Peki Sur'daki miras kime kalacak?

'Sur’daki projeye baktığımız zaman, bunun ‘Sur halkının yeri’ olmayacağı aşikâr. Peki Sur kimin Sur’u olacak? Sur’daki miras kime kalacak? Bu soruların cevaplarını arıyoruz.'

Peki Sur'daki miras kime kalacak?

Jînda ZEKİOĞLU

ARTI GERÇEK- Barut kokuları, kurşun izleri, kan ve duvarlarına bırakılan yazılamalarla gelecekte başına ne geleceğini haykırmıştı Sur. Şair Gülten Akın’ın "Ölüm yok eder, göç değiştirir" dizelerinde bahsettiği yakıcı gerçeği hatırlatırcasına, gözümüzün önünde bir kent değişti.

Oysa birkaç sene evveline dek Sur, dünyanın birçok yerinden çektiği turistle son yılların en merak uyandıran turizm noktalarından birisi olmuştu. Birçok etnik kimliğe ve inanca kucak açmış sokakları, her bir taşında onlarca hatıra saklayan tarihi; camisi, kilisesi, kültür evleriyle umut olmuştu. Yıktılar!

Akademisyen Mehmet Tayfur, Diyarbakır Kulplu. İnşaat Mühendisliği okudu ve ardından çalışmalarına Türkiye üniversitelerinde yer bulamayacağını düşünerek Fransa’ya gitti. Lyon Mimarlık Okulu’nda master tezine başlarken Sur’u çalışmak istediğine karar verdi.

"Le processus de patrimonialisation à Diyarbakır-Moments, acteurs, valeurs / Diyarbakır’da Miraslaştırma Süreci-Aktörler, Zaman, Değerler" başlıklı master tezini dünyanın en iyi mimarlık okullarından birine sundu.

Şu anda Université Paul Valéry Montpellier’de doktora hazırlık çalışmalarını yürüten Tayfur ile doğup büyüdüğü kentin derdini taşıdığı tez çalışmasını, Sur’un son 100 yılını, kime miras kalacağını konuştuk.

- Diyarbakır/Sur üzerine bir çalışma yaptınız. 1930-2017 tarihleri arasını kapsayan bu araştırmayı yapmaya nasıl karar verdiniz? Burayı seçme sebebiniz neydi?

Master eğitimimi kentsel planlama, ‘Kentsel mirasların geri dönüşümü: Miras, Hafıza, Çevre’ üzerine yaptım. Bu araştırmanın çıkış noktası, Diyarbakır gibi binlerce yıllık bir tarihe sahip ve onlarca farklı medeniyete ev sahipliği yapmış bir kentin kültürel miras bağlamında yeterince değerlendirilmemiş olmasıydı ve benim açımdan bu çalışılmayı hak eden bir konuydu.

- Kronolojik olarak bir haritasını çıkarmış oldunuz Sur'un. Neden 1930? 1930’lardan bu yana nasıl bir değişim söz konusu?

Tezimi hazırlarken kronolojik olarak belli başlı kırılma noktaları üzerinden okumaya çalıştım. 1930 bu açıdan önemli bir tarihtir. Dönemin valisi tarafından Diyarbakır surlarının hava akımına engel olduğu, bunun da salgın hastalıklara yol açtığı gerekçesiyle yıktırılması tam da bu döneme denk geliyor. O dönemlerde bir araştırma için Diyarbakır’da bulunan Fransız arkeolog ve sanat tarihçisi Albert Gabriel bu durum karşısında harekete geçiyor ve uğraşları netice veriyor. Gabriel surların yıkımını durduruyor! Şimdi insan burada soruyor tabi; neydi bu yıkım kararının altında yatan gerçek sebep? Yüzyıllar boyunca hayatın devam ettiği bir yerde nasıl olduyordu da birdenbire surlar bir salgına sebep oluyordu. Hava sirkülasyonunu engeller hale geliyordu? Bu kadar masum bir gerekçe miydi acaba bu? Ya da örneğin ne tür alternatifler denenmişti? Yıkım mıydı son çaresi? Neydi bunun sebebi?

Peki Sur'daki miras kime kalacak? - Resim : 1

"SUR’DA 90 YILDA DEĞİŞEN SADECE AKTÖRLER"

- Neymiş sebebi?

Zihniyet elbette! Ama bence bu ayrı bir araştırmayı hakediyor. 1930’dan günümüze ne değiştiğine bakarsak da aslında sadece aktörler değişti. Değişmeyen tek şey zihniyetin sürekliliğidir. Sur Belediye Meclisi tarafından kayyım atanmadan önce bir burca Albert Gabriel isminin verilmesi kararlaştırılmış. Ancak Valilik bunu kabul etmemiş. Şimdi bir an için düşünelim. Birbirinin devamı gibi. 1930’lara ışınlanmışız gibi. Sahi ne değişti bu 90 yıllık süreçte? 1930’larda yıkıma karar verenlerle yıllar sonra surları yıkımdan kurtaran kişinin; yani Albert Gabriel’in isminin bir burca verilmesi kimi rahatsız ediyor? Bunu engelleyenlerin olduğu gerçeği bize bu konuda ne kadar mesafe kat edildiğini de gösteriyor bir bakıma.

- Özellikle '90'lar sonrası çevre illerden yaşanan göç ile Sur tekrar değişti. Yakın dönem savaşın izleri nasıl yansıdı çalışmanıza?

Diyarbakır ilk olarak 1950’lerde kırsaldan kent merkezine doğru başlayan bir göçle tanışıyor. Bu göçün daha çok ekonomi temelli olduğunu görüyoruz. 90’lara kadar da bir şekilde devam ediyor. 1990’larda göç farklı bir şekilde sirayet ediyor bu kez ve daha çok politik eksenli bir göç olarak karşımıza çıkıyor. Sur diğer birçok kent gibi '90’larda köy boşaltmalarıyla zorunlu göçe maruz kalmış insanlara kucak açtı. Buraya gelenler, kimi mevcut evlere yerleşmiş kimisi de kendi imkanlarıyla konutlar inşa etmişler. Bu ani göç dalgası beraberinde bir takım problemleri de getirmiş. Plansız bir kentleşme sonucunu doğurmuş ve kentsel dokuya da yansımaları olmuş.

2015’te kent merkezinde başlayan çatışmalar ise Sur için yeni bir kırılma noktası oldu. Aralık 2015’te başlayan ve Mart 2016’da sona eren çatışmalar boyunca, gerek sokağa çıkma yasakları gerekse yıkılan evler Sur halkı için yeni bir göçün kapısını açtı. Çatışmalardan sonra da yıkım sistematik olarak devam etti ve bu yaklaşık altı mahallenin dümdüz edilmesiyle sonuçlandı. Bu da yaklaşık 20 binden fazla insanın göç etmesine yol açtı.

- 2015'te yeniden başlayan savaş Sur, Şırnak, Cizre, Nusaybin, Yüksekova başta olmak üzere onlarca il ve ilçeyi yerle bir etti. Üstelik giderken geride bıraktıkları duvar yazılamaları da cabası. Sadece Sur'dan 20 bin insanın göç ettiğini biliyoruz. Peki nereye gittiler?

Bahsini ettiğiniz kentlerin ortak özellikleri, çoğunlukla '90’larda köy boşaltmalarıyla zorunlu göçe maruz kalmış insanlardan oluşması. Sur’da kimileri tekrar geri döner umuduyla yakınlarının yanına ya da Bağlar, Yenişehir gibi civar ilçelere yerleştiler. Kimisi de başka şehirlere taşındı. Bu konuda birtakım çalışmalar olduğunu biliyoruz. Fakat buna dair elimizde istatiksel olarak ne yazık ki bir veri yok. Sur’un dağılması ile onların da hayatları parçalandı. '90’larda köylerinden edilenler bugün şehirlerinden oldular ve ne yazıktır ki yeniden bir başka göç yoluna koyuldular.

"SUR BİR YARA ALDI, TAHRİBAT ÇOK BÜYÜK"

- Sur, UNESCO Dünya Mirası listesine girdi ve ardından bu yıkımı yaşadı. UNESCO da bu süreçte Sur restorasyonunu durdurdu. Hatta bu konuda bir kamuoyu da oluşturulmaya çalışıldı, UNESCO'nun sessizliğine karşı. Nedir Sur'un dünya mirası için önemi? Bu mirasın ne kadarı taşınabilecek durumda geleceğe?

2014’te UNESCO uzmanlarınca surlarda yapılan bir inceleme sonucu, Diyarbakır surlarına yapılan restorasyon çalışmaları, surların üzerindeki arkeolojik izleri yok ettiği gerekçesiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı aracılığıyla durduruldu. Burada restorasyon yerine korumaya yönelik bir çalışma yapılması önerildi. 2015’te çatışmalarla beraber UNESCO da bir sessizliğe büründü ve yaşananlara tepkisiz kaldı. Bu sorgulanmaya değer bir konudur. Nitekim 1996’dan beri UNESCO’nun iyi niyet elçiliği görevini yürüten Zülfü Livaneli, UNESCO’nun temel idealleriyle çelişki oluşturduğu gerekçesiyle istifa etti. İstifa mektubunda ‘Sur’daki tarih hazinesi yok edilirken, İstanbul’da Dünya kültür mirasını koruma konuşmaları yapmak iki yüzlülük anlamına geliyor’ dedi.

Peki Sur'daki miras kime kalacak? - Resim : 2

-Sur’un şartlara uygun olmadığına mı kanaat getirmişler acaba?

Bir yerin UNESCO Dünya Mirası listesine alınması için belli başlı bir takım şartları sağlaması gerekiyor. Bu kabaca on maddelik bir kriterden oluşuyor. Bunlardan kimi kültürel miras kimi de doğal miras kapsamında değerlendiriliyor. Bu açıdan ‘Diyarbakır Surları/Hevsel Bahçeleri’ olarak Dünya Mirası listesine alındı. Onlarca farklı medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu medeniyetlerin bıraktığı izleri günümüze taşıyabilmiş olması bu listeye alınmasının yolunu açmıştı. Yine binlerce yıllık tarihe sahip Hevsel Bahçeleri'nin kent ile olan ilişkisi de Sur’u dünya mirası için önemli kılan bir diğer unsurdu. Bu mirasın ne kadarının geleceğe taşınabileceği sorusuna verilebilecek cevap oldukça güçtür. Çünkü biz mirastan bahsederken sadece somut yapılar üzerinde değil, onu çevresiyle de bir bütün olarak ele almak zorundayız. Bir yer yıkılırken aynı zamanda hikayeler de yıkılıyor. Zira her mekânın bir hikayesi vardır ve biz bunu somut bir şeyle ifade edemeyiz. Sur büyük bir yara aldı, tahribat çok büyük!

- Bu tahribatta ne tür zararlar görüldü rakamsal olarak? Ne gibi değerler yerle bir oldu?

Çatışmalar başlamadan önce Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından Sur’da belirlenen tescilli yapı sayısı 600 küsurdu. Çatışmalardan sonra TMOBB’un raporuna göre yıkılan tescilli yapı sayısı 87. Tescile değer yapı sayısı ise 247 olarak belirlenmiştir. Bunlar arasında yıkılan ya da ciddi zarar gören cami, kilise, hamam, geleneksel evler olduğunu görüyoruz.

Bunun yanında pek de dilendirilmeyen arkeolojik miras da söz konusu. En son Sur içinde bir Roma Amfitiyatrosu’nun izlerine rastlanıldı ve bunun gibi başka yapılar da olduğu kesin. Bu yıkımla beraber o izlerin yok olma tehlikesi var. Siz yıkılan tarihi bir yapıyı yeniden inşa edemezsiniz, yapacağınız şey ancak onun bir kopyasını yapmak olur. Zaman zaman yetkililerden, "Sur’da tarihi evler inşa edeceğiz" söylemlerini duyuyoruz. Sanırım bu da literatüre yeni girecek bir kavram olarak karşımıza çıkacak.

"SUR KİMİN OLACAK?"

- Sur mahallesinin kuşbakışı görüntülerinde bariz bir yıkım gördük. Siz de çalışmanızda titizlikle üzerinde durmuşsunuz. Esasında son çatışmalar öncesi Diyarbakır'ın en gözde yeri de Sur'un yeni ve cıvıl cıvıl haliydi. Şimdi yeniden bir ölüm sessizliğinde. Bölge esnafının görüşü nedir?

Sur özellikle, Sur halkının ve civar köylerden gelen köylülerin alışverişlerini yaptıkları bir sosyal alandı. Gün içinde Sur nüfusu kadar dışardan gelenler de oluyordu. Son zamanlarda tarihi yapıların dönüşümü ile açılan kafelere gelenleri saymazsak, genel olarak Sur esnafı Suriçi’nde yaşayan ve civar köylerden gelen insanlara hitap ediyordu. Çatışmalarla beraber uzun bir süre iş yerlerini açamadılar. Tabi bu onlar açısından ciddi bir ekonomik kayıptı. Son birkaç aydır her ne kadar işyerleri tekrar açılmaya başlansa da özellikle karanlık çöktüğünde Sur hayalet bir şehre bürünüyor. Görüşme yapmak için gittiğim kimi yerlerde çatışmalarla beraber zor bir süreç yaşadıklarını ve bunu hala üzerlerinden atamadıklarını söylüyorlardı. Mekanların sakinliği de bunu anlatıyordu zaten. Çatışma öncesi günlerden eser yok.

- Şu anda Sur için düşünülen proje nedir?

Mevcut proje birçok belirsizliği barındırıyor. Kimse tam olarak ne yapılmak istendiğini bilmiyor. Çalışmalar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yürütülüyor. Diyarbakır geleneksel evleri diye inşa edilen konutları İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu olan KIPTAŞ yapıyor. Burada, Sur gibi tarihi bir kentin dönüşüm projesinde en yetkili kurumlardan birinin Kültür ve Turizm Bakanlığı olması gerekirken kontrolün tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda oluşu da düşündürücüdür.

- Sur halkını ve Diyarbakır'ı neler bekliyor? Yerel yönetimler nasıl inisiyatifler kullanabilir sizce?

Kayyımın gelişiyle birçok kurum kapatıldı. Daha önce belediye bünyesinde açılan Kültürel Mirası Koruma Daire Başkanlığı kapatıldı. Yine belediye bünyesinde olan Alan Yönetimi Birimi, belediyeden alınıp Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlandı. KUDEB gibi teknik bir birim, Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’ne bağlandı. Bu kurumların hepsi UNESCO adaylık süresince aktif bir şekilde rol oynamış birimlerdi. Burada aslında yerel birimlerin ve aktörlerin devre dışı bırakıldığı, kontrolün tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçmesi gibi bir durum var. Bu nedenle şu anda yapılmakta olan projeye baktığımız zaman, bunun ‘Sur halkının yeri’ olmayacağı aşikâr. Ailelerin ekonomik durumu belli ve bu yeni yapıları alabilecek güçte değiller. Peki Sur kimin Sur’u olacak? Sur’daki miras kime kalacak? Nasıl bir Sur olacak? Bu soruların cevaplarını arıyoruz. Orta ve üst gelir gruplarına mı açılacak yoksa Sur halkının yerinde kaldığı, göç edenlerin geri dönüş koşullarının sağlandığı bir çözüm mü bulunacak, bence asıl mesele bu.

"GÜVENLİK EKSENLİ DİZAYN EDİLEN BİR SUR"

- Bulabildiniz mi?

Sur özel bir yer. Farklı etnik kimliklerin ve inançların ortak mirası, ortak hafızasıdır. O yüzden titiz bir çalışmanın yapılması gerekiyor. 2012 Koruma Amaçlı İmar Planı revize edilerek, Suriçi’inin kentsel doku bütünlüğünü sağlayan dar sokakların, yeni planla beraber yer yer 15 metreye kadar genişletilmesi öngörülüyor. Yeni plandaki yol genişletmesiyle; güvenlik eksenli, kentin yeniden dizayn edilmek istendiğine tanık oluyoruz. Sur’da tahribat çok büyük ve ben bunun sadece belediyenin altından kalkabileceği bir iş olduğunu düşünmüyorum. Burada 2012 Koruma Amaçlı İmar Planı göz önüne alınarak bir planlama yapılmalı. Tüm kurumların; belediyelerin, bakanlıkların, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının ve tabii ki Sur halkının içinde olduğu geniş bir uzlaşıyla birlikte hareket ederek, -ki biz bunu nispeten de olsa UNESCO’ya adaylık sürecinde gördük- kent dokusunu göz önüne alan, Sur halkının mağdur edilmeyeceği bir çözüm üzerinde durulmalı diye düşünüyorum.

- Son olarak yerel seçimler yaklaşıyor ve bölgede güçlü bir parti olan HDP’nin stratejisinin, belediyeleri tekrar kayyımların elinden almak olduğunu görüyoruz. Kayyımların gelişi kentsel ortamda Diyarbakır özelinde konuşursak ne gibi değişimleri beraberinde getirdi?

Aslında bunun için biraz geriye gitmekte fayda var. 1999 seçimleri Kürt siyasal hareketinin yerel iktidara gelmesi açısından bir milattır. Yok sayılmış, ihmal edilmiş kimliklerin, kültürlerin, yerel yönetimler üzerinden kentsel alanda görünürlüğü arttı. Burada Kürt siyasal hareketi, Kürt kimliğini görünür kılmaya çalışırken, aynı zamanda azınlıkların mirasını da gün yüzüne çıkarmaya, görünür kılmaya çalıştı. Dengbêj Evi, ünlü Kürt şairi Cegerxwîn’in adının bir kültür merkezine verilmesi, Zarokîstan adında Kürtçe eğitim veren bir anaokulu, Aram Tîgran adına açılan kent konservatuarı, Newroz Parkı, festivaller, Kürtçe sokak, bulvar isimleri ve bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz.

Cemil Paşa Konağı restore edilerek Kürt tarihinde önemli bir yeri olan, sürgüne gönderilmiş Cemil Paşa Ailesi’ne bir kez daha tarihte hak ettiği değer verilmiş oldu. Kent müzesiyle Diyarbakır’ı Diyarbakır yapan zenginlikler sergilendi. Bunlar yapılırken Surp Giragos Ermeni Kilisesi restorasyonuna da katkı sunuldu ve ibadete açıldı. Çok dilli belediyecilik hizmeti ile Sur’da farklı dillerden hizmete erişim mümkün oldu. Sevgi Anıtı, Ortak Vicdan Anıtı ile acılarda ortaklaşma sağlanması ve bu acıların bir daha yaşanmaması umut edildi.

- Bunları hatırlamakta fayda var.

Elbette… Kayyımların gelişiyle beraber tekrar eskiye dönüldü. Belediyelerdeki Kürtçe tabelalar değiştirildi, Zarokîstan’da Kürtçe eğitime son verildi. Aram Tîgran Kent Konservatuvarı gibi tiyatro sinema, müzik ve kültürel faaliyetlerin yapıldığı kültür merkezleri kapatıldı. Bunun yanı sıra ortak mirasa ve toplumsal hafızaya dönük bir takım semboller, anıtlar yıktırıldı, kaldırıldı. Merwanî Parkı’ndaki Merwanî kabartmaları kazıtıldı. Büyükşehir Belediyesi önündeki Lamassu Heykeli kaldırıldı. 2014’te Roboski’de katledilen 34 canı temsilen dikilen Roboski Anıtı yıktırıldı. Bütün bunlarla bir hafızasızlaştırma politikaları uygulandı. Sur’da yapılmaya çalışılan da bunlardan bağımsız değil.

diyarbakır akademisyen sur