Diyarbakır Baro Başkanı Aydın ile ‘kapı önü’ sohbeti: Onur mücadelesi veriyoruz

Diyarbakır Baro Başkanı Aydın ile ‘kapı önü’ sohbeti: Onur mücadelesi veriyoruz
Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın ile Meclis kapısında, büyük zorluklar ve hemen her anı gerilimlerle geçen, ama bu gerilimleri espriye de dönüştürdükleri eylemlerini konuştuk.

Derya OKATAN


ARTI GERÇEK- Baro başkanları, "çoklu baro" düzenlemesine karşı uzun süredir bir mücadele yürütüyor. Ancak, hak talebinde bulunan toplumun tüm kesimleri gibi sesleri her seferinde kısılmaya çalışıldı. Önce kentlerinden yürüyerek geldikleri "Ankara kapısı"nda durduruldular, şimdi de 4 gündür "Meclis kapısı"nda bekletiliyorlar. Hâl böyle olunca, bize de "kapı önü" söyleşileri yapmak kaldı.

Meclis Çankaya Kapısı önündeki eylem devam ederken sohbet ettiğimiz Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, yürüttükleri mücadeleyi "onur mücadelesi" olarak tanımlıyor. Çünkü Aydın’a göre, bu kanun teklifiyle asıl yapılmak istenen baroları hükümetin arka bahçesi haline getirmek.

Kanun teklifi bu haliyle yasalaşırsa Ekim ayında baro seçimleri yapılacak. Bu seçimlerde yeniden adaylığını koyacak olan Cihan Aydın, ancak buradaki birçok baro başkanının Ekim’de tekrar başkan olamayacağına dikkat çekiyor, bu nedenle yürüttükleri mücadelenin "koltuk kavgası" olmadığını belirtiyor.

Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın ile Meclis kapısında, büyük zorluklar ve hemen her anı gerilimlerle geçen, ama bu gerilimleri espriye de dönüştürmekten vazgeçmedikleri eylemlerini konuştuk:

Yoruldunuz mu?

Evet, yorulduk. Ara ara burada dinlenme şansımız oldu, ara ara küçükmolalar verdik. Ama bu alanı boş bırakmamaya özen gösterdik. Nöbetleşe bayrak yarışı gibi yapıyoruz bu eylemi.


Kanun teklifi ve buradaki eyleminize dair sohbete geçmeden önce sizi tanımak isterim. Kimdir Cihan Aydın?

Ben 1973 Dersim doğumluyum. İlköğretim ve liseyi Dersim’de, üniversiteyi Diyarbakır’da okudum. Ondan sonra orada kaldım. 1998’den beri de avukatlık yapıyorum.

Neden avukatlık?

Herhalde Kürtlerin en çok tercih ettiği meslekten birisi avukatlık. Çünkü hepimizin bir travması var.

Sizin var mı özel olarak?

12 Eylül döneminde çocuktum, ama hatırlıyorum bazı şeyleri, sık sık evimize jandarma gelirdi, babam abilerime yönelik kötü uygulamaları hayal meyal hatırlıyorum. Tabi bir de hikâyeler var. Çok hikâye dinledik. Dersim coğrafyasında ‘38 ve sonrasında yaşananlara dair. Hafızamızda çok acı hikâyeler var, onunla baş edebilmenin bir yolu olarak seçiyorsun sanırım ya da o travmaların bir daha yaşanmaması için bir mücadele alanı görüyorsun avukatlığı. Mesleğimin uzun yıllarını hak mücadelesi alanında yürüttüm. 6-7 yıl İnsan Hakları Derneği’nde çalıştım. Baroların komisyonlarında çalıştım. 3 dönem baro yönetiminde yer aldım.

Tahir Elçi ile birlikte çalıştınız yani…

Sevgili Tahir Elçi’nin ilk başkanlığı döneminde onunla beraber çalıştım. Çok şeyler öğrendik tabi… Bizim yaşadığımız coğrafya bu konuda bir laboratuvar. Öğrenmek istemeseniz de, sırtınızı dönseniz de bir şekilde gelip sizi buluyor. Politikadan uzak kalmayı isteseniz de politika gelip bir şekilde sizi buluyor. Politika derken insan hakları meselelerinden bahsediyorum. Çünkü oranın da gelip dayandığı yer politika. Şimdi bu yasaya ilişkin hükümeti gerekçelerinden birisi, ‘barolar çok siyaset yapıyor.’ Evet, kadın cinayetleri konusunda mücadele etmek siyaset ise evet, çocuklara istismar, cezaevlerindeki hak ihlalleri, doğa katliamları yani yaşamın bütün alanlarında temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir ihlal varsa biz müdahale ediyoruz. Evet, bunlar siyaset ve biz bunu yapmak zorundayız.

Tahir Elçi’den görevi devraldınız, bunun sorumluluğu da ağır olmalı…

Tabi ağır bir yük. Tahir Elçi çok iyi bir avukattı ama bence ondan da öte çok iyi bir sivil insan hakları savunucusuydu. Tahir Elçi tüm toplumda bir iz bıraktı. İnsanlığı karşı suç olarak tanımlanan davaların avukatıydı. Bu yönüyle son derece ağır bir yük de omuzlarımıza yüklüyor. Biz de bu mirası sürdürmek, geliştirmek konusunda elimizden geldiğince katkı sunmaya, tüm halklarımızın haklarını korumaya çaba sarf ediyoruz.


‘ONUR MÜCADELESİ VERİYORUZ’

Avukatlık çok saygın bir meslek. Cübbenizin bir anlamı, mesleğin bir değeri var. Ama kapılarda kaldınız, Ankara girişinde, burada Meclis kapısında, darp edildiniz, cübbeleriniz yırtıldı. Bu muamele neler hissettiriyor?

Türkiye’nin demokrasisi, insan hakları açısından önemli bir gösterge. Toplumun tüm kesimi zaman zaman milletvekilleri, zaman zaman biz avukatlar, hükümet politikalarını eleştiren, itirazları olan herkes devletin bu gadrine uğruyor. Ama bu bizi yıldırmamalı. Biz sonuçta onur mücadelesi veriyoruz. Hem mesleğimiz hem de yurttaşlarımız için bu mücadeleyi veriyoruz. Maalesef bu mücadelenin bedeli ağır oluyor ama başka yolu yok, direnmekten, mücadele etmekten başka yol gözükmüyor. Bu ayıp bizim ayıbımız değil; yırtılan cübbeler, darp edilen baro başkanları bizim ayıbımız değil. Biz başından bu yana son derece barışçıl bir şekilde niye bu yasaya karşı çıktığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Bunun karşısında maalesef hiç kimsenin hak etmediği, bu ülkede hiçbir yurttaş hak etmiyor ben baro başkanı ya da avukat ayrımı da yapmak istemiyorum, hiç kimsenin uğramaması gereken muamelelere maruz kalıyoruz. Türkiye demokrasisi açısından gerçekten kara bir sayfa.

Avukatların aslında bir yandan dokunulmazlıkları da var. Bu dokunulmazlık kalktı mı ya da belli avukatlar için mi kalktı?

Galiba şunun mesajını vermek istiyorlar: Baro başkanlarına, avukatlara bile bu uygulamayı reva görüyorsak sıradan yurttaş düşünsün artık. Bu aynı zamanda hakkı hukuku için sokağa çıkmak isteyen tüm yurttaşlara bir gözdağı. Kimsenin sokağa çıkmasını, itiraz etmesini istemiyorlar. Biz buna karşı elimizden geldiğince direnmeye devam ediyoruz.
‘ÖNCÜLÜK BEKLENİYOR, BİZE BÖYLE BİR ROL BİÇİLDİ’

Bu direniş size ne gösterdi, neler öğretti?

Elbette hepimiz buradan ders çıkarıyoruz. Dün bizimle birlikte olan meslektaşlarım (Sıhhiye Adliyesi önündeki eylemden bahsediyor), bize mesaj gönderen, yüreğimiz sizinle diyen, kanun teklifi ile doğrudan ilgisi olmasa bile desteğini gösteren insanlar şunu gösterdi; baskıcı ortam, yasakçı rejim insanların üzerine bir ölü toprağı atmış ama bu herkesin bu rejime ayak uydurduğu, bu uygulamaları kabul ettiği anlamına gelmiyor. Bunu öğrendik. Hiç tanımadığım yüzlerce kişiden destek mesajları alıyorum. Demek ki, bu kötü rejim insanların içindeki vicdanı, insani duyguları öldürmemiş, Yurttaşların önemli bir kesiminde hâlâ umut var. Bunu hak etmediğimiz, hiçbirimizin hak etmediği konusunda ortak bir kanaat var. Bu aslında güçlü bir damar. Sanırım bir öncülük bekleniyor ve bize de böyle bir rol biçildi. Biraz abartılı olduğunu düşünüyorum. Çok büyük bir yük olduğunu düşünüyorum. Bence insanlar bir şekliyle bu itirazlarını dile getirecekler, biz bu anlamıyla küçük bir yol açtık.

Yani başka mücadelelerin de yolunu açar mı?

Evet, biz küçük bir yol açtık. İtiraz etmenin mümkün olduğunu, belki sonuç alamayabiliriz, şu anda gözüken o, üzülerek belirteyim, ama en azından itirazımızı paylaştık. Maalesef bu baskıcı ortamda sonuç alamadığımızı bile bile itirazlarımızı yüksek sesle dile getirmenin bile çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Çünkü başka türlü bu kötü uygulamalarla baş etme şansımız yok. Bu vesileyle destek mesajları atan, bizim kaygılarımızı paylaşan bütün yurttaşlarımıza, meslektaşlarımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

‘BU HALİYLE GEÇERSE KADÜK KALIR’

Kanun teklifinde bir değişiklik olmayacağını mı düşünüyorsunuz?

Şu anda gidişat onu gösteriyor. Ama tabi ki umudumuz var, o umudumuzdan dolayı biz buradayız. Evet, bu iktidarın şöyle bir özelliği var: Muhatapları ile işi konuşma konusunda son derece ketum davranıyor. İşine geldiğinde muhataplarıyla konuşup müzakere edebiliyor ama işine gelmediğinde bizim meselemizde olduğu gibi, kapının dışında, tüm sürecin dışında tutuyor. Bu yasa değişikliği konusunda son derece kararlı görünüyor. Bu çok olmanın verdiği bir kibir. Ama doğru mudur, değil. Çünkü demokrasi dediğiniz şey böyle bir şey değil. ‘Ben çoğunluğum, istediğimi yaparım’ derseniz bunun adı demokrasi değil totaliter bir rejime denk geliyor siyaset bilimindeki karşılılığı. Konuşmak istiyoruz niye itiraz ettiğimizi anlatmak istiyoruz, ama kapılar kapalı. Hükümet tarafından da bir kararlılık olduğu gözüküyor. Ama hep şunu söyledim bu yasa bu haliyle geçerse kesinlikle kadük bir yasadır, anlamsız bir yasadır. Çok kısa bir süre içinde bu yasa değişmeye muhtaçtır.

Çoklu baronun uygulanamayacağını da düşünüyorsunuz?

Evet, uygulanamaz.

Neden?

Bir; baroların ihtiyacı olan bir yasal değişiklik değil, sadece hükümetin siyasal ihtiyaçlarına cevap verebilir. Eğer bir yasa toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklı olarak düzenlenmiyorsa bir süre sonra onu tekrar reforme etmek durumunda kalırsınız. Biz bunu örneklerini defalarca gördük. İşte infaz kanunda görüyoruz, TCK’da, CMK’da, icra yasasında görüyoruz. Hükümet muhataplarıyla konuşup buna göre bir ihtiyaç analizi yapıp, buna göre adım atacağı yerde kendi politik ikbali uğruna hiç de güncel ihtiyaçlara karşılık gelmeyen değişiklikler yapıyor. Bu da böyle bir değişiklik, o açıdan kadük kalacaktır.

‘KAPILAR YÜZÜMÜZE KAPATILDI’

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, komisyon toplantısına davet edildiğiniz halde katılmadığınızı, hatta teklif hazırlanmadan önce Adalet Bakanı ile yapılan toplantıya katılmadığınızı söyledi. Ne diyeceksiniz bu açıklamalara?

Söz uçar yazı kalır. Bizim elimizde buna ilişkin yazılı belge var. Toplantıya katılmak için başvurup da talebimizin reddedildiğine ilişkin yazı var.

Bunu polemik malzemesi yapmayı doğru bulmuyoruz. Biz buradayız, burada bulunma sebebimizi de açıkça paylaştık. Adalet Komisyonu görüşmelerine girip itirazlarımız sunmak istiyoruz. Bunu üç ya da beş temsilci ile değil burada bulunan tüm meslektaşlarımızla yapmak istiyoruz. Çünkü bu sadece 3-5 baronun sorunu değil, 80 baronun sorunu. Belki taleplerimiz ortak olabilir ama söyleyeceğimiz farklı sözlerimiz var. Bunu komisyonda dile getirmek istiyoruz. Eğer bir samimiyet testi olacaksa yapılacak olan şuydu; buyurun sizi biz davet etmedik ama siz geldiniz, buyurun gelin itirazlarınızı dinleyelim. Bundan daha demokratik, daha insancıl, daha ahlaki bir talep olabilir mi? Davet edilmememize rağmen duyduğumuz kaygıdan dolayı geldik. Ama maalesef kapılar yüzümüze kapatıldı. Dolayısıyla kimin ne söylediğinin bu saatten sonra önemi yok. Buradaki tablo her şeyi gösteriyor. Baro başkanları bırakın komisyon toplantısına, meclis binasına meclisin kapısına, bahçesine bile alınmıyor. Büyük kavgalar sonucu şu yere gelip oturabiliyoruz. Bunun üzerine bir şey söylemeye gerek var mı? Bence yok.

‘YARGININ DİĞER İKİ UNSURU GİBİ BAROLAR HÜKÜMETİN ARKA BAHÇESİ YAPILMAK İSTENİYOR’

Baroların tamamı karşı çıkmasına rağmen AKP iktidarı neden bu kadar ısrarcı?

Biraz önce söylediğim gibi, bunu bir projenin parçası olarak düşünüyoruz. Biraz önce kadük derken bunu da eklemem gerekiyordu, 80 baro ve Türkiye Barolar Birliği de komisyona yazılı ve sözlü olarak iletti, çoklu baroya karşıyız dedi, bu komisyon kayıtlarına geçti. Burada hiçbir tartışma yok. Siz bu itirazlara rağmen bunu yapıyorsanız o zaman bu bir toplumsal ihtiyaç değildir, sizin siyasal gerekçeleriniz vardır. Onların ne olduğunu aşağı yukarı toplum tahmin ediyor ama benim öngörüm şu: Baroların bir itiraz kurumu olmaktan çıkarılması, hükümetin arka bahçesi haline getirilmesi. Yargının diğer iki kurucu unsuru, iddia ve mahkemeler nasıl ki şu anda tümüyle hükümete entegrebir şekilde çalışıyorsa, baroları da entegre etmek istiyorlar. Asıl amaç; baroları susturmak, yani avukatları susturmak, yani toplumu susturmak.

Bu mücadelede baro başkanları önde. Ama Sıhhiye Adliyesi önündeki eylemde ve yapılan forumdaki tartışmalarda gördük ki, avukatlar da sizin yanınızda, aktif mücadelenin içinde olmak istiyor. Mesela orada adliye önünde oturma eylemi kararı alınması istendi. Neden böyle bir karar alınmadı?

Miting için resmi bir başvuru var, katılacak olan avukatlar ve cübbeleriyle katılacaklar, siz bütün yasal prosedürü yerine getiriyorsanız ama bu toplantının yapılmasına 12 saat kala yasaklama kararı çıkıyor. Buna rağmen çok sayıda meslektaşımız yüzlerce kilometre öteden gelip yanımızda durdular. Birlikte açıklamamızı yaptık, oturma eylemimizi yaptık. Siz her türlü zorbalığı kullanıyorsanız, sonra da çıkıp 130 bin avukattan şu kadar avukat geldi, diyorsunuz. Bunu bir propaganda malzemesi olarak kullanıyorsunuz. Bir avuç avukat karşı çıkıyormuş gibi algı oluşturmaya çalışıyorsunuz. Doğru olan şuydu, buyurun gelin bakalım o zaman ne olacaktı. Baro başkanlarımız bence bu konuda önemli ölçüde katkı sundular ama risk almak istemediler. Bunun sebebi de avukatlara çağrı yapıp sonra burada avukatların dövülmesi, suyla gazla müdahale edilmesi konusunda risk almak istemediler. Bazı baro başkanları bundan kaynaklı olarak takdiri üyelerimize bıraktılar.

‘MİTHAT SANCAR’A YÖNELİK TUTUM HOŞ DEĞİL, O AYNI ZAMANDA YILLARCA HUKUK FAKÜLTELERİNDE DERS VERMİŞ BİR HUKUKÇU’

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın ziyareti sırasında bazı baro başkanlarının ilgisiz kalması sosyal medyada tartışma konusu oldu. Bu duruma ne diyeceksiniz?

Biz bu meselenin siyaset üstü bir mesele olduğu konusunda ortak fikirdeyiz. Ama sonuç olarak geldiğimiz dayandığımız yer siyaset kurumu. İşte şu anda siyasetçiler bizim adımıza bir yasa taslağı üzerinde çalışıyorlar. Dolayısıyla bu işi her ne kadar siyaset malzemesi yapmama konusunda özen göstersek de değdiği yer siyasetin ta kendisi. Ben bize destek olan CHP ve HDP grubuna teşekkür ediyorum. Burada bulunduğumuz süre içinde her iki grubu da teşekkür borçluyuz hem kişisel ihtiyaçlarımız hem de alana alınmamız konusunda takdire şayan katkıları oldu. Bunu asla unutmayacağız. Sayın Sancar’a yönelik tutum da hoş bir tutum değil. Mithat Sancar, bunu kendisi söylediği için söylüyorum, bir siyasi parti lideri olmaktan öte birincil kimliği bir hukukçu, bir akademisyen, yıllarca hukuk fakültesinde ders vermiş bir insan. Ben görmedim, burada değildim o sırada, sonradan görüntüleri izledim, şık bir manzara değil. Tam da itiraz ettiğimiz mesele bu. Hükümetin ötekileştiren, kutuplaştıran, ayrıştıran politikalarını nasıl eleştiriyorsak bizim bu tür uygulamalara prim vermememiz lazım. Oradaki yaklaşımı doğru bulmadım, şahsen üzüldüm de. Bu da çıkardığımız derslerden birisi. Bizim ideolojik kodlarımızdan sıyrılmamız, ortak hareket etmemizin, yürüttüğümüz mücadelenin başarısı açısından son derece önemli. Bilerek veya bilmeyerek bu tablonun yaşanmasına vesile olan başkanların da üzüldüklerini düşünüyorum.

‘BU KOLTUK KAVGASI DEĞİL’

Bu mesele 3-5 baronun meselesi değil, tüm toplumun meselesi dediniz. Son olarak topluma bir mesajınız var mı?

Evet, bu sadece baro başkanlarının kavgası değil. Biz üç şeyin kavgasını veriyoruz: Birincisi, meslektaşlarımızın özgür bir şekilde mesleklerini icrasının kavgası. İkincisi, baroların dolayısıyla savunmanın özgürlüğü ve bağımsızlığı. Üçüncüsü, bütün yurttaşların hakkı hukuku…

Onların bu dönemde bizim yanımızda olmaları çok önemli. Desteklerini bekliyoruz. Bu gerçekten bir koltuk kavgası değil.

‘ŞU ANKİ BARO BAŞKANLARININ BÜYÜK KISMI 3 AY SONRA BAŞKAN OLMAYACAK’

Bugün bu alanda olan baro başkanlarının büyük kısmı 3 ay sonra yapılacak seçimlerde baro başkanı olmayacak. Bu bile tek başına bunun bir koltuk kavgası olmadığını, bunun bir onur mücadelesi olduğunu, hak hukuk mücadelesi olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuda yurttaşlarımızın desteği bizim için son derece önemli. Dayanışma gösteren herkese teşekkür ediyorum.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar