Erdal Doğan: Sürekli şikayet, korku ve kaygı

Erdal Doğan: Sürekli şikayet, korku ve kaygı
'Korku ve kaygı düzenin aileler üzerinden çocuklarına empoze ettirdiği en büyük ve en işlevsel güçtü! Hani nasıl büyütüyorlardı anne ve babalar çocuklarını: Korkanın anası ağlamazmış!'

Erdal Doğan, Gazete Karınca'da kaleme aldığı yazısında toplumsal korku atmosferini yazdı. "Geçmişe göre ne eksik?" sorusunu "30 yıl önce fakülteye hukuk eğitimine başladığımızda o günün Türkiye’sinden daha iyi bir hukuk düzeni amaçlarken çok daha geriye düşmemiz; eksiklik çoğu dostumuz ve tanıdığımızın cezaevinde rehin tutularak ömürlerinden ömür alınışı; eksiklik dedim; birçok tanıdığın sürgünde yaşaması ve yine çoğu tanıdığımızın katledilip katillerinin sürekli cezasızlık zırhıyla güvenceye alınması; yoksulluğun giderek daha derinleşerek yaygınlaşması, moral ve estetik değerlerin aynı yoğunlukta yok olması" diye yanıtlayan Doğan'ın yazısı şöyle:

"Bazı zamanlar sessizlik çok gürültülü gelir insana! Çünkü o sessizlik içinde insanın kafasında çınlayıp duran sesler, kelimeler, cümleler öyle gürültü içinde akıp geçer ki! Dış bir sese ihtiyaç duyar insan. O gürültüyü susturmak veya azaltmak için meşgul etmek ister kendini.

Yıllar sonra karşılaşıp buluştuğum fakülteden bir arkadaşım ve gözlem gücü iyi olan arkadaşım, sohbetin sessizleştiği bir anda böylesi bir anımı yakalamış olsa gerek ki sordu:

-Ne eksik? diye.

Eksiklik, dedim 30 yıl önce fakülteye hukuk eğitimine başladığımızda o günün Türkiye’sinden daha iyi bir hukuk düzeni amaçlarken çok daha geriye düşmemiz dedim. Eksiklik çoğu dostumuz ve tanıdığımızın cezaevinde rehin tutularak ömürlerinden ömür alınışıdır dedim. Eksiklik dedim; birçok tanıdığın sürgünde yaşaması ve yine çoğu tanıdığımızın katledilip katillerinin sürekli cezasızlık zırhıyla güvenceye alınmasıdır.. Yoksulluğun giderek daha derinleşerek yaygınlaşması, moral ve estetik değerlerin aynı yoğunlukta yok olması dedim ve bu derin bir mutsuzluk yaratıyor ama bunları şikayet manasında söylemiyorum! Sen sorduğun içim bir durum tespiti olarak söylüyorum. Çünkü sürekli şikayet edip hiçbir şey yapmamak bu hukuksuz düzeni besleyen en önemli etken dedim. Çünkü sürekli şikayet, korku ve kaygı bu düzenin ve böylesi düzenlerin hep dinamosudur dedim. Daha iyi bir ülke inşa edecek bizim gibi hukukçular o günlerin bile gerisine düştüğümüzün ya farkına varamayışları ya da mevcut düzenin bekçiliğini yapıyor olması da büyük bir eksikliğimiz dedim.

Bu sohbete katılan bir başka dostum, ailelerin çocukları üzerinde yarattığı korku ve kaygının mevcut düzenin yeniden ve yeniden nasıl üretildiğini aktardı. çok da haklıydı. Çünkü korku ve kaygı düzenin aileler üzerinden çocuklarına empoze ettirdiği en büyük, en masrafsız ve en işlevsel güçtü!

Hani nasıl büyütüyorlardı anne ve babalar çocuklarını; ‘korkanın anası ağlamazmış’! Evet korktuğun anda daha ilerisine gitme ve dur orda ve hatta dön o yoldan ya da başını eğ işine bak!

Sürekli korku ve kaygı hem insan ve toplum mutluluğunu hem de değişim ve dönüşümü engelleyen biricik zemin.

Etrafına sürekli kaygılarını yayarak kendini var eden insan, o fasit dairenin yarattığı çözümsüzlük kıskancından çıkamadığı gibi yakın çevresini de o kısırdöngü içine çekerek aynı çözümsüzlük çukuruna doğru sürekli çekip durmakta. Öte yandan yaşam enerjisi düştükçe hastalıklara da davetiye çıkarmakta.

Bu sürekli şikayet, korku ve kaygı hali o kadar yaygın ki yalnız sivil kişiler ve ailelerle kalmamakta, esnafında, şirket yöneticisinde, parti yöneticilerinde, resmî görevliler ve kurumlara kadar dalga dalga içselleştirilerek sinmiş durumda. İyi bir yarın için yola çıkmış talip olmuş kişi ve siyasi gruplarda da bu sürekli şikayet halini görmekteyiz. Sürekli şikayet etmekle kalmamakta mevcut kaygıları da büyüterek statüko içinde varlıklarını sürdürüyorlar.

Bir zaman sürekli bu sürekli şikayet, korku ve kaygı yetmemeye başlıyor o kişi , grup veya toplumlara. Varlığını sürdürmek için yanına nefreti ve ayrımcılığı da almaya başlıyor. Bir süre sonra o da yetmemeye başlayınca nefret objesi yaptığına karşı şiddete başvurup yok ederek ondan geride kalanın üzerine varlığını inşa ediyor… Elbette ki bir zaman sonra bunun da yetmeyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Korku ve kaygı bu kez daha fazla kutsallığa büründürülüp din, cemaat, aşiret ve devlet aklıyla taçlandırılmaya başlanıyor.

Evet geriye dönüp bakıp halen özgürlük ve yaşama dair bir yaşam kıvılcımı bir yaratım gücü kalmışsa bir mabet içinden yanında din adamlarıyla birlikte o dilin koparılacağı söylenir. Söylenir ki huzursuzca kıpırdamaya başlamış toplum düzeni yeniden iplik gibi hizaya geçsin.

Peki biz ne yapalım? Kendimize ve çevremize hiç iyi bir şey yapmadan şikayet etmeye devam mı edelim.. Bununla yetinmeyelim de korku ve kaygılarımızı daha çok besleyelim ki düzen çarkını devam ettirsin.. Yine yetinmeyelim bir başkasının düşüncesini, dilini, cinsiyetini, inancını, ırkını, kültürünü beğenmeyelim ve en derinden ondan nefret ederek çarkın dişlilerinin birbirine daha muntazam geçip daha iyi işlemesini mi sağlayalım? Ve hiçbir çözüm üretmeden veya hiçbir adım atmadan sürekli şikayet edip hep mutsuz olup ve mutsuz mu edelim?"

Yazının linki: https://gazetekarinca.com/surekli-sikayet-korku-ve-kaygi/

Öne Çıkanlar