Maraş’a gece çökerken: 'Dört çocuğum enkaz altında hani devlet nerede'

Maraş merkezli depremin üzerinden 20 saat geçmesine rağmen şehir merkezinde kurtarma çalışmaları başlamamış durumda. İnsanlar devlet tarafından herhangi bir yardım gelmediğini belirtirken, kendi çabalarıyla yakınlarını kurtarmaya çalıştıklarını söyledi.

Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ


MARAŞ - “Dört çocuğum enkaz altında hani devlet nerede? Polis geldi. Yardım istedik, yalvardık. ‘Allah yardımcınız olsun’ deyip gittiler. Gece 4’ten beri yardım bekliyoruz. Bir yardım alamadık. Sabah yaşayanlardan bir sürü ses geliyordu. Betonun altında yaşayamaz çocuklarım. Bak hepsi oradalar.”
Yağmurun altında, bir kısık ateşin başında, bir incecik çadırın altında, yıkılan evinin önünde, dört çocuğundan bir ses bekleyen, kurtulmaları için ağlayarak dua eden, öfkesi gözlerinden okunan Fatma Sezer’in sözü bunlar. Şehri esir alan o sessizliğin ortasında duyulmayan bir çığlık gibi yankılanıyor sözleri.

Maraş merkezli depremin üzerinden 20 saat geçti. Şehre uzun uğraşlar sonrasında varabildik. Yollar kar yağışından dolayı kilitlenmiş durumda. Her 10 km’de bir kaza ile karşılaşıyoruz. Şehrin girişindeki bazı yollar ise çökmüş vaziyette. Şehre girer girmez insanı koca bir karanlık karşılıyor. Bütün binalar terk edilmiş. Arabası olan insanlar geceyi burada geçirirken, büyük bir çoğunluk ise sokakta yağmurun altında yaktıkları odunlarla ısınmaya çalışıyor.

Elinde bir benzin bidonu ile yürüyen yolda gördüğümüz birine yıkım bölgesine gitmek istediğimizi söylüyoruz. İlk başta donuk bakışlarla bize bakıyor. Ardından titrek bir ses tonuyla, “Çok büyük yıkım oldu. Maraş yok oldu. Sizi oralara götürürüm. Beni de gideceğim yere bırakır mısınız?” diyor.

Yıkımın yaşandığı bölgeye doğru giderken başına gelenleri anlatıyor. İsminin Ali olduğunu söylüyor. Ailesinin büyük çoğunluğu enkaz altında kalmış. Daha sonrasında kendi çabalarıyla ailesini çıkardığını söylüyor. Ardından geceyi geçirmek için ailesiyle arabaya yerleşmişler. Arabanın benzini bittiği için kilometrelerce yol yürümek zorunda kalmış. Ancak uzun yolculuğunun sonunda benzin bulamamış. Elindeki boş bidonu bize göstererek, “Hiçbir yerde benzin bulamıyoruz. Ailemde solunum yetmezliği olan var. Makinesi çalıştırmak için benzine, elektriğe ihtiyacımız var. Şimdi benzin olmadan nasıl çalıştıracağım cihazı?” diye soruyor.

‘BİZE GARDAŞLIK EDECEKSENİZ ODUN GETİRİN’

İlk durağımız Pınarbaşı Mahallesi oluyor. Mahallede neredeyse büyün binalar yıkılmış. Yıkılmayan binalar ise yıkılmak üzere. En ufak sarsıntıda yıkılacak haldeler. Olmayan elektrik nedeniyle mahalleye zifiri bir karanlık hâkim. Mahalleyi aydınlatan tek şey, sokakta insanların ısınmak için yaktığı odunlardan yükselen ateşin ışığı. Koca bir sessizlik var. Sessizliği bozan tek şey yağmur sesleri, bir de arada bir yükselen ağlamalar. Bu kadar büyük bir yıkımın yaşandığı mahallede ise ne bir ambulans ne bir kolluk görevlisi ne de AFAD kurtarma ekibi var. İnsanlar kaderlerine terk edilmişler.

Mahalleli ile konuşmak üzere sığındıkları okula gidiyoruz. 15-20 kişi bir ateşin başında oturmuş ağlıyorlar. Çoğunluğu yaşlı. Gazeteci olduğumu öğrenir öğrenmez aralarındaki yaşlı erkeklerden biri “Bize gardaşlık etmek istiyorsanız odun getirin, battaniye getirin” diyor.

Buradaki insanlar herhangi bir kurum tarafından yardım gelmediğini, tek başlarına kaldıklarını, yakınlarını, akrabalarını, ailelerini kendi uğraşlarıyla çıkarmaya çalıştıklarını belirtiyor. Gördüğümüz manzara söylediklerini doğrular nitelikte. Burada insanlara yardım için gelen hiç kimse yok. “Bak benim teyzemin oğlu öldü” diyor birisi, “Amcamın oğlu da öldü. Ben burada kendi çabalarımla insanları kurtarmaya çalışıyorum. Her seçim dönemi geliyorlar, ‘hizmet edeceğiz’ diyorlar. Kimse yok. Bu evlerin altlarında insanlar var. Biz en üst kattaki kurtarmaya çalışıyoruz da en alttakileri bu imkânlarla nasıl kurtaralım?”

‘YAĞMUR YAĞIYOR, ÇOK ÜŞÜRLER ORADA’

Mahalleyi dolaşmaya devam ediyoruz. Çarşıya daha yakın olan bir yere doğru gidiyoruz. Sokağın biraz ilerisinde bu sefer de 9-10 kişilik bir grup görüyoruz. Sol tarafta ise iki insan yıkılan bir binanın içine girip, ellerinde bir çekiçle enkazda kalan insanları kurtarmaya çalışıyor. Ellerinde bir el feneri dahi yok. Aralarından biri telefonun ışığının açarak diğerine yardım ediyor.

'SEN DE KAÇMAYACAKSAN GEL'

İnsanlar bir çadırın altına sığınmışlar. Gazeteci olduğumu ve son durumu konuşmak istediğimi söyleyince bir kadın “Gel gardaşım gel, TRT’ye anlattık durumumuzu. Mikrofonu alıp kaçtılar. Sen de kaçmayacaksan gel” diyor.

Fatma Kevser, dört çocuğun binanın altında kaldığını ve kimsenin yardım için gelmediğini vurguluyor. Kevser eliyle çocuklarının altında kaldığı enkazı gösteriyor: “Dört çocuğum enkaz altında hani devlet nerede? Polis geldi. Yardım istedik, yalvardık. ‘Allah yardımcınız olsun’ deyip gittiler. Gece 4’ten beri yardım bekliyoruz. Bir yardım alamadık. Sabah yaşayanlardan bir sürü ses geliyordu. Betonun altında yaşayamaz çocuklarım. Bak hepsi oradalar.”

Daha sonrasında yanındaki kadını gösteriyor. Kadının yedi çocuğunun enkazın altında kaldığını aktarıyor. Yanındaki kadın konuşmaya başlıyor bu sefer, yüzüne battaniyenin bir parası çekerek, kısık bir sitemkâr ses tonuyla: “Ne yeni depremin olacağından korkuyorum ne de yardım geleceğine dair umudum var. Sadece bir an önce cenazelerini alayım istiyorum. Yağmur yağıyor, çok üşürler orada.”

İnsanlar bir yandan yardım taleplerini iletiyorlar ama bir yandan yardım geleceğine dair umutlarını da kesmiş durumdalar. Maraş’ta depremin ilk gecesi insanlar için öfkeli, kaygılı, sitemkâr ve hüzünlü geçiyor. Ancak şehre çöken karanlığın ortasında insanların umudunu yeşertecek hiçbir çalışma yok. İnsanlar, seferberlik olduğu, her yerde çalışmaların yapıldığı sözlerinin bir yalandan ibaret olduğunu dile getiriyor.
Gece yıkımın boyutunu gizlemeye yetmiyor.

Öne Çıkanlar