'Yargı siyasetin sınırları içine sıkışmıştır'
Son yıllarda tartışmalı geçen adli yıl açılış törenlerinden biri daha geride kaldı. Törenin ardından buluştuğumuz Metin Uracin'e göre, açılış töreninde, yargı siyaset adına konuştu.
Fatma YÖRÜR
Adli yıl açılışında Türkiye'deki hukuk adalet manzarasına baktığımızda görünen siyaset ve yargının artık iç içe geçmiş iki kavram olduğudur. İstanbul Barosu Dış İlişkiler Başkanı Metin Uracin’le, Adli Yıl açılış törenleri hakkında yaptığımız söyleşide; Uracin günümüz yargısını tanımlarken "korku yargıyı ele geçirmiştir" dedi.
Adli yıl açılış töreni geride kaldı. Türkiye’nin önünde önemli davalar OHAL şartlarında görülecek.
Açılış töreninde ve adli yıl açılışına binaen yapılan açıklamalar arasında uçurum var.
Yargının başı Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Adli Yıl Açılış Töreni'nde, Türk hukuk sisteminin son yıllarda büyük bir başarı ile yükseldiğini belirterek "İnsan haklarına ilişkin standartlardan taviz vermeden, objektif delillere göre karar vermek esastır" dedi.
İstanbul Adalet Sarayı'ndaki törende söz alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan ise, "Hakim ve savcılarımız hiç olmadığı kadar bağımsız ve tarafsızdır." diye konuştu.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu barolara söz hakkı verilmediği için dışarıdan yaptığı açıklamasında yargıda keyfiliğe dikkat çekerek, "Tüm yargı, siyasi iktidara bağımlı ve bu sebeple de taraflı hale getirilmiştir." görüşünü savundu.
İstanbul Barosu da yeni adli yıla ilişkin bir açıklama yayınlayarak, döneme ilişkin kaygılarını dile getirdi.
OHAL’in fiili bir rejime dönüştürülmesinin eleştirildiği açıklamada, meclisin işlevsiz kılınmasından başlanarak, savunma hakkının işlevsiz kılındığı ve böylece yargının siyasallaştığı belirtildi.
SİYASALLAŞAN YARGIDA SAVUNMAYA YER KALMADI
İstanbul Barosu Dış İlişkiler Başkanı Metin Uracin’le, Adli Yıl açılış töreni, Türkiye’deki adalet sistemi ve süreci konuştuk. Son yıllarda tartışmalı geçen adli yıl açılışları ve bu yıl ki tabloyu yorumlayan Uracin, "Adli yıl açılışları bir önceki yılı değerlendirmek ve önümüzdeki yıla ışık tutmak amacıyla yapılır" diyerek "En azından yapılırdı ve yapılmalıydı." diye devam ediyor.
-Adli yıl açılışları simgesel önemler taşıyor ve tartışılıyorlar. Yapıldığı yer ve katılımlar açısından tartışıyoruz ama amacını da unutuyoruz?
"Bu yıl ki adli yıl açılış töreni bir mizansene benziyor. Yani doğaçlama değil.
Adli yıl açılışında yapılacak konuşmalar bir yıla ışık tutar, gelecekte ne yapılacak bir çerçeve çizilir. Görüşler bildirilir, yalnızca bir diskur gibi değil, bir kişinin yaptığı özet değil, adaletin tüm unsurları orada yer almalıdır. Örneğin savunma, mutlaka yer almalı. Onun da söyleyeceği sözler vardır, o halkı temsil eder. Mağdur olan herkesi temsil eder. Barolar savunmanın temsilcileridir. Orada bir söz hakkı olmalı ancak 2014 yılından beri açılış törenlerinde barolara söz verilmiyor."
‘BU YILKİ ADLİ YIL SÖZÜ OLANIN SÖZ SÖYLEMEMESİ ÜZERİNE KURGULANDI’
-Bu yıl sadece dinleyici olarak davet edilen Türkiye Barolar Birliği, törene katılmadı.
"Törenin geleneğinde, Yargıtay en yüksek yargı organı olarak açılış konuşması yapar. Geçmiş yılları aktarır, bir sonraki yıl yapılacakları paylaşır sonra Türkiye Barolar Birliği savunmayı temsilen konuşur. Açılış törenlerinde yeni bir yıla hazırlanır, fikir alışverişinde bulunur. Bu bir gelenekti güzel bir gelenek.
Şimdi ise bunun sınırlanması, bir hiyerarşiye tabi tutulması söz konusu, bu bizim tarafsız dediğimiz adalete uygun olmadı. Protokoller, usuli işlemlerdir her şey değil, önemli olan muhtevadır.
Aslolan sözü olanların sözlerini söyleyebilmesidir. Bu yılki adli yıl sözü olan pek çok insanın sözünü söylememesine yönelik bir hazırlık içindeydi.
Oysa ki yüz yüzelik ilkesi yargılamada nasıl esassa adli yıl açılış törenlerinde de yüz yüze herkesin uygun göreceği dille paylaşmalıydı. İlerde tabi bu hatadan dönülecek."
-Bu durumda yargıdaki siyasallaşmanın, simgesel açılış töreninde yansıması diyebilir miyiz tabloya?
"Açıklamamızda da belirttik. Yargı siyaset stratejisinin uygulama alanı olmasın. Yargı tarafsız ve bağımsız olsun. Yargı muhaliflerin tasfiyesi için kullanılmasın.
Dikkat etmek gerek, yargının ihtiyaçlarından ziyade siyasi bazı mesajlar verildi. Önemli noktalar yok muydu vardı ama bütüne baktığınızda bunun bir müdahale olduğunu görüyorsunuz.
Yargı kendisi muktedirdir. Planlarını, programlarını söyler. Demokratik bir ortamda hukukun üstünlüğü, insan haklarının korunması ve bunun için de kuvvetler ayrılığı ilkesi mutlaktır. Yargı adına bir siyasetçinin konuşması, siyaset sınırları içinde sıkışmaktır."
-‘Önümüzdeki döneme ışık tutar’ dediniz. Önümüzdeki dönemde önemli davalar görülmeye devam edecek. OHAL ve yargı birbirinin alanını daraltan kavramlar. Nasıl bir dönem olacak?
"Yargılamalarda bugün hukuka uygun bir süreç işlemiyor. Olağanüstü Hal Yasası olağan üstü hallerde, geçici süreçlerde uygulanır. Bunun sürekli hale gelmesi bir sorumsuzluk diye düşünüyorum."
‘HER ŞEY İÇ GÜVENLİK YASASINDAKİ DEĞİŞİKLİKLE BAŞLADI’
"OHAL üretkendir. Kendine uygun KHK’lar üretir. Kanun Hükmünde Kararnameyle, OHAL yasasının birlikte etkili bir sürece dönüşmesi, toplumda adalet duygusunu zayıflattı. Her şeyin anayasanın teminatı altında olması gerekir.
Yaşadığımız bu süreç kategorik bir süreçti. Her şey, iç güvenlik yasasındaki değişiklikle başladı. Bu yasalarla bazı yetkiler idareye - yürütmeye devredildi. Yürütmenin bu yetkileriyle, yargı dar bir alana sıkıştı. İç güvenlik yasasının zeminini hazırladığı bu süreç, olağan üstü hal ile kolay uygulanır hale geldi. Şimdi de Kanun Hükmünde Kararnamelerle de sonuç alınıyor.
Bu KHK’lar her şeyi hiçe sayan bir yapıya sahip. Anayasa, yasalar, tüzükler, teamüller var, bunların hepsini hiçe sayan bir uygulama. Uluslararası siyasette ‘hükümet tasarrufu’ olarak yorumlanıyor. Yürütme tasarrufta bulunuyor ve yargıya genellik ilkesi uygulanıyor. Oysa suç şahsidir, bu bir yargı ilkesidir.
AİHM 6. madde. Yargılama ve özgürlük hakkını savunur. Adil yargılama yapılmak zorundadır daha yargılama aşamasının cezalandırma unsuru olarak kullanılması durumuyla karşı karşıyayız."
‘KORKU YARGIYI ELE GEÇİRDİ’
-Türkiye adalet kavramı yara aldı. Pek çok kesimi bir araya getiren adalet talebi, hükümet kanadından gördüğümüz kadarıyla çok bir karşılık bulmadı.
"Korkunun olmadığı bir ortamda yargıdan bahsedilebilir. Çünkü yasaları yapanlarla yasalara uygulayanlar farklı olmalıdır. Uygulama sırasında ortaya çıkan yasa dışı işlemler ve eylemlerin yargılamasını yapanlar da ayrı olmadır. Kuvvetler ayrılığı çok önemli. Kuvvetler ayrılığı bu özelliğini korkunun olduğu ortamlarda kaybeder.
Yargılama sürecinde, hakimlerin tarafsız ve bağımsızlığına, yalnızca hüküm açısından değil tüm yargılama süreci açısından bakarız. Yargılama sürecinde ilkeli olmalıdır. Korkusuz, kaygısız bir yargılama için hakimlik kurumunun da güvencesi olması gerekir.
Tutuklamanın artık istisna olmaktan çıkıp, bir cezalandırma mekanizmasına dönüştürülmesi sokaktaki vatandaşta şunu yaratıyor: Kuvvetli ya da makul değil, şüphe üzerinden bile ben bir soruşturmaya uğrarsam, uzun süre özgürlüğümden mahrum kalacağım.
Bu bir dalgaya benzeyerek herkese sirayet ediyor. Her yere bu korku ve düşünce yayıldığında adalete olan güven sarsılıyor. Toplumun algı şeklinde oluştuğunu gözlemleyebiliyoruz. Yavaş yavaş oluşan bu korku yerleşti ve yavaş örülen sağlam olur. Şu anda sağlam bir korkuya sahibiz.
-Dünya tarihinde bu süreç nereye tekabül ediyor?
"Biz dünyanın bir ülkesindeyiz. Franko İspanya’sında yaşandı, Almanya’da yaşandı, İtalya’da yaşandı. Hala bazı ülkelerde yaşanıyor.
Hukuk bir üst yapı kurumu, her yerin alt yapısına göre bu tip üst kurumlar oluşabilir. Biz kendi ülkemizi düşünmeliyiz. İdeal olan ve uygulanan farklı olabilir ama hukuk bir üst yapı kurumu olduğu için alt yapıya bağımlıdır.
-Uluslararası hukuk alanında önemli temaslarınız var. Nasıl değerlendiriliyor mevcut durum?
"Türkiye’deki korku ortamı dışarıyı da korkutuyor. İstanbul Barosu olarak biz çok görkemli toplantılar yapardık. İş hukuku, uluslararası hukuk vb. alanlarda. Artık gelmiyorlar. Korku algısı oraya kadar yayılıyor. O temasa ihtiyaç duymuyor.
Avrupa Konseyi bizim üyeliğimizi tartışıyor. Oyun dışında kalma riski taşıyoruz. Bu zamanla spora, sanata da yansıyacak.
Siyasal eğilimle birlikte, dışardaki algımız değişti, eskiden batıya bakan doğuya giden bir ülke vardı, şimdi yüzü de yolu da doğuya gidiyor ülkenin.