Devlet güçleri tarafından mezarlıklara ve cenazelere yönelik yapılan saldırılar BM'ye taşınıyor

Devlet güçleri tarafından mezarlıklara ve cenazelere yönelik yapılan saldırılar BM'ye taşınıyor
İsviçre merkezli Mojust Vakfı ile ÖHD, devlet güçleri tarafından mezarlıklara ve cenazelere yönelik yapılan saldırılara dair kapsamlı bir rapor hazırladı.

Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerine yönelik karşılaşılan ihlaller, bu alanda çalışma yürüten Avrupalı kurum ve kuruluşlar tarafından yakın takibe alındı. Merkezi İsviçre’de bulunan ve özellikle Ortadoğu’da yer alan ülkelerde yaşanan ağır insan hakları ihlallerini mercek altına alan bir sivil toplum örgütü olan Uluslararası Mezopotamya Adalet Gözlemevi (Mezopotamia Observatory of Justice-MOJUST), Türkiye’deki ihlaller üzerinde duruyor. 

MA'dan Ömer Çelik'in haberine göre, uluslararası insan hakları, ceza, insancıl ve savaş hukuku alanına giren hak ihlallerine ve bunların mağdurlarına odaklanan MOJUST, Türkiye’de yaşayan Kürtlere ait mezarlıklara ve cenazelere yönelik 2015-2020 yılları arasında yapılan saldırıları gündemine aldı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ile birlikte ortak yürütülen çalışmalar sonucunda 142 sayfayı bulan kapsamlı bir rapor hazırlandı. 

BASKININ TARİHSEL ARKA PLANI

Henüz sadece İngilizce olarak hazırlanan ve iki bölümden oluşan raporun ilk kısmında, Türkiye’deki Kürtlere dönük izlenen yaygın ve sistematik baskı politikalarının tarihsel arka planı üzerinde duruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kemalistler tarafından askeri güç kullanımı ve şiddet yoluyla Kürtlere dönük sistematik otoriter yöntemlere başvurulduğu belirtilen raporda, bazı Kürt aşiretlerinin bu politikalara karşı durması üzerine ise 1924 - 1938 yılları arasında soykırıma varan suçlar işlendiğine dikkat çekildi. Yine sömürgeci bir mantıkla "ilkel" olarak kabul edilen Kürtleri "medenileştirmek" amacıyla Kürt çocukluklarının yatılı okullarda sömürge tarzı bir eğitim sistemi içerisinde zihinlerini ve bilinçleri silinerek Kürt ulusunun yok edilmek istendiği ifade edildi.

Raporda, tehcir politikasını da kapsayan bu stratejinin sonraki yıllarda sürdürüldüğü, devletin Kürt bölgesinde uyguladığı yıkım politikalarına karşı 1984 yılında gerilla mücadelesi başlatıldığı, 1987'den 2002'ye kadar süren Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde ise Kürtlere karşı ağır suçlar işlendiği vurgulandı. Özellikle 1990-95 yılları arasında bölgede yer alan 17 kentin 13'ünde uygulanan OHAL döneminde rapora göre; 3 bin 415 Kürt zorla tahliye edildi, 4 milyona yakın kişi yerlerinden edildi, 2 bin 680 sivil devlet güçleri tarafından öldürüldü, mayınlar sonucu 363 kişi öldü, 181 tutuklu işkenceyle öldürüldü, devlet güçleri tarafından 116 Kürt kadına tecavüz edildi, bin 620 kişi faili meçhul cinayete kurban gitti, 911 kişi yargısız infaz edildi, 4 bin 462 kişi işkence gördü, binlerce kişi ise gözaltına alındı. 

'SİYASİ BİR SİLAH' OLARAK KULLANILDI

Türk devletinin özelde 1990-95 yılları arasında işlediği suçların hiçbir şüpheye yer bırakmadığının altı çizilen raporda, günümüzde ise iktidarda bulunan AKP'nin Kürt meselesini büyük kazançlar elde etmek için siyasi bir silah olarak kullandığı kaydedildi. 

AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda Kemalist tekeli kırmak ve Avrupa Birliği'nden (AB) destek almak için kimi demokratik adımlar atıp, Kürtçenin sınırlı kullanımına izin verdiği hatırlatılan raporda, PKK’li yetkililerle 2009’da başlatılan barış görüşmelerinin de Erdoğan rejimi tarafından aynı şekilde taktiksel olarak ele alındığına dikkat çekildi. Bu dönemde modern baskı yöntemleriyle Kürtlere dönük baskı ve imha politikasının devreye sokulup, bunun yönetimin ana ilkesi haline getirildiği belirtilen raporda, Eylül 2014'de kararlaştırılan gizli ‘Çöktürme Planı’ ile ise AKP iktidarının Kürtleri içeride ve dışarıda yok etmeye yöneldiği vurgulandı. Bu adımlardan biri olarak DAİŞ'in Kobanê'ye yönelik saldırısını protesto edenlere yönelik saldırılarda çok sayıda insanın ölmesi, 772 insanın yaralanması ve tutuklananlar olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın protestoculara karşı orantısız güç kullanımını araştırmak yerine Halkların Demokratik Partisi'ni (HDP) suçlayıp, barış görüşmelerini sona erdirmekle tehdit ederek Kürtlere şantaj yaptığı belirtildi.

HDP'YE 168 SALDIRI

Raporda şu değerlendirmeler yer aldı: "Erdoğan rejimi, 1990'larda olduğu gibi Kürt bölgesinde yargısız infazları bir cezalandırma ve caydırıcılık yöntemi olarak benimsedi. Örneğin, 27 Aralık ve 17 Ocak tarihleri arasında yalnızca Cizre'de güvenlik güçleri tarafından 8 sivil öldürüldü. Ayrıca, Kürt bölgesinde Kürt aktivistlerin kitlesel tutuklamaları Şubat 2015'ten itibaren sistematik olarak arttı. Bu imha stratejisi, PKK'nin Mayıs 2014'ten Nisan 2015'e kadar ateşkese uymasına rağmen devlet güçleri de PKK güçlerine 226 saldırı gerçekleştirdi. Öte yandan, bu bastırma yöntemlerine paralel olarak  AKP, PKK ile barış görüşmelerine devam etti.  Başbakan Yardımcısı ile birlikte HDP milletvekillerinden oluşan İmralı Heyeti, 28 Şubat 2015'te Kürt sorununun barışçıl çözümü için 10 maddelik bir uzlaşı bildirgesi olan ‘Dolmabahçe Mutabakatı’nı imzaladı. HDP'nin ‘halk siyaseti’ ve ‘barış’ söylemini tehdit olarak gören AKP, çözüm sürecini HDP'yi ortadan kaldırmak için silah olarak kullanıp, Kürt siyasetinin neredeyse tüm biçimlerini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. 23 Mart-3 Haziran 2015 arasındaki seçim döneminde HDP'ye dönük silahlı ve bombalı yönelimler dahil olmak üzere 168 saldırı ve  kundaklama olaylı yaşandı. Bu saldırılar sırasında 5 kişi öldü, 522 kişi yaralandı." 

Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin oyların yüzde 13'ünü alarak büyük başarı elde etmesi akabinde Ağustos 2015'ten itibaren 9 aylık süreçte bölgenin 10 şehir, 39 kasaba ve 63 ilçesinde bir yönetim normu olarak günün 24 saatini bulan sokağa çıkma yasaklarının uygulanmaya başlandığı ifade edilen raporda, bu dönem boyunca devlet güçleri tarafından 1990'larda Kürtlere karşı işlenen suçların daha katı şekilde yeniden işlediğinin altı çizildi.

TOPLU CEZALANDIRMA

Raporda, "Devletin güvenlik güçleri, Kürt bölgesini yeniden savaş alanına dönüştürdü ve otomatik şekilde ‘PKK sempatizanı’olarak damgalandığı 1 buçuk milyondan fazla Kürt sivili toplu olarak cezalandırdı. Kürt etnik kimlikleri ve özel siyasi görüşleri nedeniyle sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde HDP'yi destekleyen Kürt sivillere ayrım gözetmeksizin saldırıda bulunuldu. Devlet, 1990'larda Kürt bölgesinin kırsal kesimlerindeki Kürtlere yönelik toplu cezalandırma politikasını Kürt şehir ve kasabalarına kadar genişletti ve İsrail'in Filistin'deki yaklaşımına benzer askeri saldırılar tasarlayarak Kürtlerin geçim kaynaklarını yok etti" denildi. Bu durumun ayrıca farklı yerel ve uluslararası insan hakları örgütleri ile Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) tarafından belgelendiği belirtildi.

Raporun "Türkiye'nin Kürt Mezarlarına Karşı Savaşı" başlıklı ikinci bölümünde ise farklı kentlerdeki mezarlıklara dönük saldırılar ve buralara defnedilen cenazelere dönük insanlık dışı yaklaşımlar irdelendi.

18 MEZARLIK, BİN 644 MEZAR YIKILDI

Yapılan tespitlere göre, 17 Eylül 2015 ila 4 Nisan 2020 tarihleri arasında18 mezarlığın polis ve askerler tarafından tamamen yıkıldığına işaret edilen raporda şunlar kaydedildi: "En az bin 644 mezar tamamen yok edildi, 2 bin 926 mezar ise tahrip edildi. Şırnak ilinde 900 mezar tamamen yıkıldı, bin 475 mezar tahrip edildi; Diyarbakır’da 143 mezar tamamen yıkıldı, 340 mezar tahrip edildi; Batman'da 200 mezar tamamen yıkıldı, 369 mezar tahrip edildi; Dersim ilinde 150 mezar tamamen yıkıldı, 3'ü tahrip edildi; Van'da 41 mezar yıkıldı, 69 mezar tahrip edildi; Siirt'te 200 mezar tahrip edildi; Mardin'de 232 mezar tahrip edildi; Suruç/Urfa'da 9 mezar tamamen yıkıldı, 3 mezar tahrip edildi; Bitlis'te 267 mezar tamamen yok edildi; Hakkari'de54 mezar tamamen yıkıldı; Muş'ta 27 mezar tamamen yıkıldı ve 8 mezar tahrip edildi; Bingöl'de 80 mezar tahrip edildi. Ağrı ilinde 'Şehit Suat Tekin Kızılay Mezarlığı'nın helikopterlerle hava bombardımanı sonucu tahrip olan ve hasar gören mezarların sayısı nedeniyle bu şekillerin asgari boyutu çok açıktır;  Mardin ilinde 'Pakrewangeha Egît Suruç ve Ayten Tekin Mezarlığı' ile Kars'ın Kağızman ilçesindeki 'Çemçe Mezarlığı'nın durumu ise halen bilinmiyor. MEBYA-DER'in de belirttiği gibi, bu araştırma raporunda yer alan tahrip edilmiş mezarlar, bu konudaki çalışmalar engellendiği ve ısrarla kriminalize edildiği için gerçek rakamların 4’te 1’inden daha azına tekabül etmektedir."

SALDIRILARA GÜN GÜN YER VERİLDİ

Mezarlıklara yönelik saldırılar, bunlara dair fotoğraflar ve saldırıların durdurulmasına dönük girişimlerin gün gün yer aldığı raporda yer verilen bilgilere göre, 2 Mayıs 2019 - 17 Haziran 2020 tarihleri arasında HDP milletvekilleri, Türkiye’nin mezarlıklara yönelik sistematik saldırılarına ilişkin 23 adet önergeyi Meclis'e sunarak cevap verilmesini istedi. Fakat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hiçbir önergeye cevap vermedi.

ÖZÜR TALEBİ

Raporda, Türkiye’deki yasal mevzuat ile taraf olunan uluslararası sözleşmelere işaret edilerek, saldırıların faillerinin belirlenmesi için derhal adil, tarafsız ve etkin bir soruşturma yürütülmesi, önleyici yasal düzenlemelerin yapılmasının yanı sıra bugüne dek gerçekleşen olaylar için Türkiye'nin ailelerden özür dilemesi talep edildi. Her iki kurum tarafından hazırlan rapor, önümüzdeki günlerde BM Türkiye Özel Raportörü Mary Lawlor'e iletilecek.

Öne Çıkanlar