'Türkiye uyuşturucuda geçiş ülkesi değil, pazar'

'Türkiye uyuşturucuda geçiş ülkesi değil, pazar'
Uyuşturucu konusunda uzun süre araştırma ve saha çalışmaları yapan Doç. Dr. Boran Ali Mercan ile uyuşturucu gerçeğini konuştuk. Pazarın büyüklüğü ve organize yapısına dikkat çeken Mercan'a göre sorun polisiye önlemlerle aşılamayacak kadar derin.

Seda TAŞKIN


ANKARA- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cari açığın uyuşturucu ticareti ile kapatıldığına dair iddiaları gündemdeki yerini koruyor. Hem iktidar hem de polis teşkilatı başta olmak üzere resmi kurumlar bu iddiaları yalanladı. Açıklamalarda Türkiye'nin uyuşturucu ile mücadelede önemli ilerlemeler kat ettiğini vurgulandı.

Peki bu açıklamalar Türkiye'deki uyuşturucu sorununun boyutları ile ilgili resmi ne kadar ortaya koyuyor? Uyuşturucu kullanımı ve ticaretinin sınıfsa ve etnik boyutu ne? Polisiye önlemlerle uyuşturucu sorunu önlenebilir mi?

Türkiye’de uyuşturucu kullanımı, ticareti, sosyo-politik ve sosyo-kültürel sonuçlarını uzun yıllar araştırmış ve bu konuda çalışmaları yapmış Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Boran Ali Mercan ile bu soruların cevabını konuştuk.

Uzun zamandır bu alanda çalışmalar yürütüyorsunuz, doktora çalışmanızda bu konuya dair saha araştırmalar yaptınız? Türkiye’de uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu ticaretinin boyutu nedir?

Öncelikle Türkiye’nin çok uzun zamandır sadece bir geçiş noktası olmaktan çıkmış durumda olduğunu söylememiz gerekir. Ülkenin gelişkin ve organize bir iç pazara sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Adli istatistikler hem satıcıların hem kullanıcıların sayısında bir artış olduğunu gözler önüne seriyor. Ayrıca son zamanlarda bu konuda ender yürütülen araştırmalar da gayet hareketli bir piyasanın var olduğunu ortaya koyuyor. Yerel ticaret, meşru bir mal ve hizmet ticaretine benzer şekilde ancak satıcı için korunaklı, belirli stratejik mahallerde ya da alıcıya servis niteliğinde mobil bir tarzda da yürütülüyor. Aslında son dönemde daha çok ikinci türde, 'mobil bir torbacılığın' tezahür ettiği de söylenebilir.

ORGANİZE İÇ PAZAR

Pandemi döneminde ortaya çıkan motorlu kurye sistemine benzer şekilde metropol kentlerde satıcılığın mobil türde yaygınlaştığına dair işaretler var. Toptancı, satıcı, torba tezgâhı, tezgâh sahibi gibi yerleşik bir jargonun mevcudiyeti oturmuş ve organize bir iç pazar yapısının dinamikleri hakkında fikir veriyor. 15-64 yaş arası nüfusta en çok esrar kullanımının yaygın olduğunu görüyoruz, bunu methylenedioxy-methamphetamine, ekstazi ve kokain takip ediyor. Esrar kullanımının sentetik kimyasal türevler ve kokaine göre görece ucuz olması, esrarın tütünle içilebiliyor oluşu, sakinleştirici özelliği ve kullanıcıların 'doğallığı' ile ilgili meşrulaştırıcı anlatıları yaygın kullanımının nedenleri olarak düşünülebilir. Keza esrar kullanım kültürü ve psikoatif etkileri üzerine mitsel anlatılar tüm dünyada bilinen bir fenomen ve bu meseleler üzerine özellikle Batı Avrupa’da gelişkin bir araştırma ve inceleme yazını mevcut.

'POLİSİN BİLE GİREMEDİĞİ YERLER'

Saha çalışmalarını yürütürken dikkatinizi en fazla çeken hususlar ne oldu?

Saha araştırmasını Ankara’nın Altındağ ilçesinde “polisin bile giremediği” şeklinde telaffuz edilen bir çöküntü mahalinde yürütmüştüm. O dönemde kentsel dönüşüm süreci torbacılık faaliyeti için adeta stratejik bir lokasyon yaratmıştı. Literatürde sokak satıcılığının stratejik olarak nerede konuşlanacağı ve satış için hangi taktikler ve baş etme stratejilerinin kullanılacağı başlı başına bir inceleme alanı. Yıkılan ve terk edilen gecekondulardan geriye kalan moloz yığınları, yıkı dökük evler ve duvarlar torba tezgahları için gizlenme, kaçma ve kaçınma pratiklerini mümkün kılan labirente benzer bir ortam yaratmıştı diyebilirim.

altindag.png
Akademisyen Boran Mercan'ın saha çalışması yaptığı yerler, Altındağ ilçesinde “polisin bile giremediği” şeklinde telaffuz edilen mahallelerdi.

‘TORBACILIK MUAZZAM BİR İŞGÜCÜYLE YÜRÜTÜLÜYOR’

Başlangıçta dağınık ve rastlantısal olarak kişisel girişimle işletildiğini düşündüğüm torbacılığın, muazzam bir organizasyon ve işgücüyle yürütüldüğünü görünce şaşırmıştım. Tabi böyle bir organizasyonel genişlik ve yapılanma her tezgâh için geçerli değildi. Bölgede irili ufaklı sokak aralarında küçük girişimler olmakla birlikte, orta ve büyük ölçekte ancak az sayıda son derece organize tezgâhlar da mevcuttu. Bu yönüyle piyasanın organizasyonel yapı bakımından bir piramidi andırdığını söylemek mümkün.

'EN ALTTA YARINSIZ ÇOCUKLAR VAR'

Organizasyonel yapı bakımından bir piramidi andırıyor derken neyi kastediyorsunuz?

Esrar, taş, kokain gibi maddeler torba tezgâhlarının rağbet edilen ürünlerini oluşturuyordu. Getirilen uyuşturucular stratejik olarak belirlenmiş bir gecekonduda hassas terazilerle perakende satışa hazırlanıyordu. Burada son derece organize bir işgücü kullanımı söz konusu. üçer dörder kişi, örneğin, kilo ile alınan esrarı fişek adı verdikleri külahlar halinde paketleyip satışa hazır hale getiriyordu. Torba tezgâhı organizasyon şeması bir tür yaşa ve sahip olunan 'sermaye' niteliğinde iş gören eğilimlerin edinimine göre değişen bir iş bölümüne sahipti. En altta yaşları 14-25 arası değişen, genelde işin yürütüldüğü mahallede oturan alt sınıfların en yarınsız kesimlerinden gelen ailelerin çocuklarının oluşturduğu kalabalık bir grup yer almaktaydı.

‘ÇOCUKLAR SOSYO-EKONOMİK AÇMAZDAN TORBACILIK YAPARAK ‘YIRTMAYA’ ÇALIŞIYOR’

Bu grup tezgâhı koruyan ve kollayan– 'erketeye bakan' ve gerektiğinde çatışmaya-kavgaya giren, müşteriyi tezgâha yönlendiren, farklı torba tezgâhları arasında eş güdümü sağlayan organizasyonun ana gövdesini oluşturmaktaydı. Sergiledikleri cesaret ve 'gözü karalık' tezgâhın teminatını oluşturuyordu. Aynı zamanda en çok sömürüye açık olan ve sömürülen kesim bunlardı. Tezgâh sahipleri ise civarda nam salmış, maddi ve sembolik açıdan şöhreti olan, gözü karalığı ve şiddet kullanmada maharetinin yanı sıra yeterince iktisadi sermaye birikimi yapabilmiş olup tezgâh kurabilecek düzeyde güçlü olan figürlerdi. Her torba tezgâhı sahibi aslında organizasyonda en alt basamakta yer alan çocukların kronolojik olarak geleceğini/gelecekte olmak istedikleri konumu imliyor; bu bağlamda bir tür rol model–imge görevi üstleniyordu. Etnik-toplumsal yarılma hatlarında sıkışmış, toplumun genelinden marjinalleşmiş, çocuklar kendi sosyo-ekonomik açmazlarından, engellerinden torbacılık yaparak 'yırtmaya' çalışıyorlardı.

‘YERELDE ÇEKİŞME SAHASINA DÖNÜŞMESİ KAÇIRILMAZ’

Lüks arabalarla gezen, cebinde parası olan, dost edinen 'torbacı abi' türlü yoksulluk ve yoksunluklarla örülü bir çevrede hayranlık uyandıran, çekici, ayartıcı bir ideal benlik imgesi oluşturuyordu. Tam da bu imge kendilerine hayranlık duyan çocukların bakışından uyuşturucu ticaretini bir tür güç sahasına dönüştüren çatışmanın hem sebebi hem de sonucuydu. Gayrimeşru dünyanın kendine has zihniyet dünyası ve kültürel pratikleriyle yapılandırdığı bir arzu dinamiği üzerine kuruluydu bu mücadele. Tabi gözlemlerimi Türkiye’nin tüm metropollerine genelleyemem, ancak durumun İstanbul, Adana, Mersin gibi metropollerde yerel organize uyuşturucu piyasaları açısından çok da farklı olduğunu düşünmüyorum. Bu alanın sadece makro-politik siyasetle iç içe geçmiş, ülkeler arası bir fenomen olmanın yanı sıra; yerelde de hat safhada bir mücadele-çekişme sahasına dönüşmesi kaçınılmaz.

seda-akademisyen.jpg

ÇOCUKLARIN İÇİNE DOĞDUĞU EŞİTSİZ VE ADALETSİZ DÜNYA

Emniyet'in açıkladığı Narkolog Raporu’na göre uyuşturucuya başlamada kritik detayın merak ve çevre olduğu belirtiliyor. Sizce madde kullanımında en önemli etkenler nelerdir?

Yukarıda yerel uyuşturucu ticaretinin asli faillerinin çöküntü alanlarında yaşayan çocuklar olduğundan bahsetmiştim. Tabi uyuşturucu kullanımı ve ticareti sadece kentin damgalı, ileri derecede marjinalleşmiş alanlarında ortaya çıkar demiyorum. Ancak bu alanlarda yaşayan çocukların içine doğduğu dünya eşitsizliklerle ve adaletsizliklerle dolu bir dünya. Eksiklikle, yetersizlikle, yoksunlukla dolu bir dünyadan bahsediyoruz. Eksiklikleri kapatabilecek, yoksunlukları telafi edebilecek imkânlar ise meşru değil, gayrimeşru imkânlar. Eğitim, sağlık ve diğer kamusal kaynakları ulaşmak bir yana, toplumun makro-ekonomik trendlerinden giderek kopan, proleter-dışılaşan, enformel sektörde düşük ücret ve sosyal koruma yoksunluğu ile hayatta kalan hanelerin çocuklarının seçenekleri sınırlı: enformel sektör veya kriminal sektör çare olarak duruyor.

Yaşadıkları dünyanın güç ve güçlülük imgelerine göre arzu dinamikleri yapılanıyor. “Parayı hızlı bir şekilde bulmaya” dönük “güç” imgelerinin kurucu bir rol oynadığı düzlemde her türlü yasa dışılık, şiddet, madde bağımlılığı kaçınılmaz seçenekler. Özellikle alt sınıfların en yarınsız kesimleri ideolojik-kültürel olarak dahil oldukları ancak maddi olarak dışlandıkları bir dünyada yaşıyorlar. Akıllı telefonlarla dünyanın bir ucunda neyin tüketildiğine, neyin zenginliğe tekabül ettiğine, Türkiye’de zevk-i sefa edenlerin kim olduğuna tanık oluyorlar.

‘BAŞKALARININ SEFASINDAN YOKSUNLUK HİSSİ DOĞRUYOR’

Başkalarının sefasından kendilerine doğru baktıklarında büyük bir yoksunluk ve yabancılaşma hissi doğuyor: Başkasının var, benim yok. O zaman benim de olmalı! En azından 15-35 yaş arası için böyle diyebiliriz. Bu kesim için uyuşturucu madde kullanımı zaten küçük yaştan itibaren görülen, deneyimlenen ve talep edilen bir şey. Kullanım açısından keyfi kaçmış dünyanın keyfi, satış açısından arzulanan hayata ve servete giden yolda bir araç… Dolayısıyla kriminojenik bir mesele tartışılırken hem sosyo-ekonomik arka plan faktörleri hem de suç ayartısı (sedüksiyonu) gibi ön plan faktörleri göz önüne alınmalı. İnsanlar kendi yaşam dünyalarındaki sıkışmışlık ve endişe hissini uyuşturucu madde kullanarak. askıya aldıkları bir tür istisnai sanal hayat açıyorlar kendilerine. Ayartı kavramı burada önemli bence. En temelde güvencesizleşen bir hayat söz konusu.

'UYUŞTURUCU KULLANIMINDAKİ ARTIŞ BU MADDELERE ULAŞIM KOLAYLIĞI İLE YAKINDAN İLGİLİ'

Türkiye’de yayımlanan kimi raporlara göre uyuşturucu kullanımında artış gözlemleniyor. Bunu katılıyor musunuz ve eğer böyleyse bunun sebepleri neler?

Evet, Türkiye’de suçlar genel olarak artıyor. Uyuşturucu kullanımındaki artış, iç pazarın gelişmesi ve bu bağlamda maddelere ulaşım kolaylığıyla yakından ilişkili. Bir de yukarıda bahsettiğim üzere, dünyanın hemen her yerine ve her şeye anında tanık olabildiğimiz ve en azından bilgisine görsel veya yazılı erişebildiğimiz bir çağda uyuşturucu madde kullanımı da küresel tüketim kültürünün bir parçası.

KRİMİNAL SEKTÖRLERDE ÇALIŞMAKTAN BAŞKA SEÇENEĞİ OLMAYAN KESİMLER

Uyuşturucu kullanımında etnik, kültürel ve sınıfsal olarak nasıl bir dağılım var?

Temel mesele; niçin bazı toplulukların adı uyuşturucu satışı ve madde kullanımıyla anılıyor diye sormak yerine, o kesimlerin meşru ve güvenceli işlere niçin sahip olamadığını sormak olmalı. Formel sektörde, saygınlığı olan, yüksek ücretli ve sosyal koruma sağlayan mesleklerde yer alamayan, dolayısıyla işgücü piyasasında birincil işler dediğimiz işlerden sistematik olarak dışlanan etnik grupların, halkların ancak güvencesiz ve düşük ücretli, “kötü” işlerde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalması tesadüf değil. Enformel ve kriminal sektörlerde çalışmaktan başka seçeneği kalmayan kesimlerin “zorundalık” durumunu görmemiz gerekir.

'KÖKTEN BİR MÜDAHALEYE İHTİYAÇ VAR'

Uyuşturucu ticareti ve kullanımının önlenmesi için neler yapılmalı?

Yaptığım saha araştırmasında yerel uyuşturucu ticaretinde yer alanların müthiş bir adaletsizlik algısı var. Adaleti olmayan bir dünyada hayatta kalmak için ellerinden geleni yapan insanlardan bahsediyoruz. Ticaret bir mücadele sahası, üstelik tehlikeli bir saha; kişinin yaşamına mal olacak türde. Ancak bu sahaya yapılan duygulanımsal ve maddi bir yatırım var. Adaletsizliği telafi edecek ya da yoksunluğu giderecek imkanların bu mücadele sahasından türeyeceğine inanıyorlar. Herhangi bir gayrimeşru faaliyet dalında ısrarla devam eden kesimlerin özlemleri ve hayalleri de buna göre şekilleniyor.

Küçüklükten beri içinde yetiştiği ortamda, içselleştirdiği tüm dış dünyanın tekrar kendi pratikleriyle nesnelleştiği ve kişiye artık bir zorunluluk olarak göründüğü bir süreçten bahsediyoruz. Gelirini gayrimeşru faaliyetten sağlayan bir insanın sadece gelirini değil, tüm yaşam-dünyasını değiştirecek-dönüştürecek müdahalelere ihtiyaç var. Bu ise palyatif ve yüzeysel mücadele programları ve politikalarla emniyet önemleriyle üstesinden gelinebilecek bir şey değil. İnsanların yaşam koşullarını ve dünyaya bakış açılarını kökten dönüştürecek bir müdahaleye ihtiyaç var.

Öne Çıkanlar