Orhan Kemal Cengiz: Bir 'Yetmez ama evet'çinin itirafları
'Bir insan hakları savunucusu olarak daha fazla şey söylemeli, daha fazla şey yapmalıydım…'
Orhan Kemal CENGİZ
Umberto Eco’nun unutulmaz eseri "Gülün Adında" kütüphanedeki bazı kitaplara dokunan, onların sayfalarını çevirenler, zehirlenip acı çekerek ölüyorlardı.
O uğursuz kitapları karıştırmanın lanetiydi bu.
Türkiye’de 2010 referandumunda "evet" oyuyla temas edenlerin de benzeri bir zehire maruz kaldıklarını, bir anlamda lanetlendiklerini ve "medeni" birer ölüye dönüştüklerini düşünen çok sayıda insan var.
"Yetmez ama evet" diyerek oy kullananların, bu lanet nedeniyle sonsuza kadar susmaları, bir daha demokrasi, özgürlük gibi sözleri ağızlarına almamaları isteniyor.
Bu "lanetlilerden" birisi olarak, ben de bir muhasebe yapmak istiyorum.
***
AKP’nin bugün demokrasiyi getirdiği yeri değerlendirme konusunda, "yetmez ama evet" diyenlerle, bunu diyenleri lanetlenmiş olarak görenler arasında bir fark kalmadığını düşünüyorum.
Ülkenin demokrasiden çok ciddi manada uzaklaştığı, temel hak ve özgürlüklerin iktidarın ayaklarının altında bir paspasa dönüştüğü konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz.
Aramızdaki fark, AKP’den önce yaşadığımız ülkeyi nasıl algıladığımız noktasında düğümleniyor.
Bir "geçmiş" muhasebesi yapacaksak eğer, bunu sadece AKP iktidarının belli dönemlerinde nasıl pozisyon aldığımız mevzusuyla sınırlandıramayız.
Bu geçmiş muhasebesi, AKP’den önce nasıl bir ülkede yaşıyorduk gibi bir tartışmayı da içermeli…
***
Bir insan hakları savunucusu olarak benim tanık olduğum Türkiye aşağı yukarı şöyle bir şeydi:
Yaygın ve sistematik işkence vardı. Ülkenin doğusundan batısına aynı işkence yöntemleri uygulanıyordu. Falaka, Filistin askısı, elektirik verme vd. Yani ülkenin her köşesinde profesyonel işkenceciler iş başındaydı…
Kürt köyleri acımasız bir şekilde yakılıyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu köy yakma başvurularıyla karşılaştığında öylesine şaşkına uğramıştı ki, kendisine emsal kararlar bulabilmek için Amerikalar-arası İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına referansta bulunmak zorunda kaldı…
Güneydoğu’da insanlar güpegündüz kaçırılıyor, işkence edilmiş cesetleri, köprü altlarına, yollara bırakılıyor; vücudunda kırılmadık tek kemik kalmamış bu mağdurları kaçıran alçaklar, ailelerini arayıp "leşiniz şurada gidip alın" diyordu.
Her Allah’ın günü dini azınlıkların mallarına şu ya da bu bahaneyle el konuluyordu.
Ermeni soykırımını, Kürt sorununu konuşmak imkansızdı…
***
Kısacası, benim baktığım yerden gördüğüm şey bir karabasandı.
Ben bunları kitaplardan dergilerden falan okumuş da değilim.
Köyleri yakılan, yargısız infazlara uğrayan insanları AİHM’de temsil etmiş; o insanların acılarına bizzat tanıklık etmiş bir avukat olarak söylüyorum bunları.
Bu karabasanı hiçbir şekilde Türk medyasında göremezdiniz; yanan köyleri, işkenceleri anlatması gereken gazeteler, tek suçu Kürtçe şarkı söylemek olan
Ahmet Kaya’yı bir nefret objesine dönüştürmekle meşguldüler…
***
AKP iktidara geldikten sonra, belli bir süre için bütün bu söylediklerimde radikal değişiklikler meydana geldi.
Mesela Diyarbakır Terörle Mücadele’de gözaltına alınanlar işkenceye uğramadan savcı önüne çıkabiliyordu…
Bu o kadar inanılmaz bir şeydi ki, Diyarbakırlı dostlarıma tekrar tekrar sorduğumu, "hiç mi bir şey yapmıyorlar artık," dediğimi hatırlıyorum.
Benim kendi adıma heyecanla desteklediğim şey budur.
Bu heyecana kendimi kaptırmışken, Ergenekon ve Balyoz davalarında meydana gelen haksızlıkları yeterince açık, net bir şekilde eleştirmedim.
Bugün pişmanlık duyduğum tek husus budur.
Bir insan hakları savunucusu olarak daha fazla şey söylemeli, daha fazla şey yapmalıydım…
***
Bütün bunlardan sonra Erdoğan gücü daha fazla ele geçirdikçe neler olduğunu hepimiz biliyoruz.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise işkence bütün haşmetiyle geri döndü; ifade özgürlüğü paspas yapıldı, adil yargının kırıntısı kalmadı…
***
Türkiye’nin geleceğinde demokrasi, hukuk devleti olacaksa, bunun için hepimizin ciddi şekilde muhasebe yapmaya ihtiyacı var.
Yetmez ama evetçiler elbette bir muhasebe yapsınlar.
Peki mütemadiyen onlara suçlama getirenler AKP öncesi Türkiye’nin muhasebesini yapıyorlar mı?
Bu yazı ilk olarak Orhan Kemal Cengiz'in sitesinde yayımlanmıştır.