Yenidoğan çetesi davasında neler yaşandı: ‘Kurulan sistem 19 hastane ve yenidoğan ile sınırlı değil!’
Yenidoğan çetesi davasında tutuksuz 7 sanık hakkında tutuklama kararı verildi. Hastane sahipleri çete ile işbirliklerini ‘hizmet alım sözleşmesi’ olarak savundu, ifadeler kurulan sistemin 19 hastane ve yenidoğan ile sınırlı olmadığını ortaya koydu.
Müzeyyen YÜCE
İSTANBUL- İstanbul’daki özel hastanelerde bebek ölümleriyle gündeme gelen ‘Yenidoğan Çetesi’ davasının ilk duruşması, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 13 günlük yargılamanın ardından sona erdi.
18 Kasım’da başlayan duruşmanın ilk gününde, polis hem adliye çevresinde hem de davanın görüleceği konferans salonu önünde geniş güvenlik önlemi aldı, birkaç noktaya barikat kurdu. Barolar, hak örgütü temsilcileri ve mağdur aileler başta olmak üzere yaklaşık 400 kişilik bir grup, davayı izlemek üzere adliyeye geldi. Ancak yoğun tartışmalar ve sloganlar sonrasında duruşma salonuna girebildi.
‘SADECE ÜÇ KURUMUN MÜDAHİLLİK TALEPLERİ KABUL EDİLDİ’
Davaya müdahil olmak üzere Türkiye Barolar Birliği (TBB), il baroları, siyasi partiler, hak örgütü temsilcileri ve en önemlisi dosya dışındaki mağdur aileler talepte bulundu. Mahkeme heyeti, ‘suçtan doğrudan zarar görmedikleri’ gerekçesiyle müdahillik taleplerini reddetti. Bu karar, önümüzdeki günlerde uzun saatler süren yargılamada giderek salonun boşalacağı anlamına geliyordu ki; öyle de oldu. Duruşmanın başındaki yoğun toplumsal ilgi, gün geçtikçe azaldı; 13 günün sonunda ise duruşma salonunda sadece gazeteciler, mağdur ve çoğunlukla da sanık yakınları kalmıştı. Bu arada günler süren duruşma sonunda mahkeme heyeti sadece üç kurumun müdahillik taleplerini kabul etti. Onlar da duruşma boyunca oturumlara katılan ve sanıklara sorular yönelten Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı oldu.
HİÇBİRİNİN ÜSTÜNDE YARGILANDIKLARI SUÇUN AĞIRLIĞI YOKTU
Duruşmanın ilk haftası dosya kapsamında tutuklu yargılanan 22 kişinin sorgusuyla geçti. Sabahın erken saatlerinde başlayan celseler geç saatlere kadar sürdü. Jandarma nezaretinde duruşma salonuna kelepçeli getirilen sanıkların büyük çoğunluğu genel itibariyle oldukça soğukkanlıydı. Neredeyse hiçbirinin üstünde yargılandıkları suçun ağırlığı yoktu. Öyle ki duruşma aralarında zaman zaman izleyici bölümünde bulunan aileleri ile ya da birbiriyle ‘gülüşerek’ sohbet ettikleri görüldü.
ÇOĞU AYNI EZBER CÜMLELER İLE SAVUNMA YAPTI
Mahkeme başkanı, üye hakimler, duruşma savcısı ve avukatlar sanıklara çapraz sorgu yaptı. Hatta sık olmasa da sanıklar da mahkeme başkanının onayıyla birbirlerine sorular yöneltti. Duruşmaya hazırlıklı gelmişlerdi, çoğu birbirlerinin aynı ezber cümlelerle savunma yaptı. Bazıları da ifadesini kağıttan okudu. Sanıklar genel olarak SGK dolandırıcılığını kısmen kabul etseler de ihmalen bebek ölümüne neden oldukları suçlamasını reddetti. Ancak iddianameye temel oluşturan en büyük dayanak noktası telefon tapeleri. Mahkeme heyeti de sanıklara 2 bin 400 telefon tapesi arasından kendileri ile ilgili konuşmaları sordu. Sanıklar, özellikle ölen bebeklere ilişkin tapelerde köşeye sıkıştıkları her soru için, “bilmiyorum”, “hatırlamıyorum” gibi cevaplar verdi.
SAVUNMASINA SİNİK BİR SES TONUYLA BAŞLADI, KONUŞTUKÇA AÇILDI
Çete lideri olduğu iddia edilen ve suçların odağındaki isim olan Fırat Sarı, tüm sanıkların ardından savunma yaptı. Duruşma boyunca gözler üzerinde olan, sanık ifadelerini sakin bir tavırla izleyen Sarı, kürsüye koyu renk gömlek ve kot pantolon ile çıktı. Savunmasına titreyen, sinik bir ses tonuyla “Hayatta bir umudum, beklentim kalmadı” sözleriyle başladı. Uzun bir süre ağlamaklı ses tonuyla savunma yapan Sarı, sık sık tıbbi terminolojiyi kullandığı çapraz sorgu sırasında rahatladı; hatta bazı sorulara gülerek yanıtlar verdi.
‘İSTANBUL’DAKİ HASTANE SERVİSLERİNİ KİRALAYAN YAPILAR?’
Saatler süren savunmasında öne çıkan başlıklar vardı çete liderinin. İfadesindeki önemli detaylardan biri, “İstanbul’un her tarafı işletme” sözleriydi. “Bu sistemi ben keşfetmedim, dahil oldum” derken de kendisi gibi hastane servisi kiralayan çok yapı olduğunun altını çiziyordu. Kentteki yoğun bakımların yetersizliğine dikkat çekiyor, ihtiyaç hasıl olduğunda milletvekilleri tarafından arandığını bile anlatıyordu.
EN DİKKAT ÇEKEN İFADE: ‘HASTANE SAHİPLERİNİN HABERİ VARDI’
Bir diğer önemli nokta da başından bu yana tartışılan hastane sahiplerinin birçoğunun dosyaya dahil edilmemesiydi. Fırat Sarı bu konuya ilişkin de aslında beklenen bir savunma yaptı. Para karşılığı hasta temin edildiğinden hastane sahiplerinin haberdar olduğunu iddia etti, hatta hastane yönetimlerinin hasta sayılarının artırılması için kendisini sıkıştırdıklarını dahi sözlerine ekledi. Aslında bu savunma sağlık sektöründeki var olan sistem açığını ortaya koymakla birlikte; o açıktan sızan çete üyeleri oltada sallanırken, büyük balıkların nasıl kaçacağını- kurtulacağını- da açıklıyordu.
HEM SANIK HEM İHBARCI !
Tutuklu sanıklar arasında birkaç kilit isim yer alıyordu. Bunlardan ikisi en çok telefon tapesi bulunan ve dosyada itirafçı olarak geçen Hakan Doğukan Taşçı ile Hasan Basri Gök. Her ikisi de duruşmada, SGK’dan daha fazla para almak suretiyle haksız kazanç elde ettiklerini kabul etseler de bebek ölümlerine ilişkin suçlamaları reddettiler. Tutuklulardan Deniz Korkmaz ise davada hem sanık hem de ihbarcı konumunda. Soruşturmayı başlatan ilk CİMER şikayetini o yapmış! Savunmasını da “CİMER’e şikayeti ben yaptım, tutuklanan ben oldum” sözleri üzerinden yapıyor, “Neden hastane sahipleri değil de ben tutukluyum” diye de ekliyordu.
SİSTEM 19 HASTANE VE YENİDOĞAN İLE SINIRLI DEĞİL
Çetenin iki numarası olarak nitelenen ve dört bebek ölümüyle sorumlu tutulan İlker Gönen ise en net ifadeler ile savunma yapan birkaç kişi arasında yer aldı. Bebeklerin ölümlerine ilişkin detaylar verdi, hakkındaki iddaları reddetti. Ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir’in ifadesi ise özel hastanelerdeki ‘işletme’ kültürünün iddianamedeki 19 hastane ve sadece yenidoğan ile sınırlı olmadığı gösteriyordu. Öyle ki Özdemir, savunmasında her hastanenin tüm birimlerinde ‘işletme’ olduğunu, kendisinin de birçok özel hastaneye hasta yönlendirdiğini, bu hastalar arasında da yetişkin ve kardiyak hasta olduğunu söylüyordu.
NÖBETÇİ DOKTORU OLMAYAN YENİDOĞAN ÜNİTELERİ, BOZUK CİHAZLAR
Duruşmanın ikinci haftasında ise tutuksuz 25 sanık sorgulandı. Aralarında çoğunlukla hemşireler olmak üzere doktorlar, başhekimler ve hastane sahipleri vardı. Özellikle bebek ölümleri ile suçlanan hemşireler yenidoğan yoğun bakımlarında gece nöbetçi doktorun bulunmadığına vurgu yapıyor, cihazların bozuk olduğunu söylüyor, Fırat Sarı’dan aldıkları talimatlara uyduklarını söylüyorlardı. Bebeklerin ölümlerine ilişkin ise “vicdanım rahat” savunmaları dikkat çekiyordu. Ancak ifadelerden de yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki; bebeklerin birçoğu alanında yetkin olmayan, hatta müdahale yetkisi dahi bulunmayan hemşirelerin sorumluluğuna terkedilmiş!
‘ÇETEYLE YAPTIKLARI ANLAŞMAYI ‘HİZMET ALIM SÖZLEŞMESİ’ OLARAK SAVUNDULAR’
Sistem öylesine bozulmuş ki; kendini doktor olarak tanıtan hemşireler, kaşesini kullandıran doktorlar, hiçbir şey bilmediğini, sembolik olarak görevde bulunduğunu söyleyen başhekimler ve tabi ki çeteyle ciro üzerinden yaptığı işbirliğini “hizmet alım sözleşmesi” olarak savunan, ancak yazılı bir belgesi dahi bulunmayan hastane sahipleri üretmiş!!
‘BEBEKLERİN MAL GİBİ ALINIP SATILMASINDAN RAHATSIZ OLMADIN MI?’
Her biri piyasalaşmış bu çarkın bir dişlisi aslında…
Öyle ki, hastane yönetiminin ‘para karşılığı bebek temin edilmesine’ ilişkin tekliflerini Gıyasettin Mert Özdemir’e ilettiğini söylüyor
Özel Şafak Hastanesi İşletme Müdür Yardımcı Mustafa Kazan. Bunun üzerine savcı soruyor: “Bebeklerin mal gibi alınıp satılmasından rahatsız olmadın mı?”
Yine Özel Güney Hastanesi sahibi Ayşe Müzeyyen Yurtoğlu ile hastanenin mesul müdürü Ali Dirik de çeteyle yaptıkları anlaşmayı anlatırken, “danışmanlık hizmeti” ifadelerini kullanıyordu.
Tutuksuz sanıklar arasında sisteme dair en net ve çarpıcı bilgiyi sekreter Gözde Kul Yadigar, veriyordu. Parayla hasta temin edildiğinin hastane içerinde konuşulduğunu, hatta yetişkin yoğun bakımına da hasta getirildiğini duyduğunu söylüyordu.
GÖZ GÖRE GÖRE GELEN BEBEK ÖLÜMLERİ: KASIT YOKSA DA İHMAL VAR !
İddianamede yer alan 10 bebek ölümüne ilişkin ifadeler de çok çarpıcıydı. Sanıkların anlatımına göre yabacı uyruklu Serdarov bebeğin ölümü göz göre göre gelmiş! Kalp hastalığı teşhisi konan, ameliyat olmazsa öleceği bilinen bebeği, ailesi para bulamadığı için önce kamu hastaneleri kabul etmemiş.
Daha sonra ise bir süre özel hastanede yatan bebeğin ilacı kesilmiş! Burada en can alıcı soruyu ise üye hakim soruyor: “Bebek ölüme terk edilmiş. Bir usulü yok muydu?”
Yine sanık hemşire Ayşe Gizem Büyükköleş’in anlatımıyla altı aylık Opara bebek de günlüğü 20 bin TL karşılığında yenidoğan yoğun bakımına alınıyor. Üstelik de kol hareketlerini kısıtlamak için bebeğe ilaç veriliyor. Bebek bir süre sonra ölüyor.
Öte yandan yine sanık ifadeleriyle 500 gram doğan Kaya bebeğe hiçbir doktor müdahale etmiyor, bebeğin durumu kötüleşmesine rağmen ne doktor ne hemşire geliyor. Bebeğin cenazesi ise babaya bisküvi kutusunda veriliyor. Bebeklerin ölümüne giden süreçte çok büyük ihmallerin olduğu da bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
DOSYADAKİ EKSİKLİKLER, TEPKİLER VE ELEŞTİRİLER?
Duruşma baştan sona iddianamenin temelini oluşturan tape kayıtları üzerinden gitti. Sanık avukatlarının birçoğu ile tutuklu, tutuksuz sanıkların hedefinde de bu kayıtlar vardı. İçeriğine itiraz edemeseler de kayıtların usule aykırı olduğu, yanlış çevrildiği, iki kişi arasındaki özel görüşmeler içerdiği gibi itirazlar söz konusu oldu. Bir diğer itiraz da Sağlık Bakanlığı’nın uzman raporuna ilişkindi. Avukatların bir kısmı ve doktor olan bazı sanıklar, uzman raporunu eksik ve hatalı buldu. 10 bebek ölümlü bir iddianamede tek bir otopsi raporu olması da sık sık eleştirildi. Öyle ki bazı sanık avukatları, iddianamenin temelsiz olduğunu, duruşmada yargılama değil, kovuşturma yapıldığını öne sürüyordu.
SGK’NIN HESABINA ZARARI GÖNDEREN SANIKLAR!
Dosyada sadece SGK dolandırıcılığından yargılanan isimler de bulunuyor. Bu sanıkların avukatları da savunmalarında SGK’nın zararına ilişkin dosyada bir mali raporun bulunmadığına dikkat çekerek tahliye talep ediyordu. Hatta bazı sanık avukatları, dosyada bulunan SGK’nın hesap numarasına tahmini zararı yatırdıklarını dahi söylüyordu.
MAĞDUR AİLELER SANIKLARLA YÜZLEŞTİ
Dosyada müşteki olarak yer alan dört mağdur aile de duruşmada ifade verdi, sanıklarla yüzleşti. Aileler, bebeklerin doğumundan ölümüne giden süreci tek tek anlatarak, ihmali olan herkesten şikayetçi olduklarını belirtiler.
FIRAT SARI’NIN MAL VARLIKLARINA EL KONULDU
Çeteye ilişkin yargılama sürerken Fırat Sarı'nın mal varlıklarına mahkeme tarafından tedbir konuldu. Sarı ve ortağı Dr. İlker Gönen’e ait Medicence şirketine bağlı kişilerin de mal varlıklarına tedbir konularak, kapatılan hastanelere ise kayyım atandı. Bu karar, yenidoğan çetesi davasına ilişkin en önemli gelişmelerden biri oldu. Zira, birçok eksik raporun bulunduğu dosyada maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında kayda değer bir karar olarak kayıtlara geçti.
DURUŞMA SÜRERKEN 16 KİŞİ HAKKINDA DAHA GÖZALTI KARARI
Yenidoğan çetesine ilişkin 13 gün süren ilk duruşmada ara karar mütalaasını açıklayan duruşma savcısı, tutuksuz 10 sanık hakkında daha tutuklama istedi. Gözler mahkeme heyetine çevrildi. Tüm sanıkların savunmasının ardından bir gün sonraki ara karar oturumu sürerken, 16 kişi hakkında daha gözaltı kararı çıktı.
GÖZALTI KARARI VERİLENLERDEN 4’Ü HAKKINDA SAVCI SUÇ DUYURUSU TALEBİNDE BULUNMUŞTU!
Haklarında gözaltı kararı verilen kişilerden 4’ü bir gün önce duruşma savcısının haklarında suç duyurusunda bulunulması talebinde bulunduğu ve bir kişi hakkında da tutuklama istediği isimlerdi. Bu isimlerden Benar Mansuroğlu (mesul müdürü), İbrahim Oktay (mesul müdürü), Zeki Ötünç (doktor) ve doktor Hilda Keykubad (Eşi Rıza Keykubad da tutuklu) operasyonda gözaltına alınırken, Kaya bebeğin doğumunu yapan çocuk doktoru Songül Kaloğlu ile tutuklanması talep edilen sanık Serenay Şenkalaycı’ya adreslerinde ulaşılamadı. Oysa Şenkalaycı, daha birkaç gün evvel mahkemede ifade vermişti!
FİRARİ OLAN SANIKLAR
Aynı gün kararını açıklayan mahkeme, 7 sanık hakkında tutuklama hükmü verdi. Tutuklama kararı çıkarılan üç sanıktan doktor Şeyhmus Çelik, doktor Mehmet Gürül ve TRG Hospital Hastanesi Müdürü Murat Mantuş duruşma salonunda tutuklandı. Dört sanık ise duruşma salonunda bulunmuyordu. Birkaç oturum öncesinde mahkeme başkanının ‘tutuksuz sanıkların duruşmalardan vareste tutulmadığını, dolayısıyla oturumlara katılmaları gerektiği’ uyarısında bulunmasına rağmen oturumlara gelmeyen Birinci Hastanesi Sahibi Ali Aksu, Güney Hastanesi Mesul Müdürü Ali Dirik, Hemşire Serenay Şenkalaycı ve Hemşire Ceren Hatice Kırım hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Dosya kapsamında ilk kez bir hastane sahibi hakkında tutuklama kararı verilmişti; ancak belki de büyük balıklardan biri göz göre kaçmıştı!!
YARGILAMA NASIL DEVAM EDECEK ?
Öte yandan gerek mahkeme heyetinin 62 maddelik ara kararı gerekse yeni gözaltı ve tutuklama kararları soruşturmanın genişlediğini gösteriyor. Ancak hem maddi gerçeğin hem de özel hastanelerdeki bu bozuk çarkın tüm yönleriyle ortaya çıkarılması yargılamada önemli bir yer tutacak. Özellikle özel hastanelerin denetlenmesi noktasında sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında da işlem yapılacak mı? Zira sanıklardan Batuhan Çetin’in “Denetim gelmeden önce hastanenin bilgisi oluyordu” sözleri akıllarda kaldı. Öyle ki mahkeme heyeti de ara kararında söz konusu hastanelere yapılan denetim raporlarının mahkemeye gönderilmesini talep etti. İddia konusu olan ve dosyada bulunmayan diğer özel hastaneler de bu aşamada denetlenecek mi? Yoksa bu yargılama sistemin açığından sızan kişiler üzerinden mi yürütecek, ilerleyen zamanda göreceğiz!