'Yargıya güven sıfır noktasına inmiştir'
OHAL, KHK’lar ve HDP’li milletvekillerinin tutuklanması Diyarbakır’daki Yeni Adli Yıl açılışına damgasını vurdu.

ARTI GERÇEK - Diyarbakır Barosu, Yeni Adli yıl açılışını 28 Kasım 2015'te Sur’da katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi anarak gerçekleştirdi. Ardından Diyarbakır adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Hukuk ve Adalet vurgusunun öne çıktığı açıklamayı okuyan Baro Başkanı Ahmet Özmen, Tahir Elçi cinayetinin faillerinin hala yargı önüne çıkarılmadığını hatırlattı. Cinayetin onca kamera önünde gerçekleşmesine rağmen dosyada hala bir şüphelinin yer almadığını ifade eden Özmen, "Cinayetin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti. Başta Hükümet olmak üzere, devlet adına verilen hiçbir söz tutulmadı. Soruşturma dosyasında elle tutulur bir ilerleme yok. Soruşturma dosyasında henüz tek bir kişinin dahi şüpheli sıfatıyla sorgulanmadığını üzülerek ifade etmek isteriz. Başta kederli ailesi olmak üzere, baromuzu ve kamuoyunu tatmin edici, somut adımların atılması gerekmektedir. Aksi takdirde kamuoyu, cinayetin aydınlatılmamasının sorumlusu olarak hükümeti ve soruşturma makamlarını görecektir" dedi.
İHRAÇ SAYISI 12 EYLÜL’Ü GEÇTİ
Özmen açıklamasının devamında OHAL, KHK’lar, ihraçlar, belediyelere kayyum atanması, HDP’li milletvekilleri ve belediye başkanlarının tutuklanmasına değindi. 15 Temmuz darbe girişimin ardından hükümetin ağır siyasal ve toplumsal sorunları ortaya çıkaran uygulamalara başvurduğunu ifade eden Özmen, "OHAL ilanı, OHAL Yasası dayanak gösterilerek çıkarılan KHK’ler ile TBMM devre dışı bırakılmıştır. Değil Uluslararası sözleşmelere, Anayasaya, hatta OHAL Yasasına bile aykırı bu KHK’ler ile başlatılan bu süreç hala devam ediyor. 1980 darbesi sonrası çıkarılan 1402 sayılı yasa ile görevine son verilen kamu görevlisi sayısı 4 bin 891 iken, son bir yılda KHK'ler ile kamudan ihraç edilenlerin sayısı 120 bine dayanmıştır. İhraçlar devam ederken, ihraç edilmeyen bazı kamu personelleri sürgünlerle cezalandırılmaktadır. Yargının söz konusu ihraç ve sürgünlere ilişkin tutumu ise ne yazık ki, hukuk güvenliği başta olmak üzere adalete olan inancı ortadan kaldırır niteliktedir" dedi.
15 Temmuz darbe girişimin ardından Başbakan Binali Yıldırım’ın "Devlet, millete değil kendisine OHAL ilan etmiştir" açıklamasını hatırlatan Özmen, mevcut uygulamaların darbe teşebbüsünde bulunanlara karşı mücadelenin ötesine geçerek, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan, toplumun muhalif kesimlerine yönelik sindirme ve baskıyı amaçlayan anti demokratik uygulamalara dönüştüğünü söyledi.
HDP’NİN SİYASET YAPMASI ENGELLENMİŞTİR
Özmen açıklamasının devamında HDP’li milletvekillerinin tutuklanması, belediyelere kayyum atanması ve çatışmaların artmasına da değindi. Milletvekillerinin tutuklanma sürecinin yeni olmadığını ifade eden Özmen, şunları söyledi: "1994 yılında DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklandı. Demokratik siyasete yapılan antidemokratik müdahalelerin, toplumu sürüklediği şiddet sarmalını defaatle hatırlatmamıza rağmen siyasal iktidar, Anayasaya aykırı olarak, geçmişteki deneyimleri de hiçe sayarak, Kürt meselesinin demokratik ve sivil siyasetle çözümü noktasındaki yolu tıkamayı seçmiştir. Önceki deneyimin de gösterdiği gibi bu uygulama ve pratiklerin topluma faturası ağır olmaktadır. Parlamentodaki üçüncü büyük parti konumunda olan ve 6 milyonun üzerinde yurttaşın oyunu almış Halkların Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanları, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının tutuklanmasıyla siyaset yapma hakkı engellenmekle birlikte siyasal iktidarın ısrarla vurguladığı ''millet iradesi''ne darbe vurulmuştur.
KÜRT MESELESİ ŞİDDET SARMALINA İTİLMEMELİ
Diyarbakır Barosu olarak tüm bu uygulamaları demokratik kazanımları ortadan kaldırıcı, demokratik siyaset alanını daraltıcı ve sivil siyaseti işlevsizleştirici uygulamalar olarak görmekteyiz. Sivil siyaset kanallarının kapatılmasının, TBMM’nin işlevsizleştirilmesinin, Kürt meselesinin şiddet sarmalına itilmesinin, yerel yönetici ve siyasetçilerin tutuklanmasının, basın ve düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırıcı uygulamaların sorunları daha da büyütüp toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaya sebebiyet vereceğini bir kez daha dile getirmek isteriz. Sorunların çözümünü siyasal zeminden uzaklaştırıp adli mercilere ve kolluk birimlerine havale edilmesini "yöntem olarak" doğru bulmamaktayız.
ÇATIŞMALI SÜREÇ SONA ERSİN, ÖLÜMLER DURSUN
Uzunca tarihsel geçmişe sahip olan, 30 yılı aşkın süredir çatışmalarla geçmiş, 40 binin üzerinde insanımızın yaşamını yitirdiği bir dönemden sonra, 2013 yılında büyük umutlarla ve toplumsal destekle başlatılan Kürt Meselesinin çözümü süreciyle beraber çatışmalar ve ölümler son bulmuştur. Anılan süreç, toplumun beklentilerinin aksine kalıcı barışla taçlanacak nihai sonuca dönüştürülememiş ve toplumsal barış tesis edilememiştir. Bilakis 2015 yılının Temmuz ayı itibariyle de yeni bir çatışmalı sürecin içerisine girilmiştir. Gelinen noktada Diyarbakır Barosu, ölümlerin son bulmasını ve artık katlanılamaz bir dereceye gelen bu çatışmalı sürecin sona erdirilmesini talep etmektedir."
YARGIYA GÜVEN SIFIR NOKTADA
Özmen’in gündeminde yargı bağımsızlığı da vardı. "Demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir toplumda, bireyin ve toplumun en temel güvencesi, bağımsız ve tarafsız yargıdır" diyen Özmen, şu ifadeleri kullandı:
Geride bıraktığımız iki yıl içerisinde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlenmesi bir yana, yargının içinde olduğu içler acısı durum, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış, yurttaşların yargıya güveni sıfır noktasına inmiştir.
AVUKATLIK MESLEĞİ İŞLEVSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve işlerlik kazandırmak yükümlülüğü altında bulunan Baroların ve hak arama özgürlüğünün teminatı olan avukatların çalışma alanları her geçen gün daraltılmaktadır. Avukatlık mesleği, son çıkarılan KHK’ler ile hukuksuzluğun doruk noktasına ulaşan düzenlemelerle işlevsizleştirilemeye ve savunma sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Demokratik bir toplumda avukatlar; hak arama özgürlüğünün, savunma hakkının ve hukuk devletinin en temel güvencesidir. Bireylerin hak ve adalet sorunu, avukatlık mesleğinin temel sorunlarından, toplumun demokrasi ve özgürlük sorunu ise avukatın özgürlüğünden ayrı düşünmüyoruz. Adil yargılama hakkı ve hukuk güvenliği ancak bireylerin kolayca avukata ulaştığı; avukatın da tam bir bağımsızlık ve özgürlük içinde ve etkili şekilde mesleğini icra edebildiği bir sistemde mümkün olabilir."