başlatılıyor. Sümer, bununla ilgili çok sayıda örneğin olması nedeniyle bir kısım insanın inceleme yaptırmaktan vazgeçtiğini söyledi.

‘DEPREM YÖNETMELİĞİ YENİ, BİNALAR YÖNETMELİĞİ KARŞILAMIYOR, MÜHENDİSLİK DEVREYE GİRİYOR’

Hatta insanların çeşitli yöntemler ile yanıltıldığını da ekleyen Sümer, deprem performans analizinin mühendislik hizmeti gerektirdiğini söyledi:

“Konu hakkında yeterli eğitim ve deneyime sahip olmayan mühendisler veya mühendis bile olmadığı halde kendini öyle tanıtan kişiler vatandaşlarımızı yanıltabiliyor. ‘Performans analizi’ diyerek ciddi bir araştırma ve incelemeye dayanmayan, mühendislik açısından da pek anlam taşımayan raporlar verildiğini görüyoruz, duyuyoruz. Deprem yönetmeliğimiz yeni olduğu için onun istediği kriterleri daha önce yapılmış yapılar sağlamakta zorlanıyor. Fakat deprem yönetmeliğinin istediği tüm şartları sağlamaması bir yapının toptan göçeceği veya ağır hasar alacağı anlamına gelmez.

Dolayısıyla deprem yönetmeliği şartlarını sağlamadığı için ‘yapınız risklidir’ denmesinin tek başına pek değeri yok. Bu zaten pek çok yapı için geçerli bir durum. Yapının mevcut malzeme durumu, taşıyıcı sistemi dikkatle incelenerek riski artıran zayıf yönleri ayrıntılı olarak ortaya konmalıdır. Bu zaafların nasıl giderilebileceği, yapının hangi yöntemle, nasıl güçlendirilebileceğinin de çalışmayı yapan mühendis tarafından değerlendirme ve öneri olarak sunulması gerekir.”

PEKİ NE YAPILMALI?

İMO İstanbul Şubesi Başkanı Emine Füsun Sümer’in önerileri şöyle:
"Hükümet kurumları, belediyeler, meslek odaları, üniversiteler, uzman kuruluşlar toplumu doğru bilgilendirmeli ve yönlendirmelidir.

Medya da bu konularda dikkatli yayın yapmalı, mevzuatın detayları, teknik terminoloji, haklarımız ve sorumluluklarımız konusunda eksik veya yanıltıcı bilgilerin yayılmasının önüne geçmeli.

Deprem gibi sonuçları tam olarak öngörülemez bir doğa olayının afete dönüşmemesi için yapılabilecek hazırlıkların sonu yok.

Öncelikle binalardaki yıkımdan dolayı oluşacak can kayıplarını azaltmaya, yangın, kaza, salgın hastalık gibi dolaylı riskleri engellemeye, altyapı sistemlerini depreme karşı dayanıklı hale getirmeye yönelik planlar hazırlanmalı. (Bu planların bir kısmı zaten hazır)

Mevcut risk azaltma planları, afet müdahale planları detaylandırılmalı, eksikler tamamlanmalı, toplum doğru bilgilendirilmeli, düzenli tatbikatlarla toplumsal bilinç uyanık tutulmalı ve geliştirilmeli.

Deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında herkes ne yapması, nasıl davranması gerektiğini bilmeli. Riskler azaltılabilir veya ortadan kaldırılabilir fakat depremler kaçınılmaz. Olmasını engelleyemeyeceğimize göre depremlerle birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız.

KİPTAŞ’A SON BAŞVURUALR NE DURUMDA?

Kiptaş’ın Artı Gerçek ile paylaştığı son güncel verilere göre ‘İstanbul Yenileniyor’a bugüne kadar toplam 30 bin 327 adet başvuru yapıldı.

Bu başvurular; 39 ilçe 641 mahalleyi kapsıyor. Başvurular; 20 bin 916 parsel, 41 bin 299 yapı ve 453 bin 327 bağımsız birimde (413 bin 833 Konut, 39 bin 494 Ticari Birim) yaklaşık 1 milyon 655 bin 332 kişiyi kapsıyor.

Öne Çıkanlar