KHK'li günlerden koronalı günlere

KHK'li günlerden koronalı günlere
Kapitalist kültürün yarattığı kaderci anlayış ile dinin bize giyindirmek istediği kaderci anlayış tam da bu noktada yoksullar üzerinde el ve iş birliği yapıyor.

Mazlum ÇETİNKAYA


İnsan her şeyi paylaşabiliyor da kendi acısını paylaşamıyor. KHK’li günlerden 'koronalı' günlere geldik. Yoksulluklar içinden çıkıp, fabrikalardan, karanlık sokaklardan, evsiz gecelerden, parklardan bu koronalı günlere geldik…

Merhamet ve vicdan gibi temel kavramlarını yitirmiş 'cüzdan ve para' eksenli ayakta duran bu kapitalist sistem ve onun kültürü, bu son dönem ortaya çıkan yeni tip koronavirüsü (Covid-19) salgınıyla kendini bir başka boyutta topluma enjekte ettirmeye çalışıyor. 

Yeryüzündeki her bireyi vicdan, merhamet gibi duygularla temize çektirtmeye çalışıyorlar. Kapitalist kültürün yarattığı kaderci anlayış ile dinin bize giyindirmek istediği kaderci anlayış tam da bu n@oktada yoksullar üzerinde el ve iş birliği yapıyor.

Kendimizi temize çekelim istiyor, yeni dünyanın yeni kültür patronları. Çekelim, tamam da, bu sokakları kim temize çekecek, paket paket yıllarca vergi adı altında bizden aldıklarınızı, ekonomik paketler vs. adı altında yüzde ikisini yoksullara, geri kalan yüzde doksan sekizini zenginlere peşkeş çekmenizi nasıl temize çekeceğiz. 
Kentleri, kentlerdeki yoksulluğu, uyandığımızda sabahki açlığımızı akşam şükürleriyle mi temize çekeceğiz?
KHK’li günlerden koronalı bu günlere gelen, yüzbinlerce zulüm gören insanı nasıl temize çekeceğiz! 

Cezaevlerini ezaevlerine dönüştüren bu adalet anlayışınızı nasıl temize çekeceğiz!

Binlerce siyasi tutukluyu, gazeteciyi, akademisyeni, düşünce insanını, hak savunucusunu "terör" kavramı adı altında içerde tutmanızın adaletini! hangi vicdan ile, hangi merhamet ile, hangi adalet ile temize çekeceğiz.
Yoksullara bir öğreti gibi sunulan şu kader anlayışı, gerek din adı altında gerekse de zor günlerin dayanışması adı altında sunulan şey, kader değil, sadece ve sadece iktidarların kendi kirli yüzlerini örtünme çabasıdır.

Evet, doğa çok adaletli. Adaletsiz olanlar, doğanın direksiyonunu şarampole kıran bu iktidarlar, bu hırs ve güç sahibi egemen anlayışlardır.

Evet, doğa çok adaletli. Doğayı bunca canına tak ettiren şey, yeryüzünün tapusunu şu elinde tutan iktidar ve makam sahipleridir. 

Düşünün, insanlık tarihi içinde binlerce yıldır şu mülkiyetçi anlayış, oldum olası yoksulların sırtında her şeyi göğe doğru yükseltti. Sarayları, binaları, ağaçları, köprüleri, minareleri hepsini ama hepsini yoksulların sırtından, onların emeği ile gökyüzüne yükseltti. Yükseltti yükseltmesine, de nedense hiç bir yoksul yükselttiği hiç bir şeyin sahibi değil!

KHK'Lİ GÜNLERDEN KORONALI GÜNLERE...

Evet, doğa çok adaletli. Yaklaşık dört yıldır bu KHK zulmünü anlatmaya çalıştık, çalışıyoruz. Merhamet dün yoktu, bugün de yok. Vicdan dün yoktu, bugün de yok. Adalet dün yoktu, bugün de yok…

Ama yoksulluk, sömürü, adaletsizlik dün vardı, bugün de var! 

İşte doğa, dün var olanlarla bugün var olması gerekenleri hatırlatıyor bize. Doğa, dün olmayanlarla bugün olması gerekenleri hatırlatıyor bize. 

Biraz kulak kabartabilsek doğanın şu güzelim melodik fısıltısına, bütün bunları duyacağız aslında. 

Ötelenmek istedikleri hayat bizim…

Doğayla aramızda bir hukuk sözleşmesi yok. 

Doğayla aramızda sadece aşk var, emek var, sevgi var… 

Madem ki her şeyi yeryüzünde biz yoksullar yükselttik; ağaçları, binaları, sokakları, vicdanı, dayanışmayı, merhameti, acıyı… 

O vakit yükselttiğimiz bu değerleri koronadan sonraki günlerde de örmeye devam edelim, kopmaz güçlü bir dayanışma ağı ile. 

Öne Çıkanlar