Prof. Güler: 11 Eylül, kimlik politikaları konusunda Türkiye'ye bir uyarıdır

'Kürt-Türk kimliği üzerinden ayrışmalar, muhafazakâr-laik ayrışması, Alevi-Sünni ayrışması gibi kimlik politikalarına karşı dikkat kesilmemiz gerekiyor.'

Prof. Güler: 11 Eylül, kimlik politikaları konusunda Türkiye'ye bir uyarıdır

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. İlhami Güler, 11 Eylül saldırılarını Independent Türkçe’ye değerlendirdi. Amerika’nın ve İsrail’in Ortadoğu’daki saldırganlığı ve baskısı yeni kuşaklarda bir direniş doğurdu diyen Prof. Güler, sonraki gelişmelerden Türkiye’nin çıkarması gerektiği ciddi dersler olduğunu vurguladı.

Naman Bakaç’ın sorularını yanıtlayan Prof. Güler, Türkiye’nin çıkarması gereken en önemli dersi şöyle anlattı: "Çok kırılgan olan etnik ve dini aidiyetleri ön plana çıkararak, İslam dünyasını bir savaş alanına dönüştürdüler. Türkiye için çıkarmak gereken ders, saydığım altı devletin bugünkü durumuna düşmemesi için, Türkiye'nin behemehâl kimlik aidiyetlerini reddetmeden lakin kimlik aidiyetlerini öne çıkarmayan, eşit vatandaşlığa dayalı, temel insan haklarını ve hukuku merkeze alan bir devlet aygıtı kurmasıdır.

Prof. Güler’in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

-11 Eylül öncesi ve 11 Eylül sonrası dünya düzenini teopolitik perspektiften nasıl bir okumaya tabi tutuyorsunuz?

Prof. Dr. İlhami Güler: 11 Eylül öncesi şöyle bir tablo var. Amerika'nın ve İsrail'in özellikle Ortadoğu'daki saldırganlığı ve baskısı, yeni kuşaklarda bir direniş doğurdu.

El-Kaide, IŞİD ve Rusya'nın Afganistan'ı işgaliyle Taliban'ın ortaya çıkmasının yanısıra, Sovyetler birliğinin çökmesiyle, komünist ideoloji veya solun düşmesinden sonra, İsrail'de Hamas'ın direnişini gördük.

Tüm bu yapılar ve örgütler, ciddi düzeyde Amerika'ya karşı Arap ve İslam dünyasında bir direniş olgusunu ortaya çıkardı. Bu tablo, dünya için yeni bir olay. 11 Eylül öncesi dönem ile kıyaslandığında genç kuşaklarda ciddi bir asimetrik direniş, asimetrik bir karşı koyma söz konusu. El-Kaideyi bu bağlamda değerlendirmek lazım. El-Kaidenin 11 Eylül saldırısı, İslami ideolojiyi benimsemiş Arap ve İslâm dünyasının yeni kuşaklarında, bir direniş olarak okunmalıdır.

Dolayısıyla 11 Eylül'ün ve akabinde Avrupa'da gelişen terör olayları (IŞİD'in eylemleri gibi) Arap ve İslam dünyasındaki gençlerde böyle bir duygunun yani direniş duygusunun oluşturduğunu ifade etmek isterim.

Bu direniş olgusunu şunu benzetebiliriz. Kediyi köşeye sıkıştırırsanız, üzerine atlar. Yüzünü yırtmaya çalışır değil mi? 11 Eylül saldırısını da ben böyle okuyorum. İslam, genç kuşaklarda bir karşı koyuş motivasyonu sağlıyor. 11 Eylül saldırısı ve akabinde Avrupa'nın "terör" "İslam'i Cihad" olarak kodladığı direnişin anlamını, teolojik düzlemde ben böyle okumaktayım.

-Peki, 11 Eylülden sonra ne oldu? Oğul Bush bu hamleye karşı Afganistan ve Irak'ı işgal ederek, haçlı savaşı başlattı. "Crus war" ""Crusade" dediği Haçlı savaşıydı bu.

Aslında olay, tersinden İslam dünyasına bir baskı oluşturdu. Afganistan ve Irak'ın işgalini bu bağlamda okumak lazım.

Amerika 11 Eylül'e karşı, sahip olduğu tüm savaş makineleriyle bölgenin üzerine gitti. Burada dikkat edilmesi gereken şey şu; Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Lübnan'ın olduğu altı devlet, modern anlamda bir devleti ya da kurumsal ve hukuk formasyonuna sahip bir yapıyı ihtiva etmediğinden bu altı devleti kolayca parçalayabildiler.

Lübnan'ı Marunîler, Sünniler ve Şiiler üzerinden, Libya'yı kabileler üzerinden, Suriye'yi Nusayriler ve Sünniler üzerinden, Yemen'i Husiler ve Sünniler üzerinden, Afganistan'ı Peştunlar ve Tacikler üzerinden, yani çok kırılgan olan etnik ve dini aidiyetleri ön plana çıkararak, İslam dünyasını bir savaş alanına dönüştürdüler.

Buradan Türkiye olarak çıkarmamız gereken ders bence şudur. Kürt-Türk kimliği üzerinden ayrışmalar, son yirmi yılda muhafazakâr-laik ayrışması, Alevi-Sünni ayrışması gibi kimlik politikalarına karşı dikkat kesilmemiz gerekiyor.

Türkiye her ne kadar bir gömlek ilerde olsa da, Avrupa standartlarında hukuka dayalı, kurumsal bir devlet yapısını oluşturamamasının, bölge için ne tür trajik sonuçlar doğurduğunu/doğuracağını gözler önüne seriyor.

Dolayısıyla buradan benim Türkiye için çıkarmak gereken ders, saydığım altı devletin bugünkü durumuna düşmemesi için, Türkiye'nin behemehâl kimlik aidiyetlerini reddetmeden lakin kimlik aidiyetlerini öne çıkarmayan, eşit vatandaşlığa dayalı, temel insan haklarını ve hukuku merkeze alan bir devlet aygıtı kurmasıdır. Avrupa'nın ve ABD'nin başarısı da bundan dolayıdır bence.

Dolayısıyla bizim buradan çıkaracağımız ders, muhafazakâr iktidarın yaptığı gibi, dini aidiyeti veya kültürel aidiyeti ön plana çıkaran milliyetçilikler yerine çağımızın gerçeği olan sınırlar, ulus devletler olması hasebiyle yukarıdaki niteliklere sahip bir devleti ihdas etmektir.

Suriye ve Afgan savaşıyla beraber ortaya çıkan mülteci sorununun, Avrupa tarafından nasıl karşılandığını, Müslümanların gidecek yerlerinin olmadığını bir tür sefalet içinde olduğumuzu bize göstermedi mi? Bence gösterdi.

Bu duruma düşmemek için ülkedeki Kürtlerin ve Türklerin, Türkiye'deki laik ve dindarların; etnik, ideolojik ve dinsel aidiyetlerini geri çekerek (bu aidiyetleri reddetmeden), bunları aşan hukuk devletine dayalı, kurumsallaşmış bir devlet aygıtını behemehâl geciktirmeden gerçekleştirmek gerekir.

Afganistan taliban 12 eylül