Tüday’dan Türkiye forumu: Diktatörlük hızla kurumlaşıyor
Türkiye Almanya İnsan Hakları Derneği tarafından Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen forumda Türkiye’deki baskılar ile 16 Nisan referandumu masaya...
Türkiye Almanya İnsan Hakları Derneği tarafından Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen forumda Türkiye’deki baskılar ile 16 Nisan referandumu masaya yatırıldı.
GÜNCEL – Türkiye Almanya İnsan Hakları Derneği (TÜDAY) Almanya’nın Köln kentinde, "Türkiye: Hızla Teokratik Diktatörlüğe Giden Ülke" başlığıyla Neumarkt Müzesi’nde bir forum düzenledi. Gazeteci Elmas Topçu’nun yönettiği forma, HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, gazeteci Fehim Taştekin, akademisyen Naif Bezwan ile sendikacı Sakine Esen Yılmaz konuşmacı olarak katıldılar.
Forumun açılışını TÜDAY Başkanı Murat Aydın yaptı. Türkiye’de son zamanlarda giderek artan hak ihlallerine dikkat çeken Aydın, Türkiye-Almanya ilişkilerini de değerlendirdi. Türkiye’nin AKP hükümetleri döneminde giderek gerilediğini belirten Aydın, "Teokratik diktatörlüğün önünü 16 Nisan’da hayır diyerek kesebiliriz. Bu nedenle bizde referanduma kocaman hayır diyerek katılacağız" dedi.
"TÜRKİYE'DE TEK YANLI PROPAGANDA VAR"
Forumu yöneten Elmas Topçu, Türkiye’de özellikle basına dönük baskılara ve cezaevindeki gazetecilere dikkat çekerek yaptığı açılış konuşmasından sonra ilk sözü gazeteci Fehim Taştekin’e verdi.
Taştekin, "Türkiye’de artık konuşamayan, konuşmaya çekinen bir toplum var" sözleriyle konuşmasına başladı. Deniz Yücel’in tutuklanması ile Almanya’nın türkiye’yi daha yakından izlemeye başladığını belirten Taştekin, konuşmasında devamla şunları söyledi:
"Türkiye’de şu an Almanya düşman olarak hedefe konmuş durumda. Erdoğan, ne yazık ki toplumu Almanya’nın düşman olduğuna inandırabilmiş. Aslında 16 Nisan referandumu için de Türkiye’ye düşmanlık yapabileceği yeni mecralar lazım. Bunun için kullandıkları argümanlara inanan bir toplum da var. Şu anda Türkiye’de Almanya’nın üçüncü köprüyü, yeni havalimanını, otobanları çekemediğine inanan bir kesim var. Ayrıca onların yaptıklarının tersini Türkiye’de söyleyebilmek de mümkün değil. Sadece tek yanlı bir propaganda ile toplum yönetiliyor. Aksini söyleyenler ise cezaevlerine konuyor. Baskıya uğruyor. Almanya’nın yaptıklarını onaylar bir tutum sergilemeniz durumunda hemen Alman ajanı ilan edilebilirsiniz."
"AKP POPÜLİST YÖNTEMLERİ KULLANDI"
Forumun bir diğer konuşmacısı olan sendikacı Sakine Esen Yılmaz da, konuşmasına AKP’ye bakış açısındaki değişimi aktararak başladı. Esen Yılmaz şunları söyledi:
"Başlangıçta AKP’ye dönük kaygılarımızı bile anlatmakta zorlanıyorduk. İnsanlar AKP’ye dönük eleştiri ve kaygılarımızda haksız olduğumuzu, AKP’nin Batı değerlerini savunduğunu bize söylüyorlardı. Şimdi artık AKP’nin kendini gizleyebileceği hiçbir nokta kalmadı. Her şeyiyle açıkta olan ve diktatörlüğü yöntem olarak seçen bir parti ve bu partinin yöneticileri ile karşı karşıyayız. AKP, bu dönemde en fazla da darbe girişimini kullandı. Bu girişimi kendi lehine çevirmeyi başarabildi. Bunun için popülist yöntemleri kullanıyor. Toplumu kutuplaştırmaktan çekinmiyor. Kitlesinin bir kesimini militarize edebildi. Bu durum tam da 1930’ların Almanya’sına benziyor. Elbet toplum bu durumu giderek daha fazla sorgulamaya başladı. Hükümet artık eskisi gibi inandırıcı değil ancak baskıyla toplumu sessizleştirme konusunda da önemli bir ilerleme kaydetmiş durumda."
"YAŞADIKLARIMIZI 1930'LAR ALMANYA'SINI BİLENLER İYİ ANLAR"
Etkinliğin bir diğer konuşmacısı da HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’dı. Partisinin görevlendirmesiyle Avrupa’ya geçtiğini aktaran Sarıyıldız, konuşmasına BM’nin Cenevre’de açıkladığı raporu yorumlayarak başladı. Sarıyıldız şunları söyledi:
"Avrupa’ya 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde geldim. Ben geldiğimde kentim yerle bir edilmişti. Türkiye son yüzyıldır bu kadar aleni bir vahşet yaşamamıştı. Cuzre bodrumlarında katledilen Derya Koç’un sesi hala hafızalarımızda. Manisa HDP yöneticisi Derya Koç Cizre’de bodrumda olduğunu, yan bodrumda özel askeri birliklerin, timlerin insanların üzerine benzin dökerek yaktıklarını canlı yayınlarda televizyonlara söylüyordu. Bu insanlık suçunun dünyaya anlatılması lazımdı. Bunun için çaba harcadık. Ne yazık ki başlangıçta insanlar anlattıklarımıza inanmıyordu. Tüm anlattıklarımızı belgeledik. Bodrumlarda katledilen insanların resimlerini onlara gösterdik. Bunların tümü hala whatsapp kayıtlarımda duruyor. Daha sonra insan hakları savunucuları ile birlikte bodrumlara girdik ve oralardan çocuklarımızın bedenlerinin parçalarını, yanmış saçlarını, kemiklerini topladık. Tüm bunlara rağmen dönemin başbakanı Davutoğlu yaşananları inkar ediyor, bizi topluma hedef olarak gösteriyordu. Yaşadıklarımızı Almanya tarihini bilenler daha iyi anlar. Türkiye bugün 1930’ların Almanya’sını, Reichtag yangını ve sonrasında yaşananları yaşıyor. Türkiye’de iktidar şu anda faşizme yasal kılıf arıyor."
"AKADEMİ TÜRKİYE'DE HEP BASKI ALTINDAYDI"
Sarıyıldız’dan sonra konuşan akademisyen Naif Bezwan, ağırlıkla akademi dünyasına yönelik baskılar ile işten çıkarmalar ile bunların topluma yansımalarını anlattı. Bezwan, İngiltere’nin Türkiye’ye bakış açısını da değerlendirdi. Bezwan’ın aktardıkları şöyleydi:
"Türkiye konusu, İngiltere’de ilgiyle izlenen bir konu. Artık bu konu parlamento oturumlarının da konusu oluyor. Türkiye’deki hak ihlallerini toplum da tartışıyor. Ancak kabul etmek gerekir ki bu noktada toplumun bakış açısı ile hükümetlerin bakış açısı bir değil. Kamuoyu konuya daha fazla ilgi duyuyor. Devletleri yönetenler kendi çıkarları penceresinden bakmayı sürdürüyorlar ne yazık ki. Aslında İngiltere devlet politikası ile özellikle Brexit sonrasında bir çıkmaz sokağa da girdi. Bunun sıkıntılarını da yaşıyor. Buna rağmen otoriter rejimlerle işbirliğine girmekten çekinmiyor. Türkiye ile ilişkileri de bu düzeyde. Türkiye’de akademi dünyası ve entelektüellere yönelik bakış açısına gelince, bu durum ilk yıllardan bu yana pek değişiklik göstermedi. Hakim sınıf entelektüel kesime hiçbir zaman iyi bakmadı. Türkiye’de akademi hep tasfiye edildi, üniversitelerden akademisyenler hep dışlandı. Ancak bu kez durum çok açık ve çok yoğun bir şekilde yaşanıyor. İşten atılmalar inanılmaz boyutlarda. Atılmaların yarattığı korku nedeniyle de geniş bir kesim susturulmuş durumda. Akademi dünyasına baskılar Türkiye’de hiçbir zaman bu boyutta yürütülmemişti. Bunun topluma yansımaları da olacak. Bu durum ile devletin ilikleri boşaltıldı. Bu durumu yeniden düzeltebilmek o kadar kolay olmayacak."