Tahliye olan Şebnem Korur Fincancı'dan son 'hapishane günlükleri'
Artı Gerçek - Tahliye olan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, cezaevinde tutulurken Evrensel'de “Hapishane günlükleri” başlığıyla yayımlanan serinin sonuncusunu yazdı.
Serideki son yazısında da cezaevindeki hak ihlallerini yazan Fincancı, “Yurttaşlık kolektif bir varoluş ve birimiz dahi bu varoluşun dışına çıkarıldığında hiçbirimiz artık hak öznesi yurttaşlar olamıyoruz. O nedenle ötekinin yurttaş kalabilmesi için mücadelemiz kendi varoluşumuz için de bir zorunluluk” dedi.
Fincancı'nın Evrensel'de yayımlanan köşe yazısı şöyle:
“Günlüklerin on üçüncüsü yayımlandığı gün tahliye oldum, böylece şimdilik gözlemlerimin de sonuna geldim. Pek çoğumuzu şaşırtan bir karar oldu tahliye edilmem. Yıllardır hapishanede rehin tutulan dostları geride bırakıp çıkmak da hayli mahcup etti ister istemez. Son zamanlarda tanık olduğumuz yargılama pratikleri, havalarda uçuşan örgüt üyeliği suçlamaları, her birimize atanan örgütler ve harfler arasında aklımızla alay ettikleri yetmezmiş gibi on aydan uzun zamandır iddianamesi hazırlanmamış sevgili meslektaşım Handan Toprak Benli’yi, sevgili dostlarım Mücella, Çiğdem ve Mine’yi Bakırköy’de bırakıp çıkmak, yıllardır hapishanede tutulan güzelim insanlarımızı düşünmek de öfkemi katmerlendiriyor. İçeriden dahi hissedebildiğim, canım avukatlarımın haberlerini getirdiği dayanışmaya tanıklık etmek ise çok umut verici oldu. İzin verirseniz hapishane günlüklerine bir Baykuş yazısı ile devam etmek isterim bugün, çünkü gazetem Evrensel içeri giremese de duvarların ardındakilerin sesi olmayı sürdürüyor ama bu sesi ulaştıramayan, ulaştırma olanağı olmayanlara yer vermek istiyorum.
Bakırköy pek çok ülkeden kadının da tutulduğu bir hapishane ve bazıları basit sözcükler öğrenmiş olsa da birçoğu derdini, yaşadığı sıkıntıları Türkçe anlatabilme olanağına sahip değil. Afrika ülkelerinden gelenler İngilizce konuşabildiği için, ağır izolasyon koşullarında öğrenebildiklerim dahi yürek burkucu. Avukatı olmadığı için infazını tamamlayıp iki yıldan uzun bir süre fazladan yatanlar mı istersiniz, işletmeye dönüşmüş hapishanede parasızlıktan ihtiyaçlarını alamayanlar mı, sağlık sorunlarına hangi dilde çare bulacağını bilmeyenler mi... Hapishaneler zaten tüm mahpuslar için tecridin derinleştiği, sağlık hizmetlerine erişimin olanaksızlaştığı, düşük ücretlerle emek sömürüsünün yaşandığı, eskiyen binalarda biriken küf, böcekler derken ortamın kendisinin sağlıksız olduğu koşulları dayatıyor ama diğer ülkelerden gelip de kendisini hapishanede bulanlar için tüm bu olumsuzluklar katlanarak artıyor. Avukatsızlık ise çok ciddi bir sorun çünkü idareyle çözülebilecek kimi sorunları dahi çözmekten uzak her biri.
Ulaşabildiklerimin bilgilerini aldım, biliyorum bu yargıla(yama)ma sürecinde yanımda olan yüzlerce avukat dostumuz, yol arkadaşlarım hem onların, hem de onlar aracılığıyla diğerlerinin sorunlarını çözmeye çalışacaklardır. Tabii ki bu aktardıklarım buz dağının ancak görünen kısmı ama bilgilerin derlenip belgelenmesi de ulaşamadıklarımızın sesi olacaktır.
Hapishane günlüklerinde sizlerle su ısıtıcıya ulaşamadığımı, çaylı bir kahvaltıdan yoksun kaldığımı paylaşmıştım hatırlarsanız. Tahliye sonrası pek çok dostum bu paylaşımıma çok üzüldüklerini söylediler. Hepinizin hissetmesini rica ediyorum lütfen, benim bu bir iki günlük kısıtlılığım sözünü ettiğim kadınlar için sürekli bir kısıtlılık. Su ısıtıcı alacak paraları yok, çay kahve de. Kahvaltılık alma olanağından yoksunlar. İçme suyu alabilmeleri hayli zor, hijyen malzemeleri de...
İşledikleri suçları öne süren, hatta daha yargılaması tamamlanmamış, suç işlediği kanıtlanmamış insanları suçlu ilan eden insanların söyleyebileceklerini, itirazlarını tahmin etmek zor değil. Beni ve Türk Tabipleri Birliğini, insan hakları savunucularını karalayan, hakaretlerle, tehditlerle karşılayanları düşündüğümüzde şaşırtmasa da, duruşmalardaki beyanlarımda da dile getirdiğim üzere yurttaşlık kolektif bir varoluş ve birimiz dahi bu varoluşun dışına çıkarıldığında hiçbirimiz artık hak öznesi yurttaşlar olamıyoruz. O nedenle ötekinin yurttaş kalabilmesi için mücadelemiz kendi varoluşumuz için de bir zorunluluk. Cezalandırıcı adalet sisteminde cezanın özgürlüğünden alıkonma olduğu, yoksun bırakmanın ise işkenceye kadar uzanabileceğini de unutmadan...” (HABER MERKEZİ)