'Nobel Barış Ödülü'nü Erdoğan almalı diye yazdım'

Zaman gazetesinin 14 aydır tutuklu bulunan yazar ve yöneticileri hakim karşısına çıktı.

'Nobel Barış Ödülü'nü Erdoğan almalı diye yazdım'

GÜNCEL - FETÖ'nün yayın organı olduğu gerekçesiyle kapatılan Zaman Gazetesi'nin14 aydır cezaevinde tutulan Şahin Alpay, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türköne ve Ahmet Metin Sekizkardeş'in de aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 30 yazar ve yöneticisinin yargılanmasına başlandı.

'Nobel Barış Ödülü'nü Erdoğan almalı diye yazdım' - Resim : 1

DURUŞMAYI AKP, CHP VE HDP'DEN MİLLETVEKİLLERİ DE TAKİP EDİYOR

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ne ait bir salonda, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen duruşmaya, AKP İstanbul Milletvekili İsmet Uçma, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ile aralarında yabancı gözlemcilerin de bulunduğu çok sayıda kişi, duruşmaya izleyici olarak katıldı.

SEKİZKARDEŞ: DERHAL TAHLİYE EDİLMEM GEREKİR

Duruşma, tutuklu sanıklardan Cihan Medya Dağıtım Şirketi yöneticisi Ahmet Metin Sekizkardeş'in savunmasıyla başladı.

"Suçun şahsiliği ilkesi" doğrultusuna şahsına yöneltilmiş net bir suçlama olmadığını söyleyen Sekizkardeş, "Ben Cihan Medya Dağıtım Şirketi yöneticisi iken hangi kararımla suç işlemişim, lütfen açıklansın. Zaman ve fiil bildiren suçlama yoksa derhal tahliye edilmem gerekir" sözleriyle beraatini istedi.

Yöneticilerin savunmasının ardından Zaman gazetesi yazarlarının savunmalarına geçildi.

TÜRKÖNE: SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMİNİ BEN KALEME ALDIM

Sanıklardan yazar Mümtazer Türköne ise 15 Temmuz 2016'da Türkiye'de bir kalkışma yaşandığını anlatarak, Türkiye'nin bu kalkışmayla baş ederek demokrasi adına çok parlak bir başarı kazandığını söyledi.

Halkın darbeye karşı sokağa döküldüğünü ve sokağa dökülenlerden birinin de kendisi olduğunu savunan Türköne, Muhsin Yazıcıoğlu'nun 1992 yılında bir sivil inisiyatif programı yayınladığını belirtti.

Türköne, söz konusu programın, 12 Eylül gibi bir askeri darbede halkın sokağa çıkmasıyla darbecilerin ilan ettiği şartlara riayet etmeyen bir sivil itaatsizlik eylemini içeren formül olduğunu dile getirerek, Yazıcıoğlu'nun ilan ettiği o programı yazan kişinin kendisi olduğunu iddia etti.

Türkiye'de darbenin hemen hemen her yönü ile ilgili çalışan 3 uzman olduğunu anlatan Türköne, "Bunlardan ikisi bu davada sanık olarak yargılanıyor, biri Lale Kemal, diğeri de benim. Darbelere karşı aldığım tavırla çok bilinçli, dirençli bir sicilim var" dedi.

Darbelere karşı tavrının 15 Temmuz'da da devam ettiğini, bu konudaki tweetlerini de delil olarak sunabileceğini ifade eden Türköne, o gece 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne yakın bir evde olduğunu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısından önce köprüye gitmek için sokağa çıktığını öne sürdü.

Türköne, hayatı boyunca darbelere karşı durduğunu anlatarak, 15 Temmuz darbe girişimine karşı da aydınlar arasındaki en etkili tavrı kendisinin gösterdiğini savundu.

Sanık Mümtazer Türköne, bir darbenin maliyetini çok iyi bildiği için bu konuda ne kadar katı olduğunun bilindiğini belirterek, "O yüzden de kimse beni darbeci ilan edemez. Yargılamalar bitip her şey yerli yerine oturduğunda, '15 Temmuz darbesinin arka planda engellenmesi konusunda çaba harcayan kim var?' diye sorarlarsa, ilk sıralarda ben varım. Birinin heykeli dikilecekse benim büstümün dikilmesi gerekiyor. Vasiyetimdir, öyle bir şey olursa büstümü Çağlayan Adliyesi önüne diksinler. Benim darbeci olma ihtimalim yer çekimi kurallarına aykırıdır" şeklinde konuştu.

Hakkındaki tüm suçlamaları reddeden Türköne, tahliyesini talep etti.

BULAÇ: 17-25 ARALIK SÜRECİ NEDENİYLE TUTUKLANDIM

Yazar Ali Bulaç, savunmasına 66 yaşında oduğunu, 4 kalp damarının değiştiğini ve 4 kronik hastalıkla boğuştuğunu söyleyerek başladı.

FETÖ’nün silahlı terör örgütü olduğunu kabul ettiğini belirten Ali Bulaç, Gülen Cemaati'nin, terör örgütü olduğunun bilinmediği dönemde dahi üyesi olmadığını söyledi. Bulaç, savunmasına şöyle devam etti:

"Savunma hakkı kutsaldır’ deniliyor. Bana getirilen dökümana 3 gün sonra ulaştım. Avukatım ile 10 dakika görüştürüldüm. 14 aydır ilk defa savcı yüzü ve mahkeme gördüm. Bülent Arınç, Binali Yıldırım, Süleyman Soylu, Bekir Bozdağ, Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile daha nicesi ‘FETÖ’yü öve öve bitiremedi zamanında. Devletin en tepesindeki insanları bu örgütü bilmemişse benim gibi birisi nasıl bilir? Benim bu örgütü bilmeme hakkım yok mu? Görevi gereği bilmesi gerekenlerin ihmali hoşgörülürken, siyasilerin kavrama yetisine tahammül gösterilirken, ben niye suçluyum?

Yazar Ali Bulaç, tutukluluğunun 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu sürecinden kaynaklandığını ifade etti. Savcının 6 yazısına atıfta bulunduğunu ancak, bu yazılarda hangi ifadelerin suç olduğunu belirtmediğini söyleyen Bulaç, mahkeme heyetine "Hakkımda tahliye kararı vermenizi talep ediyorum" dedi.

Ali Bulaç'ın savunmasının ardından ara verilen duruşma gazeteci ve yazar Şahin Alpay'ın savunmasıyla başladı.

ŞAHİN ALPAY: ZAMAN'DA DİĞER GAZETELERDE YER BULAMADIĞIM İÇİN YAZDIM

Zaman gazetesinde, öteki gazetelerin hiçbirinde yazarlık yapma imkânı bulamadığı için başladığını söyleyen Şahin Alpay, savunmasını "Tahliyeme hükmederek ömrümün kalan birkaç yılını da eşim, çocuklarım ve torunlarımla geçirmeme izin vermenizi diliyorum" sözleriyle bitirdi:

"Benim siyaset bilimci-akademisyen ve gazete yorum yazarı olarak iki şapkam var. Hayatım boyunca askeri darbelerin mağduru oldum. 12 Mart 1971 darbesi üzerine İsveç'e sığınmak zorunda kaldım. Zaman'da yazmayı kabul etmemin 3 nedeni vardı: Birincisi, öteki gazetelerin hiçbirinde yazarlık yapma imkânı bulamamıştım. İkincisi, hem yorum yazarak görüşlerimi paylaşmak alışkanlığı ve arzusundaydım hem de ek bir gelire ihtiyacım vardı. Zaman okurlarına hitap ederek muhafazakâr kesimlerin demokrasinin erdemlerini kavramalarına bir katkım olabileceğini düşündüm. 3 Kasım 2002'de Ak Parti'nin iktidara gelmesini Zaman'daki 5 Kasım tarihli ilk yazımda 'demokrasinin zaferi' olarak yorumladım.

'2009'DA NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜNÜ ERDOĞAN ALMALI DİYE YAZDIM'

Ak Parti iktidarına karşı askeri ve yargısal darbe girişimlerine karşı çıktım. Gülen hareketi mensuplarının bir askeri darbe girişiminde rol alabilecekleri aklımın ucundan geçseydi, asla Zaman'da yazmazdım. İddia edilen suçların hiçbiriyle ilgim yok. Yaşam tarzım ve inançlarım gereği bir dini cemaate üye olmam söz konusu değildir. Tahliyeme hükmederek ömrümün kalan birkaç yılını da eşim, çocuklarım ve torunlarımla geçirmeme izin vermenizi diliyorum."

Şahin Alpay savunmasını tamamladı. Duruşmada Cuma Kaya savunmasına başladı.

TÜM YAZARLARIN 3 KEZ AĞIRLAŞTIRILMIŞ HAPSİ İSTENİYOR

Dava kapsamında bir süre tutuklu kalan gazeteciler Nuriye Akman ve Lale Kemal ile tutuksuz yargılanan Orhan Kemal Cengiz de savunma yapacak. Yazarlar, Zaman Gazetesi’nde yazdıkları yazılarla "askeri darbeye davette bulunmakla" suçlanıyor ama dava sanıklarından Orhan Kemal Cengiz Zaman Gazetesi yazarı bile değil. Yazar Nuriye Akman’ın sadece bir yazısının başlığının suç unsuru gösterildiği, Yazar Lale Kemal’in ise "Vatandaşın halen görüşünden, inanışından dolayı fişlendiği korkusunu yaşamasını tehlikeli buluyorum" sözleri nedeniyle sanık olduğu davada, tüm yazarlar için 3’er kez ağırlaştırılmış hapis cezası talep ediliyor.

Zaman Gazetesi'ne yönelik başlatılan davanın 64 sayfalık iddianamesinde, yazarlara yöneltilen suçlamalar şöyle:

ŞAHİN ALPAY:

Şahin Alpay’ın iddianamede iki yazısına yer veriliyor. Bunlardan biri, 17-25 Aralık sürecinde yazdığı bir yazı. İddianamede, yazının tarihi ve başlığı yer almazken, İddianamede, "Şahin Alpay gerçekleri çarpıtarak, Başbakan Erdoğan’ın Cemaat’e (FETÖ-PDY)’ye karşı saldırıya geçtiğini belirtiyor, "Emniyet’te yapılan atamalar ile Adli Kolluk Yönetmeliği’nin değiştirilmesini Cumhuriyet tarihinin belki en büyük yolsuzluk soruşturmasının hükümet tarafından örtbas edilmeye çalışıldığı izlenimi doğurduğunu" vurguluyordu" yorumu yapılıyor. Şahin Alpay’ın 24 Aralık 2013’te yazdığı bir yazısı da iddianamede, "Şahin Alpay kaleme aldığı yazısında, "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaşananlara seyirci kalmaması gerektiğini" vurgulayarak kurumlar arasında çatışma yaratmayı hedeflemiştir" suçlaması yönlendiriliyor.

ALİ BULAÇ:

Ali Bulaç, darbeyi telkin etmekle suçlanıyor. İddianamede, "Bulaç’ın ‘Öncelikle istenmediği halde savaş vuku bulursa, mesela Çanakkale’de olduğu gibi, sabredip kılıcın hakkını vermek lazımdır. Öyle bir şeyle karşı karşıya kaldığı zaman, hakkını veren mü’min hayatta kalırsa gazi olur, Cennet’e liyakat kazanır; şehit olursa da inşaallah doğrudan Cennet’e gider. Diğer taraftan, bu sayede düşman vesayet altına alınırsa ve onlar da karşılaştıkları mü’minlerden şöyle böyle alacaklarını alırlarsa, Cennet kapıları onlar için de aralanmış olur...’ şeklindeki ifadelerive ‘mazlumun kılıç kullanma hakkı yok mudur’ şeklindeki sözleri ile örgüt tabanına ve topluma askeri darbeyi telkin ettiği görülmektedir" suçlaması yer alıyor. Bulaç’ın, 6 Şubat 2016 tarihinde yazdığı bir yazıdaki, "Peki, kılıç her zaman gayrimeşru bir siyaset aracı mıdır? Zorbalar kılıç kullanır da, mazlumların kılıç kullanma hakları yok mu?..." ifadeleri de "darbeyi davet edici yazı" olarak, yorumlanıyor.

LALE KEMAL

İddianamede, Zaman Gazetesi, MİT Tırları operasyonu öncesinde MİT Tırlarını hedef göstermekle suçlanırken, Lale Kemal’e de bu kapsamda, "18 Ocak 2014 tarihli Zaman gazetesinde Lale Kemal, ‘…Vatandaşın halen görüşünden, inanışından dolayı fişlendiği korkusunu yaşamasını tehlikeli buluyorum… Bu ancak eski komünist ülkelerde az gelişmiş diktatörlüğün olduğu ülkelerde yapılır…’ şeklindeki sözleriyle bu algıyı derinleştirmeyi hedefliyordu" suçlaması yöneltiliyor.

AHMET TURAN ALKAN

Ahmet Turan Alkan, 21 Aralık 2013’te yazdığı "Doğrular, Eğriler" 28 Aralık 2013’te yazdığı "Komisyon, Hayır, Hasanet", 2 Şubat 2014’te yazdığı "Vites kutusuna cıvata atmak", 5 Şubat 2014 tarihinde yazdığı "Sorular havadaki uçak gibidir", 8 Şubat 2014’te yazdığı "Hasar tespiti" yazıları nedeniyle suçlanıyor.

MÜMTAZER TÜRKÖNE

Mümtazer Türköne için iddianamede yöneltilen askeri darbeye davet suçlaması ise şu şekilde:

"Emniyet güçlerinin Güneydoğu’da yaşanan sokak çatışmalardan dolayı zor günler yaşadığı bir dönemde Mümtazer Türköne (4 Şubat 2016),sorumlunun ‘Dolmabahçe Mutabakatı’nda kendini ele veren Saray iktidarı’ olduğunu, ‘Türkiye'nin bu badireden en az zararla çıkabilmesi için, idam cezasının geri gelmesi’ gerektiğini vurgulayarak ‘Dolmabahçe’de noktalanan Çözüm Süreci"nin sahiplerinin ipe dizilmesi lâzım. Sakın yanlış anlamayın, bir öneride bulunmuyorum, devlet aklının bu tür badirelerden çıkış yöntemini hatırlatıyorum...’ şeklindeki sözleri ile askeri darbeyi davet etmiş; başta dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere çözüm sürecini yürüten yetkililerin asılması gerektiğini alenen ifade etme cüretinde bulunmuştur.

NURİYE AKMAN:

Nuriye Akman’ın ismi, iddianamede, sadece, 17 – 25 Aralık sürecinde Zaman Gazetesi’nin algı operasyonu yapmakla suçlandığı bölümde geçiyor ve 24 Aralık 2013 tarihli "Yolsuzluklar nasıl önlenir" yazısının başlığı veriliyor. Bu yazıdaki hangi ifadelerin suç olarak tanımlandığı da yazının içeriğine de iddianamede yer verilmiyor.

ORHAN KEMAL CENGİZ:

İddianamedeki en ilginç isim ise Orhan Kemal Cengiz. Zaman Gazetesi yazarı olmadığı halde iddianamede adı geçen Cengiz’in herhangi bir yazısı da iddianame kapsamında alıntılanmamış. Cengiz hakkında hiçbir değerlendirmenin yer almadığı iddianamede, Cengiz’in ismi sadece sanıklar arasında ve suç talebinde yer almış.

SUÇ TANIMI:

İddianamede, gazeteciler için suç tanımı şöyle yapılıyor:

"Köşe yazarlarının; yazı başlıklarının ve yazılarından seçilen kısımların cımbızla çekilip alınmadığı, konjonktürel ve tarihi perspektifle bakıldığında bu yazılardaki ifadelerin mecaz ya da metafor olarak izah edilemeyeceği, genel olarak operasyonların ve yargı sürecinin devam ettiği dönemlerde kaleme alınan yazılarda Hükümete sadece muhalefet yapılmadığı veya eleştiri yöneltilmediği; görünürde suç unsuruna rastlanılmayan yazılarında dahi basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aşarak devlet yetkililerinin ve kurumlarının haklarını ihlal niteliğinde ifadeler kullandıkları ya da ön hazırlık niteliğinde yazılar yazdıkları anlaşılmıştır.

TÜM YAZARLAR İÇİN 3’ER KEZ AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET İSTENİYOR

Bu suçlamalar yöneltilerek, tüm yazarlar hakkında Türk Ceza Yasası’nın "Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçunu düzenleyen 309, "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçunu düzenleyen 311, "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" etme suçunu düzenleyen 312. maddeleri uyarınca; toplamda 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları isteniyor. Ayrıca, Türk Ceza Yasası’nın, örgüt kurma suçunu düzenleyen 314 maddesi uyarınca, 10’ar yıl hapisleri talep ediliyor.

ali bulaç Şahin Alpay Mümtazer Türköne