Tuncer Bakırhan: Umarım süreci barışla, eşit yurttaşlıkla taçlandırırız
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 'PKK’nin açıkladığı kararların, demokratik çözüm için bir şans, barış için çok önemli bir fırsat' olduğunu söyledi. Bakırhan, 'Umarım barışla, eşit yurttaşlıkla bunu taçlandırırız' dedi.
Artı Gerçek - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Meclis’te partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
PKK'nin dün (12 Mayıs) silah bırakma açıklamasının ardından ilk grup toplantısında konuşan Bakırhan, 'barış için önemli bir fırsat yakalandığını' vurguladı ve devlete 'adım atma' çağrısı yaptı.
15 Mayıs Kürt Dil Bayramını kutlayarak konuşmasına Kürtçe başlayan Bakırhan, "Kürt Dil Bayramı kutlu olsun. Dilimiz her şeyimizdir. Her halk kendi dilini öğrenmeli. Anadilde eğitim haktır" dedi.
Bakırhan ayrıca Soma Katliamı'nın yıl dönümü dolayısı ile katliamda yaşamını yitirenleri anarak, katliamın takipçisi olmaya devam edeceklerini kaydetti.
BARIŞ VE ÇÖZÜMÜN KAPISI ARALANDI
Çok önemli bir sürecin içerisinde olduklarını, yıllardır umutla bekledikleri bir sürecin kapısının aralandığını kaydeden Bakırhan, şunları söyledi:
"Toplum yıllardır bugünlerin hayallerini kuruyordu. Barışın, çözümün tartışıldığı günlere büyük bir özlemi vardı. O günlerin kapısı aralandı. Şimdiden hepimize, Türkiye halklarına hayırlı olsun. Umarım barışla, eşit yurttaşlıkla bunu taçlandırır, 86 milyon Türkiye’de yaşayan yurttaşımıza armağan ederiz. 86 milyon insanın yüreği gerçekten barış için atıyor. Yapılan açıklamalardan sonra yapmış olduğumuz seyahat, gezi, toplantı, miting ve buluşmalarda Türkiye toplumunun barışa susadığını hep birlikte şahit olduk. Bunu en iyi Konyalı arkadaşlarımız biliyor. Acılarla yoğrulmuş bir tarih yaşadık hep birlikte.
Kürt şair Pîremêrd aynen şöyle diyor: 'Diyorlar ki bir yıl 12 aydır ama bir de bana sorun; ben öyle aylar gördüm ki 14 yıla bedel' Biz Kürtler de bu geçmiş acılı 40 yıl içinde öyle günler yaşadık ki emin olun, o zulüm, acı, baskı altındaki her gün neredeyse bir yıl gibiydi. Umarım, inşallah biz de günleri gün olarak yaşar, o günleri acısız, kavgasız, savaşsız, çatışmasız bir şekilde yaşayacağımız günlere hep birlikte kavuşuruz. Barış ve çözüm beklediğimiz her gün neredeyse bir yıl kadardı. Burada oturan birçok arkadaşımız eminim her günün bir yıl olduğu süreçleri birlikte yaşadılar. Allah bir daha kimseye göstermesin.
GEÇMİŞİN YÜKLERİNİ HAFİFLETME BAŞLANGIÇ GÜNÜ
Değerli arkadaşlar, 5-7 Mayıs 2025 tarihinde PKK’nin yaptığı kongre ve ardından 12 Mayıs’ta açıklanan kararlar, demokratik çözüm için bir şans, barış için çok önemli bir fırsat ortaya çıkarmıştır. 12 Mayıs, Türkiye’de artık bir takvim yaprağı değil, geçmişin büyük yüklerini hafifletmenin başlangıç günü olarak tarihe geçecektir. Geldiğimiz noktada mücadele eden arkadaşlarımızın, bedel ödeyen sizlerin, bugün aramızda olmayan, yaşamını kaybeden canlarımızın, yol arkadaşlarımızın, en önemlisi de anne babalarımızın duası vardı. Onların sayesinde bugünlere geldik. Barış ve demokrasi mücadelesinde yitirdiğimiz her bir canımızı bir kez daha minnet ve saygıyla anıyor, onların anıları önünde saygıyla eğiliyor, bu güzel alkış tutan tertemiz yüreklerle birlikte onların barış, demokrasi ve özgürlük bayrağını kesinlikle yerine taşıyacağımızın sözünü bir kez daha yineliyorum.
BİR DÖNEMİN KAPANIŞI YENİ DÖNEMİN AÇILIŞI
Dün, Türkiye’de Ortadoğu'nun tarihi günlerinden biri yaşandı. 27 Şubat’tan 12 Mayıs’a uzanan bu kısa ama tarihi süreç, bir dönemin kapanışını ve yeni bir dönemin açılışını ilan etti. Sayın Öcalan’ın öncülüğünde yaşanan dönüşüm, hem Kürt siyasal tarihi hem de Türkiye tarihi açısından belki de en sarsıcı olaylardan biridir.
Şimdi, büyük bedellerle yürütülen mücadele yerini artık meselenin çözümüne ve demokratik bir toplumun inşasına bırakıyor. Bu karar; Kürt-Türk ilişkilerinde demokratik bir zemini kurma, ortak bir vatan fikrini büyütme ve barışçıl bir çözümü geliştirme çağrısıdır aynı zamanda. Bu çağrı yalnızca Kürtlere değil, Türkiye toplumuna ve uluslararası kamuoyuna da verilmiş çok önemli bir mesajdır.
Evet, bu çağrıların ve kongrelerin ardından, özellikle bu süreçte 86 milyondan beklenen yani bizden beklenen şey; haklarımıza ve geleceğimize en güçlü şekilde sahip çıkmamız, sözümüzü büyütmemiz ve demokratik siyaseti dönüştüren bir irade ortaya koymamızdır.
SİYASETİN GÖREVİ YASAL DÜZENLEMELER
Siyasetin görevi ise apaçık ortadadır. Barış sürecini kalıcı kılmak, hukuki ve siyasi düzenlemeleri yapmak, siyasete düşen büyük bir sorumluluktur. Uluslararası kamuoyuna düşen de bu süreçte gerçek anlamda destek olmak ve omuz vermektir. Başta Meclis olmak üzere siyasi partiler, sivil toplum, demokratik kitle örgütleri, aydınlar, yazarlar ve sanatçılar bu sürecin gerçek sahipleridir. Bu sürecin başarıya ulaşmasında ellerinden geleni yapacaklarına kuşkumuz yoktur.
ÖZEL’İN AÇIKLAMASI
Dün Sayın Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamada barış havasının kalıcı ve gerçekçi olması gerektiğini, siyasi ve hukuki adımlarla siyasetin güçlendirilmesi gerektiğini belirtmiş, bu belirlemeyi çok değerli buluyoruz ve bu yapıcı yaklaşımı yürekten destekliyoruz. Yine aynı şekilde, Sayın Özgür Özel’in 'Kalıcı toplumsal barışın olması, atılacak adımların samimiyeti ve hukukiliğine bağlıdır' tespiti de son derece kıymetli ve değerlidir. Tam da bu açıklamalardan sonra, bu vesileyle insani, somut ve güven artırıcı bazı düzenlemelerin bayram sonrasına bırakılmadan yapılması Türkiye’nin önünü açacaktır. Kurban Bayramı çifte bayram haline getirilecektir. Bu konuda da yürütme erkinin üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmesini beklediğimizi belirtmek istiyorum.
TÜRKİYE’NİN KADERİ DEĞİŞECEK
Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan bu karar, neden önemlidir, kısaca anlatmaya çalışacağım. Düşünün, hep beraber bir köydeyiz. Hepimizin yaşam bulacağı, beklenen suyla dolu bir kuyu var. Bu kuyu için yıllardır didişip kavga ediyoruz. Kavga ettiğimiz için o kuyunun suyundan hiçbirimiz yararlanamıyoruz, kavga ettiğimiz için kuyunun suyu kuruyor. Şimdi bir noktaya geldik. Bir karar vermemiz lazım; ya kuyunun suyu kuruyacak, ya da el ele tutuşarak, omuz omuza o kuyunun suyunu yeniden ortaya çıkaracak, çevremizi yeniden güçlendirecek ve yeşertecek bir pratik içinde olacağız. Su da, kuyu da hepimizin kaderidir. İşte bugün biz de o kuyunun başındaki Türkiye’yiz.
YENİ BİR DÖNEMİN KAPILARINI ARALADI
Hepimiz susuzluktan kavrulan topraklarımızla yanan yüreklerimizle o kuyunun başında birbirimize bakıyoruz. Bu kuruyan suyu canlandırmak, yeniden yaşam kuyuları açmak için tarihi günlerden geçiyoruz. 22 Ekim’de Sayın Bahçeli’nin cesur çıkışı, 27 Sayın Öcalan'ın tarihi çağrısı, 10 Nisan’da Sayın Erdoğan’ın süreci sahiplenmesi ve gösterdiği kararlılık, barış limanına ulaştırmanın rehberi olmuştur. 12 Mayısta PKK’nin yeni bir dönemin kapısını aralayan kongre kararları ise eşit ve demokratik geleceği müjdeliyor. Emin olun zor ve zahmetli bir yolda olduğumuzun farkındayız. Siyasetin iradesi, gençlerin inancı, kadınların gücü ve hepimizin duasıyla birlikte bir gün bu topraklarda barışı sağlayacağız.
SAHİPLENMEMİZ GEREKİYOR
Kederi yüzyıllardır birlikte yaşadık. Şimdi ortak kaderi ve kardeşliği büyütme ve çoğaltma vaktidir. Mezopotamya’nın bereketli ovalarından, Karadeniz’in yemyeşil yaylalarına, Ege’nin zeytin kokan kıyılarından Zagros’un karlı zirvelerine kadar aynı gökyüzünün mavisini birlikte paylaştık. Aynı toprağın kokusunu ciğerlerimize çekiyoruz. Sahiplenmemiz gerekiyor. Artık ölümden değil, yaşamdan çatışmadan ve şiddetten değil barıştan yana olma zamanıdır. Olmayanları da artık sizin vicdanlarınıza emanet ediyorum. Niye olmadıklarını da anlamak zor. Bir silah ve çatışma son buluyor. Güvenli limanlarında rahatsız olan bir küçük azınlığı da görüyoruz. Kanla beslenen. Silahla beslenen. Gençlerimizin yitirdikleri yaşamdan beslenen bu insanlara da Allah akıl fikir versin. İnşallah bu süreç ilerledikçe onlar da yanlış yaptıklarını göreceklerdir.
GEÇMİŞİN YÜKLERİ GELECEĞE KARABASAN OLMASIN
Değerli arkadaşlar, artık Afyon’un Çobanözü köyüne, Trabzon’un Barışlı köyüne, Cizre’nin Hebler köyüne, Muş'un Betuli köyüne gençlerin cenazesi gitmesin. Artık geçmişte taşıdığımız yükler, geleceğimizin üzerimize karabasan gibi çökmesin. Çabamız sözde kalmasın. Bakın, bunu bir Kürt atasözü çok iyi özetliyor: Gotin rehet e, lê çêkirin zehmet e. Werin em bi hev re çêkin aştiyê pêk bînin (Söylemek kolaydır ancak yapmak zordur. Gelin birlikte barışı sağlayalım) Ben de diyorum ki, evet şimdiye kadar güzel sözler söylendi ve söylenmeye devam ediyor. Ama biraz önce söylediğim Kürt atasözündeki gibi, evet yapmak biraz zahmetli ve zordur. Gelin, birlikte bu zahmetli ve zor süreci dayanışarak barış sürecine ulaştıralım.
MANDELA DA BÜYÜK ACILAR ÇEKTİ
Bakın, Mandela da büyük acılar çekti. 27 yıl, halkını ve kimliğini savunduğu için cezaevinde kaldı. Ve cezaevinde büyük işkenceler gördü. 27 yıl sonra özgürleşen Mandela, bir gün bir lokantada otururken karşısında oturan bir vatandaşa bakıyor ve cezaevinde kendisine işkence yapan gardiyan olduğunu anlıyor. Mandela’nın ona baktığını ve onu tanıdığını anlayan gardiyan panikler. Mandela, masasından kalkar, gardiyanın masasına gider. Gardiyanın paniklediğini görünce de 'Korkma, ben bu masaya geçmişin yüküyle gelmedim. Onları bir tarafta bırakarak geldim' der. Yani Mandela, acılı tarihin tekerrür etmemesini istiyor. Yeni bir dönemden bahsediyor. Bugün de yol arkadaşımız, bilge insanımız Ahmet Türk aramızda oturuyor. O da geçmişte Diyarbakır Zindanı’nda yaşamış olduğu işkenceleri bize anlatıyordu. Emin olun, tahmin edemeyeceğiniz büyük işkenceler yaşayan bir arkadaşımızdır. Ama kendisiyle birlikte 30 yıldır siyaset yapıyoruz. Bir gün kin ve nefret duymadı. O geçmişte yaşadığı acıları bir tarafta bırakarak sürekli barış dedi, demokrasi dedi, çözüm dedi. İşte bu kıymetli, bu değerli duruşu desteklemek ve savunmak gerekiyor.
BARIŞI ERTELEMEK HARAMDIR
Bizler elbette geçmişi unutmayacağız, geçmişle yüzleşeceğiz. Ama geçmişe takılmadan da demokratik, eşitlikçi, barışçıl bir Türkiye'yi inşa etmeye çalışacağız. Yeter ki cesur ve kararlı olalım. Yeter ki siyasi ikballerimizi, o kandan ve ranttan beslenen anlayışları barışın önüne koymayalım. Alevilerin semahında, Sünnilerin duasında, Türklerin türküsünde, Kürtlerin dengbêji kilamında, Ermenilerin ağıdında, Çerkeslerin dansında, Lazların horonunda gelin hep birlikte barışı bulalım. Bu bahsettiğim şeylerde barış o kadar güzel kendini gösteriyor ki, yeter ki gönlümüz görsün. Bakın, önemli bir Kürt deyişidir: "Diyor kapına bir fırsat gelmişse, onu ertelemek haramdır." Bugün de barışı ertelemek haramdır. Barış helaldir, çünkü bu topraklara barış yakışıyor.
ÇÖZÜM YERİ MECLİS’TİR
Bütün bu temennileri gerçeğe dönüştürecek barışın ve çözümün adresi Meclis’tir. Sayın Öcalan da Meclis'i işaret etti. PKK'de yaptığı kongrenin sonuç bildirgesinde Meclisi işaret etti. Biz de diyoruz ki egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözü artık gerçeğe dönüşsün. Meclis milletin barış çağrısına kulak versin, bunun kurucu gücü olsun. Başta Meclis olmak üzere herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır. Görevlerini yerine getirme zamanıdır. Bu tarihi süreçten artık kimsenin kaçarı yoktur.
DEMOKRATİK SİYASET KONUŞMALI
Silahlar susuyorsa demokratik siyaset konuşmalıdır. Silahlar susuyorsa demokratik siyasetin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Demokratik siyaset ve çözüm hepimize güçlendirecek ve zenginleştirecektir. Devleti, artık denetleyen, kontrol eden, cezalandıran karakterinden çıkararak; devletin, düzenleyen, adaleti dağıtan, özgürlükleri koruyan bir karaktere kavuşturalım. Devleti ve cumhuriyeti demokrasiyle buluşturmak için yasal ve kurumsal zemini gelin birlikte inşa edelim.
TEŞEKKÜR ETTİ
Orhun Abidelerinden bir bölümü uyarlayarak söylemek istiyorum. Orhun Abideleri'nde şöyle söylenir: 'Barış, aç olanı tok etmek, az olanı çok etmek için büyük bir fırsattır.' Bu tarihi sürecin gelişmesinde büyük sorumluluk üstlenen, en başta Sayın Öcalan’a, çözüm yolunda cesur bir duruş sergileyen Sayın Bahçeli’ye, bu iradeyi sahiplenen Sayın Erdoğan’a ve sürece ilk günden destek sunan Sayın Özel’e, Sayın Davutoğlu’na, Sayın Babacan’a, Sayın Arıkan’a ve tüm muhalefet partilerine de en içten şükranlarımızı ve teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yine 13 yıldır bizimle birlikte gece demeden, gündüz demeden direnen, mücadele eden, bizimle birlikte cezaevine giren, işkence gören ama Kürt'ü terk etmeyen bileşen partilerimize, onların yöneticilerine, il ve ilçe örgütlerine, onlara gönül verenlere de büyük bir teşekkür etmek istiyorum.
ORTADOĞU’NUN SİGORTASIDIR
Sağ olsunlar. İttifak güçlerimize, meslek örgütlerine ve demokratik kitle örgütlerine de bu sürece sahip çıktıkları için teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Bu sürecin başarıya ulaşması 6 milyon yurttaşımızın barışı sahiplenmesiyle mümkün olacaktır. Barış kendiliğinden gelmeyecektir. Geleceğimizi bu günden şekillendirme sorumluluğu hepimizindir. İç barışını sağlamış güçlü bir Türkiye, Ortadoğu’da barışın, huzurun ve istikrarın rüzgarını estirir. Kimsenin şüphesi olmasın. Ki Türkiye’nin iç barışı Ortadoğu’da istikrarın sigortasıdır, Türkiye’nin iç barışı Ortadoğu’nun barış havzası haline gelmesinin garantisidir.” (MA)