Maraş depremlerini, kurtarma ekibi anlatıyor: Kıyamette gibiydik, kurtar beni sesleri hala kulaklarımızda
Mazlum BUCUKA
Artı Gerçek - Enkaz altından telefonla iletişim kurup sesini duyuran Zozan öğretmen... “Beni bırakın çocuklarımı kurtarın” diye haykıran annesi... Kurtarma çalışması sürerken bilincini açık tutmak için saatlerce konuştukları cilt doktoru Ömer...
Onları kurtaran Bingöl Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü Arama Kurtarma ekibi, 6 Şubat pazartesi günü Maraş’ta meydana gelen çifte depremin ardından bölgeye giden ilk ekiplerden biriydi.
Enkaz altında kalan insanlar, ilk saatlerde sosyal medyadan konum bilgisi paylaşarak veya yakınlarını arayarak yardım istemeye başlamıştı... Depremin yıkıcı etkisinin ve bölgedeki koordinasyon sorunun gölgesinde, bu çağrılara ilk önce deprem bölgelerine yakın şehirlerdeki arama kurtarma ekipleri cevap verdi.
Bingöl Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü Arama Kurtarma ekibi de, deprem olduktan hemen sonra hazırlıklarını tamamlayarak şehre en yakın afet bölgesi olan Diyarbakır’a gitti. İki gün burada arama kurtarma çalışmaları gerçekleştirdiler ve yedi kişiyi sağ kurtarırken, ondan fazla da ölü çıkardılar. Depremin üçüncü gününde de bir başka afet bölgesi olan Antep’in İslahiye ilçesine gittiler. Üç gün burada çalışan ekip, sonrasında deprem üssü olan Maraş’a gitti.
En ağır yıkımın olduğu yerlerde günlerce çalışan Bingöl İtfaiyesi Arama Kurtarma Ekibi yaşadıklarını Artı Gerçek’e anlattı.
DEPREMİN İLK SAATLERİNDE YOLA KOYULDULAR
Maraş depremi, yıkımın yoğun olduğu illerin dışında da çevredeki birçok şehirde hissedildi. Sarsıntının yaşandığı şehirlerden biri de Bingöl’dü. Sabaha karşı meydana gelen depremin sarsıntısıyla uyanan insanlar, evlerini terk edip sokağa çıktılar. Yoğun kar yağışının olduğu saatlerde insanlar uzun bir süre evlerine giremedi. O sırada aileleriyle birlikte depremin şokunu yaşayan arama kurtarma ekibinin üyeleri, İtfaiye Müdürlüğü'nün çağrısı üzerine Diyarbakır'a gitmek için hızlıca hazırlıklara başladı.
DİYARBAKIR: İLK ENKAZ, İKİ GÜN
Bingöl'den yola çıkan ekip yaklaşık iki saat sonra Diyarbakır'daydı. Zaman kaybetmeden oradaki ekiplerle koordine olup, çalışmalara başladılar. İlk gittikleri enkaz, Serin-2 Apartmanıydı. Ekip üyeleri o anları "kıyamete düşmüş gibiydik, her yer yıkılmıştı" diye anlatıyor. Serin-2 Apartmanında tek çalışan ekip Bingöl ekibiydi. Dokuz katlı bina tamamen yıkılmış, enkaz altında onlarca kişi kalmıştı. Enkazın etrafı yakınlarını arayan insanlarla doluydu. Kimisi telefonla konuşuyor kimisi de yakınlarından bir ses duymak için enkazın her yerini dolaşıyordu.
Enkazın etrafında bekleyenlerin arasında Zozan öğretmenin yakınları da vardı. Zozan öğretmenle telefonla iletişim kurabilen yakınları Bingöl Ekibi’nin enkaz alanına gitmesiyle onlardan yardım istedi. Zozan öğretmenle konuşan ekip, annesinin ve üç kardeşinin; Dilan, Ömer ve Baver’in de enkaz altında olduğunu öğrendi. Ekip, ailenin yerini tespit etmeye çalışırken bir yandan da yıkılan binanın üzerinden alt katlara doğru tünel açmaya başlamıştı.
“Karşılaştığımız manzaranın şokunu atlatamadan enkazda çalışmalara başladık. Bir yandan enkaz altında kalan insanları bir an önce çıkarmak istiyorduk, bir yandan da o enkaza girmeye korkuyorduk. Çünkü dokuz katlı bina tamamen yıkılmıştı ve artçı depremlerin olabileceğini biliyorduk. Bu yüzden olası bir yıkıma karşı madencilerin de kullandığı ‘domuz damı’ yöntemini kullanarak tünelde ilerlemeye başladık.”
Ekip, tünel kazarak enkazda ilerlerken Zozan öğretmenle iletişim halinde kalarak yer tespiti yapmaya çalışıyordu. Ekibin enkaz altından kurtardığı ilk kişi avukat Baver’di:
“Tünelde ilerlerken Zozan öğretmenle konuşuyorduk. Bina çok fena yıkılmıştı, neredeyse dümdüz olmuştu. Enkaz altındayken ilk önce genç bir erkek gördük. Yarı baygın haldeydi. Sonradan avukat olduğunu ve adının Baver olduğunu öğrendik. Baver’i çıkarmamız çok uzun sürdü, bizi çok uğraştırdı. Duvarla kolon arasına sıkışmıştı. Sıkıştığı yerden yukarı çıkardığımızda yüzü tertemizdi. Hiç yukarı bakamadık çünkü aşağıdan sesler geliyordu. Baver’i yukarıdaki arkadaşlara teslim edip tekrardan enkaza geri göndük”
Hayatını kurtardıkları avukat Baver, hastaneye giderken daha fazla dayanamayıp ölüyor. Ama ekip bundan habersiz bir şekilde ailenin geri kalanını kurtarmak için uğraşıyor. Baver’i kurtarmış olmanın mutluluğuyla hızlanıyor ekip ve Zozan öğretmeni, kardeşi Dilan’ı ve annesini kurtarıyor. 9 saat sonra dört kişiyi sağ olarak çıkaran ekip daha fazla can kurtarmak için tekrardan enkaza giriyor.
'BENİ BIRAKIN ÇOCUKLARIMI KURTARIN'
“Baver’i çıkardıktan sonra Zozan öğretmene yöneldik. Kendisi ve annesinin aynı odada olduğunu söyledi. Zor ilerliyorduk ama Zozan öğretmenle konuşarak ilerlemek bize güç veriyordu çünkü yardımımızı bekliyorlardı, biliyorduk. Bulundukları odaya vardığımızda ilk Zozan öğretmeni bulduk. Onu çıkarmamız çok zor olmadı. Zozan öğretmeni çıkardıktan sonra annesine yetiştik. Annesinin ayağı sıkışmıştı, çok zor kurtardık onu. Sıkıştığı yerden çektiğimizde “Beni bırakın çocuklarımı kurtarın” diye haykırmaya başladı. Onlar da diğer odadaymış, Ömer ve Dilan. Anneyi çıkarıp arkadaşlara teslim ettik. Onlar onu sakinleştirmeye çalıştılar, biz de enkaza geri döndük. İlk Dilan’a ulaştık. Dilan’ı çıkartırken çok zorlandık ama bizi asıl zorlayan Ömer oldu.”
İKİNCİ DEPREME ENKAZ ALTINDA YAKALANDIK
“Dört kişiyi çıkarmamız burada daha fazla insanı çıkarabiliriz düşüncesine neden oldu. Hepimiz birbirimize bakıyoruz, çok yorulduk tabi saatlerce beton kırdık, kürekle temizledik, kazmayla kazdık. Ama Allah rızası için bir canı kurtarmak güç veriyordu bize. Aileden sadece biri kalmıştı, Doktor Ömer. Ekip arkadaşlarımla açtığımız tünelde tekrardan ilerlerken bir anda sallanmaya başladık. İkinci depreme enkaz altında yakalandık. Allah’tan tüneli sağlam yapmıştık. Bir şey olmadı. Dışarı çıktık, herkes bir yerlere kaçışıyordu. Biz çıktığımızda deprem bitmişti zaten. Enkazdan hala ses geliyordu. Dışarda deprem vardı ama insanlar bizi bekliyordu. Tekrardan girdik enkaza.”
SAATLERCE KONUŞMAK SAATLERCE ÇALIŞMAK KADAR ZORDU
“Ömer’i bulmamız uzun sürmedi ama çıkarmamız çok uzun sürdü. Saatlerce Ömer’i çıkarmak için uğraştık. Bilinci açıktı, her şeyi konuşabiliyordu. Biz de bilinci açık kalsın diye sürekli onunla muhabbet ediyorduk. Hem çalışıyor hem de onunla konuşuyorduk. Saatlerce bir şeyler konuşmak saatlerce çalışmak kadar zor tabi. Konuşacak bir şey bulamıyorduk. Her şeyi sormuştuk. Ömer cilt doktoruydu, ben aklıma bir şey gelmeyince “ Ya hocam benim yüzüm çok çirkin buradan çıkınca bir sana görüneyim” dediğimi hatırlıyorum. Saatler sonra Ömer hocayı kurtardık enkaz altından çok şükür.”
'BURADAYIM, KURTARIN BENİ'
Ekip, saatler süren çalışmalar sonunda beş kişiyi kurtarmayı başardı. Aralıksız çalışan ekip üyeleri, dinlenecek vakit bulamadan tekrar enkaz altına döndüler.
“Ömer Hocayı kurtardıktan sonra bir ses duyduk. Çok uzaktan ve az bir ses geliyordu. O an etraftakilerin sessiz olması yönünde uyarı yaptı biri. Herkes sessizce beklemeye başladı. Bu taraftan dedi bir arkadaşımız, o tarafa doğru ilerlemeye başladık. Bir kadının sesiydi. Buradayım, kurtarın beni diyordu. Konuşmaya devam ettik, adının Zeynep olduğunu, annesinin ve kızının da yanında olduğunu öğrendik. Zeynep’in sesini takip ederek ilerledik. Biraz daha ilerleyince genç bir erkeğin orada olduğunu gördük. Yanına yaklaştık ancak ölmüştü. O sırada Zeynep’le konuşmaya devam ediyorduk. Zaman kaybetmemek için cenazeyi sonra çıkarmak üzere orada bırakıp Zeynep’e yöneldik.”
KAT DÜMDÜZ OLMUŞTU
“İlk önce annesini bulduk ama annesi ölmüştü. Vücudunun bir kısmı ezilen anneyi çıkarırken çok zorlandık. Büyük bir duvarı kırmak zorunda kaldık bu da çok vaktimizi aldı. Annesini çıkardıktan sonra Zeynep’in 8-9 yaşlarındaki kızına ulaştık ama o da ölmüştü. Zaten bu kat dümdüz olmuştu, birinin oradan sağ çıkması mucizeydi. Sadece Zeynep sağ kalmıştı. Onun da ayağı kirişe sıkışmıştı. Çok dar bir alandaydı ve kötü durumdaydı. Onu kurtarabilmek için beş saat boyunca kirişi kırmaya çalıştık. En sonunda kurtarmayı başardık.”
Ağır yaralı olarak enkaz altından çıkardıkları Zeynep’i sağlık görevlilerine teslim eden ekip, enkaza geri dönerek gördükleri erkek cesedini çıkardı. Sonrasında da saatlerce enkaz altında çalıştılar ve bir günü hiç mola vermeden tamamladılar. Depremin ikinci gününün sabahında nöbetleşe birkaç uyuyarak çalışmalarına devam ettiler. Günün sonunda kurtarma çalışmalarına daha fazla ihtiyaç duyulan Antep’in İslahiye ilçesine yönlendirildiler.
ANTEP: HİÇ CANLI YOKTU, ONLARCA CESET ÇIKARDIK
Depremin ilk iki günü Diyarbakır’da yedi kişiyi sağ kurtaran Bingöl Ekibinin, buradaki görevi bitmişti. Depremin üçüncü günüydü, Antep’e ulaştılar. Burada gördükleri manzara da çok farklı değildi. Vakit kaybetmeden çalışmalara başladılar.
“Antep’e ulaşmamız beş saati buldu. Hava buz gibiydi. Dinlenebildiğimiz tek yer bu yolculuk oldu. Antep’te de farklı bir manzarayla karşılaşmadık. Her yer yıkılmıştı. İnsanlar enkazların çevresinde yakınlarının çıkarılmasını bekliyordu. Enkaza vardığımızda insanların o çaresizliğini gördük. Herkes ‘ne olur, yardım edin’ diye ağlıyordu. Burada üç gün çalıştık. Onlarca ceset çıkardık. Canlı kimse kalmamıştı. İnsanlar yakınlarının cenazelerini çıkardık diye mutlu oluyorlardı. Çok acı bir tabloydu yani…”
“Antep’te üç gün kaldık. Birkaç farklı enkazda çalıştık, ondan fazla ceset çıkardık. Dört kişilik bir aileyi komple ölü olarak çıkardık. Zaten hava çok soğuktu, yaşayan varsa da o soğukta ne kadar dayanabilirdi, bilmiyorum.”
“Çok zor bir durumla karşı karşıya kaldık. İnsanlar perişan haldeydi, yakınlarının ölümünü kabullenmişlerdi ama cenazelerine ulaşamamak çok zordu onlar için. İnsan böyle durumlarda ölen kişinin hiç değilse yeri belli olsun, başında ağlayacağı bir mezarı olsun istiyor. Biz oradan sadece cenaze çıkardık ama o cenazelere kavuşmak insanlar için çok büyük teselli oldu.”
ENKAZ ALTINDA SADECE İNSANLAR YOKTU
“Enkaz altına indiğimizde sadece insanlar değil, evcil hayvanlar da vardı. Onlarca kedi ve köpek de sıkışmıştı. Onları da kurtarmaya çalışıyorduk. Diyebilirim ki sadece ben ona yakın kedi ve köpek kurtardım. Onlar da can tabi. Hatta bir tane van kedisini kurtardıktan sonra, iki dakika mola verip fotoğraf çekmiştik onunla.”
SON DURAK: MARAŞ
Üç gün boyunca Antep – İslahiye’de onlarda ceset çıkaran Bingöl ekibi son olarak depremin merkez üssü olan Maraş’a gitmek üzere toparlanıyor. Yola çıktıktan bir süre sonra, henüz İslahiye’nin dışına çıkmadan, bir aile tarafından durduruluyorlar.
“15-20 dakika kadar yol almıştık ki otobüsümüz bir aile tarafından durduruldu. Başta korktuk tabii, bir şey oldu sandık. Meğer çıkardığımız cenazelerden birinin yakınlarıymış bizi durduranlar. Teşekkür etmek istemişler. Çok mutlu olduk. Biraz sohbet ettikten sonra bir hatıra fotoğrafı çekilmek istediler. Bizim için de güzel bir anı oldu.”
“Maraş’a gittiğimizde depremin yedinci günüydü. Bir haftadır enkazların içindeydik ama Maraş gittiğimiz en kötü yerdi. Orada da çalışmalara başlamak için hazırlıklarımızı tamamladık ama günlerce çalıştığımız için biz de artık çok yorgunduk. Duş alabileceğimiz bir yer yoktu. Bulduğumuz küçük soğuk sularla sadece saçlarımızı yıkayabiliyorduk. Akşamları ısınabilmek için ateş yakıyorduk.”
“Hiç dinlenememek ve temizlenememek bizi çok yormuştu. Su yoktu, yıkanamıyorduk. Doğru düzgün beslenemiyorduk. Uyuyacağımız, dinleneceğimiz bir alan yoktu, otobüste birkaç saatlik uykularla idare etmeye çalışıyorduk. Telefonlar çoğu zaman çekmiyordu. Ailelerimiz bizi merak ediyordu, onlara haber veremiyorduk. Depremi yaşayan insanların çaresizliğine de birinci dereceden tanık olmak bizi çok yıpratmıştı.”
Depremin yedinci günü Maraş’a giden ekip orada da bir gün boyunca çalışmalarını sürdürüyor. Fakat yedi günün sonunda artık enkaz kaldırma çalışmalarının başlamasıyla, ekibin oradaki görevi bitiyor. Bir hafta boyunca üç farklı şehirde zor şartlara rağmen ona yakın insanın hayatını kurtaran ve onlarca cenaze çıkaran ekip Bingöl’e geri dönüyor.