Kadın ve çocuklara yönelik şiddete karşı toplumsal seferberlik olmalı

Devletle protokol imzalayabilen nadir kadın örgütlenmelerinden Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği ile nafaka hakkı, çocuklara yönelik şiddeti ve KİHEP’i konuştuk.

Kadın ve çocuklara yönelik şiddete karşı toplumsal seferberlik olmalı

İsa Uğur ERDOĞAN

Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği Türkiye’de köklü geçmişi olan kadın derneklerinden biri. 26 yılını geride bırakan dernek savunuculuk ve yayın üretiminin yanısıra kadınların hak bilinci edinmesine katkıda bulunan eğitimler konusunda yoğun çalışmalar yapmış. Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) aracılığıyla şimdiye kadar 16 bine yakın kadın, haklarını ve bunları nasıl savunacağı ve kullanacağı ile ilgili eğitim almışlar. Dernekten Zelal Ayman’ın deyimiyle KİHEP aracılığıyla grup çalışmalarını tamamlayan kadınlar aynı zamanda aileleri, çevreleri ve diğer kadınlar için birer "bilirkişi" haline geliyorlar.

Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği devletle protokol imzalayabilen nadir kadın örgütlenmelerinden biri. KİHEP eğitimleri 1998-2011 yılları arasında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ile resmi bir protokol kapsamında uygulandı. Ancak 2011 yılında SHÇEK ve Kadın ve Aile Bakanlığı’nın kapatılması sonrasında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ve en son haliyle Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ismiyle "kadın" ismi devlet kurumlarından silinirken, KİHEP Protokolü de fiilen sona erdirildi. Bunun üzerine KİHEP saha uygulamaları belediyeler ve yerel kadın örgütleri ile işbirliği geliştirilerek uygulamaya devam edildi. Şu anda KİHEP hala Türkiye ve dünyada en uzun soluklu ve kapsamlı insan hakları programlarından biri olmaya devam ediyor.

Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nden Zelal Ayman dernek çalışmalarını, erkek şiddetine karşı mücadelelerini anlattı. Ayman’la son dönemde nafaka hakkına yönelik müdahaleler ve cinsel istismar suçlularının affına yönelik çalışmaları da konuştuk.

Ayman; "Nafaka tartışmasının ekonomik şiddetle ilgili olduğunu ve şiddetin en sinsi ve yakıcı biçimlerinden biri olduğunu ve hükümetin Medeni Kanun ve çocuk haklarına yönelik aleyhte düzenlemeler yapmaya çalıştığını" belirtiyor.

Kadın ve çocuklara yönelik şiddete karşı toplumsal seferberlik olmalı - Resim : 1

Derneğiniz uzun süredir pek çok çalışma yürütüyor, bu çalışmalar erkek şiddetini durdurmada ne kadar etkili oldu, neler yapıyorsunuz?

Derneğimiz 1993 yılında feminist perspektifle kurulan ilk kadın örgütlerinden biri. Temelde üç çalışma alanımız var. Birinci çalışma alanında, KİHEP ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) Seminerleri aracılığıyla kadınlara haklarının aktarılması ve bilgi becerilerinin artırılması yoluyla bireysel kapasitelerinin güçlendirilmesini amaçlıyoruz. İkincisi mutlaka aktivizm ve savunuculuk yapılması ve yasal haklarla ilgili kampanyalarda aktif yer alınması. Çünkü Türkiye’de kadınlarla ilgili yasalar bizim mücadelemizle ilerledi. Kadınların yasal hakları çok geriydi doksanlı yıllarda. Dolayısıyla yasaların iyileştirilmesi ile ilgili çok çabamız oldu. Üçüncü alan da yayın ve materyal üretimi. Böylece bilginin sahada herkes tarafından ulaşılabiliyor ve savunulabiliyor olmasını sağlamaya katkıda bulunmak istiyoruz.

Neden üç alan? Çünkü ayrımcılık ve kadına yönelik şiddetin bütüncül bir mesele olduğunu, toplumsal kaynakları ve çözümleri olan bir sorun olduğunu düşünüyoruz. Biz doğrudan kadına yönelik şiddetle ilgili çalışan bir dernek değiliz. KİHEP ve TCE Seminerleri ile savunuculuk çalışmaları ve kampanyaları aracılığıyla temelde kadınların haklarının elde edilmesi, iyileştirilmesi ve korunmasını amaçlıyoruz.

Eğitim programlarımız vasıtasıyla kadına yönelik şiddetin ne olduğu ile ilgili farkındalık çalışması yapıyoruz. On altı hafta süren KİHEP’in iki oturumu şiddetle ilgilidir. Birincisinde şiddetle ilgili bilgiler aktarılırken, ikinci modülde şiddete karşı stratejiler ve önleyici ve koruyucu tedbirler ele alınır. Şiddete karşı nerelere, nasıl, başvurabilir, neler yapabilir, TCK’da hangi haklarımız vardır, 6284 numaralı kanun, İstanbul Sözleşmesi gibi Türkiye’de yaşayan bir kadının ulusal ve uluslararası düzeyde şiddete karşı haklarını aktardığımız iki temel modülümüz var.

KİHEP gibi bir program kadına yönelik şiddet, ayrımcılık ve eşitsizlik konusunda kadınların bilgi ve farkındalığını artırıyor. KİHEP’e katılan kadınlar bu konuda olağan üstü bir farkındalık ve bilgi donanımı elde ediyorlar. Yasal haklarını ve nasıl kullanacaklarını biliyorlar. Mutlaka aileleri ve çevrelerinde komşularıyla paylaşıyorlar. Aslında bir tür bilir kişi oluyorlar diyebiliriz.

AİLE İLE İLGİLİ PROGRAMLAR EŞİTLİK KARŞITI BİR BAKIŞ AÇISINA SAHİP

Diğer yandan KİHEP Kadın ve Aile Bakanlığı’nın kapatılması ile bir müddet kesintiye uğradı, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz KİHEP uygulamlarına 1995 yılında başladık. Pilot uygulamalardan sonra 1998’de SHÇEK’le bir protokol imzaladık. Bu işbirliği modeli, devletle sivil toplumun sürdürülebilir biçimde çalışması bağlamında hem dünyada hem Türkiye’de özel bir örnekti. SHÇEK’te personel olan uzmanlara eğitici eğitimi veriyorduk ve sonrasında bu eğiticilerimiz devlete bağlı toplum merkezleri veya aile sağlığı merkezlerinde grup açıp kadınlara ulaşıyordu. Genellikle de alt gelir grubuna sahip kadınlar bu merkezlere geldikleri için çok etkili sonuçlar elde ediyorduk. Ayrıca bu modelde devletin olanaklarıyla yaptığımız bir eğitim söz konusuydu. Bu işbirliğini 14 sene boyunca, 2012’ye kadar çok başarılı bir şekilde yürüttük ve binlerce kadına ulaştık.

Sonrasında hükümet SHÇEK ve Kadın ve Aile Bakanlığı’nı kapattı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı kurdu. Şimdi de Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı oldu. Kadınlarla ilgili bakanlıkların adının ve yapısının sürekli değiştiriliyor olması da ayrıca bir sorun oluşturuyor. Kadın Bakanlığı ve SHÇEK 2011 yılında feshedilince KİHEP’i sahada uygulama sorunları yaşadık, zira SHÇEK’te olan KİHEP grup eğiticilerimiz grup açamamaya başladılar ve ayrıca politikacıların da bakış açıları değişti. Kadınları birey olarak güçlendirmeye yönelik değil, aksine aile odaklı, aileyi güçlendiren, kadını da ailenin hizmetçisi konumuna sokan bir bakış açısıyla aile eğitim programları geliştirilmeye başlandı. Şu anda hala devam ediyor bu türden eğitimler. KİHEP gibi kadınları güçlendiren programları bir kenara attılar. Diğer bir mesele bu durumun çok önemli bir insan kaynağının da kaybı anlamına geliyor olması. Bizim SHÇEK bünyesinde 130’dan fazla alanında uzman eğitimcimiz var ama grup açamıyorlar, daha doğrusu bakanlık bünyesinde grup açmalarına izin verilmiyor.

Diğer yandan tarikat, cemaat kökenli vakıf yada derneklerle ile iş birliği yapmayı tercih ediliyor.

Tabi ki, yandaş dernekler ve vakıflar ile protokoller imzalanıyor veya iç yapılarında programlar oluşturuluyor. Bence kendi bünyelerinde bu türden programlar elbette geliştirip uygulayabilirler, bu zaten devletin görevi. Biz kadın hareketi olarak yıllardır zaten bunu söylüyor, talep ediyoruz. Bizler, kadın örgütleri olarak bu eğitimleri yaparken çok zorlanıyoruz. Kadınlara yasal haklarını anlatmak, onları güçlendirmeyi tabi ki ve öncelikle hükümet ve ilgili bakanlıkları yapmalı. Buradaki sorun bunu doğru düzgün yapmıyor olmaları. Politik olarak yanlış mesajlar veriyorlar, zira kadınları bir birey, eşit vatandaş olarak görmüyorlar. Örneğin Aile Eğitim Programları gibi eğitimleri inceleyin, bunların eşitlikçi olmayan bir perspektife sahip olduğunu göreceksiniz. Görselleri bile hala "ailenin reisi erkektir" ve kadınlar aile içinde kocalarının ve çocuklarının "hizmetkarı" gibi gösteriliyor. Oysa ki bu aile reisliği konusu Medeni Kanun’da 2002 yılında değişti. Yasada ailenin reisi erkektir diye bir madde yıllardır yok. Kendi yasasına aykırı bir program oluşturuyor. Öte yandan kadınları kocasının, çocuklarının ve kocasının ailesinin hizmetçisi gibi göstermek şu sonucu da doğruyor, kadınlar şiddet, ayrımcılık görebilir ama bu hiç önemli değil, bunu yaşayan kadınlar alttan alırsa, biat ederse, bu şiddet da yaşanmaz gibi, temel insan haklarına aykırı mesajlar veriliyor.

Şu anda KİHEP’i diğer kadın örgütleri aracılığıyla yürütüyorsunuz değil mi?

2012’den sonra KİHEP yerel ortaklarımızla ilgili strateji değişikliği yapmaya ihtiyaç duyduk. Çünkü SHÇEK bizim 14 sene boyunca bizim ana uygulama ortağımızdı ve bu önemli kaynak elimizden alındı. Çünkü KiHEP yerel ortak ve süründürülebilir işbirlikleri olmaz ise sahada uygulanması çok zor bir program. Dolayısıyla yeni bir yön ve ortak bulmalıyız dedik. Şu ana kadar 14 belediye ile protokol imzaladık. Aynı zamanda yereldeki kadın örgütleri ile ortaklıkları artırdık. Şu anda gayet başarılı gidiyor, sadece SHÇEK ile olduğu gibi yaygın uygulayamıyoruz. Devletin olanakları farklı fırsatlar sunuyor tabi. Politik olarak da savunuyoruz biz bunu. Kadınların güçlenmesi için devletin olanakları ve kaynaklarının harcanması gerekiyor. Temelde devlet yapmalıdır bu işi veya bunu yapan STK’ları desteklemelidir bize göre.

NAFAKA HAKKINI KADINLARIN ELİNDEN ALMAK EKONOMİK ŞİDDETTİR

Kadınların nafaka hakkı ve çocuklara cinsel istismarda bulunanların af edilmesine yönelik çalışmalar ne anlama geliyor?

Nafaka hakkını kadınların elinden almak da bir şiddet türü, yani ekonomik şiddet. Günde en az 3 kadın öldürüldüğü için fiziksel şiddet daha can yakıcı görünüyor. Oysa ki ekonomik şiddet çok sinsi, görünmeyen ve kadınları olağanüstü tehdit eden bir şiddet türü. Nafaka tartışması aslında ekonomik şiddetle ve evli kadınların ev içi emeği ile ilgilidir. Biz o yüzden de bu kadar üzerinde duruyoruz. Kadınların evlilik boyunca, "ev kadını", doğrusu ev emekçisi olarak harcadıkları ev içi emeğin görünmesi ve bir karşılığının olması gerektiğini savunuyoruz. Üstüne üstlük kadınların ev içinde harcadıkları bakım emeği çok politik, önemli bir emektir. Bu hak üstelik Medeni Kanun’un 175 ve 176. maddelerinde düzenlenmiş haliyle sonuna kadar kadınların kazanılmış bir hakkı. Kadınlar yıllarca evliliklerine, çocuklarının yetiştirilmesine, ailenin bakımına emek harcıyorlar. Bunu elimizde almak isteyenler kimse ekonomik şiddeti savunuyor demektir. Bu bağlamlarda biz doğrudan şiddetle ilgili çalışan bir dernek olmamamıza rağmen kadına yönelik şiddet meselesinden kendimizi ayrı tutamıyoruz. Örneğin son bir yıldır nafaka hakkı ile ilgili karşı bir kampanya yürütülüyor. Biz de Nafaka Hakkı Kadın Platformu’nun bir bileşeni olarak bu konudaki mağdur olanların esasen kadınlar olduğu temalı bir kampanya yürütüyoruz.

25 Kasım’da kazanılmış bir hak olan nafaka hakkı ya da 6284 şiddete karşı yasadaki haklarımız, İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası niteliği olan sözleşmelerin fesih edilmesi gibi tartışmalar çok korkunç ve çok tehlikeli tartışmalar. Çünkü bu haklar kazanılmış haklar. Bu geri alınma meselesinde elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Oysa ki bu çağda bizim eşitlik için yasaların iyileştirilmesi yönünde çabalarımız olmalıydı.

KANUN YOLUYLA, ÇOCUK İSTİSMARCILARINA AF GETİRİLMEK İSTENİYOR

Kadın ve çocuklara yönelik şiddete karşı toplumsal seferberlik olmalı - Resim : 2

TCK’nın 103. Maddesi çocukların cinsel istismarını düzenliyor. O konuda da 2016 yılından bu yana ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan bir gündem ve hazırlık var. Cinsel istismar faili ile zorla ve küçük yaşta evlendirilmiş kız çocuklarına yönelik uygulanan suçlara ilişkin af düzenlemesi getirilmek isteniyor. Burada da sessiz kalamıyoruz, kalmamalıyız çünkü Türkiye’de çocuklara yönelik cinsel istismar olağanüstü oranlarda ve işlenen suçlar çocuklara yönelik cinsel şiddettir ve kanun yoluyla, tecavüz etmiş faile af getirilmek isteniyor.

Bu noktada kadınlara ve kız veya oğlan çocuklara yönelik şiddete karşı topyekûn karşı çıkmak lazım. Sadece kadın örgütlerinin karşı çıkabileceği bir karşı hamle değil bu. Erkeklerin de bu önemli mücadelede yer alıp temel insan hakları bağlamında kadınların, kız ve oğlan çocuklarının hatlarını savunması şart. Hem dünyada hem Türk Medeni Kanunu’nda 18 yaşından küçükler çocuk olarak kabul ediliyor. Burada çocukların hakkı ve yetişkin kadınların haklarından bahsediyorsak eşitlikçi, vicdanlı olan, politik olarak bu meseleyi önemseyen erkeklerin de bütün bu karşı kampanyaya karşı aktif çalışması gerekiyor. Biz kadın örgütleri bu konuda çok yalnız bırakılıyoruz diyebilirim. Burada sadece kadın örgütlerinin değil bütün sivil toplumun, medyanın, kadın ve erkek herkesin ayağa kalkması lazım. Bu çocukları kim kurtaracak, kim koruyacak, çocuk olarak onların haklarını kim savunacak? Anne babaların, akrabaların, herkesin koruması lazım. Çünkü bunlar çocuk, çocuklardan bahsediyoruz. 2019 yılını bitiriyoruz ve günde üç, bazen beş kadının öldürüldüğü bir Türkiye’de herkesin kadınlar ve çocuklara şiddetle ilgili topyekûn bir şeyler yapmamız gerekir. Bir tür seferberlik olması lazım.

Kadın ve çocuklara yönelik şiddete karşı toplumsal seferberlik olmalı - Resim : 3

KADIN VE ÇOCUKLARI KORUMAKLA BİRİNCİ DERECEDE YÜKÜMLÜ OLAN DEVLETTİR

Bazı insanlar "kadınlar öldürülüyor, ey kadın örgütleri neredesiniz?" diyor, oysa ki yasal ve hukuki temelde kadınları ve çocukları korumak ilk elde devletin görevidir. Bu söylemimizden asla vazgeçmememiz gerekiyor. Şiddete uğrayan kadın ve çocukları korumakla birinci derecede yükümlü olan devlettir. Sivil toplum onu destekler, gerekirse yol gösterir, işbirliği yapar. Ama devlet bu görevini yerine yeterince getirmediği için, aksine neredeyse karşı bir yerde durduğu için artık oradan umudu kesmek zorunda kalıyor insanlar. Anlıyorum ama yine de bu söylemden taviz vermemeliyiz.

cinsel istismar çocuk kadına yönelik şiddet nafaka hakkı