'Onur Gencer, emniyette de adliyede de pişmanlık belirtmedi: İçimi soğuttum, beni serbest bırakın'
T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Binası’na silahlı saldırıda bulunarak partili Deniz Poyraz’ı kateleden Onur Gencer'ın ifadesindeki detaylara yer verdi. Verdiği ifadelerde pişmalık duymadığını belirten Tahincioğlu, "Gencer, emniyette de adliyedede pişmanlık belirtmedi. Aynı beyanı tekrarladı: "İçimi soğuttum, beni serbest bırakın." Serbest bırakılması gerektiğine inanıyordu" dedi.
İfadesinin devamında Onur Gencer'in HDP'nin toplantısından haberinin olmadığını savunduğunu belirten Tahincioğlu, "HDP'deki toplantıdan bahsetmiyor ama binaya girdiğinde en az 4-5 kişiyi 'indireceğini' düşündüğünü söylüyor. 10 mermisinin olduğunu, 5'ini kullandığını iddia ediyor" dediğini aktardı.
Gökçer Tahincioğlu'nun, "Deniz Poyraz'ın katili Onur Gencer: İçimi soğuttum, beni serbest bırakın!" başlığyla yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:
Gencer, emniyette de adliyedede pişmanlık belirtmedi. Aynı beyanı tekrarladı: "İçimi soğuttum, beni serbest bırakın." Serbest bırakılması gerektiğine inanıyordu. Deniz Poyraz'ı öldürdükten dakikalar sonra hırsla yeniden kurşun sıktığını ve saldırdığını da rahatlıkla anlattı.
Zalimlerden uzak durun.
Gencecik bir insanı katlettikten sonra, "İsmin ne abicim?" diye soranlardan, başsağlığını esirgeyenlerden, neredeyse katledilen insanı suçlu çıkartanlardan, ölmedikleri için HDP'lileri suçlayanlardan, nefret dilinin sahiplerinden…
Deniz Poyraz'ı katleden Onur Gencer, sıradan biri değil. Ancak belli ki "Tek kişilik eylem, psikolojisi bozuk bir kişinin kişisel eylemi" örgüsü, birçok kesim tarafından satın alınmak isteniyor.
O kadar basit değil. Nasıl ruhsat aldığı, silahlı fotoğraflarına rağmen nasıl yakalanmadığı, polislerin gözünün önünde nasıl aylarca keşif yaptığı, olay öncesinde kimlerden destek ve yardım aldığı, Suriye'ye gidecek sağlık ekibinde nasıl yer bulduğu, o fotoğraflara rağmen hakkında neden işlem yapılmadığı, kaldığı otellerin paralarını nasıl ödediği, silah parasını nereden edindiği hepsi yanıt bekliyor.
* * *
Basın açıklaması yapan gençlerin günlerce gözaltında tutulduğu Türkiye'de Gencer, 24 saat bile gözaltında kalmadan tutuklandı.
Soruşturma dosyasındaki bazı detaylar, emniyet ve savcılıktaki ifadeleriyle ilgili önemli bilgiler aldım.
Soruşturma dosyasında ilginç bilgiler ve Gencer'in de "tek kişilik eylem" senaryosunu altını özellikle çizdiği ifadeleri var.
Emniyet ifadesi 27 sayfa.
Gencer, ifadesinde, Kürtler'den neden nefret ettiğini anlatıyor. 1998 yılına kadar gidiyor. Sonradan vefat eden annesiyle, HADEP'li seçim görevlilerinin konuştuğunu, annesinin HADEP'e oy vermeyeceğini söyleyince tehdit edildiğini öne sürüyor.
Oradan bugüne dönüyor. Sağlık görevlisi olarak çalışırken, reçeteli bir ilacı reçetesiz kullandığını, Siverekli hemşirelerin bunu açığa çıkardığını, aralarında husumet olduğunu söylüyor. Nefretini gizlemiyor. Bu nedenle şikayetçi olduğunu, kendinin de soruşturma geçirdiğini anlatıyor.
Bu soruşturma nedeniyle, iki kişiyi öldürmeyi tasarladığını ama bunların önemsiz kişiler olduğunu düşünerek vazgeçtiğini ifade ediyor.
* * *
Gencer, kimsenin etkisinde kalmadığını söylüyor ama öldürmeyi tasarladığı isimleri Öcalan, Selahattin Demirtaş, Barış Atay diye sıralıyor ifadesinde.
Silaha çok düşkün olduğunu, öldürme fikri kafasında yerleştikten sonra ruhsatlı silah arayışına girdiğini ve geçen yıl Haziran'da İzmir'den ruhsatlı silah aldığını anlatıyor. Psikolojisinin bozuk olduğunu ve ilaç kullandığını söylüyor ama ruhsat alırken yöneltilen sorulara, tam da istenilen yanıtları verdiğini, yalan söylediğini ifade edebilecek kadar kendinde.
Geçmişten bu yana silah eğitimi aldığını, poligonda sıkça talim yaptığını ifade ediyor. Ayrıca soyadını vermediği Alican adlı bir kişinin kendisini eğittiğini de söylüyor.
* * *
Ankara'da ruhsat almayı istediğini ancak zor olduğunu görünce ruhsatı İzmir'den aldığını, bu yüzden HDP Genel Merkezi'ni hedef almadığını ifade ediyor. Ankara'da yakalanma olasılığının daha yüksek olması nedeniyle İzmir'de karar kılmış.
Aslında annesinin vefatından önce ve sonra hep İzmir'de yaşamış. Babası ve diğer aile fertleriyle yaşıyor ancak otellerde kalmaya çok düşkün. Sıkça kalıyor. Daha lüks otellerde kalma arzusu var. Ancak bu otellerde kalmaya parasının nasıl yettiği de meçhul. Tıpkı ruhsat ve silah alacak para kaynağını nereden bulduğu gibi…
* * *
Anlatımına göre, İzmir'de karar kıldıktan sonra HDP İl Binası'nın yakınındaki otellerde de kalıyor. Binayı düzenli olarak gözlüyor. Binada bulunan dil kursuna kaydını bile yaptırıyor. Hatta fırsatını bulup HDP'nin olduğu dairede keşif yapabildiğini de anlatıyor.
1,5 yıldır HDP İl Binası'nın önünde güvenlik şube kamp kurmuş olmasına, sivil polisler her gelen geçeni not etmesine rağmen nasılsa göze batmamış!
Eylemi yapabilmek için krediler çektiğini, bunların görülebileceğini özellikle belirtiyor. Üstüne basa basa sürekli olarak, "Yalnız karar verdiğini, eylemi yalnız başına yaptığını" vurguluyor.
* * *
Gencecik bir insanı nasıl öldürdüğünü anlatırken çok soğukkanlı.
Anlatımına göre içeri girer girmez, kahvaltı yaptığı sırada sesi duyunca kapıya yönelen Deniz Poyraz'ı önce bacağından, sonra da başından vuruyor. Poyraz'ın bedeninde daha fazla kurşun yarası bulunmasını da aynı soğukkanlılıkla açıklıyor.
Öldürdükten sonra içeriyi dağıtıp, içeride ateş edip tekrar yanına geldiğini, hırsını alabilmek için yeniden ateş ettiğini hatta tekme attığını anlatıyor. Deniz Poyraz'ın başındaki yaralanmanın sebebinin bu olabileceğini söylüyor.
Poyraz'ı öldürdükten hemen sonra WhatsApp durumunda fotoğrafını paylaştığını, sonra içeriyi inceleyip dağıttığını ifade ediyor.
Sebahat Tuncel'in fotoğrafına ateş ettiği, camı, çerçeveyi indirdiği sabit.
* * *
Pişmanlık belirtmiyor. Pişmanlığı yok. Hem emniyette, hem adliyede aynı beyanı tekrarlıyor:
"İçimi soğutmak için yaptım, beni serbest bırakın."
HDP'deki toplantıdan bahsetmiyor ama binaya girdiğinde en az 4-5 kişiyi "indireceğini" düşündüğünü söylüyor. 10 mermisinin olduğunu, 5'ini kullandığını iddia ediyor.
Gerçekten bu eylemin suç olmadığını, serbest bırakılması gerektiğini savunuyor.
* * *
1,5 yıldır HDP binasının önünde çadır kurulu olmasına, İzmir Emniyet Güvenlik Şube'nin burada nöbet tutmasına, bina girişinde sivil polislerin her girip çıkanı not etmesine rağmen katil nasıl rahatça içeriye girdi?
Seslensen duyulacak mesafeden silah sesleri gelmesine rağmen neden katil merdivenden inip teslim olana kadar müdahale edilmedi?
Katille ilgili etraflı soruşturma yürütülmeden gözaltı işlemleri bitirilip adliyeye sevki neden yapıldı? Neden bu kadar hızla tutuklandı?
Katilin cinayetten sonra yaptığı paylaşımları, gözaltına alınmasından sonra kim sildi? Sosyal medya hesabını kim kapattı?
Yanında getirdiği çantada başka silah var mıydı?
Katil, olağan koşullarda o saatte toplantı yapılacağını nereden biliyordu?
Silahla pozlar verilen katile, bilişim polisi neden o güne kadar işlem yapmadı?
Sorular çok…
Katil yakalandığında, polis şefkatle soruyor:
"İsmin neydi abicim?"
Bu konuda bir soru yöneltmeye gerek yok.
Kendini milliyetçi ve vatansever olarak tanımlayan bu kesimin, sevmekle, sevgiyle bir ilgileri yok. Bunu biliyoruz.
O şefkati de daha önce işlenen cinayetlerden ve bundan sonra olabilecek her olaydan zaten tanıyoruz. O sırt sıvazlamaların nedenini ve asıl kaynağını bildiğimiz gibi.