Özlem Gümüştaş: Sol hareketin tüm direniş odakları ile birleşip üçüncü bir cephe yaratmalı

Özlem Gümüştaş: Sol hareketin tüm direniş odakları ile birleşip üçüncü bir cephe yaratmalı
Türkiye siyasi yaşamı kritik bir eşikten geçiyor. Bu eşiğin bağrında işçiler, ezilenler güçlü direniş damarları biriktiriyor.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanı Avukat Özlem Gümüştaş da Artı Gerçek’in "Türkiye içinde bulunduğu krizden nasıl çıkar ve Sol ne yapmalı?" tartışmasına katıldı ve sorularımızı yanıtladı.

ESP Eş Başkanı Gümüştaş’ın sorularımıza verdiği cevaplar ve değerlendirmesi şöyle:

20 Temmuz 2015’te Suruç katliamıyla uygulamaya sokulan yeni savaş konsepti 6 yıl boyunca faşist saldırılar ve işgal politikaları ile sürdürüldü. Bu dönem boyunca iktidar, şeflik rejimini kurumsallaştırarak, OHAL-KHK’larla başlattığı süreci günlük yönetme biçimine dönüştürerek, toplumu politik İslamcı temelde restore ederek politik programını tamamlamanın mücadelesini verdi. 

Bu programın başarıya ulaşmasının kritik halkasını ise, Kürt özgürlük hareketinin, devrimci, antifaşist mücadelenin ve halklarımızın özgürlük, eşitlik, adalet mücadelesinin bastırılması, tümden tasfiye edilerek ülkede tam bir mezarlık sessizliğinin yaratılması oluşturdu. 

Altı yıllık siyasi savaşım, katliamlar, kitle kıyımları, gözaltı-tutuklama terörünün günlük yönetmenin parçası haline getirildiği saldırganlık dışında antifaşist, antisömürgeci direnişlere de sahne oldu. 2021 yılı başından bu yana gelişen direnişler ve sokak mücadeleleri de keskin bir çarpışma sürecinin göstergeleri olarak okunmalıdır. 

Garê’deki siyasi-askeri yenilgi, Boğaziçi direnişinin öncü misyonu ve yaygınlığı, nihayet Melih Bulu’nun görevden alınması ile kazanıma ulaşması, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyen kadınlar ve LGBTİ+’ların 1 Temmuz pratiği, HDP İzmir il örgütüne saldırı ve Deniz Poyraz’ın katledilmesi karşısında verilen tepkilerin yaygınlığı faşist saldırganlığa karşı güçlü karşı koyuşlar oldu. 

Bugün Türkiye’nin siyasi tablosunun en temel gerçeği; faşist rejimin politik amaçlarına ulaşamadığı, politik programını tamamlamasının direnişler ve faşizme karşı saflaşma eğilimindeki kitle gerçeği ile engellendiğidir. 

AKP-MHP faşist bloğu siyasi ve toplumsal meşruiyetini giderek yitiriyor. Bir türlü kontrol altına alınamayan iktisadi mali kriz rejimi yönetme krizine sevk ediyor, işçi ve emekçiler arasındaki toplumsal meşruiyetini de dinamitliyor. İktisadi kriz, rejimin, dış politikadaki bazı açmazlarını getirdiği gibi, aynı zamanda sermaye blokları arasındaki denge politikasını da ortadan kaldırıyor. Bugüne kadar Suriye'de, Libya'da AKP'nin yayılmacı savaş siyasetiyle birlikte sermayenin önünü açma politikalarının da gelinen aşamada bir noktaya dayandığını görüyoruz.

Emperyalist devletler arası çelişkilerden yararlanma bu çelişkiler düzleminde bölgesel bir güç, aynı zamanda Türk burjuva sermayesi için de yeni bir saha inşa etmeye çalışan AKP-MHP rejimi ve Türkiye devleti bu imkanlarını yitirmiş durumda.

Öte yandan Peker videoları ile de görüldüğü üzere rejim, iç içe geçtiği mafya-kontrgerilla, Ergenekon bağlaşıklıkları, politik islamcı çeteler türündeki siyasi odakları kendi yönetme erki altında birleştiremiyor, bir arada tutamıyor. Bu tablo rejimin siyasi irtifa kaybının dışavurumları oluyor. 

Siyasi iktidarın bu tablo içinde baskı ve saldırganlığı artırmaktan, her türlü hakkın gaspı, özgürlük alanlarının yok edilmesi ve başta HDP’nin kapatılması olmak üzere politik öznelerin tasfiye edilmesiyle iktidarını sağlamlaştırmaya çalışmak dışında bir yolu yok. Bu tabloda Türkiye siyasi tarihi karşıdevrimci tehdit, koyu gerici-yıkıcı bir dönem ile büyük toplumsal dönüşüm imkanları arasında. 

Emekçi sol hareket bu siyasi tablo içinde, imkanlar ve riskler denkleminde öncelikle burjuva muhalefetin Erdoğan’ın ilk seçimde gideceği vurgularından ve erken seçim çağrılarından kopmalı. CHP’de somutlaşan bu tutum AKP-MHP iktidarına siyasi manevra alanı sunmaktan ve direniş kanallarını büyütmenin önünü almaktan başka bir rol oynamıyor. 

CHP’den beklenti içinde olmak ya da AKP’nin yeni bir politik yumuşama dönemine girebileceği, yeni bir çözüm sürecinin inşasına girişileceği beklentisi emekçi sol hareketin içine düşeceği iki önemli risktir. 

Merkez siyasetin aktüel konularından olan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş imkanının olup olmadığı konusu da sol harekette bir yere vardırılmalı. Bu tartışmayı burjuva muhalefet bir çözüm yöntemi olarak üretiyor. Erdoğan, halkımızın bu yönetme biçimine ikna olduğunu söyledi ve "Bize kalan bunun anayasal formunu inşa etmek" dedi. 

Ekonomi ve yargı reformları söylemleri ile birlikte ısıtılan yeni Anayasa tartışması, altı yıllık yönetme biçiminin anayasal güvenceye kavuşturulmasından başka bir şey olmayacaktır. Dolayısıyla güçlendirilmiş parlamenter sistem ve erken seçim tartışmaları, çelişkiler ortadayken, devrimci politikanın imkanları bu kadar güçlüyken, işçi sınıfı ve ezilenler cephesindeki öfkeyi yumuşatmanın ve hareketi burjuva odaklardan bir değişim beklentisi koridoruna sokmanın dışında bir anlam ifade etmiyor bizim bakımımızdan. 

Emekçi sol hareketin yapması gereken, Kazdağları’ndan İkizköy’e, Kod-29 ile mücadeleden, HDP kapatması karşısındaki duruşa tüm direniş odakları ile birleşmek temelinde üçüncü bir cephe yaratarak, etkin ve sonuç alıcı bir siyasal-örgütsel strateji geliştirmektir. Bu stratejinin en kritik, en güncel halkasını; ciddi sarsıntılar, iç çelişkiler ve meşruiyet krizi yaşamakta olan, farklı direniş kanalları ile sarılan faşist iktidarın karşısında birleşik bir antifaşist odak yaratmak oluşturuyor. 

İş, ekmek, aş kavgası, eşitlik, özgürlük mücadelesi, cins özgürlükçü mücadele, söz-eylem-örgütlenme hakkında ısrar, kimlik mücadelesi, adil barış mücadelesi, yaşam hakkı… Tüm bu mücadelelerin öznelerinde nesnel olarak birleşme eğilimi gelişiyor. 

Birleşik bir politik merkezin ve birleşik bir hareketin yaratılması ihtiyacı daha fazla dillendiriliyor. Aynı zamanda direniş hareketleri, faşist yasakları aşma, faşizmin üstüne yürüme temelinde bir güç de biriktiriyor. 

Emekçi sol hareketin önündeki görev, hareketin gelişiminin önünü açacak niteliği sergilemek, birleşik antifaşist mücadelenin beklenen, istenen nicelikte genişletilmesinde rol almak, direniş kanallarını, hak mücadelelerini ileriye çekecek, kazanımların önünü açacak hareket tarzını geliştirmektir. 

Türkiye siyasi yaşamı kritik bir eşikten geçiyor. Bu eşiğin bağrında işçiler, ezilenler güçlü direniş damarları biriktiriyor. Bu direniş kanalları faşist iktidar bloğuna karşı yeni bir yaşamın, politik özgürlüğü kazanmanın yolunu açabilecek güce ulaşabilir. Birleşirsek, birlikte yapmayı yol eylersek bu mümkün tabi ki. Emekçi sol hareketin çözmesi gereken esas mesele tam da budur; birlikte eylemenin politik-örgütsel programını yaratmak.

Öne Çıkanlar