Deprem hatayı bulur: 17 Ağustos'tan bugüne bir şey yapılamadı

Deprem hatayı bulur: 17 Ağustos'tan bugüne bir şey yapılamadı
‘2002 senesinde İstanbul için bir ‘Deprem Master Planı’ hazırlandı. Çok değerli bir çalışmaydı. Ama ne olduysa oldu 2002’den sonra ‘Deprem Master Planı’ rafa kalktı ve durdu.’

Yağmur KAYA


ARTI GERÇEK- Ege Denizi Seferihisar açıklarında meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde, planlama, mimarlık-mühendislik, yapılaşma ve denetim sisteminin çarpıklığı sonucu 114 yurttaş yaşamını yitirdi.

İzmir'de alınmayan önlemler sonrası gözler İstanbul’a çevrildi. 21 yıl önce 17 Ağustos'ta 18 bin 373 kişinin hayatını kaybettiği, 48 bin 901 kişinin de yaralandığı depremin ardından Türkiye'nin olası büyük depremlere hazırlıklı olup olmadığı da gündem konusu oldu.

Artı Gerçek'in sorularını yanıtlayan İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Başkanı Nusret Suna, "Geçen 21 yılda ne değişti?" sorusuna, "Pek bir şey yapılmadı" diye cevap vererek, İstanbul’un depreme hazır olmadığını, kurumlar tarafından hazırlanan deprem senaryolarında 45 bin ya da 55 bine yakın binanın yıkılacağını vurguladı. 

'İZMİR BAYRAKLI’DA HASAR ALAN BİNA SAYISI OLDUKÇA FAZLA'

İzmir’de deprem bölgesine dair izlenimlerinizi aktarır mısınız? 

Durum çok iç açıcı değildi. O an da enkaz bölgesine vatandaşlar girebiliyordu. Pazartesi gittiğimiz de birtakım önlemler alınmış, enkaz halindeki binalar sokak başlarından kesilmiş, hasar almış binalarında ön ve arka tarafından çevrelenmişti. Bu, bir güvenlik tedbiri diyebiliriz. En büyük hasar İzmir Bayraklı ilçesinde. Bunun tabii ki çeşitli nedenleri var. Her şeyden önce İzmir’de meydana gelen deprem İzmir depremi değil. Ege Denizi açıklarında Sisam Adası’nın yakınlarında meydana gelen bir deprem. İzmir Bayraklı’ya olan mesafesi 70 kilometre! Mühendislik açısından bizleri üzen şu: 70 km uzakta meydana gelen bir depremde İzmir’deki Bayraklı Semtimiz oldukça etkilendi. Yapılarımız hasar aldı. Orada gördüğümüz kadarıyla yaklaşık 17 civarında bina yıkılmış vaziyetteydi. Gittiğimizde de 6 binanın üzerinde enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyordu. Sonra etrafta gezdiğimiz zaman gördük ki; hasar alan bina sayısı oldukça fazla. Bunların hasar oranları önemli! Ağır hasar, orta hasar, az hasar diye yetkili arkadaşlarımız tarafından inceleniyor. 

'SIVILAŞMAYA MÜSAİT BİR ZEMİN DEPREMDE TAŞIMA KAPASİTESİNİ SIFIRLAR'

Araziyi dolaşırken şunu gördük: Bir bina yıkılmış, çöken bina var, sağa sola yatan bina var… Bunun nedeni; Bayraklı da zeminin özelliğinden dolayı. Bayraklı bölgesindeki zemin taşıma kapasitesi oldukça zayıf. Bu, bilinen bir gerçekti zaten. Taşıma kapasitesi sıvılaşmaya müsait olan bir zemin deprem anında taşıma kapasitesini sıfırlar.

- Ne demek ‘sıvılaşmaya müsait’?

Bu, bir teknik terim. Binamız dik vaziyette duruyor. Deprem olduğundan o zemin kumlu, sulu ise sarsıntı sırasında binayı taşımaz. Taşıma kapasitesi sıfır olur. O zaman binalarımız ya çöker ya da ağırlık merkezinde bir dengesizlik var ise sağa sola, öne arkaya doğru yatar. Bunu fotoğraflarda da görüyoruz. Sıvılaşmayı şöyle düşünün; çocuklarla deniz kenarına gittik. Kovayla denizden kumu aldık. Suyunu süzdünüz diyelim. Kovayı salladığınız anda su yukarı çıkar. Yani zemin sallandığı anda jel gibi olur. İşte o zaman bina ya batar ya da sağa sola eğilir.

‘İZMİR’DE YIKILAN BİNALAR MÜHENDİSLİK HİZMETİ ALMAMIŞ’

- Peki zeminin sıvılaşmaya müsait olduğu bir bölgede nasıl bir yapılaşma gerekiyor ya da imara açılmaması mı gerekiyor?

Esas tartışılan konulardan biri bu. Zeminin sıvılaşmaya müsait olacağı alana bina yapılacağı zaman yönetmeliklere uygun projelendirmeler yapılıp nitelikli malzemeyi de kullanırsak, uygun bir denetim yaparsak oradaki yapılar da güvenli olur. Şöyle ki; yan yatmış, sıvılaşmaya maruz kalmış binalar var. Hasar almış ama aynı binanın yanında aynı dönemde yapılan binalar var, bu binalarda bir şey yok. Cephelerinde yapısal olmayan hasarlar var, ama can güvenliği sağlanmış binalar. Bakın aynı dönemde yapıldığı halde diyorum! Bununda ötesinde gözlemlerimiz, bakıyorsunuz yolun karşı tarafında yeni yapılmış, sıvaları boyaları, ‘giydirme cephe’ dediğimiz gevrek malzemeden hiçbir kılcal hasar bile yok. Aynı kat âdetinde. Demek ki bu bize neyi gösteriyor; projesi doğru yapıldıysa, projesi doğru uygulandıysa, iyi denetlendiyse o binalar can güvenliğini sağlamış. 

İzmir depremi olmadığı halde binalarımız yıkıldı. Demek ki mühendislik hizmeti almamış binalar. Hemen ortaya çıktı. Hasar görmeyen aynı dönemlerde yapılan binalar var. Ama acaba İzmir odaklı merkezi bir deprem olsaydı, bu binalar hasar alabilir miydi? İşte bunların araştırılması lazım. Hiç hasar almayan binalara bakıyoruz, aynı bölgede yüksek katlı binalar var. Gökdelenler bu bölgede. İlla kötü, bataklık, alüvyon olan bir zemine bu binalar yapılır mıydı ayrı bir tartışma konusu. O binalara baktığımız da hiçbir hasar görmedik. Demek ki bu binalar mühendislik hizmeti gördüğü için yıkılmamış.

‘BİNALARIN TAŞIYICI SİSTEMLERİNE FİZİKİ MÜDAHALEDE BULUNULMUŞ’

Yıkılan binaları yakından incelediğimiz de şunu görüyoruz; bir kere zeminden dolayı bir sıkıntı olmuş. Kullanılan malzemeler çok niteliksiz. Demir işçiliği zayıf, kötü… Demek ki müteahhit hizmeti iyi verilememiş. Kontrolde yapılmamış. Bir de sorup soruşturduk binaların alt katı iş yeri. Basında da gördük. Binanın taşıyıcı sistemlerine fiziki müdahale de bulunulmuş. Kolonları kesilmiş. Bu kadar olumsuzluklar üst üste bindiğinde işte İzmir odaklı olmayan bir deprem binaları yıkar. Deprem hatayı bulur. Nerede hata varsa orada kendini gösterir. İşin özü bu!

‘COĞRAFYAYI DEĞİŞTİREMEYİZ, DEPREMLE YAŞAMAYI ÖĞRENMELİYİZ’

- İstanbul’a gelecek olursak. İzmir’in 70 kilometre ötesinde meydana gelen deprem İstanbul’dan dahi hissedildi. 17 Ağustos Depreminin her yıl dönümünde rapor hazırlayıp İstanbul’un depreme hazır olmadığını ifade ediyorsunuz. İstanbul ne durumda?

Türkiye’de deprem olgusu 1999 Marmara Depreminden sonra gündeme girdi gibi. Yani depremler sanki bu tarihten sonra başlıyor gibi. Halbuki öyle değil! Türkiye deprem kuşağı üzerinde. Coğrafyamız bu! Yüzyıllar öncesinde de coğrafyamız depreme maruz kalıyordu, yakın döneme de bakacak olursak Cumhuriyet Dönemi’nden bu yana Elazığ, Bingöl, Adana Ceyhan, Cinar Depremi, akabinde 1999 yılındaki Körfez Depremi, 12 Kasım Düzce Depremi, 2011 Van Depremi. Coğrafyayı değiştiremeyiz, başka yerlere gidemeyiz, demek ki biz depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Bunun başında deprem öncesi alınacak önemler, deprem anında alınacak önlemler, deprem sonrası yapılacak işler. Burada en önemlisi; depremden öncesi yapılması gerekenler.

- Bunlar nedir? 

Kentlerin yapı stokunun depreme güvenlikli hale getirilmesi gerekir. 17 Ağustos’tan sonra işte hep bunu tartışmaya başladık. 1950’lerde de projelendirmeler yapılırken yapıların güvenli hale getirilmesi tartışılıyordu, 1940’larda da. Teknoloji ve bilim geliştikçe bunun hesapları daha da gelişti.

İşte 17 Ağustos depremi sanki milat oldu ve kulağımıza yerleşti. 17 Ağustos 1999’dan bugüne pek bir şey yapılamadı. 17 Ağustos Depremini anma toplantılarında 21 sene boyunca tekrarladık. İstanbul’da bir miktar kamu binaları elden geçirildi, bunları inkâr edemeyiz. Hastanelerin büyük bir bölümü, milli eğitime bağlı okullar, yollar ama yeterli değil. Okul sayımız çok fazla. Güçlendirdiğimiz ve yıkıp yeniden yaptığımız okul sayısı maalesef az. Hastane ve okullar derken kentimizde sadece devlet hastanesi ve devlet okulu yok! Özel hastane ve özel okullar var. Bu özel hastanelerde yatan hasta, özel okullarda okuyan öğrenciler yok mu? Esas mesele burada! Devlet kendi sorumluluğunda olanları bir miktarını yaptı. Kamu yöneticilerine sorduğumuz zaman ‘yüzde 90’nını yaptık’ diyor ama sayısı az. Özel hastane ve özel okulların çoğundan derme çatma binalardan bozma yerlerde sağlık ve eğitim hizmeti verilmiyor mu? Bu binaların deprem güvenliği tam mı?

‘DOĞRU PROJE, DOĞRU İMALAT, DENETİM’

Denetim yapılmıyor. Bir okul yapısını projelendirirken kriterler farklıdır bir konut merkezini yaparken kriterler farklıdır. Okul yapıları ve hastane yapılarından önem kat sayıları daha fazladır. Çünkü okullarda yoğunluk fazladır, hastanelerde de deprem olduktan sonrada hayatın orada durmaması gerekir. Ameliyat anında deprem oldu, bırakabilir misiniz? Hastaları dışarı çıkarıyorlar. Doğru projelendirip, doğru imalat ve doğru denetim yapılırsa o binalardan hastalar dışarı çıkarılmaz, hayat devam eder. İstanbul sadece kamu binalarından mı oluşuyor. Çok küçük bir yüzde. Esas yüzdemiz özel konut yapıları. Kamunun bir birimi bir milyon 250 bin diyor, bir diğeri bir milyon 166 bin diyor. Ama sayı bize göre daha fazla. 1999’dan bu yana yapı stokunu elden geçirdik mi? Geçiremedik. Hatta 21 senedir mevcut yapı stokunun üzerine yapılar eklendi yapı stokumuz daha da büyüdü.

‘KENTSEL DÖNÜŞÜMDE YANLIŞ UYGULAMALAR YAPILDI’

Biz diyoruz ki özel konutlarda yapılan vatandaşlarımızın yapmış olduğu işlemler var. Bazı vatandaşlarımız 17 Ağustos Depremi’nden sonra binalarını güçlendirdiler. Son zamanlarda da bir ‘kentsel dönüşüm’ yasası çıktı. Kentsel Dönüşüm de yanlış uygulamalar yapıldı, bireysel dönüşüme teşvik edildi. Kentsel dönüşüm; insanı odağına alan, çevreye saygılı, sosyal donatıları olan, ada ve mahalle bazında yapılan imar hareketine denir. Peki 2012 senesinde Kentsel dönüşüm çıktığı zaman 2018 senesine kadar hal böyle miydi? Biz dedik ki ‘bu, bir kentsel dönüşüm değil, yerinde dönüşüm, bireysel dönüşüm, rantsal dönüşüm’. Rantın getirisi fazla olan yerlerde mal sahipleri müteahhite verdi, müteahhit de kendine oradan pay aldı, hak sahiplerinin metrekareleri küçüldü.

'SİYASİ İRADE HAZIRLANAN ‘DEPREM MASTER PLANI’NI KABUL ETMEDİ'

2002 senesinde İstanbul için bir ‘Deprem Master Planı’ hazırlandı. Çok değerli bir çalışmaydı. Bu planda teknik, hukuksal, sosyolojik sorunlar, psikolojik çözümleri bu planı vardı. Ama ne olduysa oldu 2002’den sonra ‘Deprem Master Planı’ rafa kalktı ve durdu. Yurt dışından gelen araştırmacılar master planını incelemek için gelir ve giderler. Hayata geçiremedik.

- Neden?

Siyasi irade kabul etmedi. ‘Kentsel dönüşümle ben bu kenti iyileştireceğim’ dedi ama iyileşti mi? Sayın Bakan diyor ki, ‘Riskli binalarda oturmayın’. Eee, çözümü? İstanbul kentindeki riskli dediğimiz bütün yapıların hepsini yapmaya kalksak ne paramız yeter ne de ömrümüz. Hep senaryo çalışmaları yapılmıştır. Örneğin, 2018 yılında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) kurumlara hazırlattığı çeşitli büyüklükte ‘deprem senaryoları’ var. İstanbul’un depremsellik çalışması yapılır. Bu senaryolara bakıldığı zaman her iki kurumun (İBB ve AFAD) sonuçları birbirine yakın; biri 44 bin 500 bina, bir diğer kurum 51 bin bina. Beklenen 7.5 büyüklüğündeki bir deprem de aniden çökecek olan bina sayısı. Sonra ağır hasar alacak bina sayıları, orta hasar alacak bina sayıları, bu senaryolarda var. Adı üstünde senaryo.

'BİNALARI GÜÇLENDİRME İŞLEMLERİNE BAŞLANMALI'

- Peki ne yapılması gerekiyor?

Yıkılacak ve hasar alacak binaların belirlenmesi gerekir. ‘45 bin 50 bin bina yıkılacak’ diyorsak bu binaların tespit edilerek kamu eliyle yıktırılıp boşaltılması lazım. Sonra hasar oranına göre hak sahiplerinin binaların güçlendirilme işlemlerine başlayacaklar.

- Böyle bir tespit yapıldı mı?

Esas şey budur, yapılmadı. Bütün İstanbul’u yıkıp yapamayacağımıza göre bir sıralamayla yapmalı, 50 bin binanın bulunup boşaltılması gerek. Sonra hasar oranına göre başlayarak hak sahipleri binalarını güçlendirme işlemlerine başlayacaklar. İBB yönetimi bina tarama işlemlerine başladı sayılır. Temmuz ayının sonuna doğru iki pilot ilçede hasar tespit çalışmalarını başlattı. 23 sene geçti. 17 sene önce bu hasar tespit çalışmalarına başlanmış olsaydı bugün İstanbul güvenlikli bir kent olurdu. 

‘EĞİTİM ŞART’

- Deprem öncesi, deprem anı ve sonrasından bahsettik. İzmir’de deprem koordinasyonu nasıldı? 

Deprem anı vatandaşlara düşer. Anaokuldan başlayarak herkesin eğitilmesi gerekir. Depremi hissettiğiniz anda nerede iseniz, ne hal alacaksınız, nasıl kaçacak, nereye saklanacaksınız gibi işler. Sonrası binanızı boşaltırken nasıl dışarı çıkacaksınız? Deprem anında neler yapmalıyız bunun eğitiminin verilmesi gerek. Her aile kendine bir program yapmalı. Deprem akabinde nerede toplanacaklarının eğitimini alır, bilirler. Bakın Japonya’da çocuk depreme nerede yakalanıyorsa nerede ailesiyle buluşacağını bilir. Deprem sonrası ise kaos ortamları. Afet Yönetimi diyoruz. Türkiye 1999 depreminden sonra kendini oldukça geliştirdi. Muazzam derecede sivil kurtarma ekipleri var. AKUT var, dernekler var. Canla başla çalışıyorlar. Ama İzmir’de gördünüz. Deprem oldu, bütün televizyon kanalarında ‘trafiğe çıkmayın’ diye anonslar geçildi. Hasar alan bina mahalline gidemiyoruz, yardımlar ulaşmıyor. İşte bu da eğitimle oluşur. Yollar açık olacak ki sağlık, itfaiye ve kolluk kuvvet ekipleri deprem bölgesine gidebilsin. İzmir’de bir saat sonra yardım gidebildi. Biz ne diyoruz, ’72 saat çok önemli’. İlk dakikadan itibaren kurtarma çalışmalarına başlamak lazım. Ama bu sayıyı İstanbul ölçeğine taşıdığımızda 50 bin veya 10 bin bina yıkılsın. 

'MÜHİM OLAN DEPREM ÖNCESİ ÖNLEM ALMAK'

Yıkılan bir binanın enkazında çalışan kurtarma ekiplerini 10 bin binaya yayın. 30 bin bina yıkılsa, 900 bin arama kurtarma kişisi çıkıyor. Siz İstanbul’da bir deprem olduğu anda 900 bin kişiyi organize edip sahaya sürebilir misiniz? Dünyada böyle bir örnek yok. En gelişmiş ülkelerde bile bu şekilde hesaplar yapılmaz. Ama şimdi bir binayla, 5 binayla uğraşırken övünüyoruz. Ama mühim olan arama kurtarma çalışmalarına güvenerek işi bırakmamalıyız. Ne yapmalıyız? Deprem öncesi çökecek olan bina sayısını azaltmalıyız. Azalsın ki arama kurtarma çalışmaları da rahatlıkla olsun o zaman. Bu sayıyı ne kadar azaltabilirsek o kadar can kaybını önleriz.

Öne Çıkanlar