Okullarda ikinci dönemin zili 'soru işaretleri'yle çaldı: MEB, süreci şeffaf yönetmiyor
İkinci dönemin başlamasına rağmen, eğitim sürecine dair bakanlıktan kamuoyuna açıklanmış herhangi bir planlama söz konusu değil. Eğitim Sen, MEB'in süreci şeffaf yönetmemesinden şikayetçi.
Ayşegül BAŞAR
ARTI GERÇEK-Okullarda yarı tatili sona erdi ve ikinci dönemin ilk zili dün çaldı. Köy okullarında tam zamanlı yüz yüze eğitime geçilirken, diğer ilkokul, ortaokul ve liselerde yüz yüze eğitime geçilip geçilmeyeceği hala belirsiz. Öğretmenler, öğrenciler ve veliler bir taraftan eğitim - öğretim planlamasındaki bu belirsizlikten şikâyet ederken, diğer taraftan pandemi koşullarında devam edecek olan sürecin sağlıksız ve niteliksiz koşullarda yürütülmesinden endişeli.
Milli Eğitim Bakanı (MEB) Ziya Selçuk yaptığı açıklamada, 1 Mart'ta okul öncesi, özel eğitim, ilkokul ve lise ile üniversite giriş sınavlarına hazırlanan 8. ve 12. sınıf öğrencileri için okulların kapısını açmak üzere adım atılacağını belirtti. Ayrıca il ve ilçe merkezlerinde, okulları açma konusunda ilin kendi koşulları doğrultusunda kendi adımını atabilmesi için hazırlıklar yapıldığını ifade etti.
MEB bir tarih verdi ancak tüm sınıf ve düzeylerde yüz yüze eğitime geçilip geçilemeyeceği konusu hala net değil. Diğer yandan bakanın 'hazırlık yapıyoruz' ifadesindeki hazırlıkların ne olduğundan ne eğitim emekçileri, ne öğrenciler ne de veliler haberdar. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri Sinan Muşlu Artı Gerçek'e yaptığı açıklamalarında, hem önceki döneme ilişkin değerlendirmelerde bulundu hem de gelecek döneme dair belirsizlikleri ve kaygılarını paylaştı.
‘NE KADRO YETERLİYDİ, NE DE BÜTÇE’
MEB'in ilk dönemin başında ne yüz yüze eğitime ve ne de uzaktan eğitime yeterince hazırlıklı olmadığını belirten Sinan Muşlu, "2020 baharında yoğunlaşan pandemi sürecinde ki deneyimlerin ışığında, MEB’in yaz aylarını da iyi bir hazırlıkla geçirerek Eylül ayından itibaren sürece daha donanımlı gireceği yönünde oluşturulan algı yeni dönemin başlaması ile birlikte çok kısa sürede dağıldı. 2020-2021 eğitim öğretim yılı başlarında seyreltilmiş zaman planlamasıyla, okulları ilkokuldan başlayarak yüz yüze eğitime geçirme girişimi olsa da pandeminin yükselişe geçmesiyle birlikte yeniden uzaktan eğitime geçilmek durumunda kalındı. Pandemi koşullarında yüz yüze eğitime geçebilmek için ne mevcut bütçe yeterli gelebilirdi ne kadro potansiyeli uygundu ne de okulların fiziki durumuna göre maske, hijyen, mesafe kuralına uygun bir hazırlık vardı. Bundan kaynaklı olarak çok kısa sürede uzaktan eğitime geçildi. Aynı hazırlıksızlık durumu uzaktan eğitim içinde söz konusuydu. Öğretmenlerimiz internet ve bilgisayar ihtiyaçlarını kendi olanaklarıyla sağladılar. Öğretmenlerimiz açısından mesai düzenlemesi adeta ortadan kaldırıldı. Akşamın bir saatinde ve hafta sonları dersler vermek durumunda kaldılar." ifadelerinde bulundu.
‘SAĞLIK EKİPLERİNDE GÖREVLENDİRİLEN ÖĞRETMENLERİMİZ OLDU’
Kendisi de aynı zamanda veli olan öğretmenlerin bu süreci ekstra bir şekilde, oldukça zorlanarak geçirdiğine değinen Muşlu, "Kendi görev alanı dışında sağlık ekiplerinde görevlendirilen öğretmenlerimiz oldu. Milyonlarca öğrenciye internet, tablet desteği sunulması gerekirken bu yönde hiçbir hazırlık olmadığı ortaya çıktı. Bu öğrencilerimiz uzaktan eğitime erişemediği için eğitimden kopmak zorunda kaldı. Aynı ailede birden fazla öğrenci varsa eğitimden kopma daha yoğun yaşandı. Evinde bilgisayarı olmayan, anne ve babasının evde olduğu zamanlarda cep telefonlarından derse girmek isteyen ama internet yoksunluğundan giremeyen milyonlarca öğrenciden bahsetmek mümkün. Yine özellikle kız çocukları, tarım işçisi olarak çalışan çocuklar, özel eğitime muhtaç çocuklar, anadili farklı çocuklar, gerek göçle gerekse mülteci koşullarında ülkemizde bulunan çocuklar bu süreçte en fazla mağduriyet yaşayan ve en hızlı bir şekilde eğitimden kopan çocuklar oldular." dedi.
‘NOT VERİLMESİ TAM BİR AKIL TUTULMASIYDI’
Birinci yarıyıl sonunda yönetmeliklerde değişiklikler yaparak öğrencilere not verilmesini eleştiren Muşlu, "Bu tam bir akıl tutulmasıydı. Uzaktan eğitime erişemeyen milyonlarca öğrenci söz konusuyken derse katılım performansı üzerinden öğrencilere not verdirilmesi, erişimde ki eşitsizliğin notlara da yansımasını beraberinde getirdi. Bizler, tüm hazırlıkların yapılarak ve gerekli tüm önlemler alınarak bir an önce yüz yüze eğitime geçilmesini, bir telafi programından sonra yapılacak ölçme değerlendirmenin birinci dönem notu olarak girilmesi gerektiğini belirttik. Buna rağmen MEB not vermede öğretmene insiyatif tanıma yoluyla bir esnemeye gitse de eşitsizliği derinleştiren not verme uygulamasında ısrar etti. Sendikamız bu süreci yargıya taşıdı." açıklamasında bulundu.
‘GEREKLİ SOSYOLOJİK VE PSİKOLOJİK ÇALIŞMALAR ŞİMDİDEN PLANLANMALI’
Muşlu, öğrencilerin akranlarıyla ve öğretmenleriyle yüz yüze diyalogla geçirmesi gereken eğitim sürecinin ortadan kalkmasının olumsuzlukları hakkında ise, "Sürekli evde kapalı kalan çocuğun birçok farklı yeteneğini keşfedememesi ve geliştirememesi sonucunda sosyal ve psikolojik gelişim sekteye uğradı. Bir de evde anne ve babanın sağlıklı diyaloglar içinde bulunmaması durumu söz konusuysa bu durum yaşanılan sıkıntılı süreci daha da katmerleştirdi. Velilerimizin hem bu konularda yeterince eğitimli olmaması ve hem de pandemi sürecinde artan ekonomik sıkıntılar, yaygınlaşan ve giderek artan işsizlik birçok ailede ciddi sorunların yaşanmasına yol açtı. Bu dönemin henüz dışa yansımayan sorunlarına dönük gerekli sosyolojik ve psikolojik çalışmaların şimdiden planlanması toplumsal ilişkilerin sağlıklı geleceği açısından oldukça önem kazanmıştır." değerlendirmelerinde bulundu.
‘GÖRÜŞ ALMAK AKILLARINDAN BİLE GEÇMİYOR’
"MEB ne şeffaf bir şekilde bilgi paylaşımı yapıyor ne de varsa bir hazırlık planlaması bunu kamuoyuyla paylaşıyor." ifadesiyle Bakanlığın tutumunu eleştiren Muşlu, "Eğitim alanında ki demokratik kitle örgütlerinin, veli derneklerinin görüşlerine başvurmak akıllarının ucundan bile geçmiyor. Demokratik mekanizmalar yaratarak tüm eğitim bileşenleriyle birlikte pandemiyle mücadele yürütebilmek gibi bir zihniyet maalesef söz konusu değil." dedi.
‘KAMUOYUNA AÇIKLANMIŞ HİÇBİR PLANLAMA YOK’
İkinci dönemin başlamasına rağmen bakanlıktan kamuoyuna açıklanmış herhangi bir planlamanın olmayışından yakınan Muşlu, "8. ve 12. sınıflar için okulların açılma tarihi olarak öngörülen 1 Mart tarihinin ise gerçeklerden uzak bir yaklaşımla belirlendiği çok açık ortada. Bu yıl sınava girecek sınıflar olması sebebiyle öncelikle bu sınıfların dillendirildiği anlıyoruz. Ancak ortada kamuoyuna açıklanmış hiçbir planlama yok. Öğretmenler aşı planlamasında öncelikli sıraya yükseltildi mi? Seyreltilmiş sınıflar için öğretmen atamaları planlandı mı? Okulların fiziki şartlarının seyreltilmiş sınıflara göre düzenlenmesi ne durumda? Okul temizliği için gerekli hazırlıklar ne aşamada? Yardımcı personel alımı yapılacak mı? Öğrencilerin sağlıklı bir şekilde okula ulaşabilecekleri, pandemi koşullarına göre düzenlenmiş ulaşım araçları için herhangi bir çalışma var mı? Öğrencilere, öğretmenlere ve okulda ki tüm çalışanlara her gün düzenli olarak dağıtılması gereken maskeler için gerekli hazırlıklar yapılıyor mu? Bu soruların yanıtı ne yazık ki yok." diyerek eğitim sürecine ilişkin kafalardaki soru işaretlerini sıraladı.
Köy okularının açılmasına ilişkin de endişelerini dile getiren Muşlu, "15 Şubat itibariyle köy okulları açıldı. Uzaktan eğitime erişimde en olumsuz koşullarda bulunan kırsal kesimlere yüz yüze eğitime geçişte öncelik sağlanması olumlu bir yaklaşım. Kırsal bölgeler pandemi yayılımının en az görüldüğü alanlar olsa da, açılması planlanan okullarda gerekli tedbirlerin ve düzenlemelerin göz ardı edilmemesi gerektiğini de belirtmek isteriz." dedi.
‘SEÇMELİ DERSLERDE DAYATMA YAPILIYOR’
Muşlu, öğrencilere dayatılan seçmeli derslere ilişkin ise şöyle konuştu: "MEB ortaokullar ve liseler için seçmeli ders tercihlerinin 4 - 22 Ocak 2021 tarihleri arasında yapılacağını açıkladı. Salgın nedeniyle uzaktan eğitimin yapıldığı, öğrencilerin eğitime erişim konusunda ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemde, seçmeli derslerin belirlenmesinde geçmiş yıllarda yaşananlara benzer uygulamalarla karşılaştık maalesef. Seçmeli derslerin belirlenmesi sürecinde bazı dini içerikli derslerin seçilmesi için başta Din Öğretimi Genel Müdürlüğü olmak üzere, il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, eğitim yöneticileri, hatta dini dernek ve cemaatler aracılığıyla öğrencilerin ‘zorunlu seçmeli dersler’ olarak ifade edilen dersleri seçmeleri için açık açık dayatma yapıldığı görüldü."
‘ÖĞRETMENLERE DE BASKI YAPILIYOR’
"İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nin yönlendirmesiyle, hatta kimi illerde eğitim yöneticilerine iletilen talimatlarla, öğrencilerin ‘Kuran-ı Kerim’, ‘Hz. Muhammed’in Hayatı’ ve ‘Temel Dini Bilgiler’ derslerini seçmeye yönlendirilmesi istendi. Elbette öğrenciler ilgi ve yetenekleri doğrultusunda bu dersleri seçmek istiyorsa seçer ancak faklı dersleri seçmek isteyen öğrenci ve velilerin baskıya dönüşen bir yönlendirmeyle bu dersleri seçmeye zorlanması kabul edilebilir bir durum değil. Okul yöneticilerinin, kamu yöneticisi kimliklerini unutarak, öğrencilerin ve öğretmenlerin anayasal haklarını yok sayarak, sadece din derslerinin seçilmesini sağlamak amacıyla öğretmenlere de baskı yaptıkları duyumları oldukça yaygın."
'OKULLAR, DİNİ ETKİNLİKLERİN MEKANLARINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ'
"Öğrencilerin farklı dersleri seçme yönündeki talepleri öğrenci azlığı nedeniyle geri çevrilirken, aynı şartın söz konusu seçmeli dersler için uygulanmaması dikkat çekici bir durum. Kaldı ki çeşitli dini dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller aracılığıyla okulların eğitim kurumu olmaktan uzaklaştırılıp dini etkinliklerin mekanlarına dönüştürüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Bu durumun başta laik eğitim olmak üzere, eğitimin en temel ilkelerinin, Türkiye’de bulunan farklı inanç gruplarının ve eşit yurttaşlık ilkesinin yok sayılması anlamına geldiği açık. Laik olmayan bir eğitim sisteminin demokratik ve bilimsel olması, böyle bir sistemde bireylerin inançlarını, kimliklerini ve kültürlerini hiçbir baskı altında kalmadan özgürce yaşaması söz konusu olamaz."